19 Kasım 2020

YouTube

Bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Haftanın önemli gelişmeleri ve cezaevlerindeki ihlaller ile ilgili basın toplantımız.

Değerli arkadaşlar ben bugün özellikle geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Covid önlemleri ile ilgili görüşlerimi aktaracağım daha sonra diğer konulara geçeceğim. Malum olduğu üzere 2019 Eylül aylarından itibaren Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve oradan tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgını devam ediyor ve can almaya devam ediyor. Şu anda ölüm sayısı oldukça yüksek 1 Milyon 300 Bin civarında ölüm sayısı var. Vakalar gittikçe artıyor, dünya oldukça önemli büyük tehlike ile karşı karşıya maalesef. Türkiye’ye de bu salgının geleceği belliydi ve gereken önlemlerin alınmadığını hepimiz  biliyoruz. Mart 11’de başlayan salgın için gereken önlemlerin alınmadığı, Covid testlerinin yeterli tedarik edilmediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Eylül ayında Çin’de başlayan bir salgının mutlak surette Türkiye’ye geleceği belliydi ama oldukça gecikmeli bir şekilde tedarikler yapıldı ve Türkiye hazırlıksız yakalandı ve ardından da iyi yönetilemeyen Covid 19 pandemisi maalesef can almaya devam ediyor. Şu anda son günlerin verileri ile her gün yüzden fazla ölüm vakası var ve 400’den fazla vaka olduğu belirtiliyor ama bunlar resmi rakamlar. Biz normalde gerçek rakamların en az 20 kat fazla olduğunu görüyoruz. Sahada gözlemliyoruz ve gerçekten oldukça sıkıntılı bir yere doğru gittiğimizi görüyoruz. Önlem paketleri açıklandı geçtiğimiz gün ama şunun altını çizmek isterim, Haziran ayından sonra turizm nedeniyle geciktiren önlemlerin sonucunda böyle bir artan hasta ve ölüm sayısının çıkacağı ortadaydı. Gereken önlemler alınmadı ve buraya gelindi. Biz aslında ekonominin iyi gitmesi halinde bu hale düşmeyeceğimizi düşünüyorduk ve şu anda da hakikaten gerçekler onu gösteriyor. Eğer Türkiye’nin ekonomisi, maliyesi gerçek anlamda iyi durumda olsaydı, iktidar bu denli kötü bir ortam oluşturmasaydı şu anda bu ölüm sayıları, bu vaka sayıları olmazdı. Gereken önlemler alınırdı ve vaka sayıları, ölüm sayıları düşürülebilirdi ama ekonomik kaygılarla, turizm endişesi ile Haziran ayından sonra gevşetilen önlemler sonrasında biz bilhassa ağustos ortalarından itibaren pik yapan sayıları gördük. Her geçen gün artan sayıları gördük aynı zamanda bir göğüs hastalıkları uzmanıyım, yakından takip ettim. Biz ağustos ortalarından itibaren ciddi önlemlerin alınması gerektiğini. Sokağa çıkma yasaklarının tekrar konulması gerektiğini ısrarla söyledik. Bugünlere gelineceğini, yüzden fazla ölüm sayısı ve resmi sayıları söylüyoruz. 4 binden fazla vaka sayısının olacağını o günlerde görüyorum, gayriresmi rakamlar biliyorsunuz çok daha yüksekti ve ciddi önlemler alınması gerektiğini söylemiştik ama 2.5- 3 aydır bu önlemler geciktirildi. Neden? Çünkü sıkıntılar oldu, esnafın hali ortadaydı. Maliye son derece kötü gidiyordu, Euro, Dolar, Altın fiyatları fırlamış gidiyordu, böylesi bir ortamda halkın sağlığını düşünmeyi akıl etmediler. Birinci sıraya koymadılar ve ekonomiyi ön planda düşündüler. Bekledikçe, beklediler ve şu anda gelinen noktada ancak bu önlem paketleri açıklandı. Bu önlem paketlerinin doğru olduğunu düşünüyorum ama yetersiz olduğunu düşünüyorum. Daha ciddi önlem paketleri alınmalıydı ve çalışanlar, esnaf desteklenmeliydi, olması gereken bu. İstedikleri kadar bunu yapmasınlar, yapamasınlar, biz olması gerekeni söylemek durumundayız. Bir sosyal hukuk devletinde olması gereken devletin vatandaşını olağanüstü durumlarda koruması, kollaması, desteklemesidir, tüm bunlara dikkat edilmelidir ama Sağlık Bakanlığı olsun, Adalet Bakanlığı olsun verileri gizleme peşine düştüler. Başta insanlar inanıyordu ama biz daha ilk başlardan itibaren bu verilerin doğru olmadığını, gizlendiğini söyledik ve maalesef ki haklı çıktık. Şu anda gelinen noktada en az Ankara’da bir mezarlık, her gün en az 50 tane kişinin gömüldüğünü biliyoruz. Resmi rakamlar günde Türkiye’de 100 ölüm diyor ama düşünün Ankara’da bir mezarlıkta en az 50 kişinin gömüldüğünü biliyoruz. Bütün bu rakamlardan sonra oldukça sıkıntılı bir yerde olduğunu görüyoruz ve biz bununla birlikte dün Sağlık Bakanlığı bütçe görüşmeleri ile ilgili de bir takım sözler söylemek isteriz çünkü Sağlık Bakanı meclise geldi ve Sağlık Bakanlığı ile ilgili bir takım açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin hem sağlık açısından durumunu hem de Covid açısından durumunu biraz masaya yatırmak lazım. Dünya ortalamalarında neredeyiz? Türkiye nerede? Tüm bunları ayrıntılı bir şekilde birlikte tetkik edelim. Bakın bazı sayılar vereceğim, OECD ortalamasında 10 bin kişiye düşen yatak sayısı 47 iken biz de 2020 hedefi 29. Cumhurbaşkanlığı yıllık programında 2021 hedefi 30 olarak tamamlanmış. OECD 47 ve 2021’de bizim hedefimiz 30. 100 bin kişiye düşen hekim sayısı 2021 yılı hedefi 221 olarak açıklanmış. OECD ortalaması ise 340. Düşünün 100 bin kişiye düşen hekim sayısında oldukça geri durumdayız. 100 bin kişiye düşen ebe ve hemşire sayısı 2021 hedefi: 343 olarak açıklanmış ki şu anda var olan sayı değil, hedef böyle açıklanmış. 100 bin kişiye düşen hemşire ve ebe sayısı da OECD ortalaması 900. 3’te 1’e yakın bir oranda ebe ve hemşire oranında bir azlık olduğunu görüyoruz. Sağlık alanında oldukça önemli bir sıkıntı var. Şu anda değerli arkadaşlar Covid dolayısıyla yoğun bakımlar hemen hemen dolmuş durumda, bir milletvekili olarak, bir doktor olarak yoğun bakımları yakından takip ediyoruz ve yoğun bakımların dolu olduğunu görüyoruz. İnsanlar yoğun bakıma gitmesi gereken insanlar, sırada bekliyorlar. En az 7-8 hastanın sırada olduğu gerçeğini aradığımız zaman hastanelerden öğreniyoruz. Mutlak surette daha ciddi bir sokağa çıkma yasağının uygulanması gerekiyor bu ara. Hafta sonları belki daha ciddi bir sokağa çıkma yasağı olursa belki bu artan pik durdurulabilir diye düşünüyorum. Yani mesela neden sokağa çıkma yasağı? Çünkü toplu taşımada ki bulaş oranı % 40. Bakın oldukça yüksek bir oran ve sokağa çıkma yasağı ilan etmeden de toplu taşıma oranını düşürmeniz pek mümkün değil. Biz Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı bütçe rakamlarına baktığımız zaman da bazı eleştirilerde bulunmak zorundayız. Koruyucu hizmetlere % 25 bütçe ayrılmış. Bütçenin çoğunun personel giderlerine ayrıldığını ve müteahhitlere ödenen paralar olduğunu görüyoruz. Halkın sağlığına ve yatırıma ayrılan paranın çok fazla olmadığını, az olduğunu görüyoruz. Düzensiz mesai yaptıkları halde aylardır ek ödemesi ödenmeyen sağlık çalışanlarının durumunu tekrar gündeme getiriyorum. Yine sağlık emekçileri feryat ediyor. 70’e yakın doktor ölümü var, 165 civarında toplam sağlık çalışanı ölümü mevzu bahis. Binlerce hastalığa yakalanan sağlık çalışanı var. Sağlık çalışanları tam namlunun ucunda! Oldukça tehlikeli bir hattalar. Buna rağmen sağlık çalışanları halen oldukça sıkıntıda ve stres altında çünkü bu kadar stres ve sıkıntı altında yaşamalarını, Covid tehlikesi ile beraber yaşamalarına rağmen onlara Covid hastalığı, meslek hastalığı olarak tanınmıyor ve vefat ettikleri taktirde şehit statüsü tanınmıyor. Tüm bunlar tanınmalı ki insanlar gönüllü olarak sağlık ortamında çalışabilsin, bütün bunların yanı sıra zaman zaman Covid hastalığına yakalanan sağlık çalışanlarının ek ödemeleri kesildi ve zarara uğradı. Sanki kendi isteği ile hastalığa yakalanmış gibi. Kimi bu ara izinler durduruldu ve emeklilikler iptal edildi. Sağlık çalışanlarına büyük bir ihtiyaç var, fazla mesai yapmak zorunda kalıyorlar ama bütün bunların arasında unutulan büyük bir gerçek var. Biz salgının en başından itibaren bunları söyledik, bugünleri görerek söyledik. KHK ile ihraç edilmiş 15 bine yakın sağlık çalışanı vardı ve biz o günlerde hemen bu sağlık çalışanlarının iade edilmesi gerektiğini, zaten hukuksuz, Anayasa’yı çiğneyen bir şekilde ihraç edilen sağlık çalışanlarının bir an evvel iade edilmesinin önemine dikkat çekmiştik ama siyasi gerekçeler ile bu çok önemli insani ihtiyaç gözardı edilmişti ve şu anda da ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bakın çalışan sağlıkçılar hayatlarını kaybediyor, bunun yanı sıra ihraç edilmiş sağlık çalışanları iadeyi bekliyorlar, göreve dönmeyi ve çalışmayı bekliyorlar. Siz sadece hasmane düşünceler ile bu kişilerin iadesini engellemiş oluyorsunuz. Bu kabul edilecek bir şey değil değerli arkadaşlar.

