22 Şubat 2021

YouTube

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Malum olduğu üzere Cuma günü hakkımda Yargıtay tarafından onanan bir ceza hakkında konuşacağım. Türkiye’de insan hakları savunuculuğu siyasetine yönelik saldırıların en bariz göstergelerinden birisi olduğu Yargıtay’ın Cuma günkü kararı! Tamamen siyasi bir karar olduğunu sadece ben söylemiyorum, sadece siyasetçiler söylemiyor, sadece gerçek hukukçular söylemiyor bu toplumun tüm fertleri ortadaki apaçık hukuksuzluğu net bir şekilde görüyor!

Şahsımın insan hakları savunuculuğuna yönelik yıllardan beri sürdürdüğü mücadelesi cezalandırılmaya çalışılıyor! İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olan ve tüm insan hakları ihlallerine karşı mücadele eden ben şu anda cezalandırılıyorum ve vekilliğime yönelik bir tehdit ile karşı karşıyayım ama bütün bunlara karşı yıllardır sürdürdüğüm mücadelenin bir benzerini sürdürerek mücadeleye devam edeceğim! Bu mücadele çünkü sadece benim mücadelem değil bu mücadele insan hakları savunucularının mücadelesi, bu mücadele insan hakları ihlaline uğrayan mazlumların, mağdurların mücadelesi arkadaşlar o yüzden ben kesinlikle boyun eğmem! Bunu herkes bilsin! Kesinlikle biz böyle hukuksuz saldırılara boyun eğecek bir insan değiliz. Böyle bir insan olsaydık meydanlara çıkmazdık, siyaset alanına çıkmazdık, insan hakları savunuculuğu alanına hiç çıkmazdık! Ben Allah’tan başkasından da korkmuyorum!!! Sözümü burada hiç esirgemedim. Burada basın mensubu arkadaşlarım da bilir, 2.5 yıldır neredeyse Meclis’in en çok basın toplantısı yapan vekillerinden birisiyim ve A’dan Z’ye ayrımsız, insan hakları mücadelesi verdim, insan hakları savunuculuğu yaptım A’dan Z’ye herkesin uğradığı ihlali burada gündeme getirdim ve şimdi cezalandırılmaya çalışılıyorum ama bu yeni bir olay değil! Orta Çağ’da da gerçekleri söylemeye çalışanlar cezalandırıldı. Galileo mahkemeden çıkarken baskı altında, iktidarın baskısı altında, engizisyonun baskısı altında mahkemeden çıkarken şunu söylüyordu: “Evet farklı bir şey söyledim ama yine de dünya dönüyor!” diyordu. Ben de bunu söylüyorum, bana verilen bir ceza var ama; Türkiye’de insan hakları ihlalleri var, Türkiye’de işkence var, Türkiye’de insan kaçırmalar var, Türkiye’de çıplak arama var, Türkiye’de cezaevi ihlalleri var, hasta mahpuslar var, hamile tutuklular var, 800’den fazla çocuk, bebek cezaevlerinde bunları söyledim! Yanlış mı bunlar? Hepsi gerçektir. Türkiye’de Kürt meselesi var, Türkiye’de adil olmayan bir şekilde çözülmeye çalışılan; kan ile, savaş ile, çatışma ile, ölüm ile, gözyaşı ile çözülmeye çalışılan Kürt meselesi var dedim. Ben hayatım boyunca Kürt meselesinde adil ve eşitlikçi bir anlayışın ancak ve ancak çözüm olacağını söyledim. Suç mu bu? Türkiye’de hepimizin insan haklarına uygun bir şekilde yaşaması gerektiğini söylemek suç mu? İnsanların ölmesi iyi bir şey mi? Ölmesin, insanlar yaşasın, bir çözüm bulalım, barış, hayat, kardeşlik, can. Benim söylediğim bunlardı, hep de bunları söylemeye devam ediyorum ve edeceğim. Kesinlikle hiçbir ceza beni yolumdan vazgeçiremez, vallahi de vazgeçirmez, billahi de vazgeçiremez. Bunu tüm kamuoyuna ilan ediyorum.

