26 Mayıs 2020

ARTI GERÇEK / Rıfat DOĞAN 

Birçok şehirde ortaya çıkan polis ve bekçi şiddeti görüntüleri tepki topladı. Yurttaşlara dönük bu şiddetin arkasında ne yatıyor? Hukukçu ve siyasetçiler Artı Gerçek’e yorumladı.


ARTI GERÇEK – Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi’nde daha sonra İstanbul’a bağlı Kadıköy, Eyüp, Sultangazi, Zeytinburnu’nda ve Şırnak’ın Cizre İlçesinde ortaya çıkan polis ve bekçi şiddetini hukukçular ve milletvekilleri yorumladı.   

Coronavirus salgını sürecinde sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle polisler ve bekçiler birçok yerde yurttaşlara yasağı gerekçe göstererek şiddet uyguladı. Dün sabah saatlerinde sosyal medyaya aynsıyan görüntülerde Tekirdağ’da Çorlu İlçesi’nde polisin Dursun Gültaş’ı ve ailesini darp ettiği ortaya çıkmıştı. Olayın ardından Tekirdağ Valiliği tarafından yapılan açıklamada polislerin görevden uzaklaştırıldığı belirtilmişti. 

POLİS VE BEKÇİ ŞİDDETİ ÜLKENİN HER YANINDA YAŞANIYOR

Türkiye bu görüntüleri konuşurken bir görüntü de İstanbul’un Kadıköy ilçesinde ortaya çıktı. Görüntülerde bir polis, kuryeye motorunu kilitleme tehdidinde bulunarak hakarette bulunuyordu. Daha sonra emniyet tarafından yapılan açıklamada polisin görevden uzaklaştırıldığı kaydedildi. Bu görüntülerin ardından Zeytinburnu’nda polisin, dışarıda olan çocuklara ‘sokağa çıkma yasağı’ gerekçesiyle şiddet uyguladığı, yine Eyüp’te bekçi ve polislerin sokak arasında yurttaşları darp ettiği ve havaya ateş ettiği görüntüler sosyal medyaya yansıdı. Eyüp’te yaşanan olayda polise mukavemet ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan 4 kişi akşam saatlerinde serbest bırakılmıştı. 

TİHV: 2 AYDA 61 KİŞİ POLİS VE BEKÇİLERİN İŞKENCESİNE MARUZ KALDI

Bir başka şiddet görüntüsü ise Sultangazi’de çıktı. Akşam 18.00 sularında sokağa çıkan 2 kişi izin belgesi olmadığı iddiasıyla bekçi ve polisler tarafından darp edildi. Darp anı çevredeki bir binada yaşayan kişi tarafından kaydedildi. Tekirdağ ve İstanbul’un ardından bir şiddet görüntüsü de Şırnak’ın Cizre ilçesinden geldi. Yafes Mahallesi’nin Park Caddesi’nde akşam saatlerinde gerçekleşen gözaltı anına ilişkin kayıtta iki polisin bir kişiyi sivil bir araca yasladığı görülüyor. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 11 Mart -11 Mayıs yaşanan hak ihlalleri raporuna göre ‘tedbirlere uymadıkları’ gerekçesiyle 61 kişi polis ve bekçi şiddetine, işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.

‘ONA KAMUNUN KENDİSİ OLMADIĞINI HATIRLATMAK GEREKİYOR’

Hukukçular ve siyasetçiler, sokakta artan bekçi ve polis şiddetini Artı Gerçek’e değerlendirdi:

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu: Bizim ülkemizde insanların üzerine hangi üniformayı giydirirseniz giydirin, giydirdiğiniz üniformanın onun kişiliğine bir şey kattığını düşünüyor. Giydirdiğiniz üniformadan aldığı devlet gücünü bir biçimde kendi gücüne yansıtmaya çalışıyor. Bu genel olarak insanda var olan bir özellik. Yaşamında bir güç denemesi yapmamış bir insanın şoför koltuğuna oturduğunda süratli gitmesi gibi bir şey bu. Bir tanesi çok açık söyledi “Ben devletim, ben kamuyum” dedi. Ona devletin kamunun kendisi olmadığını hatırlatmak lazım ama ondan da öte de sabah değiştirdiği elbisesinin pijamasından önemli bir farkının olmadığını onu sadece bize göstermek için giydiğini bilmesi gerekiyor. Devletin şefkatli yüzünün göstermesi gereken kişi ceberut yüzünü göstermeyi daha fazla yeğliyor. Subay da böyle, asker de böyle, polis de böyle. Üniformayı giyen herkes o üniformanın kendisinde ifade ettiği kamu gücünü vehmediyor ve bunun yarattığı tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. Adama vuruyor ve “ben devletim” diyor. Yani “Devlet vurabilir” diyor. Devlet vuramaz, devletin vurmasının kaynağı hukuktur. Devlet infaz etmez. Cezalandırabilir, böyle bir yetkisi vardır ama onun da hukukla sınırlandırılmış bir yetkisinin olduğunu bilmek gerekiyor. Bunları birleştiremezseniz anlı olaylarda böyle şeylerle karşılaşabiliyorsunuz.   

