18 Şubat 2021

YouTube

Biliyorsunuz bu hafta çok önemli gelişmeler oldu. Gare Operasyonu sonrası, operasyonun başarısız olduğu gerçeği ortaya çıkmasın diye iktidarın önemli gayretleri oldu! Gare Operasyonu’nu duyduğum zaman Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamasını duyduğum zaman ki ilk açıklama sivil kayıplar olduğu yönündeydi. Konuyu yakından takip eden birisi olarak ölenlerin sivil olmadığını, kaçırılan asker ve polisler olduğunu anladım ve bu konuda sosyal medyada paylaşımlar yaptım. Üzüntümü paylaştım, “Keşke ölmeselerdi.” Dedim. “Hayatın, barışın yolu açılsaydı keşke.” dedim ve günah keçisi ilan edildim sanki bu insanların ölümüne yol açan bizmişiz gibi üzerimize yalanlar, hakaretler, tehditler, suç duyuruları, soruşturmalar geldiler! Neden? Neden geliyorlar? Yanlış bir şey mi söyledik? Hayır! Herkesin bir iki gün sonra kabul ettiği bir şeyi söyledim! Ortada bir başarısızlık var, bu insanlar ölmeyebilirdi, bu insanlar kurtulabilirdi bunu söyledim. Neresi yanlış bunun? Niye benim üzerime geliyorsunuz?

Bakın konuyu takip eden bir insanım ben. Bu kaçırılan askerlerin yakınları bana daha öncesinde başvurmuştu! Bu kişiler bizden bu konuya bir çözüm bulun diye başvurmuşlardı, elimizden geleni yapmıştık. Burada önceki basın toplantılarımda çağrılar yapmıştım. “Kaçırılan asker ve polisler için bir şey yapmalıyız, bu insanların hayatını kurtarmalıyız.” Diye çağrılar yapmıştım, elimden gelen her türlü çabayı göstermiştim ama olmadı!

Bakın söylediklerim burada! Diğer milletvekillerinin verdiği önergeler de var ve daha sonra bu insanların yakınlarının ifadeleri var! Kaçırılan insanların mektupları var burada. “Biz kaçırıldık, bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Niye bizi kimse kurtarmak istemiyor?” diye sitemleri var! Semih Özbey’in, Müslüm Altıntaş’ın sitemleri var! Hepsinin mektupları burada ve biz bu mektupları biliyoruz, bu insanların yakınlarının söylediklerini biliyoruz!

Bakın Astsubay Semih Özbey’in babası Gürsel Özbey: “Bu süreçte Meclis’e giderek tüm parti temsilcileri ile görüştüm ve kendilerini bizim yerimize koymalarını istedik. Biz artık savaşmayın dedik. Ölümler olmasın, analar ağlamasın istedik.” dedi, yıllardır bunu dedi. 6 yıldır bunu dedi, bu insanlar mektuplar yazdı ama iktidarın umurunda olmadı bu konu! Kimse ilgilenmedi. Soru önergelerine cevap verilmedi. Bakın burada soru önergeleri var CHP Milletvekili Murat Bakan’ın, bizim partiden arkadaşlarımızın soru önergeleri var, basın toplantılarında burada andık, sürekli çağrılar yaptık, İnsan Hakları Derneği çırpındı, 6 yıldır iktidar hiçbir şey yapmadı, aileler bekledi ve sonuçta bu insanların cenazeleri geldi!

Başarısız bir operasyon olduğunu herkes kabul etsin! Biz hayattan yanayız! Biz barıştan yanayız ve en riskli zamanda da olsa doğru bildiğimizi söyleriz, gördüğümüzü söyleriz, bunun için taşlansak da söyleriz! Ben insan hakları savunucusuyum, insan haklarını söylerim, hayatı söylerim, barışı söylerim, çatışmanın aksine uzlaşma ile meselelerin halledilmesi gerektiğini söylerim! Biz bunu ilk olarak söyledik, bize denmeyen kalmadı! 1-2 gün sonra her şey ayan beyan ortaya çıktı! Bakanlar geldiler Meclis’e bilgi verdiler aslında istifalarını vermeleri gerekiyordu! Başarısız bir operasyon var, bunu herkes kabul etsin! İstediği kadar üst düzey yetkililer bağırsınlar, çağırsınlar sonuçta ortaya çıkan 6 yıldır kaçırılmış insanların cenazelerinin buraya gelmesidir! Ben bu konuda öncesinde de bana başvuranlar ile konuştum, şimdi de konuştum. Bunları da şimdi kamuoyuna açıklamak isterim.

Bakın bana başvuran bir ailenin yakını ile dün konuştum, bana ne diyor biliyor musunuz? “Biz iktidarı ile ilgilenmeyen muhalefeti ile ki bir kısmı ilgilendi.” Diyorlar ama ilgilenmeyen kısmıyla “Kimseye hakkımızı helal etmiyoruz!” açık, net ifade! Daha önceden gidip alıkonulan insanları getiren Fetullah Erbaş ile önceki gün konuştum. 74 yaşında Fetullah Erbaş bana dedi ki: “Biz ailelerin bize başvurusu üzerine çok duygulandık, üzüldük. O ailelerin perişan halini gördük ve ben İnsan Hakları Derneği’ni, Mazlum-Der’e var mısınız gidelim bu insanları oradan alalım.” Dedim. “Varız.” Dediler, gittik aldık! Fetullah bey herhangi bir pazarlık yaptınız mı? Bir şey alma verme durumu oldu mu siyasi olarak? “Hayır. Kesinlikle olmadı.” Dedi. “Biz gittik İnsan Hakları Derneği ve Mazlum-Der ile beraber bu insanları aldık, geldik ve hayatımın en mutlu anıydı bu! Şu anda bu meselenin böyle sonuçlanmasından dolayı çok üzgünüm.” Diyor, Fetullah Erbaş ve Akın Birdal. İkisi ile de konuştum! Bu mesele böyle çözülmeyebilirdi arkadaşlar. Bakın şu ana kadar 355 kişi kurtarılmış, ilk defa kaçırılanlar öldü! Bunu sorgulama hakkımız yok mu bizim? Ben bu ülkenin milletvekiliyim, ben bu konuları takip eden insanım. Ben bu konuları sorgularım, kim ne derse desin, kimse bizi de susturamaz! Öyle soruşturmalar, baskılar, hakaretler, tehditler kimse bizi susturamaz Allah’ın izni ile! Biz hayatın yanındayız! Barışın yanındayız!

Bakın ben sözümü açık söylüyorum. Yeter artık diyorum. Yeter artık bu kan, ölüm, gözyaşı, çatışma yeter artık diyorum! Herkes silahları bıraksın diyorum! Yeter artık! Çatışma olmasın! Kan olmasın! Ölüm olmasın! Gözyaşı olmasın! Rahmetli Tahir Elçi gibi :”Biz diyoruz ki artık bu topraklarda; kan, ölüm, gözyaşı olmasın.” diyoruz. Tüm insan hakları savunucuları bunu der, bunu dedim, sonuna kadar da biz bunları söylemeye devam edeceğiz. Tüm insan hakları savunucuları olarak da devam edeceğiz! Kesinlikle barışın sağlanması lazım! Herkesin elini vicdanına koyarak durması, düşünmesi, silahtan uzaklaşması ve barış için bir adım atması lazım! Gelin diyorum, barış için bir adım atalım! Bu yolun sonu karanlıktır! Partimizi kapatarak bir yere varamazsınız! Silahlar ile kimse bir yere varamaz! Gelin silahsız bir ortamda herkes silahını bıraksın, otursun, konuşalım, tartışalım herkesedir çağrımız!!!

