2014-02-08 00:00:00

“Yetti artık: Yolsuzluğu da Ergenekoncuları da AK'lama” kampanyasına imza veren isimlerden eski İstanbul milletvekili Ufuk Uras, eski Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, yazar Murat Aksoy ve DSİP üyesi Roni Margulies, “Yetti artık!” demenin önemini Marksist.org'a anlattılar.

Kampanyanın imzacılarının yazıları şöyle:

Ufuk Uras

Yolsuzlukların da Ergenekon'un da aklanmamasını, kamudaki karanlık odakların ortaya çıkarılmasını istedik, “Yetti Artık” imza kampanyasıyla. Ve bunu doğumunda hemşirenin elinden düşmemiş olan her yurttaşın anlayacağı bir netlikte ifade ettik. Ama bazı aydınlarımız yetti artık dedirtecek bir algılama orucu belirtisi gösterdiler. O zaman, onlara da yetti artık demek gerekiyor. Ne beyefendi ne hocaefendi, biz kendi kendimizin efendisiyiz. (Nokta) Yolsuzluklarla darbe girişimlerinin pazarlık konusu olmamasını istiyoruz. Paralel yapılanma iddialarının da dedikodularla değil, hukuk işletilerek gerçekleşmesini istiyoruz. Bu talepler anlaşılmak mı istenmiyor, yoksa birilerinin anlamak işine mi gelmiyor, artık takdir sizin.

Ömer Faruk Gergerlioğlu

Demokrasi arayışı

İmza kampanyası her şeyden önce önemli bir anda gündeme müdahale etti. Kirli bir pazarlık ihtimaline, aralarda fısıltıyla konuşulan ama net bir şekilde karşı çıkılmayan bir soruna işaret etti. Yere, zamana, zemine göre değişebilen söylemlerde bulunulabilen, her türlü argümanı tüm değerleri ayaklar alma pahasına kullanabilen taraftarların olduğu günde önemli bir hatırlatmada bulundu. Kendi sesinden birazcık farklı bir ses çıkmasına bile tahammül edemeyenlerin yoğun muhalefetine, günlerce yazmasına vesile oldu.

Bildiri eksiksiz bir kutsal metin değildir, ama hiçbir düşük hesap gütmeden tehlikelerden en büyüğüne işaret etmiştir. Bu güncel tartışmalar bittikten sonra bugün şiddetle itiraz edenler, alay ve hakaret edenler bu metni itham ettikleri için mahcubiyetle başlarını önlerine eğecektir. Bu demokrasi arayışının yeni açılımlarla güçlendirilmesi imzacıların ve onlara destek verenlerin boynunun borcu olmalıdır.

Murat Aksoy

Bildiriden önce izin almak şart mı?

Türkiye gibi siyasetle göreli olarak yeni tanışan bir ülkenin; siyasete ilişkin tüm tasavvurunun sandık demokrasisi olması pek anormal değil. Ülke henüz demokrasinin 'd'sinde olduğu için sandıktan elde edilen meşruiyeti, hesap vermek için değil her şeyi yapmak için yeterli görmesi de.

Ne olduğunu, neyi temsil ettiğini bilmediğimiz ama kullanıldığında işlevsel olduğu açıkça ortada olan “milliirade” de bu bakışın en tipik yansıması.

Aynı şekilde “millet“in de. Oysa daha toplum olmayı başaramamış, cemaatler halinde yaşayan topluluklar ülkesi Türkiye. Millet olmadan önce toplum olmayı başarması gerekiyor.

Bunlar siyasal iktidar için şu aşamada tali detaylar olarak görülebilir. Çünkü milli irade kavramı öylesine işlevsel ki, bunu eleştiren ya da karşı çıkan herkesin “gayri milli” ilan edilmesi işten bile değil.

Bu söylem “popülizm“den başka bir şey değildir. Ve ne yazık ki, bu popülizmi besleyen en önemli araç da “hamaset” olarak karşımıza çıkıyor.

Kefen giyen insanlar, “Yeni Türkiye'nin İstiklal Savaşı”, “vatan haini” gibi kavramlar; “milli” olana vurgu yaptığı ölçüde tabanda bir karşılık bulabilir. Bu karşılığın siyasal anlamı bizatihi siyasetsizliktir. Sonuç kutuplaşma ekseninde siyaseti “biz ve öteki” üzerine inşa etmektir.

Tersten Kemalizm

Biz ve öteki söylemi çok uzak olduğumuz bir siyasal söylem değildir.

Bu söylemi 28 Şubat sürecinden biliyoruz. O zaman devletin ve devlet patilerinin temel söylemi de; “RP ve ötekiler” şeklinde idi.

Bu söylem ve siyasal okuma, Yeni Türkiye'yi kuramayacağı gibi Eski Türkiye'yi daha güçlü biçimde konsolide etmekten başka işe yaramaz.

Eski Türkiye'de asker ve sivil bürokrasinin belirlediği “devlet söylemi“ni bu kez referansı demokratlıktan çok muhafazakârlık vurgusu öne çıkan bir tek parti tarafından söylenmiş olur.

Bunun adı kabaca tersten Kemalizm ya da ikinci tek parti özlemi olur.

Demokrasi sadece sandıktan ibaret olmadığı gibi siyasal aktörler de siyasi partilerle sınırlı değildir.

Türkiye'de siyasetle toplum arasında ciddi bir mesafe vardır. AK Parti'yi güçlü kılan toplumsal temsil, diğer partilerin zayıf oldukları alandı. Bu yüzden Türkiye'de siyasal arayışlar muhalefet partileri dışında çokça ortaya çıkmaktadır.