Yine aşı ile ilgili oldukça sıkıntılar var. Grip aşısı ile ilgili, İnfluenza aşısı ile ilgili oldukça önemli sıkıntılar var. Kronik rahatsızlıkları olan milyonlarca insanın yanında 65 yaş üstünde de birçok vatandaşımız var ama alınan aşı sayısı 1 milyon 300 bin. Aslında bu gruptaki insanların sayısı hemen hemen 25 milyonu gösteriyor ama aldığınıza aşı sayısı 1 milyon 300 bin. Şimdi aslında biz Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı bütçeye bakıyoruz. Şu anda açıkçası bu toplumda ki en önemli konu; Covid 19 meselesi. Yani bakın hayat ile ilgili bir durum var. İnsanlar canını kaybediyor. Hani genelde sorulduğu zaman en önemli konu ne denir? Ekonomi denir ama şu anda hayatımıza müdahil olan en önemli sorun, en önemli konu Covid-19 meselesi ve hala durdurulamıyor, durdurulması bir yana giderek artıyor. Her geçen dakika vaka sayıları artıyor, buna karşılık Sağlık Bakanlığı’na ayrılan bütçe maalesef genel bütçenin %5,7’si kadar. Bunun en az %10 kadar olması gerekiyor çünkü şu anda Türkiye toplumunu ilgilendiren, onların hayatını, sağlığını ilgilendiren çok ciddi bir sorun ile karşı karşıyayız.

Yine kadınların durumu. Artan mesailer dolayısıyla kadın sağlık çalışanları çocuklarını emziremiyor, emzirmeye fazla vakit bulamıyor ve kreş hakkı noktasında da önemli sıkıntılar olduğu için çocuklarını bırakacak yer bulamıyorlar. Önemli sıkıntılar yaşıyorlar!

KHK ile ihraç edilen sağlık çalışanlarının yanı sıra bir de güvenlik soruşturması siyasi gerekçeler ile iptal edilen binlerce sağlık çalışanları noktasına da değinmek isterim. Maalesef siyasi gerekçeler ile atanamayan güvenlik soruşturması ile iptal edilen binlerce sağlık çalışanı var. Tüm bu güvenlik soruşturması meselesinde Anayasa Mahkemesi bu hukuka aykırı yasayı iptal etmesine rağmen halen biliyorsunuz bu konuda yokuşa sürme tavırları birçok bakanlık tarafından sürdürülüyor. Aynı zamanda atama bekleyen sağlıkçılar da var. Binlerce atama bekleyen sağlıkçılar, onlarında bir an evvel atamasının yapılması lazım. Yüz bine yakın aslında bir sağlık çalışanı açığı var ama bakan yaptığı açıklamada 2 bine yakın atama yapacağını söyledi ki halen de bu gerçekleşmiş değil. Biz bütün bunların arasında KHK ile ihraç edilmiş sağlık çalışanlarının son derece önemli bilgi, beceri, deneyimleri ile aslında beklediklerini ve onların devre dışı bırakılmasının önemli can kayıplarına yol açtığının altını tekrar çizmek isteriz.

 Ben yine bazı rakamlar, oranlardan gitmek isterim. Halk sağlığı konusunda çok gerideyiz aslında. Yetişkinlerde diyabet yaygınlığı % 12 Türkiye’de. OECD ortalaması ise %6.4. Maalesef yüksek bir oranda Türkiye diyabette.

15 yaş üstü nüfus sigara içme oranı Türkiye’de %26.5. OECD %18 yine maalesef düşürülememiş durumda ve hatta teşvik ediliyor.

1.Basamak sağlık hizmetlerinin kalitesini ölçmek için aslına baktığınızda 425 sayısını görüyoruz. OECD ortalaması ise 225. Bir göğüs hastalıkları uzmanı olarak, astım, bronşit uzmanı olarak her geçen gün hasta sayımızı çok iyi biliyoruz ve maalesef biz bu oranın dünya ortalamasının üstünde olduğunu ve düşürülemediğini görüyoruz çünkü kirli hava insan sağlığına dikkat etmeyen bir rantiyeci gelişme anlayışı ile maalesef insanlarımızın sağlığını bozuyoruz, OECD ortalamasının çok üstünde kötü bir oranımız var aslında da.

65 yaş üzerine grip aşısı yapma oranımız ise ancak ve ancak %7 arkadaşlar. bu da olduça düşük bir sayı; OECD ortalaması %41.

1 yılda kişi başı doktora gitme sayımız % 8.9, OECD ise 6.8.