Mesele artık bu acıların yaşanmamasıdır. Mesele kan, ölüm, gözyaşı üzerinden siyaset yapmama meselesidir. Ne olacak şimdi? Bakın ben yakınını kaybeden insan ile konuştuğum zaman şu an ismini veremiyorum ama izni olursa veririm, bana ne dedi biliyor musunuz? Tüm Türkiye kamuoyu bunu iyi dinlesin. “Herkes şu anda timsah gözyaşları döküyor! Hiç kimse gelip bizimle konuşmasın. Bana geliyorlar basın mensupları konuşmak istiyor. “Hayır.” Diyorum, siyasetçiler konuşmak istiyor “Hayır.” Diyorum. 3 gün sonra biz acımız ile kalakalacağız, hiç kimse bizi hatırlamayacak, herkes unutacak! Ateş bizim ocağımıza düştü.” Diyor. Haksız mı arkadaşlar sorarım size? Eşi, kardeşi, çocuğu ölmüş insanlar bunlar. Ateş bu ocaklara düşmüş ve yarın, öbür gün bu toplum bunu unutacak. O insanlar acıları ile kalacak. Daha bir başka gün, başka insanlar ölecek ve yine unutulacaklar, yine bir sürü devlet törenleri yapılacak. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” denilecek. “Bu partiyi Meclis’e almayın, kapatın.” Diye naralar atılacak, ya 40 yıldır bu naraları atıyorsunuz! Kim nereye ulaştı? Hadi bakalım HDP’yi de kapatın, kovalayın, beni de diyelim vekilliğimi düşürün, kovalayın Meclis’ten ne geçecek elinize? Hakkın, hakikatın söylenmesinin engellenmesinden ne geçecek elinize sorarım size? Hakkımızda habire soruşturmalar açıyorlar, fezlekeler geliyor. Bunlar ile nereye varacaksınız siz? Doğruyu söylediğim için mi bu yapılan?

Ben şu mektupları çok büyük üzüntü ile okudum, şimdi vaktim yok hepsini okuyamayacağım ama öylesine dram var ki bu mektuplarda, öylesine gerçekten insanlar çaresizlik, ümitsizlik, kırgınlık, hayal kırıklığı içinde yazmış ki: “Neredesiniz?” diyor. Düşünün 6 yıl esaret altındasınız, dağ başlarındasınız, mağaralardasınız bunun karı, kışı, yazı, gündüzü, gecesi var! Büyük bir perişanlık içindesiniz ve her gün, her saniye: “Bir el verin.” diyorsunuz, o el gelmiyor! En sonunda ne oluyor? Ateşler yağıyor, bombalar patlıyor ve bir şekilde öldürülüyorsunuz ki biz bu öldürülmeyi tartışmıyoruz! Öldüren PKK ise de biz bunu şiddetle kınıyoruz, lanetliyoruz! Kabul edilecek bir hal değildir bu! Kesinlikle tasvip edilecek bir hal değildir ama şunu bilsin ki insanlar öldürerek bir yere varamazsınız, hiçbir şekilde bir yere varamazsınız!

Değerli arkadaşlar gündemde önemli konular var. Bakın intiharlar artıyor! Vekili olduğum Kocaeli’nde 7 günde 6 intihar oldu! Kimse bunu araştırmıyor! Çoğunlukla doğudan gelen insanlar bir sanayi kenti olan Kocaeli’nde boşluğa mı düşüyor? Neler yaşıyor? Ekonomik sıkıntılar mı yaşıyor? Bilemiyoruz ama sonuçta bu insanlar intihar ediyor! Rekor sayıda, 7 günde 6 intihar!

 Bakın önümde çok ciddi haberler var! Bir doktor intiharı var! Uludağ’a giderek damarına bir ilaç enjekte ederek intihar etmiş! Kalp Damar Cerrahi’nde başasistan olan bir doktorumuz Mustafa Yalçın. Neden intihar ettiğini bilmiyoruz ama şunu çok iyi biliyoruz ki; maalesef 2000’den fazla hekim istifa etti şu ana kadar! Bakın burada haberlerde! Çok ciddi sayıda pandemi döneminde hekimler istifa etmiş arkadaşlar! Çoğu rapor almış. İnsanları zor duruma bırakan, hekimleri ikilemde bırakan bir anlayış ile karşı karşıyayız! 7 ayda toplam 2412 hekimin istifa ettiğini açıklamış Sağlık Bakanı Koca. 10 Mart 2020 ile 8 Eylül 2020 tarihleri arasında 858 uzman tabip, 144 asistan ve 1410 tabip olmak üzere toplam 2412 hekimin istifa ettiği belirtiliyor! Bunların nedenini kimse araştırmıyor mu arkadaşlar? Doktorları pandemi ile baş başa bıraktınız! Ölmeye başladılar! En çok vaka ve ölüm oranı sağlık çalışanlarında görülmeye başlandı ve bu insanlar istifa ediyor. Biz zamanında pandemi başladığında dedik ki: “KHK ile ihraç edilen 15 bin sağlık çalışanı var, bunları iade alın. Sağlık çalışanı yetersizliğinden dolayı vaka ve ölümler artabilir.” Sırf siyasi nedenlerden kimse bizi dinlemek istemedi. Bakın öylesine vahşi bir siyasi anlayış, öylesine vahşi bir KHK’lı düşmanlığı var ki insanların toplumun hayatını hiçe sayıyorlar! Belki Sağlık Bakanı’nın bu tavrı, iktidarın en tepelerinin bu tavrından dolayı insanlar hayatını kaybetti! Kimse de bu sayıları açıklamıyor. Adalet Bakanlığı’na soruyoruz açıklamıyor, Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz doğru dürüst sayılar açıklanmıyor! Kim bunun sorumlusu, kim hesap verecek? Kimsenin umrunda değil arkadaşlar ve şu anda gördüğünüz gibi hastanelerde, yoğun bakımlarda sıkıntı halen oldukça yüksek seviyelerde.