3 günlük dünya hayatı için ben davamdan vazgeçeceksem, insan hakları anlayışımdan vazgeçeceksem hiç kimse kesinlikle benden böyle bir şey beklemesin! Ben bunlardan vazgeçecek olsaydım bu yollara çıkmazdım arkadaşlar! 3 kuruşluk dünya için ben zalimlerin zorbalıklarına boyun eğecek bir insan değilim! Buradan da herkese ilan ediyorum! Bizi zindanlara atabilirsiniz, milletin verdiği vekaletlere saldırabilirsiniz ama hakkı, hakikati söylememi engelleyemezsiniz! Bunu da çok iyi bilin! Vallahi de susmayacağım, billahi de susmayacağım! Çok net olarak söylüyorum. Bana bu millet iradesini teslim etti. Kocaeli’nde 90 bin kişinin oyu ile ben seçildim, büyük zorluklar arasında seçildim, Halkların Demokratik Partisi’nin yöneticileri, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız ile birlikte büyük bir mücadele verdik, o zaman da engellendik. Bütün bunlara rağmen Kocaeli’nde ben Halkların Demokratik Partisi’nin milletvekili olarak seçildim ve Ankara’ya geldim. Boyun eğmedim, her türlü tehdit, şantaj bizim üstümüzeydi. Milletvekilliği yaptırılmak istenmiyordu, meydanlarda polis saldırısına maruz kalıyorduk, terörist ilan ediliyorduk, denmedik bırakılmıyordu ama biz boyun eğmedik! Yolumuza devam ettik ve şu anda cezalandırılmaya çalışılıyoruz!!!

Ben KHK ile ihraç edilmiş bir uzman doktorum. Bir hekim olarak hayatı, canı esas alan bir insanım. 30 yıldır insan hakları savunucusuyum, 30 yıldır vekilim, benim için can önemlidir, hayat önemlidir, barış önemlidir bunlar için hayatımı feda ederim, ben bunlar olsun diye, bu toplum kardeşçe yaşasın diye zulmedenlere karşı mücadele ettim ve uyduruk cezalar ile bizi cezalandırmaya çalıştılar! Kabul etmiyorum! Kesinlikle kabul etmiyorum!!!

Ben şunu açıkça söyleyeyim. Ben millet tarafından seçildim, bir irade tarafından seçildim, o mazlum, mağdur, milletin iradesi ile seçildim. Halkların Demokratik Partisi seçmeninin oy vermesinin ne kadar zor olduğunu gözlerimle sahada görerek seçildim. Ben zulmedenler tarafından bana ihsan edilen bir milletvekilliği olmadığımı biliyorum. Bana millet iradesini teslim etti! Ben milletvekilliği seçilmeden önce de milletin tüm sorunları ile uğraşan bir insandım zaten. Yazan, çizen, insan hakları savunuculuğu yapan, her yere koşturan bir insandım, siyaset benim hayatımda çok önemli bir değişiklik yapmadı, yıllardır 20 yıldır yaptığım işi yapmaya devam ettim ve bana bu milletvekilliğini millet verdi, millet! Kimse de alamaz! Bunu da net bir şekilde söyleyeyim!!! Uyduruk kararlar ile de eğer almaya kalkalarsa bilsinler ben yine milletin vekiliyim! Allah’ın izni ile ben yine milletin vekiliyim! Hayatımın sonuna kadar, son nefesime kadar ben milletin vekilliğini yaparım. Bana zalimler vermedi ki milletin vekilliğini onlar alsın. Ben bu milletten aldım, ben mağdurlardan aldım, mazlumlardan aldım, gözü yaşlılardan aldım bu milletvekilliğini. Hakkımla aldım, mücadele vererek aldım, yılların mücadelesi ile aldım, partimin beni Kocaeli’nden 1. Sıra milletvekili adayı göstermesi ile aldım. Kim buna engel olabilirmiş?