‘İKTİDAR OLUŞABİLECEK PROTESTOLARI ŞİMDİDEN TOPLUMU KORKUTARAK BASTIRMAK İSTİYOR’

İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan: İktidar söylemini sertleştirdi. Kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dilini sertleştirdi. Demek ki iktidarın siyasi bir hesabı var, bunu böyle yorumlamak gerekiyor. Bir iktidar mezhepçi, ötekileştirici ve ayrıştırıcı söylemini sürekli kullanmaya başladığında bunun başka araçlarla devreye konulduğunu görüyoruz. Siyasi sistem nedir derseniz, otoriter bir sistem kurdular ve bunu da devlet gücünü kullanarak gösteriyorlar. Çünkü pandemi sürecinde ekonomik kriz derinleşti, işsizlik had safhada, pandeminin bitmesiyle insanlar bunları protesto edecek. İktidar halkın bu protestolarından korkuyor. Halkın üzerine korku salarak bunun önünü almaya çalışıyorlar. Bunlar çok tipik polis-devlet uygulamaları. Bu uygulamaları kalıcılaştırmak istiyorlar. Sürekli hale getirmek istiyorlar. Sokakta polisi ve bekçiyi sürekli tutarak bu tepkiyi bastırmak istiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaptığı da buydu. Kürtler üzerinde sürekli deniyordu ancak artık polis ve bekçi sayısını artırarak toplumun tamamına bu şiddeti uyguluyorsa yönetemiyor demektir. Bu polis-devlet uygulamalarıyla da yönetmeye çalışıyor. Açıkçası böyle yorumlanabilir.  

SİYASİ İKTİDAR POLİS ŞİDDETİNE YOL VERİYOR

Avukat Meral Hanbayat: Polis şiddeti sosyal medya sayesinde görünür oldu, bunun avantajları da var dezavantajları davar. Çünkü sıradanlaşan bir kötülük durumu söz konusu. Aslında polis şiddeti hep vardı, hatta infazlara dönüşebiliyordu. Bu yeni değil. Ben iki yönü olduğunu düşünüyorum. Bir cezasızlık yönü var. “Başıma bir iş gelmez” anlayışıyla hareket ediyorlar. İkincisi de baştaki İçişleri Bakanlığı’nın tavrı ve tarzı da buna çok yol açıyor. Siyasi iktidar buna yol veriyor. İktidara geldiği dönemde AKP’nin işkenceye sıfır tolerans söylemi veya iddiası vardı ancak şimdi adli makamların yerine geçerek ve yargıyı bir tehdit aracı olarak kullandıkları bu süreçte görüntülerde gördüğümüz gibi polisin şiddeti uygulamamasında herhangi bir bir engel yok. Siyasi otoritenin koruyucu şemsiyesi ve yargının bu cezasızlık tutumu bütün bu şiddeti sıradanlaştırıyor. 
Bana göre sosyal medyaya yansıdıkça bu olaylar kanıksanıyor. Eskiden daha fazla infial yaratıyordu, şimdi sıradanlaşmaya başladı. Bunun yanında bu görüntüler aynı zamanda korkuya da yol açıyor. İktidarın bunu özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaptığını, o günlerde toplu işkence görüntülerinin servis edilmesinin arkasında bugünlerde daha fazla ortaya çıkan şiddetin teşvik edilmesi yatıyor. Bu da çok tehlikeli bir durum. Bambaşka sonuçlara yol açabilir. 

KENDİSİNİ YARGI KURUMU YERİNE KOYAN BİR POLİS ZİHNİYETİ VAR

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gittikçe artan bir baskı cumhuriyetindeyiz. Demokrasiden her geçen aksi istikametinde uzaklaşan bir iktidar dönemindeyiz. İktidar gemileri yakmış durumda. Eleştirileri de kabul etmiyor. Bu bir kısır döngüdür, çırpınıştır. Çırpındıkça batma halidir. Battıkça polis şiddetine sarılırsınız. Bu yüzden polislerin bekçilerin yetkileri artırılıyor. Meclis açıldığı gibi bekçi yasasını görüşeceğiz. Oradan da geri adım atmıyorlar. AKP bu konuda geri adım atamaz çünkü gemileri yakmış durumda. Ancak bu hal kendisine de bir fayda sağlamayacak. Bu şiddetin artması anlamına gelecektir. Bir yandan kayyım atamalarına devam ediyorlar bir yandan da bize şiddet uyguluyorlar. Polis bu gücü uygularken “yapanın yanına kar kalır” anlayışıyla hareket ediyor çünkü arkasında bir iktidar gücü olduğunu düşünüyor ve kesinlikle sorgulanmayacağını düşünüyor. Önemli olan burada toplumun bunu görmesi. Muhaliflere yapıldığında ses çıkarmazsa bunun kendisini bulacağını bilmesi gerekiyor. Çünkü şiddet başka birini de bulabiliyor. Dünkü örneklerde gördüğümüz gibi. Kendisini yargı kurumu yerine koyan bir polis zihniyeti var. Buna tepki gösterilmesi gerekiyor. Bu olduğunda geri adım attırılabilir. 

YENİ REJİMİN YÜZÜ ANLAŞILSIN DİYE ŞİDDETİ GÖRÜLMESİNİ İSTİYORLAR

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu: Eskiden işkence ve kötü muamele kapalı ortamlarda mekanlar yapılırdı ve duyulması görülmesi istenmezdi. Ama şimdi aslında uzun bir süredir görünür bir biçimde görülmesi istenen bir şekilde yapılıyor. Nedeni şöyle değerlendiriyorum: Görünmesini istiyorlar, bu yeni rejimin vizyonu ve yüzü anlaşılsın diye. Dikkat ederseniz hükümetten ya da bakanlardan buna dönük herhangi bir açıklama veya tepki gelmiyor. Eğer çok büyük bir tepki varsa görev yeri değiştiriliyor ya da uzaklaştırılıyor ancak sonrasına dair bir açıklama yapılmıyor çünkü cezasızlık zırhı bunları koruyor. İçişleri Bakanlığı sözcüsü algı oluşturulduğunu belirtiyor, kim algı oluşturuyor? Bu şiddeti kınayacağına buna izin vermeyeceklerini söyleyeceğine açığa çıkmış olmasını ve paylaşılmasını eleştiriyor. Bu cezasızlık zırhı da bunun devam etmesini sağlıyor. 

Yorumlar