Bakın HDP Parti Meclisi üyesi kaçırılmıştı, sorgulanmıştı ve sonuçta ne oldu biliyor musunuz? Emniyet’e, savcılığa gitti, kendisini kaçırıp tehdit eden, ajanlaştırmaya çalışan kişiler hakkında suç duyurusunda bulundu, ne oldu biliyor musunuz? Hatice Büşra Kuyun’u kaçıran kişiler hakkında takipsizlik verildi, itiraz etti Sulh Ceza Hakimliği itirazı haklı bulmadı ve diyor ki: “Müştekilerin beyanları doğrultusunda yapılan plaka tespit çalışmalarında 65 AAT 923 numaralı plakanın herhangi bir araca ait olmadığının tespit edildiği, yapılan kamera kayıtlarının incelenmesinde müştekinin beyanında bahsettiği herhangi bir görüntüye rastlanmadığının anlaşıldığı.” yani belli ki bu kişiyi kaçıran insanlar sahte plaka kullanmış ve “O plaka hiçbir şeye ait değildir.” diyor. Peki olay var! Bu olayı tespit için başka yollara başvuramaz mısın? Ama niyeti bu konuyu araştırmak olmayan, üstünü kapatmaya çalışmak olan ile bundan başka cevap veremez! Savcılıkların hangi ihlal karşısında takipsizlik vermediği görülmedi ki arkadaşlar! Her şeye takipsizlik veriyorlar! Daha sonra ne oluyor? Anayasa Mahkemesi çıplak arama için ihlal kararı veriyor, cezaevinde kolu kırılan insan için bakıyorsunuz savcılık takipsizlik kararı veriyor, sonrasında Anayasa Mahkemesi: “Sen nasıl soruşturdun?” diyor ve ihlal kararı veriyor. Memleketin hali bu arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi’ne gitmezseniz, AİHM’e gitmezseniz memlekette size yapılan haksızlığın üstünü çok kolay bir şekilde örterler, bakın çok net vakaları söylüyorum!

Adamın kolunu kırmışlar, Kırıkkale Cezaevi’nde Gökhan Gündüz, savcılık takipsizlik veriyor, bu ne rezalet? Yıllar sonra Anayasa Mahkemesi savcılığa diyor ki: “Görüntüleri incelememişsin, bak adamın kolunu kırmışlar.” Yani trajikomedi! Memleketin hali trajikomedi arkadaşlar!

Bakın bir başka vaka, benim sıklıkla gündeme getirdiğim bir vaka, sayenizde tüm Türkiye kamuoyu bunu bildi ‘Çıplak arama’. Hakkari Belediyesi Eski Eşbaşkanı Dilek Hatipoğlu. Çıplak aramaya maruz bırakıldığı ortaya çıktı. Kendisi Van T Tipi Cezaevi’nde çıplak aranmak istenmiş ve ardından bunu reddedince kamerasız bir alana çekilerek orada darp edilerek çıplak aranmış! İşte ülkenin hali bu! AK Parti’li Özlem Zengin’e sorsanız “İnanamıyorum.” Diyor, Cahit Özkan’a sorsanız “Belge getirin.” Öbürkülere sorsanız “Sen bunu söyledin diye teröristsin.” Diyor ama çıplak bir gerçek var! Apaçık işte! İstediğiniz kadar saklamaya çalışın, yalanlar atın, hakaretler edin gerçekler apaçık ortada arkadaşlar! Kimse bunları gizleyemez!

Bakın islam dünyasında dindarlık azalıyor! Hem Türkiye’de de dindarlık azalıyor hem de islam dünyasında. İran’da yapılan bir araştırmada kendisine soru yöneltilenlerden %47’si kendisini dindar olarak tanımlamadı! %78’i Allah’a inandığını ancak Şii müslüman olarak kendini tanımlayanların oranı %32 olarak ölçülmüş, şimdi İran’da durum bu. Türkiye’de de farksız değil. Türkiye’de de insanlar dinden uzaklaşıyor! Neden? Bunun sosyolojik, dünya çapında nedenleri var, sekülerleşme artıyor vb. nedenleri var ama Türkiye’de ki en önemli neden iktidarın islam adına, din adına yaptığı gayri ahlaki davranışlar! Bundan dolayı insanlar dinden uzaklaşmaya, soğumaya, nefret etmeye başladı ve bunun sorumlusu iktidardır! İnsanların hem dünyasının hem de ahiretini yakıyor bu iktidar! Yaptığı politikalar ile insanları dinden uzaklaştırıyor arkadaşlar, bu da apaçık ortada!!!

Bir başka bakın istatistik sunacağım size. Akademik Özgürlük Endeksi’nde 144 ülke arasında 135. Sıradayız! Dünya endeksleri bunlar! Bakın ben muhalefet partisi vekili olduğum için bunu söylemiyorum! Dünya endeksini getirmişim size. Akademik Özgürlük sondan dokuzuncu sıradayız arkadaşlar. Boğaziçi Üniversitesi’nde bu olaylar boşuna mı yaşanıyor? Üniversiteler boşuna mı iktidara boyun eğdirilmiş durumda ve işte sonuç bu. Akademik Özgürlük’te sondan dokuzuncu sıradasın koca dünyada. Utanç verici bir haldir bu!

Yine pandemide vatandaş, esnaf çok zor durumda ve şu bakın kırmızı alanlar pandemide dünya ülkeleri arasında vatandaşına en az maddi destek sağlayan ülkeler anlamına geliyor! Bakın biz yeşil ülkeler arasında değiliz maalesef vatandaşına imkan sağlayan ülkeler arasına. Mesela Afrika ülkeleri ile aynı kategorideyiz. Avrupa ülkeleri yeşil, Amerika’da yeşil. Rusya sarı ve maalesef şu halde görüyorsunuz Türkiye kırmızı sıralamada. Vatandaşına en az maddi destek sağlayan bir ülkeyiz! Biz esnaflar ile konuşuyoruz, işçiler ile konuşuyoruz, memurlar ile konuşuyoruz. İş yerlerini kapatan insanlar ile konuşuyoruz ve “Gerçekten bittik.” Diyorlar. Şu anda Ankara’da Pazartesi ve Cuma günleri 18.30-19.00 arasında eylem yapan esnaflar var! Dükkanlarının önünde sivil bir protesto yapıyorlar! “Yeter, artık bittik. Bize biri el uzatsın. Ne zaman ne olacak perişan durumdayız.” Diyor, yeterli desteği alamıyorlar, işte dünya tabloları da ortada arkadaşlar!!!