Kişi başı düşen sağlık harcamamız 1227 $ iken OECD ortalaması 3994 $. Bakın çok önemli. Hani Türkiye bir takım sağlık alanında ilerlemeler yapıyor, yapmıyor değil ama son derece yetersiz ve sosyal hukuk devletine uygun yeterlilikte değil. Çok çok geri kalmış durumdayız ve normaliteye gelebilmiş değiliz. 3994$ olan bir ortamala karşısında biz 1227$’dayız.

1000 kişiye 1.9 doktor düşüyor hala, OECD ortalamasında 3.5 ve biz maalesef dünyada son sıralamadayız.

1000 kişiye 2.1 hemşire düşüyor, OECD ortalaması 8.8 bunda da son sıralamadayız.

Yüzbinkişiye biz de 36 eczacı. OECD’de 83 düşüyor.

Diş doktoru biz de 40, OECD’de 59.3 düşüyor.

Doktor başına 4765 muayene varken, OECD ortalamasında doktor başına 2181 muayene var. Bu da doktorların bunaltıcı olmayan bir ortamda muayene yapmalarını sağlıyor ve sağlık çalışanları bunu bilir. Hasta sayısının aşırı olmadığı bir ortamda çok daha kaliteli sağlık hizmeti verilir.

1 milyon kişiye hastane sayısı bizde 19, yüzölçümü ve nüfusu bizimle birlikte benzerlik gösteren ülkelerde 30-40 arasında.

Yine bilgisayarlı tomografi sayısı bizde 15, OECD ortalamasında 27.

Manyetik rezonans görüntülemesinde bizde 11 iken OECD’de 17 görünüyor.

Yine hastane yatağı bizde 2.8 iken OECD ortalamasında 4.7  olarak görünüyor.

Bütün bunlar OECD ortalamasının son derece altında kaldığımızı gösteriyor.

Hastanelerde 65 yaş üstü her bin kişi uzun süreli bakım yatakları sayısı bizde 8.7 iken OECD ortalamasında 47.2 olduğunu görüyoruz.

Bunlar önemli Türkiye’de sağlık alanında çok iyi gelişmeler olduğunu söyleyen iktidar yetkililerine biz dünya ortalamasını sunuyoruz ve iktidara geldikleri 18 yıl içinde dünya ortalamasını bile yakalayamadıklarını kendilerine söylüyoruz.

2020 bütçesine baktığımız zaman 32 nominal bir artış var. Bunun da %12’si enflasyon olarak düşünülürse, % 20’ye yakın bir fark kalıyor ve bunun da 6 milyar lirasını şehir hastanelerine ödeyeceğimizi düşünürsek, vatandaşa ayrılan para ve yatırıma ayrılan paranın oldukça düşük olduğunu göreceğiz.

Bütçe oldukça yetersiz çünkü bu bütçenin çoğu maalesef şehir hastanelerinde müteahhitlere gidiyor, bu bütçenin çoğu personel masraflarına gidiyor ve şu anda 2021’de ödenecek 16 milyar 392 milyon liraya denk, yani pandemi ile mücadele durumumuz yok ve şehir hastaneleri bakanlığın elini ayağını bağlamış durumda. Bütün paralar şehir hastanelerine gidiyor ve pandemi ile mücadele için şu anda doların da yükselmesinden dolayı eldeki bütçe rakamı oldukça düşük durumda.

Sayıştay’ın tam olarak şehir hastanelerini denetleyemediğini biliyoruz. Bunlar çok üzücü, ticari sır gerekçesiyle ihaleler, sözleşmeler gösterilmiyor ve Sayıştay’ın denetleme görüşünü etkilemeyen 37 bulgusundan 21 tanesi şehir hastaneleri ile alakalı. Sağlık sektöründeki ilaçta %54, malzemede %82, cihazda %84, aşıda %100’e yakın bağımlılığımızın olduğu bir Türkiye’den bahsediyoruz.

Piyasadaki dezenfektan, maske sayısı konusunda Sağlık Bakanlığı’nın gereken denetimleri yapmadığını görüyoruz, bunların da yapılması lazım ve bütün bu yetersiz Sağlık Bakanlığı bütçesi, Covid’e ayrılmış bütçenin yetersizliği karşısında kendi yetersizliklerini örtmek için Tabipler Birliği’ne saldıran bir iktidar görüyoruz. Tabipler Birliği canla başla çalışıyor ve olması gereken önlemleri aylardır açıklıyor ama hükümetin hedefinde son derece çirkin ithamlarla suçlanan bir kurum maalesef. Tabipler Birliği’ne, meslek kuruluşumuza sahip çıkıyoruz.

İktidar Covid ile mücadelede son derece siyasi bir tavır içinde. İstanbul’da Covid toplantısı yapılıyor, Sayın Ekrem İmamoğlu bu toplantıya çağrılmıyor. Bunları anlamak mümkün değil! Çok çılgınca bir ruh halinde, hasmane bir ruh halini gösteriyor. Evet Sağlık Bakanlığı bütçesi ile ilgili biraz daha ayrıntılı bir rakam vermek isterim çünkü önemli.

Sağlık Bakanlığı bütçesinden personel gideri ve SGK devlet primleri gideri olarak planlanan kısmı çıkartıldığında sağlık harcamalarına yalnız 40 Milyar kalıyor. Bakın 77 Milyar 600 Milyonluk bir bütçe var ve personel, SGK çıkartıldığında 40 Milyar kalıyor. Bu para önceki 2 yılla aynı olup, ekomomik kriz sonucunda TL’nin değer kaybı dikkate alındığında gerilemeye işaret ediyor, dolar bazında bir kayıp var.

Sağlık sektörü yatırımlarına 20 Milyar pay ayrılmış durumda. Bu rakamın 18.5 Milyar’ı Sağlık Bakanlığı, 1.6 Milyar’ı ise üniversiteler için ayrılmış durumda. Üniversiteler için ayrılan rakam da oldukça düşük aslında. Üniversite hastaneleri iflasın eşiğinde, hastanelerin iflasını, hastaların rehin kalmasını nasıl engelleyeceksiniz diye soruyoruz? Bütçede 19 Milyar lira kaynak ayrıldığı iddia ediliyor ama 6 milyarı maaş, kalanı 13 milyar. 83 milyona bölündüğünde 157 lira düşüyor ve bu noktada Üniversite hastanelerinin oldukça felç durumda olduğunu görüyoruz.

Şehir hastaneleri hususu son derece sıkıntılı, çok açık ve net bir şekilde yandaş şirketlere şehir hastaneleri tahsis ediliyor, onların yakınları ve 21-B ihaleleri ile yeni hastaneler yeni yandaşlara veriliyor. Sürekli bu yandaşlar arasında bunlar dönüyor. Hastaneler medikal firmalarına borçlarını ödeyemiyor. Medikal firmaları ayakta ve medikal firmalarından “Eğer paranı alacaksan faturandan %25 indirim yap.” gibi gayri ciddi teklifler iletiliyor.

Şehir hastaneleri konusu son derece sıkıntılı arkadaşlar. Biz bunu defalarca söyledik. 2020’nin ilk 8 ayında şehir hastanelerindeki müteahhitlere ödenen para ile 17 tane 500 yataklı devlet hastanesi yapılabileceğini veyahut da 7 ayrı şehir hastaneleri için 3 Milyar için yaklaşık eğer ki bunları devlet yapsaydı 3 tane şehir hastanesi yapılabileceğini söylüyoruz.

Yoğun bakımlardaki sıkıntı çok artmış durumda ve yoğun bakımlar konusunda şu anda eğer bir tıkanma, bir kriz yaşandığı taktirde ki artık yaşanmaya başladı, geç kalınmadan dolayı şu son 2-3 ayda önlemlerin alınmasında geç kalınmasından dolayı önemli krizler yaşandı, daha fazla can kayıpları yaşayabiliriz.

