2008-10-18 00:00:00

Engin Çeberleri ihlal raporu

İnsan Hakları Vakfı açıklıyor: 2006-2007'de işkence yaptığı iddiasıyla mahkemeye verilen 6 bin güvenlik görevlisinden sadece 223'ü yargılandı, 79'u ceza alabildi. 2006'da polise karşı koymaktan ceza alanların sayısı ise 10 bin 207 ulaştı.

İSTANBUL – Adalet Bakanı’nın, Engin Çeber’in ölümü ardından devlet adına özür dilemesi bir ilk olarak kayıtlara geçti. Ancak insan hakları örgütleri son dönemde hak ihlallerinde yaşanan artışa dikkat çekerek, olumlu olarak nitelendirdikleri özrün yeterli olmadığını ve somut adımlar atılması gerektiğini belirtiyor. İnsan Hakları Vakfı’nın açıkladığı son rapor, hak ihlallerinde son üç yıldır dikkat çekici bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Diğer insan hakları örgütlerinin de bulguları benzer yönde… Bu artışa neden olarak Avrupa Birliği ile imzalanan katılım ortaklığı belgesinden sonra, insan hakları konusunda hiçbir ilerlemenin yaşanmaması ve 2000-2005 arasında yaşanan nispi ilerlemelerden de geriye dönülmesi olarak gösteriliyor. Öneriler ise ortak; güvenlik güçlerinin arttırılan yetkilerinin tekrar düzenlenmesi ve Türkiye’nin imzaladığı BM işkenceyi önleme protokolünün Meclis tarafından onaylanması.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından 13 Ekim’de açıklanan raporda, 2008 yılında faili meçhul cinayet sayısı 35, yargısız infaz, dur ihtarı ve rastgele ateş etme sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı 31, gözaltında ya da cezaevinde meydana gelen ölüm olayları 29, halen bulunamamış kayıp kişi sayısı ise 11 olarak belirlendi. Bu rakamların son üç yılın en yüksek rakamları olduğu belirtildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, “Kaygı duyduğumuz bir süreç yaşıyoruz” dedi. Bakkalcı şunları söyledi:

BU GİDİŞİN ALTINDA BAŞKA ŞEYLER VAR
Bir süredir üzerinde çalıştığımız raporu, bu dönemde paylaşma ihtiyacı duyduk. Ne yazık ki, kabaca 2005 yılından itibaren gerek mevzuat ve gerekse de günlük uygulamalarda insan hakları konusunda bir geriye gidiş söz konusu. Bu yıl bu çok daha gözle görünür bir hal aldı. Raporda da göründüğü gibi bardak bir hayli dolmuş durumda, 2008’de artık taşıyor. En ufak bir şey şiddete yol açıyor.

Çeber’in röntgenleri darbeleri gösteriyor

Özellikle tek yasal kuvvet kullanma yetkisi sahip olan polisin ve diğer güvenlik güçlerinin elinde. Bu da olağanüstü bir mayına dönüşüyor ve mayınlar etrafımızda patlayıp duruyor. Patlamalar faili meçhuller, yargısız infazlar ya da cezaevinde ölümler şeklinde tezahür ediyor. Bu nedenle biz bir uyarıda bulunmak istedik. Bu gidiş iyi bir gidiş değil. Yani bu gidişin altında çok büyük başka şeyler var. Buna dikkat çekmek istedik. Bunu konuşalım, bunun önünü açalım. Çok kaygı duyduğumuz bir sürecin, çok yoğun bir anını yaşıyoruz. 

ENGİN ÇEBER OLAYINDA TANIK OLDUK
2000-2005 yılları arasında, Avrupa Birliği’ne girmek için zorunlu olduğu düşünülerek nispi iyileştirmeler yaşanmıştı. Ancak o dönemde de zihniyette kritik değişiklik yoktu, bir içtenlik yoktu, bunu görüyorduk. Bir tür ev ödevi yerine getirme telaşı vardı. Zihniyet değişmediği için 2005’ten sonra, önceki iyileştirmeler bumerang gibi bizim üstümüze çok olumsuz olarak döndü. Öteki diye nitelenen, düşman ya da terörist olarak algılananlar ki bu çok geniş bir tanımlama alanı olabiliyor, baskıyla, şiddetle hatta yok etmeyle karşı karşıya kalabiliyor. En son Engin Çeber olayında buna tanık olduk.