Bu arada bir de İnsan Hakları Derneği’nin bir raporundan bahsetmek isterim. İnsan Hakları Derneği yıllardır arkadaşlarımız çok fedakarca, değerli raporları oluşturuyorlar. Onlardan birisi Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri 2020 raporundan bazı bölümler size sunmak isterim. Meclis Göç ve Uyum Komisyonu üyesiyim. Diyor ki: “Mültecilerin yaşadıkları tüm sorunlara yer veremedik ama çözümün acileyetine ışık tutmayı amaçladık. Mülteci kadın ve çocukları istismara daha da açık hale getirdi bu uygulamalar. Devletin sosyal devlet ilkesine uygun örgütlenmesi ve ülkesinde yaşayan insanların temel gereksinimlerinin karşılanacğaı sosyal destek programlarını hayata geçirmesi ihtiyacı daha acil hissedilmektedir. Bu programların hayata geçirilmesinin zaman alacağı bilindiğinden kadın, çocuk, LGBTİ+ birey, yaşlılar ve engellilerin haklara erişimlerini sağlayacak mekanizmalara acilen işler hale getirilmelidir. Nefret dilinin yaygınlaşmasında etkili bir araç olarak kullanılan medyanın, bu dilden arındırılmasına ve toplumdaki ayrımcılığı hoş görme eğiliminin gerilemesi bakımından ciddiyetle değerlendirilmelidir. Mülteciliği temel bir hak olarak tanımlayan uluslararası sözleşmelere, belgelere ve ulusal mevzuata rağmen mültecilerin hakları kağıt üstünde kalmaktan kurtarılamamıştır. Çocuk ve kadına yönelik şiddetin ve istismarın önlenmesi ve çalışan mültecilerin haklarının korunması bakımından dahi bu sorunun aşılamamış olması can yakıcıdır.” Bunun için şu önerilerde bulunmuş İnsan Hakları Derneği: “ Mültecilere yönelik hak temelli yaklaşımın benimsenmeli, medyada ve siyasette daha da öne çıkan ve ırkçı saldırıları motive eden mültecilerle ilgili ayrımcı söylemlerden vazgeçilmeli, önleyici tedbir alınmalı, nefret saldırılarında karşımıza çıkan cezasızlık uygulamasına son verilmeli. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi çekince kaldırılmalı. AB- Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması geri çekilmeli.” Çünkü bu iktidarın bir şantaj malzemesi olarak kullanılıyor. “Sınırlar açılarak insan kaçakçılığının önlenmeli, mültecileri sınırdan geçmek için yasadışı- tehlikeli yollara sevk eden politika ve söylemlerden vazgeçilmeli, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Türkiye’de yeniden faaliyet göstermesi sağlanmalı.” Çünkü bu İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlüğü’ne verildi ve burada çok önemli bir boşluk ve bağımsızlıktan uzaklaşma doğurdu. “Göç İdaresinin uluslararası koruma ve ikamet başvurularının alınması başta olmak üzere mültecilerin taleplerini karşılayacak güven verici, keyfiyetten uzak, mültecilerin erişimini kolaylaştıran bir sistem kurması gerekiyor.” Demiş. “Suriyelilere uluslararası koruma başvurusunda bulunma yolu açılmalı, geri gönderme yasağına aykırı uygulamaların durdurulması. Geri Gönderme Merkezleri’nde insani tutulma koşullarının sağlanmasından öte, idari gözetim uygulaması ve mültecilerin bu merkezlerde tutulmasına son verilmesi. Eğitim, sağlık, barınma ve çalışma gibi temel haklar bakımından vatandaşlarla eşit hakların sağlanması. Kadın ve çocuklara yönelik istismar ve şiddeti önleyici, kadın ve çocukları koruyucu etkin mekanizmaların hayata geçirilmesi sağlanmalı. Dil ve maddi imkan sorunları da gözetilerek adalete erişim ve hukukun korumasından yararlanma hususunda eşitlik ve yeterli imkân sağlanmalı. Mültecilere kendi dillerinde hizmet sunacak, kolay ulaşılabilir resmi danışma merkezlerinin kurulması. Mültecilere dair politikalar belirlenirken, mültecilerin ve alanda çalışan sivil örgütlerin görüş ve önerilerinin etkin değerlendirilmesi. Uzun süre Türkiye’de yaşayan ve geri dönmesi savaş ve sonraya etkilerinin neden olduğu koşullar çerçevesinde mümkün görünmeyen mültecilere vatandaşlık verilmesi sağlanmalıdır.” Demiş İnsan Hakları Derneği’nin 2020 Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu. Biz bunları önemli bulduk ve o yüzden ayrıntılı bir şekilde okudum, çok önemli ve değerli öneriler. Bir insan hakları savunucusu siyasetçisi olarak İnsan Hakları Derneği’nin bu önerilerine katılıyorum, destekliyorum. Umarım ki gerekenler yapılır.

Ayrıca biz değerli arkadaşlar 3 yasa teklifimiz konusunda sizlere bilgi vermek isteriz. Biliyorsunuz Boğaziçi Üniversitesi’nde ki rektör seçimi çok tartışmalara neden oldu. Üniversiteler özerk olmalı ve bilim üreten merkezler hiçbir yere bağlı olmamalı! Hiçbir yere!!! Bakın ne bir dine, ne bir mezhebe, ne bir iktidara, ne bir otoriteye bağlı olmadan bağımsız bilim üretmeli, bağımsız bilim üretmesi için de biz yasa teklifimizde görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri ve görevlileri ile öğrenciler tarafından seçilmesi gerekir diyoruz rektörün. Yükseköğretim Kurulu tarafından ve sonrasında atansın. Rektörler, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından olmalı. Seçimlerde öğrencilerin verdiği oylar %50, öğretim üyeleri ve görevlilerinin verdiği oylar %50 şeklinde eşit ağırlığa sahip olmalı. Yükeköğretim Kurulu’nun atama yetkisi, seçilme şartında ve seçim usulünde hata olup olmadığının tespiti ile sınırlı olmalı. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder.” Demişiz biz yasa teklifimizde değerli arkadaşlar! Bakın üniversitelerde ki tartışmayı bitirmek için öğrenciler ve öğretim üyeleri birlikte seçsinler. Öğrencilerin ağırlığı %50, öğretim üyelerinin ağırlığı %50 olsun diyoruz. Bu teklifimizin de dikkate alınması gerekiyor!!!

Evet bir de yine özgür basının temini açısından bir teklifimiz var. Basın kartına ulaşılabilmesi lazım. Bu noktada basın kartlarının devlet tarafından verilmesi demokrasinin temini için soru işareti veriyor. Yani  devlete akredite gazeteciler oluşuyor, devlete akredite ajanslar oluyor. Ki biz bu noktada Anadolu Ajansı’nın haberlerinde çok rahatsızlık duydum zaman zaman çünkü yanlı haberler yaptı! Devlet ajansçılığı da olmamalı! Devlet gazeteciliği de olmamalı arkadaşlar. Bu soru işaretlerinin giderilmesi ve özgür basının temini adına meslek örgütleri tarafından akredite edilen Basın Kartı Kurulu kurulmalı ve basın kartı verme yetkisi bu kurulda olmalıdır. Demişiz ve basın kartı, her türlü radyo, televizyon, gazete ve dergi gibi basın-yayın organları ile dijital ortamlarda basın-yayın faaliyeti yürüten kişilere verilen resmi nitelikte bir kimlik belgesidir. Basın kartı verilecek kişilerde aranan şartlar, basın kartı başvuru süreci, bekleme süreleri ve basın kartı çeşitlerine ilişkin usul ve esaslar Basın Kartı Kurulu tarafından belirlenir. Basın Kartı Kurulu; süreli yayın organları sahip veya çalışanlarınca oluşturulan meslek kuruluşlarının üyeleri arasından belirlenecek iki üye, bölgesel veya yerel nitelikte faaliyet gösteren basın-yayın kuruluşlarının sahibi veya tüzel kişi temsilcisi arasından belirlenecek iki üye, ulusal düzeyde yayın yapan radyo ve/veya televizyonları temsil eden meslek kuruluşlarının üyeleri arasından belirlenecek iki üye, basın kartı sahibi gazetecileri temsil eden sendikaların üyeleri arasından seçilecek dört üye ve İletişim Fakültesi dekanları arasından seçilecek bir üye olmak üzere toplam on bir üyeden oluşur. Belirlenecek üyelerin, en az beş yıldır basın kartı taşımakta olan meslek mensupları arasından seçilmeleri şarttır diyoruz. Kurul üyeleri, ilk toplantılarında kendi aralarında bir başkan ve bir başkan yardımcısı seçerler. Üyelerin görev süresi iki yıldır. Süresi dolan üyeler yeniden seçilebilir. Herhangi bir nedenle üyeliğin boşalması veya temsil ettikleri kuruluşların faaliyetlerinin sona ermesi halinde, boşalan üyenin süresini doldurmak üzere aynı usulle yeni bir üye seçilir. Kurul ilk toplantısında üyeleri arasından iki yıl süre için bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Kurulun çalışma usul ve esasları Kurul tarafından belirlenir.” Basın kartları devlet tarafından değil özgür bir kurul tarafından verilmeli, yasa teklifimiz budur arkadaşlar.