Değerli arkadaşlar Yargıtay’ın kararı olsa da tamamen skandal bir karar olduğu belli bu! Bakın Yargıtay’ın kararını okuduğunuz zaman göreceksiniz, çok net bir hukuksuzluk var. Bu hukuksuzluğu çözmek için hukukçu olmanıza gerek yok, avukat olmanıza gerek yok! Apaçık bir şekilde sokaktaki sıradan bir vatandaş şu karardaki inanılmaz hukuksuzluğu görüyor! Şimdi anlatacağım size kısaca, basitçe anlatmaya çalışacağım. Bakın olay şudur: Ben insan hakları savunucusu olarak çözüm süreci öncesi Kürt meselesi çözülmeli diyordum, bu memlekette kan akmamalı, konuşmalıyız, yasalar ile bu konu düzeltilmeli, yıllardır Kürtler mazlumdur, zulüm görüyor, hakızlığa uğruyor, bu konu düzeltilmeli dedim. Ben bir Kürt olduğum için bunu söylemedim ki ben bir Türk’üm insan hakları savunucusuyum ama Kürt’ün derdini anlamak için Kürt olmaya gerek yok ki! Bir Türk olarak, Kürt’ün uğradığı insan hakları ihlaline ben müdahil olmalıyım! Kürt’ten önce ben müdahil olmalıyım, Türkiye’de sorunlar böyle çözülür arkadaşlar! İnsan hakları anlayışınadır saldırım, bunun için diyorum! Benim hayalim topyekün birimizin diğerinin hakkını sahiplendiği bir Türkiye’dir. İnsan hakları anlayışının anlaşılması, yaşanması ve yüceltilmesidir. Benim davam budur! O yüzden ben Kürt meselesinde yıllardır konuşuyorum, bugün konuşmuyorum ki. Kendimi bildim bileli konuşuyorum, gençlik yıllarımdan itibaren konuşuyorum, çözüm süreci öncesinde de konuştum dışlandık o zamanlarda! Çözüm sürecinde konuştum “Aa ne güzel konuşuyorsun.” dediler, Marmara Akiller Heyeti Kocaeli’ne geldiğinde Akiller heyetinin temsiliyetini, mihmandarlığını biz yaptık, bizden istediler. Kocaeli Valiliği, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü bir dediysek iki etmedi çünkü “Çözüm sağlanmalı.” deniliyordu, ben de bu konuda Kocaeli’nde en aktif rolü oynayan insandım! Çözüm süreci bitti, biz şeytan olduk! Aynı şeyleri söylemeye devam ediyorduk, aynı şeyleri. Değişen hiçbir lafım yoktu ve barış mesajları veriyordum. Her gün sabah uyanıp sosyal medyada o günün barış mesajını vereyim diyordum. Benim adetimdi bu, ben insan hakları savunucusuyum, çatışma çözümleri konusunda uzmanlaşmış bir kişiyim, uğraşmayan bir kişiyim, çözümsüzlük ile beslenmenin halledilemeyeceğini söyledim işte bitti çözüm süreci ne halledildi? Türkiye hala Kürt meselesi konuşuyor, Türkiye hala milletvekillerini Meclis’ten atmaya çalışıyor, 20 yıl önce Meclis’ten atılan milletvekilleri vardı aynısını bu topluma tekrar yaşatmaya çalışıyorlar yazıklar olsun! Aynısını yaşatmaya çalışıyorlar! Bir adım gidemediler, bir milim ilerleyemediler. Ben çözüm süreci sonrasında bu yolun yol olmadığını söyleyen sosyal medya mesajları paylaşıyordum ve sonunda paylaştığım bir mesaj ile suçlandım. ‘Kardeşlik’ diyordum, “Gençlerin ölüleri yan yana koyulacağına, dirileri yan yana kardeşçe, eşitçe, omuz omuza dursun.” Dedim ve ‘Kürt meselesinde diyaloğu önerdim’ böyle bir paylaşım yaptım ve bundan dolayı mesleğimden, açığa alındım idari ve adli soruşturma ile