Yine bu arada Danıştay 10. Dairesi bekleniyor. 60 yaş üstü uzman doktorların kadro alarak hastanelerde çalışma meselesi var. 60 yaş altında da bunun gerçekleşmesi konusunda Danıştay eğer karar verirse hastanelerde çalışan doktorların artabilme ihtimali var bu konuda da bir an evvel Danıştay kararı çıkarsa, bir düzenleme yapılırsa eğer sağlık alanında iyileşme sağlanabilir.

Şu anda sağlık çalışanlarının sıkıntılarını söyledik ve vatandaşlarımız da sağlık alanında ki sıkıntılardan dolayı hastaneye gitmek istemiyor, öyle bir duruma geldik. Hakikaten hastaneler şu anda insanların zorunda kaldığı zaman gittiği yerler haline geliyor.

Şehir hastanelerine ayrılan 16.5 milyarlık bir para var ve bu para bütçenin oldukça önemli bir kısmını teşkil etmiş oluyor. Aslında sağlık çalışanları kendilerine performans ödemesi altında verilen miktarın sabir bir ücret olması, bunun emekliliğe yansıtılması gerektiğini söylüyorlar. Böylesi bir ortamda sağlık çalışanlarına hala performans ödemesinin sabit ödeme dışında ödeyerek emekliliğe yansıtmama tavrı doğru bir tavır değil değerli arkadaşlar.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve diğer aşı enstitüleri zamanında yeterli bir şekilde organize edilemediği ve bilim üretemediği için kapatılmıştı, onların açılması veya aşı noktasında da çok ciddi çalışmaların yapılması lazım.

112’yi insanlar çağırdığı zaman 112 artık çok ağır kanlı çalışıyor, çünkü çok yoğun bir talep var. 112 noktasında da önemli bir çalışmanın yapılması lazım ve acil olmayan aramalara kesilmesi lazım, 112 ekiplerinin arttırılması gerektiğini söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar Sağlık Bakanlığı bütçesi alanındaki görüşlerimiz, değerlendirmelerimiz bunlar. Covid-19 salgını hızla devam ediyor ve gereken önlemler alınmadığı taktirde de can almaya devam edecek. Tekliflerimizin değerlendirilmesi gerektiğini ve siyasi olmayan bir tavır ile eksik personelin giderilmesi noktasında ki taleplerimizi tekrar söylüyoruz, KHK ile ihraç edilen sağlık çalışanlarının iade edilmesi, güvenlik soruşturmasından dolayı alınmayan sağlık çalışanlarının göreve başlatılması konusunun altını çiziyoruz ve atama bekleyen sağlık çalışanlarının da çok geciktirilmemesi gerektiğini söylüyoruz.

Bir başka konumuz geçtiğimiz günlerde mahkemesi biten 2017 Nevruz’da Nevruz alanına girerken Kemal Kurkut davası ile ilgilidir. Kemal Kurkut genç bir insan ve üzerinde silah olmamasına rağmen vurularak öldürülen bir genç insandı. Fotoğrafta da çok net bir şekilde polisin ateş ettiği ve o ateş sonrası öldüğü bariz olmasına rağmen maalesef polis memuru beraat etti ve bu beraat hadisesi adalet duygusu üzerine kara bir kabus gibi çöktü. Kabul edilecek bir davranış değil, Türkiye’de Kürt meselesi zaten yaralı bir halde bu yarayı arttıracak derinleştirecek, üzerine tuz basacak her türlü girişimi, yürütme ve yargı yapıyor ve maalesef boyunduruk altında tuttukları yasama da bunlara boyun eğiyor.

Biz cezaevlerindeki sıkıntılar ile ilgili verilerimize de devam edeceğiz. Birçok cezaevinde Covid salgını devam ediyor ve maalesef gereken önlemler alınmıyor.

Mesela Bolu F Tipi’nde kalan Mehmet Dersulu darp edildiğini bize iletti. Hak ihlallerinden dolayı yaptıkları oturma eylemini durdurarak infaz koruma memurları onları sürükleyerek koğuşa götürmüş ve ayağında burkulmalara neden olmuş.

Yine Şanlıurfa Cezaevi’nden Covid haberleri yoğun bir şekilde geliyor. Birçok kişinin hasta olduğu yönünde önemli şikayetler var.

Bünyan Cezaevi’nde hakeza öyle.

Çorum Cezaevi’nde hakeza öyle. Birçok cezaevinden bu tür şikayetleri alıyoruz.

Değerli arkadaşlar hapishaneler konusunda bazı genel hususların altını çizmek isterim. Hapishane açmak yerine adalete dönmek gerekiyor. Ne kadar hapishane açarsanız o kadar dolar bunu unutmamak lazım. Adalete dönmediğiniz müddetçe hapishane açmak ile mahpusların bulunduğu alanları bitiremezsiniz. O doluluğu, o sayının üstündekini bitiremezsiniz. O parayı adalete harcamak durumundasınız ve suçun önlenmesine karşı bir çalışma içinde olmalısınız.

Yine çocuk hapishaneleri meselesi var. Çocuk hapishanesi açmak da mesele değil oralarda çocuklar cezaevine girdiğinde yeni çeteler oluşturarak çıkıyorlar, yine suçlar oluşturarak çıkıyorlar. Önemli olan ıslah etmek ve çocuğun suça yönelmesini engellemek. Aslında kapalı kurumların şiddet ürettiğini hepimizin bilmesi lazım. Kapalı kurumlar şiddet üretiyor! O yüzden cezaevleri olmadan nasıl bir yaşam inşa edilir bunun peşinde olmalıyız yoksa insanları en iyi bir şekilde bastırmak için ‘Daha çok cezaevi açalım.’ Derseniz inanın ki binlerce cezaevi de açsanız yetiştiremezsiniz ve şu anda öylesi bir ortam, öylesi bir eğitim anlayışı, öylesi bir siyaset anlayışı oluşturan bir iktidar var ki ülkenin eğitim kurumlarını, ülkenin siyasetini hepsini bir cezaevine çevirmiş durumda. Okullar da adeta bir cezaevine dönmüş durumda, bunlar aslında toplumun nereye gittiğini göstermesi açısından son derece önemli. Neden toplumda cezaevlerinin arttığını göstermesi açısından da son derece önemli! Bakın her cezaevinden bize son derece üzücü haberler geliyor.

Zonguldak Cezaevi’nde 25 kişilik yerde 50 kişi kalan, yerlerde yatan insanlar bize ulaşıyorlar.

Yine belediyelerden ihraç edilen kişiler KHK’lı olarak geçmediklerini, sözleşmeli olarak ihraç edildiklerini, bunun da altının çizilmesi gerektiğini söylüyoruz. Evet biz KHK ihraçlarını çok işliyoruz ama bir de KHK ihracı olmadan sözleşme iptalleri ile keyfi ve hukuksuz olarak ihraç edilen kişiler var onlar da son derece mağdur durumdalar.

Yine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri bize ulaşmış. Atama sayıları için bizden destek bekliyorlar. Bir önemli duyurma olduğunu belirtiyorlar. Sayıştay raporları ile kanıtlı olan bu ihtiyaca ve her yıl yaşanan duyurmaya çözüm olarak ‘Atama sayılarının arttırılması için desteklerinizi istiyoruz.’ Diyorlar.