Bir de terörle mücadele konusunda çok büyük sıkıntılar var! Terörün tanımı belli olmadığı için bu noktada biz Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklikler yapılması gerektiğini söylüyoruz. Yasanın 2, 4 ve 7. Maddelerine baktığımızda suçun tanımı net belirlenmemiş. İş hakime bırakılmış. Lastikli bir şekilde hakim o gün kendini iyi hissetmiyorsa cezalar basabilir, kendini iyi hissediyorsa ceza vermeyebilir çünkü yasada suç net olarak tanımlanmamış! Bakın bundan dolayı 4. maddedeki bu ifade özgürlüğü ile ilgili sıkıntıdan dolayı TCK 213, 214 ve 215, 300, 318 ve 319. Maddeler yasadan çıkmalı. İfade özgürlüğüne aykırı Terörle Mücadele Kanunu’nda ki 6/2 iptal edilmeli. Terörle Mücadele Kanunun 7. maddesi iptal edilmeli. 19. Maddede insanları ispiyonculuğa teşvik eden madde iptal edilmeli. Örgüt üyeliği ile ilgili yaptırımları ihtiva eden 220/6-7 ve 314/2-3. Maddeleri ile ilgili AİHM’in ve birçok hukuki kurumun yaptığı tespite göre, bırakın bu maddelerin “hukukilik” kriterlerini, bunların “kanunilik” unsurlarını bile taşımadığını görüyoruz. Venedik Komisyonu da 314/2. maddeye kaynaklık eden 220. maddenin 6 ve 7. fıkralarının yürürlükten kaldırılmasını işaret etti, biz de bunu teklif ediyoruz. Evet teklifimiz net, Terörle Mücadele Kanunu’nun 2, 4, 7. Maddelerinin kaldırılması, bundan dolayı TCK 213, 214, 215’in, 300, 318, 319’un kaldırılması ve TMK 6/2, 7, 19’un kaldırılması, 314/2 maddeye kaynaklık eden 220. maddenin 6 ve 7. Fıkralarının iptal edilmesi yönünde bir yasa teklifi veriyoruz. İnsanları çok kolay bir şekilde terörist ilan eden bir yasa ile karşı karşıyayız arkadaşlar! Bu kabul edilecek bir şey değil, Terörle Mücadele Kanunu değişmeden Türkiye’de düşünce özgürlüğü yerine gelmez ve insanlar çok basit cümlelerden dolayı, çok basit fiillerden dolayı terörist olarak nitelenir, terör örgütü propagandası yapılır denir, terör örgütü üyesi denir. Çok abartılı bir şekilde 1 milyon 376 bin terör ile soruşturma açıldığını biliyor musunuz arkadaşlar? Memleketin hali bu! OHAL Dönemi’nde hal bu! Korkunç bir şekilde ülkenin 1 milyondan fazla insanı terör zannı ile soruşturulmuş son 4.5 yıl içinde. Dehşet verici bir olay arkadaşlar. Bu nasıl bir şey? Devlet vatandaşını terörist olarak görüyor. Kendi ideolojisine aykırı tek bir kelam ettiğinde anında terörist olarak görüyor ve anında yargılamaya başlıyor ve cezalandırıyor. Ne oluyor? Çalışan erkekler, çocuklu anneler, yaşlı insanlar, hasta mahpuslar terörist oluyor! Düşünün emzikli kadınlar, hamile kadınlar, çoluk, çocuk sahibi insanlar hepsi terörist oluyor! Eline silah almayan, silah kullanmayı bilmeyen insanlar çok kolayca terörist oluyor arkadaşlar. Memleketin hali de budur!!!