ben. İşte o günkü adli soruşturma 13 Ekim 2016’da ki soruşturma yürüdü ve bugün 21 Şubat’ta benim tüm haklarımı gasp eden bir hale dönüştü! İşin ilginç yanı kamuoyu bilmez KHK ile ihracıma yol açan o paylaşımım daha sonra mahkemede savcı tarafından suç unsuru olmayan bir paylaşım olarak nitelendirildi, “Bunda suç yok.” denildi ama ben o paylaşımdan dolayı işimden ihraç edilmiştim, linçlere uğramıştım, hakaretlere uğramıştım. Olmadık şeyler yapılmıştı! İşinizden ihraç edildikten sonra aylarca işsiz kaldım çünkü devlet tarafından damgalanmış, ötekileştirilmiş, terörist ilan edilmiş bir kişiydim. Mahkeme başka bir suç bulmaya çalıştı, dosyaya bazı evraklar sokuşturulmuştu, o da şu anda halen yayında olan birçok medya kuruluşunun yayınında olan bir haberi retweet etmem gerekçesiydi. Düşünün bakın burada gazeteci arkadaşlarımız var. Bir haberi retweet ediyorsunuz, terör örgütü propagandasından 2.5 yıl ceza alıyorsunuz, olacak iş mi bu? Neden olacak iş mi diye soruyorum? Çünkü o yayın organlarının hiçbirine bir erişim yasağı getirilmemiş, dava açılmamış, halen yayında bu haber! Onlar bu haberi yayında devam ettiriyor, ceza almıyor, dava açılmıyor zaten dava açılacak bir şey yok orada bir barış çağrısı var. Murat Karayılan Yenikapı süreci varken 20 Ağustos 2016’da “Eğer ki bu ülkede demokrasi, barış, insan hakları deniliyorsa tekrar çözüm sürecine girelim.” diye gazetecilere bir demeç vermiş. Gazeteciler almış bunu haber yapmış. “Devlet adım atarsa barış 1 ayda gelir.” diye web sitelerinde bir haber olarak çıkmış. Ben de bu haberi alıp sosyal medyamda  retweet ettim  Twitter’da. Ne var bunda? Bir haberdir, barış çağrısıdır ama daha sonra bize 2.5 yıl terör örgütü propagandası cezası verildi. Peki dedik ki bu kadar inanılmaz bir ceza verildi, hakim herhalde dosyaya hakim değil, veyahut da talimat ile bir karar verdi, İstinaf’ta bozulur diye düşündük. İstinaf’ta belli ki dosyayı okumamıştı, onadı. Ardından Yargıtay’a gitti ve Yargıtay’da 1 üyeye karşı 4 oy ile cezam onandı ama bakın arkadaşlar 2-3 sayfada karar açıklanmış, bu karara itiraz eden üye 15-16 sayfa itiraz metni yazmış! “Siz ne yapıyorsunuz? Olacak iş mi bu?” demiş, “Hem usulen hem esasen çok yanlış bir karar.” demiş, bakın bu kadar sayfanın büyük bir çoğunluğu itiraz eden bir üyenin nitelikli bir hukuki anlatımı ile alakalı değerli arkadaşlar. Bakın ne anlatıyor burada? Usulen hatalıdır diyor çünkü Anayasa Madde 83/2’ye göre benim milletvekilliğimin devam etmesi lazım, dokunulmazlığımın devam etmesi lazım, Madde 14’te ki kısıtlamalara dahil değilim! 