Bilgisayarlar şu anda cezaevlerinde eğitimi engelliyor. Bilgisayarların az olması bununda özellikle altını çizmek istiyoruz. Online eğitim başladı, evet mahpuslar üniversitelere, okullara gidemiyor ama bunun sonrasında cezaevlerinde yeterli bilgisayar olmaması gerekçe gösterilerek maalesef online eğitimler aksıyor ve eğitimleri aksamış oluyor.

Yine bize gelen başvurularda diyetisyen alımları noktasında çok az alımlar olduğu söyleniyor bunun da altını çizmiş olalım. Birçok meslek kuruluşu aslında atama bekleyen birçok mezun arkadaşımız bize bu isteklerini iletiyorlar. Edebiyat alanında, matematik alanında, PDR alanında, Felsefe alanında, Biyolojik- Kimya alanında birçok gencimiz maalesef atama bekliyorlar. Atama bekleyen gençlerimiz çaresizlik içinde bırakılıyor, aslında sosyal bir hukuk devleti oluşturulsa, böyle müteahhitlere bir çark içinde para aktarma faaliyetleri olmasa, rant ve israf anlayışı olmasa bütün bu gençlerimiz iş sahibi olabilirdi ve biz bir yasa teklifi de verdik, KHK borçlarının silinmesi noktasında, gençlerimiz okulları bitirdikten sonra işe giremiyor ve KHK borçlarını ödemeyemiyor ve oldukça stres içinde kalıyor. KHK borçlarının silinmesi noktasında bir yasa teklifi verdik, bu da gençler için son derece önemli eğitimde de istihdamı olmayan gençlerimizin oranı %30 civarında. Gençlerimiz boş boş dolaşıyorlar! Aslında çok önemli bir dinamik beyne sahip olan gençlerimizi kullanabilecek bir ülke, bir iktidar yok maalesef!!!

Biz gündemin ilk başında önemli konular üzerinde durmak istiyoruz. Bazı önemli vakalar üzerinden size önemli hatırlatmalara yapacağım.

Bakın tutuksuz yargılama esas olmalıdır diyoruz ama insanlar bilerek tutuklu olarak yargılanıyor. Bu bebek küçük bebek. Düşmüş ve beyin sarsıntısı geçirmiş sürekli hastane kontrolüne gitmesi lazım ama babası tutuklu yargılandığı için annesi ve bebek büyük bir çile çekiyor, hastanelerde sürekli her gün. İşte böyle eşi veya çocuğu hasta olan kişiler de var tutuklu yargılananlar ve çok büyük acılar, üzüntüler çekiyorlar maalesef.

Bize cezaevlerinden yazan insanlar, cezaevlerindeki dramları anlatıyor, onları da sizlere buradan iletmem lazım.

Edirne Cezaevi’nden yazan Kemal Aydın ‘Çocukları düşünmekten panik atak oldum.’ Diyor. “3, 12, 15 yaş 3 çocuğumuz var. ben ve eşim uzun süredir tutuklu. Anneannedeler çocuklar. Pandemide eğitimleri aksadı, psikolojileri bozuk, aslında onlar cezalandırılıyor. Sesimizi duyan yok,anne,baba illa tutuklanacaksa sırayla olmaz mı?” diyor. Biz bunları hep söyledik, anne baba tutuklulukları çok büyük bir dram şu anda Türkiye’de. Bunlara yasal bir biçim getirilebilir, bütün bunlar gerçekleştirilebilir ama kimsenin bunu düşündüğü yok! Anneler, babalar hapishanelerde çile çekiyor. Çocukların dışarda psikolojik, fizyolojik sorunlar yaşıyor, bu toplum için maalesef büyüyen bir tehlike var.

Pembe Kaya, Bünyan Cezaevi’nden yazmış bize. ” Eşim de tutuklu, 4 yaşındaki kızımı 8 aydır görmüyorum, bir anne evladından koparılmaya çalışılıyor, evladımı çok özledim, en ağır adli kontrol tedbirlerine razıyım.” Diyor. Düşünün bu Covid ortamında tutuklu yargılanıyorsunuz, ondan dolayı 8 aydır çocuğunuz cezaevine gelemiyor. Siz ve bebeğiniz büyük bir işkence çekiyor ve tutuksuz yargılanabilecekken halen tutuklu yargılanıyorsunuz. Bunun gibi binlerce insan var Türkiye’nin dört bir tarafından cezaevlerinden annelerin feryatları yükseliyor.

Nalan Demir, Gebze Cezaevi’nden bize ulaşmış. ‘Eşim de tutuklu.’ diyor. ‘Çocuklarla 4 kişilik aile 3 yere bölündük. Bebeğimi Corona’dan yanıma alamadım 10 aydır. Cezam dolmak üzere ama Yargıtay işlem yapmadığından çıkamayacağım, çocuklarım küçük bedenleriyle anasız, babasız mücadele ediyor.’ Bakın bu da Gebze Cezaevi’nden bir feryat. Yargıtay’ın işlem yapmaması nedeniyle mağdur olan binlerce insan var. Zaten eşi de tutuklu, çocukları dışarda çok zor durumda olan aileler, Yargıtay’ın keyfi gelip de işlem yapmaması nedeniyle cezaevlerindeler.

Aksaray Cezaevi’nden bize yazan İklim Aytekin : “İdare ipe sapa gelmez gerekçelerle eşimVahit Aytekin’in Denetimli Serbestliğini gasp etti, örgü bebek yaparak, saati 20 TL’ye özel ders vererek geçimini sağlıyorum,2 çocuğum hasta, psikolojileri bozuk, Behçet hastasıyım, yatarını yattı niye bu zulüm?” diye Abdulhamit Gül’e soruyor, biz de soruyoruz. Gördüğünüz gibi Yargıtay’ın işlem yapmaması, onamaması, cezaevi gözlem kurullarının bir yargı mercii gibi davranarak insanların cezaevinde kalışını bu covid ortamında uzatması nedeniyle hasta eşler maddi, manevi büyük bir sefalet yaşayarak hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Esra Özgültekin Seydişehir Cezaevi’nden bize yazmış. Son derece üzücü bir feryat onu da Türkiye toplumuna buradan okumak isterim. “Eşim de tutuklu.” Diyor Esra Hanım. “Pandemide ne onunla iç kapalı görüş yapabildim, ne çocuklarımla 1.5 yıldır görüşebiliyorum. Küçük oğlum ne beni ne babasını hatırlıyor, aile bağlarımızın bu kadar zayıflaması çok ağır, geceleri kabuslarla uyanıyorum.” Diyor. Düşünün yani adil olmayan uygulamalar, yargı kararları, yürütmenin zalimce tavırları, dayatmaları. İnsanların psikolojilerini bozuyor, ailelerini mahvediyor, ocaklarını bitiriyor ve gerçekten çok ağır insani dramlar yaşanıyor, aileler yakınıyor.

3 yıldır 1 kez. “2 çocuğun babası Serhat Özgültekin ve annesi Esra Özgültekin 3 yıldır Seydişehir Cezaevi’nde tutuklular.” Bunlar biraz evvel bahsettiğimiz Esra Özgültekin’in çocukları. Anne Seydişehir’de bu çocuklar ve dedeleri Ağrı’da. Maddi, manevi nedenlerden dolayı Seydişehir’e gidip anneyi de göremiyorlar. Ağrı iline en azından nakil yapınsın çocuklar anneyi ziyaret edebilsin deniliyor nakil de yapılmıyor ve bu anneler, bu kadınlar cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Bu çocuklar psikolojik sorunlar yaşamaya devam ediyor. Bu çocuklar sadece şimdiye kadar anne baba ile 1 kez görüşebilmiş, düşünün 3 yılda 1 kez görüşebilmişler. Düşünün şu 2 çocuk, anne babası mahpus şu 2 çocuk 3 yılda anne babayı ancak 1 kez görebilmiş ve bununla ilgilenen hiçbir mercii yok, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın umrunda değil! Adalet Bakanlığı’nın umrunda değil. Bu insanlar düşman muamelesi görüyor, olacak şeyler değil değerli arkadaşlar. Bunlar gerçekten korkunç hadiseler.