Gündemin önemli konularına geçiyoruz. Yine cezaevlerindeki ihlaller ile uğraşıyoruz. Biz bu ihlallerle niye uğraşıyoruz? Çünkü bu Meclis’in bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var ve görevini yapmıyor arkadaşlar! Görevini yapmıyor!!! Bu komisyon Başkanı da siyasi bir perspektif ile meselelere bakıyor, kendisine insan hakları ihlalleri götürdüğümüzde “Hangi gruptan geliyor?” diye ona bakıyor, bu komisyondaki iktidar partisi Cumhur İttifakı partisi üyeleri de aynı tavrı görüyoruz. İnsan hakları ihlalleri götürüyoruz ve bakıyorsunuz bize hangi kimlikten insan ihlale uğramışsa ona göre bir tavır belirliyorlar. İnsan haklarından haberi olmayan insanları getirip insan hakları komisyonu üyesi yapmışlar. Memleketin hali bu arkadaşlar! Götürüyorsun bir ihlal; “Şurada bir ihlal var.” Diyor ki: “Sen şucu musun?” başka bir kimlikten kişinin ihlalini götürüyorsun “Şucu  musun?” öbür ihlali götürüyorsun “Bucu musun?” kafa böyle çalışıyor. Bu kadar yani! İnsan haklarını bu kadar anlamış ve insan hakları komisyonu başkanı yapmışlar, insan hakları komisyonu üyesi yapmışlar bu insanları ve sonra buradan insan hakları ihlali incelemesi çıkacak! Çıkabilir mi? İktidar ne emrediyor onlar getirip burada ona göre komisyonlar kuruyorlar. İktidar ne emrediyor ona göre verdiğimiz dilekçeleri incelemiyorlar. Ülkede işkence oluyor, dilekçe veriyoruz işkenceyi inceleyin incelemiyorlar. İnsanlar kaçırılıyor, götürüyoruz inceleyin, incelemiyorlar. Çıplak aramalar oluyor götürüyoruz incelemiyor. Peki sen ne için kuruldun İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı? Ne işe yararsın? İktidarın borazanlığını yapmak için mi varsın sen? Dün de bakın Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü geldi, kendisine Samsun Cezaevi’ni arıyoruz, insanlar silme Korona olmuş, 4 kişi yoğun bakımda, cezaevini arıyoruz telefonlarımızdan kaçıyor müdürler, siz bari bilgi verin dedik. O da bilgi vermedi! Mustafa Kabakçıoğlu hakkında bilgi verin dedik. “Soruşturmalar yürüyor.” Diyor, 5.5 ay olmuş şu memleketin, devletin haline bakın! Plastik beyaz sandalyede ölen Mustafa Kabakçıoğlu’nu Ceza Tevkifevleri’nin yeni Genel Müdürü’ne soruyorum; “Haberim yok. Araştıracağız, bakacağız.” Diyor. Ya 5.5 ay geçmiş, geciken adalet adalet midir arkadaşlar? Allah’tan korkun. Silivri Cezaevi’nde Harbiye’li öğrenci Muhammet Ali Taş darp edilmişti, bu kişinin durumunu soruyorum Genel Müdür’e. “Araştırmalarımız, çalışmalarımız sürüyor efendim.” Kırıkkale Cezaevi’nde Gökhan Gündüz çıplak arama sonucu darp edilmiş, savcılık takipsizlik verilmiş, yıllar sonra AYM bu konuda ihlal vermiş. Peki o takipsizlik veren savcıyı, o cezaevi müdürünü dönüp bir sorguladınız mı diye soruyoruz; kem küm ediyorlar, bir cevap veremiyorlar. Memleketin hali bu! İhlalleri örtme makamı haline gelmiş Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı haziran ayından beri Covid vakaları ile ilgili açıklama yapmıyor. Genel Müdür’e soruyorum niye Covid vakaları ile ilgili açıklama yapmıyorsunuz? Cevap veremiyor! Şu rezalete bakar mısınız arkadaşlar! Cevap veremiyorlar çünkü tepedeki zatlar bunlara emretmiş, bunların diyecek tek kelimesi yok! Hani bunun için bir araştırmaya gerek var mı Sayın Genel Müdür? Bunun araştırılacak bir tarafı yok. Haziran ayından beri benim sana sunacağım şu Covid’den ölüm haberleri vakaları hakkında siz niye bir açıklama yapmadınız? Niye vakaları açıklamıyorsunuz? Nedir gerekçe? Bundan sonrakileri de mi açıklamayacaksınız? Samsun Cezaevi’nde neler yaşanıyor? Diğer cezaevlerinde neler yaşanıyor? Bunları da mı açıklamayacaksınız; kem, küm. Memleket bunlara teslim arkadaşlar, canınız bunlara teslim. Bakın vatandaş olarak böyle bir muameleye layık değilsiniz. Ben milletvekili olarak bunları görüyorum Meclis’te, tüm kamuoyuna da buradan söylüyorum. Bu Bu iktidar bu topluma layık değil çünkü iktidar kendi keyfi için hareket ediyor! Bürokratlar hak ihlaline bakmıyor; “Makamımı, koltuğumu nasıl korurum.” Diye bakıyor. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu diye bir komisyonun üyesiyim ama çok büyük bir üzüntü ile bu üyeliği ifa ediyorum. Komisyon Başkanı ihlal üstüne ihlallere imza atıyor. Komisyon üyeleri biz ihlalleri gündeme getirdiğimizde bize ima ile “Şucu, bucu” demeye çalışıyor. Böylesine utanç verici bir haldeler. Bu insanlardan insan hakları ihlali bulmasını mı bekleyeceğiz? Oraya boşuna getirilmemişler. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı da, Cumhur İttifakı’ndan olan komisyon üyeleri de insan haklarını ihlal etmek için, üstünü örtmek için, örtbas etmek için oradadırlar. Utanç verici haldedirler ve istifa etmeleri gerekir! Bu kadar utanmazlık olamaz! Memleketin bu kadar insan hakları ihlali var, kalkmışlar bütün bunları incelememeyi kendi görevleri biliyorlar. Bunların üstünü örtmeyi, bu konuları gündeme getirince size hakaret etmeyi, size itham etmeyi, sizi iftira atmayı kendilerine vazife bilmişler. Bir tetikçi haline gelmişler, oraya tetikçi olarak gelmişler gerçek insan hakları savunucuları oraya insan hakları ihlallerini getirdiği zaman; “Nasıl olur da biz bu işi engelleriz?” hesabı için getirilmişler. Bir piyon olarak getirilmişler, bir tetikçi olarak getirilmişler. Yazıklar olsun diyorum! Bu dünyada 3 kuruşluk makamlar peşinde olabilirsiniz ama hem bu dünyanın hem öte dünyanın rezilliği sizlerledir bunu unutmayın! 3 kuruşluk milletvekilliği için bütün bunları yapmaya çalışıyorsunuz, anlıyorum, görüyorum. Vicdansızsınız bunları da çok iyi bir şekilde görüyoruz. Ağlayan anneleri, perişan durumdaki insanları anlattığımız zaman umrunuzda olmadığını görüyoruz. Cezaevindeki bebekleri anlattığımız zaman güldüğünüzü görüyoruz. Vicdansızsınız evet, hasta mahpusların ölümünü anlattığımızda tınlamadığınızı görüyoruz. Kanser olup ölenleri anlattığımızda umrunuzda olmadığını görüyoruz. Vicdansız bir güruh ile beraber olmak kadar kötü bir şey var mı arkadaşlar? Malesef ki biz milletvekilleri olarak böylesine bir talihsizliği yaşıyoruz.

Bakın İzmir Kadın Cezaevi’nden Aynur Başaran yazmış bana. “64 yaşında 34 aydır tutukluyum, 11 kişilik koğuşta 28 kişiyiz. 2 gözden kornea nakli oldum, sol gözümü kaybettim, sağda kanlanma, ağrı oldu, bu halde cezaevinde kalabilirsin dendi! Izdırabıma son verecek kimse yok mu?” biz bu insanların derdini burada anlatıyoruz. Adalet Bakanlığı’nın umrunda değil. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun umrunda değil. İhlalleri örtmekle meşgul arkadaşlar ama bakın cezaevlerinden inim inim inleyen insanların sesleri yükseliyor!

Samsun Cezaevi’ni bahsettik. 1 kişi Korona olmuş herkes kapmış. Bütün infaz koruma memurları ve diğer görevlilerde de var!

Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde bakın ne oluyor? Telefon görüşleri 20 dakikadan 10 dakikaya düşürüldü. Diğer cezaevlerinde halen 20 dakika olmasına rağmen Eskişehir L Cezaevi’nde 10 dakika. Ya insanlar zaten açık görüş yapamıyor, kapalı görüşler sorunlu. Bir 10 dakikasını kısmakla nereye varacaksın arkadaş? Nasıl bir anlayış bu!!!

Bakın yine Şakran’da neler oluyor? Ailelerin ve avukatların haberi olmadan toplu olarak Afyon’a nakledilmiş insanlar. Aileler akşamdan beri perişan. Düşünün ailelere, avukatlara haber vermeden Şakran’da ki insanları kalkıp Afyon’a nakletmişsiniz!