2005’ten sonraki dönemi gözden geçirdiğimizde, daha sonraki süreçle ilgili sinyalleri daha 2005 yılında almıştık. Başta, 2006’da terörle mücadele kanununda ve 2007’de Polis Vazife ve Selahiyetleri kanununda yapılan değişiklikler olmak üzere, pek çok yasal düzenleme geçmiş dönemdeki olumlulukları ortadan kaldıran şekilde gerçekleşti.

İŞKENCEDEN 6 BİN KİŞİ ŞİKAYETÇİYDİ
Sayın Adalet Bakanı parlemento kapanmadan önce Meclis’te bir soru önergesine verdiği yanıtta, sadece 2006 ve 2007 yılında toplam olarak 6 binin üstünde işkence ve kötü muamele gerekçesiyle soruşturma açıldığını söyledi. Bu Meclis tutanaklarında kayıtlıdır. Bu 6 bin soruşturmadan sadece 223 dava açılıyor. Bu 223 davadan da 79 kişiye ceza verildiği söyleniyor ama biz cezaların ne olduğuna ulaşmaya çalıştığımızda bir sonuca varamadık. Bildiğimiz kadarıyla cezaevlerinde bu davalardan yargılalanan kimse yok. Buna karşılık güvenlik ve kamu görevlilerine mukavemetten 2006 yılında, 11 bin 959 dava açılmış. Bu davalar sonucunda 10 bin 207 kişi mahkum olurken sadece 4 bin 133 kişi beraat etmiş. Bu rakamlar çok şey anlatıyor.

ÖZÜR YETERLİ DEĞİL
Tüm bunları gözönüne aldığımızda Engin Çeber’in öldürülmesinden sonra Adalet Bakanı’nın özür dilemesi küçük bir hoşnutluk yaratmış olabilir ama bu yeterli değildir. İşkencenin önlenmesi sözkonusu olduğunda özür dilemenin ötesinde, tazmin etme, suçluların derhal cezalandırılması ve işkence görenlerin mağduriyetinin giderilmesi gerekir. Bunların hepsi önemli unsurlar ama bunun kadar önemli olan bir diğer konu da tüm bunların bütünlük içinde yerine getirilmesidir. 

Hüsnü Öndül (İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı):
İHD’NİN VERİLERİ DE AYNI GİDİŞATI GÖSTERİYOR 

İnsan Hakları Derneği olarak biz de 2008 yılının ilk yarısına ait verileri raporlaştırıyoruz. Şu anda veriler tasnif ediliyor o nedenle henüz yayınlanmadı ama şu kadarını söyleyebilirim ki bizim verilerimiz de Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın açıkladığı verilerle benzerlik gösteriyor. Ayrıca 2005 yılından itibaren hak kayıplarında yaşanan üzücü artışı daha önce düzenlediğimiz raporlar doğrultusunda rahatlıkla söyleyebiliriz. 

İLERLEME RAPORUNDA DİKKAT ÇEKİLMİŞTİ
Ayrıca son açıklanan raporda yer verilmeyen diğer hak kategorilerinde de olumsuzlukların arttığını söyleyebilirim. 2005’ten itibaren polis tarafından basılan yerler, kapatılan yayın organları, yasaklanan etkinlikler vb. konularda da artışlar gözleniyor. Örnek olarak ifade özgürlüğünü ele alalım: 2005 yılında, 192 kişi hakkında ifade özgürlüğü alanında dava açılmıştı. 2006 yılında bu sayı 1013 kişiye yükseldi. 2007 yılında Avrupa Birliği’nin yayımladığı ilerleme raporunda buna dikat çekilmişti. Ancak ifade özgürlüğündeki geriye dönüş 2007 yılında da devam ettti. 2007 yılında da 2 bin 232 kişi hakkında dava açıldı. 1013 kişiden 2 bin 232’ye bir sıçrama var. Baskın yapılan kitle örgütü sayısı, siyasi kuruluş, yayın organı, kültür merkezi konularında da artışlar var.

YAŞANANLAR DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİYLE İLGİLİ
Bu olumsuz gelişmeler doğrudan doğruya demokratikleşme süreciyle ilgilidir. Hükümet, 2005 yılından itibaren, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasına kara verildikten sonra hukuki reform çalışmalarına son verdi hükümet. 2006 terörle mücadele kanununda ve 2007’de 2007 polis vazife ve selahiyetleri kanununda yapılan değişiklikler hep geriye gidiş olarak değerlendirilmelidir.