Zehra Bulkan halen Sincan Cezaevi’nde. Eşi de tutuklu. Çocukları var. Çocuklarının hayat sevinçleri bitmiş durumda, ikisinde de terkedilme korkusu var. Binlerce çocuk sıkıntılar yaşıyorlar.

Bakın size bir başka hasta mahpusun son halini göstereyim. Ümit Gökhasan KHK ile ihraç edilmiş polis memuruydu, cezaevinde, işinden ihraç edilme ve sonrasında da cezaevine atılma nedeniyle büyük bir stres yaşayıp genç yaşta kanser oldu. Bağışıklık sistemi düştü ve aylarca cezaevinde gecikmiş teşhis ve tedaviler sonrası ancak infaz erteleme aldı ve tahliyesi gerçekleşti ama şu anda ölüm döşeğinde son günlerini yaşıyor, bunlar çok ağır veballar, çok ağır ihlaller. Gerçekten insanların hayatını nasıl mahvettiğinizi bu fotoğrafta net bir şekilde görebilirsiniz!!!

Yine bize gelen bir başka başvuruda: “ Eşim Silivri 3 Nolu Cezaevi’nde. ‘İnfaz Koruma Memuru, askerlerde corona varmış.’ Dedi. Daha mahkumlara geçmemiş ama hiç maske verilmiyormuş parası ile bile satılmıyor. ‘7 aydır aynı maskeyi takıyorum.’ Dedi. Bu insanlar nasıl korunsun?” düşünün infaz koruma memurları ve askerlerde korona var ve size bir maske vermişler, 7-8 aydır aynı maskeyi kullanıyorsunuz.

Bursa Cezaevi’nde de böylesi bir vaka oldu. 8 aydır aynı maskeyi kullanan Hüseyin Özen geçtiğimiz günlerde Covid’e yakalanarak vefat etti. Evet işte devletin parasını çar çur ederseniz, talan ederseniz fakire, fukaraya, garibana, esnafa verilecek para bulamazsınız. Cezaevlerini çok kötü bir şekilde yönetirsiniz ve insanlar maalesef yoğun bir şekilde hayatlarını kaybederler.

Yine Kayseri Gültepe Cezaevi’nden bize gelen bir şikayet. “Vekilim duyurur musunuz? Kardeşim dün Kayseri Gültepe Kapalı Cezaevi’nden temaslı olarak tahliye edildi. ‘10 test yapılıyorsa 5’i pozitif, çok fazla hasta var.’ dedi. Hükümet daha neyi bekliyor, herkesin pozitif olmasını mı ?” diyor.

Urfa Hilvan T-2 A-25 koğuşunda 20 kişinin testlerinin pozitif çıktığı, ve karantina koğuşuna çevrildiğine dair iddialar var ve cezaevlerini arıyoruz telefonlarımıza çıkmamaya çalışıyor yöneticiler, savcılar bizlerden kaçıyorlar. Bilgi vermemek için ne yapacaklarını bilemiyorlar. Cezaevlerinde yoğun Covid vakaları var ama ne Adalet Bakanlığı, ne Ceza Tevkifişleri Genel Müdürlüğü, ne cezaevi müdürleri, ne savcıları açıklama yapıyor. Hiçbir açıklama yapmadan günü geçiştirmeye çalışıyorlar.

Az evvel bahsettiğimiz Hüseyin Özen Bursa H Tipi Cezaevi’nde tutuklu iken Korona oldu. Cezaevini Korona sardı ve geç bir şekilde yoğun bakıma kaldırıldı ve ardından entübe edildi, günlerce entübe bir şekilde kaldı ve 62 yaşındaki Hüseyin Özen hayatını kaybetti. Biz bu konuda başvuru aldık ve bu başvuruyu Adalet Bakanlığı’na soru önergesi olarak sorduk, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na da sunduk. Çok önemli ihlaller olduğunu görüyoruz. Böyle onlarca vaka var maalesef ve Adalet Bakanlığı hiçbir açıklama yapmıyor.

Yine Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde Covid vakaları var ve telefon görüşmesinde eşler aramıyor ve mahpus yakınları büyük bir strese maruz kalıyor.

Samsun Cezaevi’nden Adem Pala bakın ne diyor? “Sessiz çığlığıma ses olmanızı, çaresizliğime çare olmanızı ümit ediyorum.” “Burger hastasıyım,sık sık hastaneye gitmek zorundayım ve dönüşte karantina hücresinde kalıyorum.Cezaevi denetimli serbestliğimi hukuksuz gerekçelerle engelliyor.” Diyor.

Az evvel bahsettiğimiz Bursa H Tipi Cezaevi’nden Hüseyin Özen’in eşi bana ulaştı ve “Bir güzel insanı daha toprağın altına yolladılar. Salgından sonra cezaevi doktoru gelmedi. Hasta oldukları zaman doktora çıkın deyince: ‘Doktor yok.’ diyorlardı tutukluların hepsinde bu konuşmaların telefon kayıtları var.” Diyor. Düşünün Bursa H Cezaevi’nde doktor olmaması ve geç sevkler dolayısıyla Covid’den  ölenler ve ağırlaşan insanlar var.

Sevinç Sönmez Sincan Cezaevi’nden bana yazmış. “23 saat hücrede 1 saat havalandırmadayım. LUPUS olduğum için bu şartlarda kalmam hastalığımın tetiklenmesi demektir. Sevk talebime “Hastalığı var” gerekçesiyle ret verenler, hücrenin LUPUS’a kötü etkilerini umursamıyor!” evet Covid hastalığının bir fırsatçılığa dönüştüğünü iyi biliyoruz. Çok sıkıntıda olan insanların sevkleri yapılmazken Bakanlık keyfi sevkleri çok rahat bir şekilde yapabiliyor!!!

Yine Bursa Cezaevi’nde yüksek tansiyon, uyku aknesi, kronik rahatsızlığı olan çok kişi var ve bu kişilerin de maalesef Covid ortamında stresli anlar, sıkıntılı zamanlar yaşadığını biliyoruz, mahpus yakınları bunları bize iletiyor.

Konya Ereğli’de tutuklu hasta Merve Gökkaya’nın annesi bize ulaşmış. Çok önemli bir feryadı var okumak isterim. “Kızım oraya sağlam girdi, hiçbir hastalığı yoktu. Şimdi tekerlekli sandalye ile görüşe geliyor. Tedavileri ve ilaçları geciktiriliyor, kızımı tahliye edin, bu yapılanlar zamana yayarak idam cezasının uygulanmasıdır. Devlet vatandaşına tuzak kurmazdı, kurdu. Devlet vatandaşına soykırım yapmazdı, yaptı. Haberdar olamadığımız daha nice can çekişen son zamanlarını yaşayan canlar var kimse bilmiyor.” Diyor anne.

Yine Manisa Alaşehir Cezaevi’nde bir aydır sıcak suların akmadığı konusunda bir şikayet var. Bunu da belirtmiş olalım.