Uygur Türkleri’ne yapılan zulme karşı ne yapıldı arkadaşlar? Bakın Türkiye Uygur kardeşlerimizi Çin Büyükelçiliği önünden kaldırdı, kovaladı. “Kabak tadı verdiniz, defolun gidin.” Dedi. Uygur kardeşlerimiz MHP Genel Merkezi’nin önüne gitti açıklama yapmalarına fırsat verilmedi. Randevu alma talepleri geri çevrildi. MHP Genel Merkezi’nin önünde açıklama yapmak isteyen kamp mağduru yakınlarına izin verilmedi. Daha bu konuda yorum yapmaya gerek var mı? Türkçülüğü kimseye bırakmayanlar şu anda 3 kuruşluk para için Uygur Türkleri’ni satmış durumdadır. Cumhur İttifakı Uygur kardeşlerimizi satmış durumdadır. Şimdiye kadar Türk milliyetçiliğini kimseye bırakmayanlar; Çin ile olan anlaşmaları, demokrasiden uzaklaşmalarının bedeli olarak Uygur kardeşlerimizi satmıştır!!!

Bakın Odyometri mezunu arkadaşlarımız bize geliyorlar! “90 puanlar ile atama beklerken Halk Sağlığı’na neden Odyometri ataması yapılmıyor? Neden okullardaki işitme testlerini sertifikayla başka branşlar yapıyor ? Sırf bu yüzden binlerce yanlış test yapıldı.” Diyorlar.

Yine Kocaeli Limaş’ta 550 ton saf alkolün içine 15 tona yakın izopropil alkol pompalandığı haberini aldık ve yaklaşık 50 tonunun piyasaya sürüldüğü iddiaları var. Bu konuda da Bakanlığa soru önergesi verdik doğru dürüst bir açıklama yok hala. Halkın sağlığını çok büyük tehdit altında bulunduran bir olayla karşı karşıyayız kimsenin umrunda değil.

Bitmeyen bir OHAL’deyiz.

Yıllarca görev yapan Yargıtay üyeleri bir tarafta dururken bir bakıyorsunuz Yargıtay’da görev bile yapmamış birisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Yargıtay’a oradan zıplayarak Anayasa Mahkemesi’ne gidiveriyor.

Bakın Enis Berberoğlu’nun biz milletvekilliğine dönüşünü sevinçle karşıladık ama Leyla Güven ve Musa Farisoğulları arkadaşlarımız maalesef halen cezaevindeler. Bu da kabul edilecek bir davranış değil! Önemli bir ayrımcılık olduğunu görüyoruz, halkın iradesinin gasp edildiğini görüyoruz.

Çeşitli gözaltılarda yapılıyor. Kocaeli’nde geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi olaylarını protesto etmek için 17 öğrenci gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakıldı ama ifade özgürlüğü bu halde her ağzını açan gözaltına alınıyor!

Van Büyükşehir Belediyesi yine büyük bir skandala imza atıyor. Orada mağdur olan kişiler bize yazıyorlar. Hep, sürekli bunları bildiriyorum. “”Sayın Gergerlioğlu Cüneyt Özdemir haber yaptıktan kısa bir süre sonra Van Büyükşehir Belediyesi resmi Twitter sayfası tüm işçilere engel koydu. Sanki belediye babalarının özel çiftliği ve insanları engelliyorlar.” Sanırım 306 kişiydi ve işten çıkarıldılar, yıllardır direniyorlar ama halen bir gelişme yok! Belediye onları işe almıyor!!!

Yine bakın gözaltılar ile ilgili skandal bir hadise geçtiğimiz gün yaşandı! Her kesimden insanın hakkını, hukukunu savunmaya çalışıyorum. Haluk Çavuşoğlu Adli Mahpuslar Derneği Başkanı; bir meseleden dolayı gözaltına alınmış ve günlerce gözaltında tutuldu. Düşünün insanların özgürlüğünü gasp etmek kolay bir şey değil arkadaşlar. Gözaltına alıyorsunuz, neyse işlemini yapın gönderin. Ya tutuklayacaksın, ya serbest bırakacaksın. Günlerce gözaltında tutmanın alemi nedir arkadaşlar? İnsanlara zulmetmeye, boyun eğdirmeye mi çalışıyorsunuz?

Bursa’da gözaltında bulunan müvekkillerimizin gözaltı kararına itiraz etmek istedik ancak kolluk; daha soruşturma numarası olmadığını söyledi. Adliye’ye gittik, muhatap bulamadık. Müvekkiller soruşturma numarası dahi olmayan bir dosyadan gözaltındalar. Memleketin de hali bu değerli arkadaşlar! Soruşturma dosyası olmayan bir dosyadan gözaltına alınıyorsunuz ve günlerce de gözaltında kalabiliyorsunuz! Memleketin halleri bu!!!

Yine ülkede yargının hali ile ilgili bir örnek vereyim. Bana yazan birisi diyor ki: “Abim darbeden 1 yıl önce askeriyeden istifa etti. İtirafçı ifadesiyle 2018’de gözaltına alındı. İtirafçı 2015’de açılan hastaneye 2010’da gitti demiş ve birkaç ankesör araması olduğu için 6 yıl ceza aldı.” Ülkede yargının hali bu!

’90 ’lı yıllarda işkence gördüğünü söyleyen Hasan Cura’nın mektubunu Meclis Başkanlığı’na sunduk “Kaba ve yaralayıcı ifadeler var.”diye önergemiz geri çevrildi!!!

Muhalefette son derece ilkesiz arkadaşlar. ABD Türkiye’yi eleştirdiği zaman “Vay sen bizi nasıl eleştirirsin?” diyorlar, “Yargımız çok iyi, bizi nasıl eleştirirsin?” diyorlar sonra da mesela bakın Selçuk Özdağ’a saldıranlar tahliye edilince kıyameti koparıyorlar! Yani herkes ilkeli olacak arkadaşlar! Kendisine dokunduğu zaman kıyameti koparmak veyahut da “Genel bir teamüle uyalım, iktidarı çok rahatsız etmeyelim.” dendiği anda “Ülkede işler çok iyiye gidiyor.” Diyerek imzalar atılması, Türkiye’yi eleştirenlere karşı çıkılmaya çalışılması kabul edilecek bir davranış değil. Ülkede hak konusunda milliyetçiliğe gerek yok, ülkede haksızlığı kim yaparsa yapsın karşı çıkarız! İster Türk yapsın, ister Kürt! Türkiye iktidarı yapsın, başkası yapsın… “Vay efendim başka bir ülke bizi eleştirecekmiş. Bunu nasıl kabul ederiz?” Başka ülke, bu ülke meselesi değil. Önemli olan haksızlık var mı yok mu? Bu kadar!!!

Bakın intiharlar artıyor demiştik arkadaşlar! Bu konuda da size bazı örnekler sunalım! Kocaeli’nde Ünal Çetinkaya: “Kocaeli’ye gelirken diğer arkadaşlar gibi intihar edeceğimi hissetmiştim. Burada hayatıma son vereceğimi biliyordum. Son zamanlarda maddi sorunlardan dolayı neler yaptığımı bilmiyordum. Kadınlara lütfen saygı gösterin, incitmeyin, şiddet uygulamayın, konuşmayı deneyin, ön yargılı olmayın, affetmeyi bilin. Sizleri seviyorum. Hoşça kalın.” İfadelerinden sonra intihar etmiş.

