05 Temmuz 2020
YouTube
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Baro yasasını görüşüyoruz ama hep söylüyorum: Barodan
önce, yargının durumu nedir? Bunu tekrar tekrar konuşmamız lazım. Nazım Hikmet
boşuna demedi, şiirlerini boşuna yazmadı “Memleketimden İnsan
Manzaraları” diye boşuna demedi. Biz de size memleketimden yargı manzaralarını
sunalım. Bakalım memleketin hâli nasıl?
Son kararı veren temyiz organı Yargıtayın durumuna bir
bakalım arkadaşlar, memlekette ne oluyor, adalet mekanizması nasıl çalışıyor?
Şu anda bakın, insanlar cezalarını dolduruyor ve
denetimli serbestliğe çıkma hakkı kazanıyor ama Yargıtay o kadar ağır çalışıyor
ki aradan kırk dört ay geçmiş, denetimli serbestliğe çıkma süresi gelmiş mahpus
içeride kalıyor çünkü Yargıtay karar verememiş onama veya onamama anlamında.
Biz bunu infaz indirim yasasında da gündeme getirmiştik, arkadaşlarımız
kabullenmişti “Bakıyoruz, bu konuyu düzelteceğiz.” denmişti. Yine,
hâlâ dört beş aydır denetimli serbestliği geldiği hâlde cezaevinde yatan
yüzlerce kişi var. Bu varken baroyla uğraşıyoruz.
Cezaevlerine bakıyoruz, gözlem kurulları bir yargı
unsuru gibi çalışıyor; insanların denetimli serbestliklerini çok rahat bir
şekilde keyfî kararlarla, yönetmelikte olmayan keyfî kararlarla yakabiliyorlar
çok rahat.
Avukatların durumuna bakıyoruz, savunma yaptıkları için
cezalandırılıyorlar. Şu anda avukatlar açlık grevinde; Ebru Timtik, Aytaç Ünsal
açlık grevinde. Selçuk Kozağaçlı mahkemede müvekkiline “Susma hakkını
kullan ey müvekkilim.” dediği için örgüt üyesi diye suçlandı. Düşünün, bir
avukatın müvekkiline “Susma hakkını kullan demesi örgüt üyeliğiyle
nitelendirilebiliyor. Yine, Mustafa Koçak -hepimiz biliyoruz- gözümüzün önünde
eridi gitti. İpe sapa gelmez suçlamalarla, bomboş bir dosyayla açlık grevinde
eriyip biten gencecik bir insanı gördük. Yazıklar olsun diyoruz, yargının şu
hâline yazıklar olsun ve biz, yargının şu halini konuşacağımıza baroları
konuşuyoruz; eriyip biten gencecik, 28 yaşındaki bir insanın hâlini
konuşacağımıza baroları konuşuyoruz.
Bakın, bitmedi; HDP Kocaeli teşkilatımızda şu anda
sekiz aydır 15 arkadaşımız bomboş gerekçelerle cezaevinde ve yargılanmayı
bekliyorlar, hâlen duruşmaya çıkamadılar. Kimisi ana baba, mahpus, çoluk
çocukları evde perişan; kimisi 4 çocuk annesi. 15 kişi perişan edilmiş durumda
ve dosyalarda bomboş iddialar var. Hele Gaziantep HDP teşkilatımızdaki bir
kadının durumunu anlatayım da elinizi vicdanınıza koyun, neler oluyormuş bir
düşünün arkadaşlar: Hebat Gengeç, HDP Gaziantep teşkilatımızdaki 56 yaşında bir
annemiz, 5 çocuk annesi ve en büyük çocuğu 20 yaşında, yüzde 98 engelli; bu
anne, dokuz aydır iddianamesi hazırlanmamış şekilde tutuklu olarak bekliyor.
Bakın, dokuz aydır iddianame hazırlanmamış; yüzde 98 engelli bir çocuğu var,
ona sadece kendisi bakabilecek ama bu kadını böyle tutabiliyorsunuz. İnanılmaz
şeyler bunlar.
Yine bakın, bir başka skandal: Profesör Doktor Haluk
Savaş -hepimiz artık tanıyoruz, geçtiğimiz günlerde vefat etti- bomboş
gerekçelerle ihraç edildi ki onun ihracı sadece kendisinin kaybı değildi, bu
toplumun kaybıydı. Niye diye soracaksınız, ben çok yakından tanıyorum; 60’ı
ulusal, 60’ı uluslararası makale sahibi, 1’nci sıradaki bir tıp psikiyatri
profesörüydü. Makalelerine 5 bin makaleden atıf alan çok nitelikli bir
psikiyatri profesörüydü, üretken, çok zeki bir insandı ve bu insan boş gerekçelerle
ihraç edildi, ardından cezaevine atıldı ve kahrından pankreas kanseri oldu.