“Adana Kürkçüler Cezaevi’nde Kürt siyasi tutsaklar olarak çok zor durumdayız.” Diyor Kürkçüler Cezaevi’nden M.G. isimli mahpus. “Bekir Kudar kafes hücresinde. Bu mektubu haksızca cezalandırıldığım hücrede yazıyorum. Personel ‘İsyan edin,devletin gücünü gösterelim size.’ Diyor. Bizi tahrik ediyor. Biz yasaların uygulanmasını istiyoruz. Yasaları  talep edin.” diye bize mektup yollamış bir mahpus.

Çorum Cezaevi’nde buradan konuşalım kaloriferler doğru dürüst yanmıyor ve mahpusların üşüdüğüne dair çok yoğun şikayetler alıyoruz.

 Tabi bütün bunlar ile Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun uğraşması gerekiyor ama onların konusu bu olmuyor! Biz uğraşıyoruz, biz gündeme getiriyoruz. İnsan Hakları Komisyonu’nun derdi siyasi konularda raporlar oluşturmak ve cezaevinden gelen ihlalleri ve diğer ihlalleri görmezden gelmek, sümenaltı etmek maalesef İnsan Hakları Komisyonu’nun yaptığı bu, biz de bu yüzden haftalık basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruyoruz.

Tekirdağ 2 F Cezaevi’nden avukat olan bir mahpus, Özgür Yılmaz yazmış. Diyor ki: “ Covid ortamını fırsatçılık biliyor cezaevi idaresi. ” 2 ayda bir kargoyu verdikleri için yazlık tişörtlerleyim, dergilere de savunma evraklarına da 2 ayda bir izin var, idare hileyle kargoyu hediye kapsamına aldı. Kışı üşüyerek ve kitapsız geçireceğiz anlaşılan. “

Şu anda bir çok cezaevinde mahpusların okudukları okul için online sınav şansı ortadan kalktı. Cezaevlerine soruyoruz bilgisayarımız az diyorlar. Ben Adalet Bakanlığı’na sormak isterim, okumak isteyene engel yeri mi cezaevi diye soruyorum?

Mehmet Dersulu Bolu F Tipi’nden yine bize ikinci defa mektup göndermiş. “Adaletsizliğe asla boyun eğmeyeceğiz.” Diyor. ” Yüksel Direnişçisi olarka bizi tutuklayanlar büyük bir yanılgı içinde, haklı olanların ve hakkı için direnenlerin eylemini hiçbir güç engelleyemez! Tarihte kimse kimseye direnmeden hak bahşetmedi. Sonuna kadar hakkımızı talep edeceğiz.” Diyor Mehmet Dersulu

Yine Nazilli Cezaevi’nde eşi tutuklu olan bir hanım yazmış. “Dün telefon ile görüştük. Halen kaloriferler yanmıyor, sorduklarında ‘Aralık ay başında yanacak.’ demişler. ‘Battaniyelere sarılarak oturuyoruz.’ Diyor mahpus eşim. El insaf.” Diyor. Geceleri 3- 4 dereceye kadar düşen soğuk olmasına rağmen kalorifeler yanmıyormuş Nazilli Cezaevi’nde.

Yine “Sayın vekilim eşim yaklaşık 4 yıldır Silivri’de tutuklu. Virüs var diye açık görüş vermeyenler geçen hafta eşimin 25 kişilik koğuşunu 3’e bölüp 40 kişilik koğuşlara dağıtmış.” Düşünün sayılar arttıkça artıyor. Cezaevlerinde sosyal mesafe hak getire, böyle bir şey mevzu bahis değil. Ama pandemi öncesi sayılardan daha da artan sayılar var.

Konya Ereğli Cezaevi’nden çok üzücü bir şikayet aldık. Konya Ereğli Cezaevi’nde babalar gününde çocuklarının gönderdiği “Babacım seni çok seviyoruz” baskılı t-shirtü, halkı kin ve nefrete sürükleme, terör örgütü propagandası ve mahkemeleri etkileme gerekçesi ile kargodan vermemiş cezaevi. Daha sonra mahpus infaz hakimliğine gitmiş, itiraz üzerine alabilmiş. Düşünün hani bu denli insani bir cümleyi, bir çocuğun babasına yazdığı cümleyi korkunç suçlamalara çevirerek o t shirtü içeri almamayı başarmayı bir kamu görevi olarak gören görevliler var maalesef. Biz bunları ifşa edeceğiz ve bu görevlilerin, bu kamu görevlilerin millete karşı büyük haksızlıkları yapmaması gerektiğini söyleyeceğiz.

Evet Kocaeli’nde de oldukça hastanelerde sıkıntılar var. Hastaneler hemen hemen dolmuş durumda ve yoğun bakım sayılarında da oldukça sıkıntılar var.

Bakın çok üzücü yargı skandalları var! Bize başvuran bir kişi şunu diyor: “22 yıl önce astsubayken ihraç edilmiştim, ben aslında trasseksüelim, 2012’de cinsiyet değiştirme ameliyatı  için başvuru yaptım. 22 yıl önceki arkadaşımın şikayetiyle hakkımda dava açılıp FETÖ’den 6 yıl 3 ay verdiler.” Türkiye’de ki yargı skandallarına ağlasak mı gülsek mi ne diyeceğimizi bilemiyoruz, böyle ilginç bir örnek.

Biz bütün bunları söylerken gençlerin Türkiye’de işsiz olduğunu söylerken, gençlerin Türkiye’den gitmek istediğini söylerken maalesf AK Parti’li vekiller, uyduruk anketler ile gençlerin Türkiye’de kalmak istediğini açıklamak istiyor. İnanın ki biz Meclis’te AK Parti’li vekilleri görünce dayanamıyoruz, çok üzülüyoruz çünkü çok vicdanlarını çiğneyerek, olmayan şeyleri söylüyorlar ve bu kötüye giden hali halen savunmaya çalışıyorlar.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde 18-20 yaş arası 25 üniversite öğrencisi var ve çok ilginç iddialar ile suçlamalar ile İstanbul Emniyeti’ndeler ve günlerce de gözaltındalar. İnsanların özgürlüğünü, haksız, hukuksuz uzatarak gasp etmek doğru bir davranış değil ve Türkiye’de bu çok sık yapılıyor. Gözaltı uzatılarak insanların özgürlüğü engelleniyor ve savcılığa çıkışları engellenmiş oluyor. Bir an evvel bu konuda hukuka dönülmesini ve haksız, hukuksuz bir şekilde insanların gözaltına alınmamasını eğer ki gözaltına alınmışsa da haksızca uzun süre gözaltına bekletilmemesi gerektiğini söylüyoruz.

Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı’na Meclis’e geldiği zaman Ankara Emniyeti’nde ki işkenceleri ve Van’da ki helikopterden atılan insanları sorduğumuzda: “Bize başvuru gelmedi. O yüzden incelemedik.” Diyerek topu taca atmışlardı. Biz Kamu Denetçiliği Kurumu’na da başvuruların yapılmasını sağlayacağız ve buradan tekrar insan haklarına uygun bir cevap, araştırma bekleyeceğiz.

Dün Bursa HDP İl Yönetimi ile ilgili bir mahkeme vardı. 4 yıldır bomboş gerekçeler ile süren bir mahkeme sonrasında insanların zamanları israf edilmişti, mahkemenin zamanları israf edilmişti ve sonunda 4 yıl sonrasında bu bomboş gerekçelerle açılan mahkemeden beraat çıktı herkese. Gerekçelere baktığımız zaman gerçekten Türkiye’de yargının ne kadar kötü bir yerde olduğunu, ne kadar siyasi bir anlayışta olduğunu görüyoruz.

