2011-04-21 00:00:00
Biz 7 yıl önce bu eylemleri başlatırken büyük bir umutsuzluk havası vardı. 15 Mayıs 20005 tarihinde MAZLUMDER Genel Merkezi tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük talepli Ankara Sıhhiye mitingine hazırlık amacıyla 23 Nisan 2005'de Kocaeli'de haftalık basın açıklamaları düzenlemeye başlamıştık. MitiNg sonrası bu haftalık basın açıklamalarını bitirmek içimize sinmemişti. Biz sadece bir miting düzenlemeyi ve yetkililerin de buna duyarsız kalmasını ve konunun tekrar nisyana terk edilmesini hazmedemiyorduk. Daha çok da kendi açımızdan hazmedemiyor ve “isteğimizde samimi sürekli ve sonuç alıcı olmalıyız” diyorduk.
Haftalık olarak başlayan basın açıklamaları başlarda çok zorladı bizi. Biz bu eylemler için her türlü fedakarlığa hazır idik ve fakat islami camia yasağın bitimi konusunda ümitsizdi. Bize “bu iş bitti artık Türkiye'de bu konuda son nokta konuldu, bu sistem ancak kökten değişirse bu yasak biter” vb itirazlarla muhalefet ediyorlardı. Biz de “yasak bitsin veya bitmesin tarihe bir iz düşelim ve haksızlığı kabul etmediğimiz en azından belli olsun” diyorduk. Ayrıca ümitsiz olmak için de çok fazla bir neden olmadığını bu hiçbir hukuka uymayacak yasağın halkın vicdanında da karşılık bulmadığını ve baskıcı anlayışların ilelebet devam edemeyeceğini söylüyorduk. Bu vesile ile sadece islami kamuoyunun istediği değil tüm halkın büyük bir çoğunluğunun bu yasağa karşı olduğunu özellikle işliyorduk. Hakikaten anketlerde halkın %80'inin bu yasağa karşı olduğu o zamandan beri belli olan bir husustur. Açıklamalarımızda sonuç alınmayacak bir üslup kullanmaktan ziyade halkın da bu yasağın karşısında olduğunu, yasağı savunanın bir avuç elit olduğunu vurgulamaya çalışıyorduk. Bazen farklı derneklere açıklamayı verdiğimiz zaman ise bu açıklamaların bir sistem mücadelesine dökülmek istendiğini görüyorduk. Biz her konunun ayrı olduğunu siyasal islam’a karşı olsa da önemli bir kesimin bu konuda bizimle aynı düşündüğünü ve bu ittifakı daha değerli buluyorduk. Başörtüsü konusunun bu düzenin yumuşak karnı olduğunu ve bu konudaki ortak paydayı, gücü korumak istiyorduk. Yasağı uygulayan azınlığın ve yasağa karşı şiddetle karşı çıkan bizlerin ne dediklerinin karşıtlarınca bilindiğini 3. taraf olan halkın bu konuda yanımızda net bir şekilde olmasını önemsiyorduk.
Biz içerden ve dışardan gelen çatlak seslere bakmadan yolumuza devam ettik. Allaha şükür ki ilk yankı 21 hafta sonra Sakarya'dan geldi ve daha sonra buna diğer pek çok il katıldı. 7 yıllık süreç içinde haklılığımız ortaya çıktı. Akıl almaz biçimlerde yasağın çeşitli uygulamaları bu süreçte yaşandı. Dışarda başörtülü olup öğretmenken başını açan bir kişinin Danıştay karar satırlarına yansıyan hukuk dışı ifadelerle müdür olmasının engellenmesi, başörtülü bir yarışmacıya ödülünün bir albay tarafından verilmemesi, asker analarının törenlerde kışlalara alınmayıp tel örgüler ardından törenleri izleyen görüntüleri ve AİHM'in zorlama Fatma Şahin kararı… Bu süreç içinde insafsız yasakçılar bir de bu yasak, bu acı üzerinden tezgah çevirme girişimlerinde bulundu. Danıştay baskını güya başörtüsü üzerinden yürütülen bir cinayetti ama sonrası bir provokasyon olduğu ortaya çıktı. Bu vb olaylar aslında başörtüsü konusundaki nasıl özenle korumamız gerektiğini gösteriyordu. Zira bu konuda çok haklı olduğumuzu ve büyük bir halk kesiminin desteğinin de arkamızda olduğunu bilen karanlık güçler karanlık senaryolarla bu hak talebini baltalamaya çalışıyorlardı. Daha sonra Balyoz soruşturmasına da yansıyan ifadeler Gölcük Donanma istihbaratın da görevli bazı kişilerin de haftalık basın açıklamalarımız üzerinde bazı gizli provokatif hazırlıkları olduğunu ortaya çıkarıyordu. Ama Allaha şükür bunlar bizim hep söylemlerimizi sadece şube yönetim kurulunda belirlememiz ile bertaraf edilmişti.
Biz bu uzun süre içinde Türkiye'deki bir çok haksızlık için de çok önemli söylemler geliştirdik. farklı inanç kesimlerine yapılan haksızlıklara da karşı çıktığımız için sol, ateist, demokrat farklı birçok kesimden destekler gördük.
Mücadele belki yurt çapında çok etkili bir muhalefete dönemedi. İnsanlarımız “nasıl olsa sorunu zaman içinde hükümet çözer” anlayışı ile birilerine havale etti. Hükümetin yetersiz de olsa bir duyarlılığı olabilir ama sivil toplumun tepkisi de farklıdır. “Oy da verseniz sivil tepkinizi göstermelisiniz” dediğimiz zaman bunun daha toplumumuz tarafından anlaşılamadığını görüyorduk.
Süreç içinde gelişme de oldu. Bugün hemen tamamen tüm üniversitelerde yasak bitti. Bu azımsanacak bir hadise değildir. Bu serbesti, saçma yasağa karşı fazla direnemeyenlerin bir çözülmesidir. Biz bu çözülmeyi haklılığımız ve halkın desteği ile olgun, mantıklı ve inatçı talebimiz ile ilerletmeliyiz.
Seçimler öncesi gündeme getirilen başörtülü aday yoksa oy da yok insiyatifi vb girişimlerle sivil baskı gündem oluşturacak her zeminde devam ettirilmelidir. Başörtüsü platformları kendi çalıp kendi oynayan durumuna düşmemeli, insiyatifi hep kendisi almalıdır.
Son olarak Üniversite serbestisinin yetmediğini insanın yeme, içme isteği nasıl meşru ise
hayatın her alanında başörtüsü yasağının bitmesi gerektiğini ısrarla söyleyeceğiz ve
bunu başaracağız inşallah.
Yorumlar