Bitmedi bir müddet cezaevinde yattıktan sonra “Pardon.” dendi,
cezaevinden çıktı, mahkemede beraat aldı ama hastalığı devam ediyordu; bu
seferde dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan pasaport yasağıyla karşılaştı, üç yıl
bir ülkede pasaport idari yasağı olur mu? Oluyor işte. Anayasa’da bile olmayan
bir saçmalık oldu, yüzbinlerce kişi mağdur edildi, onların arasında binlerce
hasta da vardı; Haluk Savaş Hoca da onlardan birisiydi, yurt dışına gitmek
durumundaydı ve bu yasaktan dolayı uzun müddet gidemedi, mücadele etti, en
sonunda oturdu, Twitter’a şunu yazdı: “Ceberut devletle uğraşmak Azrail’le
uğraşmaktan çok daha zor bir şeymiş.” Bu cümle hemen her kesimin vicdanını
sızlattı, toplum ayağa kalktı, sosyal medya ayağa kalktı; gecenin on birinde
hocayı Adana Nüfus Müdürlüğü çağırdı “Hocam pasaportunu verelim.”
dediler. Hoca azmiyle, mücadelesiyle bu cümleyi yazmasa pasaportunu alıp yurt
dışına gidemeyecekti ve gidemeyen binlerce kişinin gidememesi dolayısıyla
öldüğünü de çok iyi biliyorum. Hoca gitti, kimisi dedi ki: “Bu adam
KHK’lidir, yurt dışına kaçar, şöyle, böyle…” Aylarca böyle diyorlardı.
Hoca tedavisini oldu, geldi. Arkadaşları onu Adana Havaalanı’nda törenle karşıladı
ve o gözyaşları içinde şunu söyledi: “Meriç’te boğulmayacağım, ben bu
ülkeye geri döneceğim, bağıra bağıra olsa da bu topraklarda öleceğim ve bu
zulmü kimin yaptığını herkes bilecek.”
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Toparlayalım Sayın
Gergerlioğlu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bitiriyorum.
Haluk Savaş Hoca’ya sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu
arada emekli oldu ama iktidarın öylesine bir kin ve nefret duygusu vardı ki
hocanın emekli ikramiyesini vermediler bu sefer. “Git, mahkemeden
al.” dediler. Binlerce kişiye böyle yapıyorlar, vermiyorlar, “Git
mahkemeye” diyorlar; bir kısmı gitmiyor, giden de bir iki yıl sürünüyor.
Hoca gitti mahkemeye ama hâlen, iki yıla yakındır mahkeme sonuçlanmadı ve vefat
etti. Öteki dünyaya iktidarınızdan alacaklı gitti arkadaşlar, hakkını haram
ederek gitti. Artık bu dünyada sizinle hesaplaşamayacak, öteki dünyada sizinle
hesaplaşacak ve bu zulmün hesabını sizlerden soracak. Beraat etmiş bir insana
kin ve nefret duygularıyla sonuna kadar kötülük yapıyorsunuz. Türkiye’nin 1’inci
sıradaki bir psikiyatristi bu ve sonunda da emekli ikramiyesini vermeme gibi
bir hadise vuku buluyor.
Sonra ne yapıyorsunuz? Hepimiz gördük, 2019 yılında
SGK’ye yasal zırh yasası getirdiniz çünkü binlerce kişinin olduğu gibi, Haluk
Savaş Hoca’da Bakanlıkla davalıydı. SGK yetkilileri, binlerce suçlarını ve
günahlarını örtebilmek için yasal zırh istediler ve maalesef, bizim
muhalefetimize rağmen, Mecliste SGK’ye yasal zırh da getirildi. Yani demek ki
bir suç var, birileri bir şey örtmeye çalışıyor, minareyi çalan bir kılıf
uydurmaya çalışıyor ve bu da yapıldı.
Değerli arkadaşlar, bütün bu suç ve günahları şu anda
Ayasofya’yı cami yaparak örtmeye çalışıyorsunuz. Şunu bilin ki hiçbir suçu ve
günahı hiçbir cami, başörtü istismarı örtemez, bunu çok iyi bilin; büyük günah
ve suçların sahibi oldunuz.
Yine en son Sakarya’da bir havai fişek patlaması oldu.
Bakın, bu patlama niye oldu? Hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü bir sene önce
-ben Kocaeli Milletvekiliyim- Kurban Bayramı’nın 1’inci gününde Kocaeli
Çayırova’da 4 mültecinin öldüğü bir fabrika yangını oldu. Biliyor musunuz? Ben
Sakarya’daki havai fişek patlamasının neden olduğunu çok iyi biliyorum
arkadaşlar. Neden biliyor musunuz? Kocaeli Çayırova yangınını çok yakından
takip ettim, tüm bilirkişi raporlarını adım gibi ezbere biliyorum. Bilirkişi
raporu, A’dan Z’ye çok büyük, vahim hataları ortaya koyuyor. Buna rağmen,
verdiğimiz soru önergelerine bir yıl oldu, cevap verilmiyor, idari ve adli
herhangi bir ciddi olay yok. Bakın, Kocaeli Çayırova’da bu 4 insan yana yana,
kavrula kavrula öldüler, 4 tane gariban Suriyeli mülteciydi, öldü gitti. Kimse
onları sormuyor şu anda. Ve şu anda ne oldu? Sakarya’da 6 kardeşimizin
hayatları yanarak sonlandı. İşte, bunlar boşuna değil arkadaşlar. Türkiye’deki
manzaralar bunlardan dolayı çıkıyor ve sizin iktidarınızın sonucu bunlar.
Şu anda baroları neden değiştirmeye çalıştığınız apaçık
ortada ve bizim buna neden muhalefet ettiğimiz de apaçık ortada.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yorumlar