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasa Madde 14 ile ilgili sıkıntılar olduğu için bir açıklama getirildi ve 3 Ekim 2001’de ki karar ile propaganda suçu Madde 14 kapsamından çıkarıldı! Yani o maddeler dışında tutuldu ve bu konuda bir netlik olması açısından Anayasa ve AİHM içtihatları da devreye girdi! Onlar da propaganda suçunun suç olarak görülmemesini söylüyorlardı ve demokrasiye, toplumsal hayata yönelik açık veya kapalı, direkt veya indirekt bir varlığın tehdidi deniliyordu. Orada itiraz eden Yargıtay hakimi de söylüyordu. Yerel mahkemenin kararında Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun retweet ettiği haberin nasıl olur da demokrasiye yönelik açık bir tehdit, direkt veya indirekt bir tehdit olduğuna yönelik bir açıklama da yok! Ben güya bir haberi retweet ederek ülkenin güvenliğini sarsmışım, demokrasiye yönelik büyük bir tehdit yapmışım. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Hakim Madde 14 kapsamında olmadığını, propaganda suçunun Madde 14 kapsamında olmadığını dolayısıyla usulen bir hata yapıldığını, 24 Haziran 2018’de Kocaeli Milletvekili olarak seçilmem nedeniyle hakkımda “21 Şubat 2018’de verilen karar ve sonrasındaki temyiz sürecindeki yargılamanın durması gerektiğini fakat durdurulmadığını ve ardından ceza verildiğin.” burada bir usuli hata olduğunu söylüyor. İkinci olarakta “Gergerlioğlu retweet etmiş yayın kuruluşuna ceza vermemişsiniz, herhangi bir dava açmamışsınız, erişim yasağı getirilmemiş, haberler hepsi yayında.” diyor. “Başka yayın organlarında da var. Bu nasıl iş?” diyor. “O yüzden bu kararın kabul edilmesi mümkün değil” deniliyor. Hatta 3. Olarak: “Madem böyle bir karar verdiniz, Terörle Mücadele Kanunu 7/2 ‘ye göre verilmez bu karar, verecekseniz 6/2’ye göre verilir.” ve ona da katılmadığını beyan etmiş. Tel tel dökülen bir karar var karşımızda arkadaşlar, tel tel dökülen bir karar ve bu karar neye mal oluyor? Benim barış isteğime, insan hakları anlayışıma ve milletin iradesine mal oluyor! İnsan hakları anlayışımıza mal oluyor, insan hakları savunucularına yönelik bir saldırı oluyor ve bu toplumun geleceğine yönelik bir saldırı oluyor! Ben şahsen bu toplumda tüm insan hakları sorunlarının konuşma ile diyalog ile çözüleceğine inanan bir insanım ve toplumun farklı her kesimine el uzatan bir insanım. O yüzden de zaten benim ne yapmaya çalıştığımı anlayan insanlar, şu anda bu Yargıtay kararından sonra çok büyük bir tepki ile hukuksuzluğa kamuoyunun dört bir tarafından tepki gösteriyorlar! Kamu vicdanının kabul edebileceği bir karar değil bu!

Dediğimiz gibi bu karar bizim 2.5 yıldır kaçırılan ve ortaya çıkamayan veya çıktığı zaman çok belirsiz durumlar arz eden insan kaçırılma olaylarını gündem etmemizden, çıplak aramayı, işkenceleri, cezaevi ihlallerini, mahpuslara yönelik ihlalleri gündeme getirmemizden, KHK ile ihraç edilen insanlara yapılan soykırımı vurgulamamızdan dolayı kaynaklanmıştır. Bize yaftalar takmaya çalıştılar. ‘Fetö’cü.’ dediler, ‘PKK’cı dediler, ‘Şucu’ dediler, ‘Bucu’ dediler. Her dönemin zalimi bana terörist dediler. Her dönemin zalimi bana terörist dedi. Bakın hikayesini anlatayım. Bugün Şubat 2021 değil mi? Önümüzdeki hafta 28 Şubat’a geliyoruz. Bundan 24 yıl önce 28 Şubat’ta da biz başörtüsü yasağına karşı mücadele ederken bize ‘Terörist’ diyorlardı, evet öyleydi 24 sene önce de bize terörist diyordu o dönemin zalimleri. Şimdi yıllardır Kürt meselesi bağlamında ben bu konuda insan