Çalışma izni iptal edilen öğretmenler konusu var. Biz bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na sorduk ve 20 bin 822 öğretmenden 4 bin 486’sının çalışma izninin iade edildiğini söyledi. 4.5 yılda gelinen nokta burası ve biz bu çalışma izinleri değerlendirmelerinin de tamamen Anayasa’ya aykırı bir şekilde yapıldığını biliyoruz. Bu konunun da üzerine gideceğiz, hiç kimsenin çalışma hakkına, Anayasal hakkını kimse gasp edemez. Kamudan attıktan sonra da özel sektörde de çalıştırmama tavrını Anayasa’yı çiğneyerek yapıyorlar!!!

Yine bir mağdur bize başvurmuş. “Mezun olduğum Deniz Harp Okulu’ndan transkriptimi avukatım vasıtasıyla alabildim nihayet. Bakın en altta ne yazıyor!!! Yazmış olman bana bir şey ifade etmiyor ama bunu neden yazıyorsun ki? Benim zaten seninle bir ilişkim kalmamış. Gelecekte birşey yapamamam için mi?” Hani transkripti alındığı zaman orada fişleme ile ilgili ibareler olduğunu söyleyen şahıs bize başvurmuş.

Bakın bunlar da çok üzücü belgeler. Mahkeme belgeleri bunlar. 22. İdare Mahkemesi’nin bir kararı ve burayı ben size özetleyeyim. “Takipsizlik alsan da iltisak damgan var ey KHK’lı.” Demek istiyor idare mahkemesi. OHAL Komisyonu’ndan sonra İdare Mahkemesi’ne başvurulmuş ve ‘Takipsizliği alsan da sana ben iltisak damgası vurdum ve hayat boyu üstünde kalacak.’ Demek istiyor. ‘Yasal görünümlü sendikaya üye olmuşsan sana ret veriyorum.’ Diyor.” Abdulhamit Gül’e, Adalet Bakanı’na bütün bu ‘Yargıda reform yapacağız.’ Diyen Adalet Bakanı’na bu kararları sunmak isterim. Tamamen hukuksuz, siyasi bu kararlar devam ediyor, bize neden bahsediyorsun Ey Abdulhamit Gül? Diye sormak isterim.

Şanlıurfa Valiliği Kürtçe tiyatroyu süresiz yasakladığını duyduk ama Kürtçe’yi kıyamete kadar yasaklayamazlar. Bunu da herkes iyi bilsin. Bu yasaklama insana, zamana, bilime, kardeşliğe aykırıdır, bütün bunları valiliğin bilmesi lazım.

İnanılmaz yasaklar devam ediyor! Bakın biz bunları hep söylüyoruz, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na söylüyoruz. Maliye Bakanlığı’na söylüyoruz. Buraya geldiğinde yine de bana cevap veremiyorlar arkadaşlar. KHK’lı olup da ihraç edilenlerin özel sektörde ve kurslarda İŞKUR kurslarında bile önü kapatılıyor. Bakın Nebi Toylak Dersim’de İŞKUR’a başvurmuş. Seracılık kursuna gidecekmiş. ‘Kursa devam edemezsin.’ mesajı gelmiş. İlk gün gitmiş, ilk gün akşamı ‘Kursa devam edemezsin.’ Mesajı gelmiş. Neden? Çünkü KHK ile ihraç edilmişsin. Yani ‘KHK ile ihraç edilmişsen öl kardeşim.’ Demek isteniyor. ‘Bu hayatta istemiyoruz.’ Denmek isteniyor.

Yine Mesut Toprak hastalığı nedeniyle rapor alıyordu ve fabrika bu Covid ortamında istismar ederek bu kişiyi 29 Kod ile çıkarmış. ‘İş yerinde huzursuzluk çıkarıyor.’ Diye hasta bir kişiyi iş yeri çıkarmış.

‘Sınıf Öğretmeniyim’ diyor. ‘672 KHK ile ihraç edildim. Yargılama sonucunda 19.06.2019’da hakkımda beraat kararı verildi. Komisyon ve idare ret verdi.Hiçbir delil olmamasına rağmen sadece mantık yürüterek iltisaklı olduğuma kanaat ile hakkımda böylesine ağır bir karar veriliyor.” Diyor bir öğretmenimiz.

Şu andaki halin değişmesini istiyoruz, hayatımıza hak kriterinin damga vurmasını istiyoruz, devletin hukuk olmazsa bir çeteye döneceğini söylüyoruz, devlet eğer hukuk olmazsa, adil yargı olmazsa insan kaçırır, işkence eder, mazlum eder insanları, insanları işinden, eşinden, yurdundan eder, canına okur. Biz devlet değil, hukuk devleti istiyoruz.

Değerli arkadaşlar bakın maalesef çok üzücü örnekler kim olursa olsun, böylesine ağır hasta kişilerin,yatalak kişilerin damadından dolayı mahkum etmek son derece ağır durumlar. Adil Öksüz’ün kayınvalidesiymiş tekerlekli sandalyede ve 7.5 yıl ceza verilmiş, terör örgütü üyesi diye bu yaşlı kadıncağıza.

“Eşim 675 KHK’lı akademisyen. Borç alıp cafe açmıştık. Pandemi başından beri zaten işler kötüydü şimdi cafe kapandı yine. Soruşturması, davası yok. Komisyon hala inceliyor. Çocuğumuz var, ne işe döndürüyorlar ne çalışmaya fırsat veriyorlar. Ölelim mi ne yapalım?” diye bir KHK’lı eşi bana sormuş değerli arkadaşlar. Maalesef böyle olmasını isteyen bir zalim iktidar ile karşı karşıyayız.

Tedavisi engellenen kanserli öğretmen Gülhan Çolakoğlu geçtiğimiz günlerde yurtdışına çıkışı engellenmişti, hayatını kaybetti kanser hastasıydı 3.5 yıldır Gülhan Çolakoğlu tedavi görüyordu ve 6.3 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Maalesef bu tür vakalar devam ediyor.

Birçok mahpusa son zamanlarda Covid bahane edilerek cenazelere katılmama cezası veriliyor. Çocuğunun cenazesine katılamayan babalar, babasının cenazesine katılamayan oğul mahpuslar maalesef Türkiye cezaevlerini doldurmuş durumda.

Şerif Mesutoğlu’nun üzücü durumunu tekrar hatırlatmak isteriz.

Yine Av. Selçuk Kozağaçlı’nın mahpusluğu devam ediyor.

Bahtiyar Fırat kaçırılmıştı 40 güne yakındır, İstanbul Havalimanı’ndan kaçırıldı ve halen bulunmuyor Bahtiyar Fırat nerede olduğu bulunmuyor, hiç kimse de aramıyor maalesef.

Mehmet Bal Batman’lı İstanbul’da kaçırıldı nerede olduğu bilinmiyor.

Gökhan Türkmen mahkemede işkence gördüğünü söylediği için duruşmalarına hiç kimse alınmıyor.

Yine maalesef 470 günleri bulmuş olan kaçırılmış bir kişi var. Yusuf Bilge Tunç, Yusuf Bilge Tunç hakkında da hiçbir açıklama yapılmıyor. Hiç kimse bir açıklama yapmıyor ve Yusuf Bilge Tunç için de büyük bir muamma var.

Yine Hürmüz Diril şu anda fotoğrafını gördüğünüz Hürmüz Diril bulunamıyor.

Gülistan Doku bulunamayan vatandaşlarımızdan birisi.

Biz bütün bu kayıp kaçırılan kişilerin bulunması için yetkilileri göreve davet ediyoruz. Teşekkür ediyorum.

Yorumlar