CEZASIZLIK POLİTİKASI UYGULANIYOR
Türkiye’de işkence konusunda devlet, cezasızlık politikası izliyor. İşkence yapan devlet memurları bir şekilde ceza görmüyor. Burada birinci derecede sorumluluk yargınındır. Türk yargısı, Avrupa İnsan hakları sözleşmesinin 13. maddesinde yer alan etkin hukuk garantisini gereğini yapmalıdır. Yani hızlı, etkili bir biçimde, devlet memurudur diye korumadan polis ve jandarmayı yargılayabilmelidir ve cezalandırabilmelidir.

BM PROTOKOLÜNÜN İMZALANMASI GERİKİYOR
Bu konuyla ilgili olarak denetim mekanizmaları kurulmalıdır. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in işkencenin önlenmesi protokolünün de onaylanması gerekiyor. Türkiye bu protokolü 2006 yılında imzaladı ama henüz meclis tarafından onaylanmadı. Ulusal program taslağında da ne zaman onaylanacağına dair bir takvim belirtilmiyor

Ömer Faruk Gergirioğlu (MAZLUMDER Genel Başkanı):
GENİŞLETİLEN YETKİLER KEYFİYETİ DOĞURDU

Genel olarak, 2000-2005 arası AB uyum yasalarından dolayı bir rahatlama oldu. Bunlar çoğunlukla insan hakları ve kişi özgürlükleriyle ilgili, ama sonrasındaki dönemde AB sürecinin aksaması ve 2007 haziran ayında Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun kabul edilmesiyle beraber, somut vakalarda artışlar görüldü. Bu kanun, Ankara’daki patlamalardan sonra çıkarılmıştı hatırlanacağı gibi… Toplumsal hassasiyetlerin fazla olduğu bir dönemdi o dönem. Fakat o zamanda biz bunun oldukça önemli sıkıntılara yol açacağını söylemiştik. Kanunla birlikte silah ve fiili güç kullanma yetkisine sahip olanların, genişletilmiş yetkileri nedeniyle birtakım olayların içinde bulunabileceğini, keyfiliklerin artabileceğini dile getirmiştik. Maalesef 2007 Haziranı’ndan itibaren çok bariz bir şekilde gözaltında ölümler, cezaevinde ölümler, dur ihtarı yapmaksızın hayati olamayan bölgelerine ateş etmek gibi olaylarda artış göründü. Bunlar, tabii ki durup dururken artan vakalar değil. Devlet olarak yasalarda birtakım değişiklik yaparsanız bir müddet sonra o fiiliyatta yansımalarını göstermeye başlar. Biz de bunun sonucunda böyle bir eğilim gözlemliyoruz.

Son olayda Adalet Bakanı’nın özür dilemesi elbette önemlidir ama bu yeterli değil. İçişleri Bakanı’nın da harekete geçip net ve tatminkâr şeyler söylemesi lazım. Ayrıca sorumluların da yargılanması gerek. Bu büyük bir eksiklik, ihmal ve cinayet var ortada. İçişleri Bakanlığı müfettiş görevlendirdiğini ifade etti. İki müfettiş görevlendirmiş ama hâlâ net bir şey yok.

SORUMLULAR CEZA ALMIYOR
Şu ana kadar açıkçası kamu görevlilerinin çok korunduğunu gördük. Birçok olayı takip ettik. Müracaat ettiğimizde İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü müfettiş görevlendirildiğini ifade etti. Olayın incelendiği söyleniyor ve olay soğuyor. Soğuduktan sonra da bir şekilde hiç kimse ceza almıyor.

CEZAEVİNDE YAŞANANLAR DIŞARI YANSIMIYOR
Bizim bu konuda net önerilerimiz var; öncelikle Haziran 2007’de Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda arttırılan yetkilerin iptal edilmesi ve yasanın normalleştirilmesi gerekiyor. İkinci olarak Birleşmiş Milletler işkencenin önlenmesi sözleşmesinin ek protokolünün, Millet Meclisi tarafından onaylanaması da gerekiyor. Tüm bunlar cezaevlerine bir standart getirir. Bu protokole giren cezaevleri insan hakları örgütleri ve bağımsız kuruluşlar tarafından denetlenebiliyor. Oysa bugün cezaevlerinde yaşananlar kapalı kapalı ardında gerçekleşiyor.

NTVMSNBC

Yorumlar