haklarına dayalı bir çözümü öneriyorum ‘Terörist’ diyorlar bize. Ben bir uzman doktor olarak 6 Ocak 2017’de ihraç edildim, terörist dendi neden? Daha sonra mahkemenin: “Bu paylaşımda bir şey yok.” Dediği bir paylaşımı paylaştığım için. Şu saçmalığı görüyor musunuz? Ama suç uydurmaya çalışıyorlar. Ardından OHAL Dönemi’nde KHK ile ihraç edilenler, cezaevleri, zulümler konusunu işlediğim için de veyahut da çıplak arama Fetö soruşturmasındaki kişilere yapıldığı için “Fetöcü terörist” demeye başladılar! Ya hangi terör örgütündenim bilemiyorum, bana bir açıklasınlar ama bilsinler ki benim bir örgütüm var! Ben yıllardır o örgütteyim! İnsan hakları savunuculuğu örgütündenim, herkes bunu iyi bilsin. Her kesimi ile insan hakları camiasının her kesimi ile kol kola olduğumuz çok nitelikli bir yapıdır! Allah’a şükürler olsun ki biz mazlumun, mağdurun kimliğine bakmadık! Mazlum-Der’de de ben bunu söyledim. Arkadaşlarım söyledi, Mazlum-Der söyledi. “Kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana.” dedik. “Mazluma kimliği sorulmaz.” dedik. Benim mottolarımdan buydu arkadaşlar! Siyasete girince ben bu mottoyu değiştirir miyim? Değiştirmem, hayatta değiştirmem. Hayatım bu yönde gider.

İstediklerini yapsınlar, beni zaten bol bol ihraç ettiler. Bakın anlatayım size ben 2012’de bir gazetede köşe yazıları yazarken demokrasi, hukuk, insan hakları dediğim için o gazetenin çıkarlarını rahatsız ettiğim için ihraç edildim. Ardından 2017’de Kürt meselesi konusunda görüşlerimi söylediğim için o gazeteden çıkarıldıktan sonra ikinci ihracımı yaşadım; uzman doktorluk hayatımdan, kamu doktorluğu hayatımdan ihraç edildim. Ardından şu anda da bize bütün bunlardan dolayı ceza veriliyor, vekillikten ihraç edilmemiz sağlanmaya çalışılıyor! İstedikleri yerden ihraç etmeye çalışsınlar, istedikleri cezayı vermeye çalışsınlar, benim alnım ak mı? Alnım açık mı? Göğsümü gere gere doğruları söylebiliyor muyum? Yüzümün kızardığı bir an bile yok mu? Evet o zaman Allah’a şükürler olsun! Ben bu dünya için yaşamıyorum ki! 3 günlük bir dünya! Ölüp gideceğiz, sonsuz bir hayata inanıyorum. Ben niye bu dünyadaki zalimler için boynumu eğeyim, kendimi, şerefimi, onurumu iki paralık edeyim? Ben şunu söyleyeyim arkadaşlar, 2.5 yıllık milletvekilliği hayatımda en çok beni memnun eden şeyi söyleyeyim: Ben sonuna kadar direneceğim ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Beni neden milletvekilliğinden almak, düşürmek istiyorlar? Çünkü biz milletin duasına talip olduk! 2.5 yılda 54 yılda aldığım hayır duasından çok çok daha fazla hayır duası almış bir insanım ve benim için en önemli kriter bu arkadaşlar! Çok net söylüyorum! Ben dua almış mıyım? Allah’a binlerce şükürler olsun bu bana yeter ama üzüldüğüm şey bana yıllardır başvuran mazlum, mağdur insanların belki engellenecek olması, belki seslerinin duyulmayacak olmasıdır. Bu beni üzer! Yoksa ben canla başla, sabah akşam demeden bana milletin verdiği bu sorumluluğu, bu yetkiyi sonuna kadar kullanmaya çalıştım arkadaşlar!