Yine İstanbul Zeytinburnu’nda bir çift Elvan Demir ve Enver Demir 1.5 yaşlarındaki çocuklarını bırakarak maalesef intihar etmişler. Çok üzücü hadiseler ile karşı karşıyayız.

Yine İzmit Yeşilova Mahallesi’nde yaşayan 28 yaşındaki Kadir Gündüz’de intihar etmiş. Kadir Gündüz ipte asılı bulunmuş.

Bunun gibi arkadaşlar maalesef bu intihar vakaları unutulup gidiliyor ama bunun nedenlerini mutlak ayrıntılı bir şekilde araştırmak gerekiyor çünkü bu insanlar gidiyor ama yeni insanlarımız intihar etmesin bizim derdimiz bu olmalı!!!

Gezi olaylarında hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ı unutmayalım! O hep 23 yaşında kaldı ve hesabı da sorulamadı!!!

Bakın biz Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne soruyoruz: Covid ile ilgili ölümler hakkında neden bilgi vermiyorsunuz? Çıtları çıkmıyor. Ben bilgi vereyim! Bu ölümlerin hesabı da nasıl sorulur onu da sormak isterim? “Manisa T Tipi’nde bulunan KHK’lı din kültürü öğretmeni Ersoy Karamustafa bugün hayatını kaybetti.” Demişiz birkaç gün oldu bu olay oldu. 20 gündür yoğun bakımdaydı. 9 Nisan’da tahliye olacaktı ve 2 oğluna kavuşacaktı. Eşi de cezaevinde. Bu kadar kalabalık cezaevi ortamlarında hem de insanların denetimli serbestliğini vermiyorsunuz infazlarını yakıyorsunuz.

KHK’lı Ertuğrul Kuzan’ın beyin kanseri olan kızı ile çektirdiği son fotoğraf. Maalesef kızı beyin kanseri olduktan sonra 3-4 gün önce hayatını kaybetti! Ertuğrul Kuzan adli mahpus olsa kızını görme şansına sahip olacaktı infaz erteleme alacaktı, kızının tedavisine yardımcı olacaktı ama sırf siyasi mahpus olduğu için infaz erteleme alamadı. Böylesine zalimce bir infaz indirim yasası var malesef.

Evet bizim hakkımızda soruşturmalar açtılar. Bizim de bunlara cevaplarımız oldu. Onlar için de konuşalım. Biz kaçırılan askerlerden birinin başvurusu ile beraber 10 Eylül 2019’da ne dediğimizi sosyal medyadan da ilan ettik. Burada, basın toplantımda 10 Eylül 2019’da: “Gelin bu meseleyi çözelim, bu insanlar ölmesin.” açıklaması yaptım. Çok kişinin o zaman bundan haberi yoktu. Biz barış, insan hakları, çözüm derken bu işin peşinden koşarken kimsenin umrunda da değildi. Ben bunun çözümü için elimden geleni yaptım ama olmadı arkadaşlar ve bize soruşturma açıldı. Yani çocuklar ölmesin, analar ağlamasın dediğimiz için bizi mesleğimizden ihraç ettiler, cezalar verdiler, şu anda soruşturmalar açıyorlar ama biz yine çocuklar ölmesin, analar ağlamasın demeye devam edeceğiz. Bu suç değil! Ölümler ile çözüm olmaz!!!

Bakın bir de çok üzücü bir görüntü bu! Kadir Topbaş vefat etti maalesef ki ondan gelen OHAL sonrası yaptırdığı ‘Hainler Mezarlığı’ idi. Yargısız infaz ile ölen insanların bu mezarlığa gömülmesini istemişti. Kadir Topbaş öldü gitti, arkasından da konuşmayı çok fazla istemiyorum ama ölüp gittikten sonra yaptırdığı bu ‘Hainler Mezarlığı’ meselesi kaldı geriye. O yüzden her insanın biraz oturup düşünmesi lazım. Biraz evvel ne dedik? 3 kuruşluk dünya için onurumuzu, şerefimizi, haysiyetimizi satmayalım arkadaşlar! Şu anda ki siyasetçilere de söylüyorum. Yarın öbür gün öldüğümüz zaman bizden kalan kötü fotoğraflar olabilir! O yüzden “3 kuruş daha fazla kazanacağım. Makam, mevkilere geleceğim, insan hakları kavramını ifa edeceğim. Yeter ki makam, mevkim yükselsin, cebim para dolsun.” Diyorsanız, işte sonunda öldükten sonra böyle kötü fotoğraflar ile hatırlanırsınız!!!

Değerli arkadaşlar bugün Regaip Kandili. Regaip Kandilinizi de tebrik ediyoruz. Üç aylardayız. Üç aylar bize, hepimize daha çok hakkı, hukuku tanıma, merhamet, vicdan hisleri, adalet ve güzellikler getirsin inşallah. Kötülüklerden uzaklaşalım, zorbalıktan uzaklaşalım diye diliyorum.

Son olarakta söylemekten vazgeçmeyeceğimiz Şerif Mesutoğlu’nun Anayasa Mahkemesi’nde bozulması gereken kararını hatırlatıyoruz çünkü müebbet hapis alan bir kişiydi ve bunu hak etmemişti.

Kaçırılan Mehmet Bal hala bulunmadı. İstanbul’da kaçırılan Batman’lı bir kişiydi.

Hürmüz Diril halen aylardır, yılları aşan bir şekilde Hürmüz Diril yok! Eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu, Hürmüz Diril nerede? Ne ölüsü ne dirisi bulunuyor, olacak bir iş değil. Hiç kimse de bu konuda bir açıklama yapmıyor!

Gülistan Doku yılları bulan uzun süredir kaçırılmış bir kişi ve halen bulunamıyor!

Gökhan Türkmen 9 ay boyunca kaçırıldığı dönemde işkenceye uğradığını söylediği için mahkemeleri halen kapalı yapılan bir insan.

6 Ağustos 2019’dan beri kaçırılan Yusuf Bilge Tunç 560 günleri buluyor, halen ortada yok! Ne ölüsü var ne dirisi! Biz hatırlatmaya devam edeceğiz çünkü bir insan hakları savunucusu olarak bu meseleyi unutmayacağımıza söz vermiştik.

Yine Hüseyin Galip Küçüközyiğit 29 Aralık’tan beri kaçırılmış durumda ve geçtiğimiz gün doğum günüydü, kızı: “Bu doğum gününde sana bir şey hediye edemedim.” Diye bizi çok duygulandıran bir paylaşım yaptı! Devlet bu kişiyi bulmak istemiyor, bu apaçık ortada. Kaybedilmiş, kimse bulmak istemiyor, kaçırılmış durumda büyük bir haksızlık var. Bakın kızı tek başına gidip savcılıklara başvurdu. Karar verilmesine yer olmadığına dair takipsizlik verildi ve işlemler böyle ciddiyetsiz bir şekilde yürüyor! Düşünün bir insan kaçırılmış savcılık takipsizlik veriyor bu konu hakkında!

Bugün söyleyeceklerimiz bunlar. Teşekkür ediyoruz. Saygılar sunuyorum.

Yorumlar