Ben son olarak şunu söyleyeyim: Bize zalimler ceza verebilir ama yarınlara o zalimlerin isimleri kalmaz, Ömer’lerin ismi kalır!!! Biz adalet peşinde koşan Ömer’ler olmaya çalıştık! Hep söyledim bunu, rahmetli babamın bana verdiği ismin hakkını yerine getirmeye çalışan bir hayat sürmeye çalışıyorum ben! Başka bir şey değil. Görevler, onur, mevkiler, makamlar, paralar, mansıplar hepsi geçicidir. Biz hak bildiğimizi söylüyor muyuz? O yeterli bize arkadaşlar. Hak bildiğimi söylebiliyor muyum? Yüzüm kızarmadan söyleyebiliyor muyum? Bakın ben çıplak arama konusunu tek başıma gündeme getirdim biliyorsunuz. 2.5 yıldır bu konuyu söylüyordum, örtbas edilmeye çalışılıyordu, 2.5 aydır bu konuyu gündeme getirdim, her türlü baskı ile karşı karşıya kaldım. Bana ‘Terörist’ dediler, ‘Şucu’ dediler, ‘Bucu’ dediler, ‘Ocu’ dediler ama sonunda tüm Türkiye kamuoyu çıplak aramanın olduğunu kabul etti! Ben Genel Kurul’da da söylemiştim, demiştim ki o zalim AK Parti’lilere: “Siz beni terörist yaftası ile susturmaya çalışıyorsunuz ama ben haklıyım. Haklı olduğum için bu çıplak arama gerçeğini ispatlayacağım, haklı olduğum için güçlüyüm ve bunu mutlaka ispatlayacağım ve sizden de korkmuyorum.” Dedim. İstediğiniz kadar cezalar verin, hukuksuz muameleler yapın, ben düşüncemin, idealimin insanıyım. Sonuna kadar uğraş verdim. Cezalar vız gelir, tırıs gider. Elimizden geleni biz yaptık arkadaşlar! Bundan sonrası Allah’a kalır ama ben şunu söyleyeyim son olarak; Enis Berberoğlu kararı var. Bana bir ceza verdiler ama vekilliğimi düşüremezler. Bunu çok net söyleyeyim, evet ceza vekilliğimin düşürülmesine yöneliktir ama Enis Berberoğlu kararı da 2-3 hafta öncedir. Çok zulümler gören Enis Berberoğlu vekil olarak tekrar Meclis’e geri dönmüştür. Sayın Berberoğlu büyük bir haksızlığa uğramıştır ve Anayasa Mahkemesi bu konuyu düzeltmiştir. Şimdi benim kararımdaki hukuksuzluklar açıkça ortada. Benim vekilliğimi düşürün daha sonra Anayasa Mahkemesi’nden Türkiye’yi tüm dünyaya mahkum eden ikinci bir kararın çıkmasını mı istiyorsunuz? Bu nasıl bir skandal olur? Zaten Sayın Enis Berberoğlu’nun durumunu izah eden bir hal yok, büyük bir skandal var ortada, ikinci bir Enis Berberoğlu vakası mı oluşturmaya çalışıyorsunuz? Bir rezalet daha mı yaşansın istiyorsunuz? Anayasa Mahkemesi’nin şu kararı iptal edeceğini, ihlal bulacağını aklı başında herkes biliyor! Bu kararın siyasi bir karar olduğunu herkes biliyor! Ben vekilliğimi bırakmam çünkü bize bu vekaleti millet verdi, zalimler vermedi! Haksızlıkla, belden aşağı vurma ile kimse bunu yapamaz.

Anayasa Mahkemesi’ne bugün başvuruyoruz. Anayasa Mahkemesi mutlak surette bu kararı kısa sürede iptal edecek, ihlal bulacaktır diye umuyorum çünkü çok açık bir haksızlık vardır ve ben mutlak surette Anayasa Mahkemesi kararının beklenmesi gerektiğini söylüyorum ve son olarakta bir ayet-i kerime ile bitirmek istiyorum. Bana zulmeden tüm zalimlere karşı çok önemli bir ayet-i kerime ile cevap veriyorum. İbrahim Suresi 42. Ayette Allah-u Teala der ki: “Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Allah onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Yorumlar