Siyasi partilerin dışında STK'lar, çeşitli baskı grupları ve sivil girişimler siyasal kriz anlarında inisiyatif alarak çeşitli yollarla kamusallaşmaktadırlar.

17 Aralık'ta ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları sonrasında benim de aralarında bulunduğum bir grup, “Yetti artık: Yolsuzlukları da Ergenekoncuları da AK'lama” başlıklı bir imza kampanyasını kamuoyuna duyurdu.

Bu imza metni, sonuç olarak dikkat çektiği konuda pozisyon alır, kamuoyunun dikkatini çekmek ister, kısaca siyaset aracıdır. Bu yönü ile de siyasaldır.

Bildiri basitçe 17 Aralık'ta ortaya çıkan iddiaların, yargılama sürecinde yaşanan temel hak ve özgülüklerin ihlali, delillerin yeterince incelenmemesi gibi nedenlerle gündeme gelen Ergenekon ve Balyoz Davaları üzerinden gündemden düşürülmemesini talep ediyor. Yargının hükümete bağlanması girişimine itiraz ediyor.

Metin bu hali ile ne bir “muhtıra“dır ne de “yeniden yargılamaya karşı çıkmaktadır“.

Bildiri bunların yanında; devlet içinde yasa dışı örgütlerin açığa çıkarılmasını ve bunun yolunun demokrasi ve şeffaflıktan geçtiğini, çözüm, barış ve demokratikleşme yönünde yepyeni adımların hızla atılmasının gerekli olduğu da söylüyor.

Bildiri AK Parti karşıtı mı?

Bildiride geçmişte bazı platformlarda bulunmuş AK Parti'ye oy vermiş olanlar dahil farklı görüşten insanlar var. Yani bildiri imzacılardan bağımsız olarak 'a priori' olarak AK Parti karşıtı değil.

Bildirinin ilk imzacılarla birlikte açıklandıktan sonra cemaate yakın medya organlarında yayınlanması belli hükümete yakın “aydın“ların tepkisini çekti.

Kampanyanın cemaat tarafından organize edilmesinden okunmadan imza atılmasına, tek satır cemaat eleştirisi olmamasından yargı darbesine vurgu yapmamasına, imzacıların sterilliğinden aydınlıklarının derecesine ve aydın olarak yükselme taktiklerine kadar geniş bir analize tabi tutuldu.

Doğal olarak siyasal bir girişim olan metni, herhangi bir nedenden dolayı herkesin eleştirmeye hakkı da vardır.

Ki metin imzaya açıldığı mail zincirinde tartışıldı. Metni eksik bulup imzalayanlar olduğu gibi metni neden imzalamayacaklarını uzun uzun yazanlar da oldu.

Metne yapılan eleştiriler içinde en anlamlı olanları, metnin siyasal tartışmanın ürünü olduktan sonra imzacıların alacakları pozisyonu sorgulayan yani imzacıların bir sonraki siyasal adımını merak edendi. Ki burada eleştiri değil haklı bir siyasal soru var. Ve imzacılar buna cevap vermek durumunda.

Bu anlamlı eleştirinin yanında boşluğa giden eleştirilerin daha fazla olduğunu not etmek gerekiyor. Bu eleştiriler metnin, i) cemaate yönelik bir eleştiri olmaması, ii) hükümete yönelik yargı darbesini es geçildiği noktasında.

Eleştiri hakkı

Gerçekten öyle mi?

Bu eleştirideki iddiaların temel varsayımı; i) devlet içinde illegal bir yapının delilleri ile var olduğu, ii) soruşturmanın hedefinin yargı üzerinden hükümet olduğudur.

Bu iddiaların gerçek olmasının tek koşulu bunu iddia eden hükümet tarafından delillendirilmesidir.

17 Aralık'tan beri hükümet önceden tespit edildiği anlaşılan isimleri emniyet ve yargı içinde yer değişiklikleri ile etkisiz hale getirmeyi hedefliyor. Ancak bu eylemlerin başarılı sonuç vermesi ve devlet içinde örgütlü yapının tasfiye edilmesi imza metninde ifade edildiği gibi ancak demokrasi ve şeffaflıkla mümkün. Hiçbir delil ortaya konulmadan yapılan idari işlemler ilerde ciddi hukuki sorunlar ortaya çıkarabilir.

İkincisi, yargı eğer yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerinden darbe yapıyorsa; bu darbeyi savuşturmanın yolu iddiaların üzerini kapatmak değil üzerine giderek gerçeği ortaya çıkmasını sağlamaktır. Darbe ile mücadele etmek, yargıyı yürütmeye bağlamakla olmaz. Siyaseti, siyasal meşruiyeti yeniden konsolide etmekle olur.

Bu kendi tabanı üzerinden değil, derdi Türkiye'nin demokratikleşmesi olan siyasi partiler, STK'lar ve sivil girişimlerle kurulacak koalisyonla olur.

Bir kez daha yazalım; bu bildiriyi, herhangi bir sebepten dolayı herkesin eleştirmeye hakkı var. Ama bazılarının yok. O da, bu gerilimde cemaati sonuna kadar eleştirirken ortaya çıkan iddialar konusunda hiçbir talebi olmayan, bu iddialar yokmuş gibi davrananların.

twitter.com/murataksoy

Roni Margulies

Dört bakan ve Veli Küçük

Bugün “Yolsuzlukları da, Ergenekoncuları da AK'lama” dememek, hükümete açık çek vermek anlamına gelir.

Götürdükleri paralar zaten milyarları buluyor. Bir de açık çek vermek fazla olmuyor mu?

Margulies'in yazısının tamamını okumak için tıklayın.

Marksist. org

http://www.marksist.org/haberler/13973-imzacilar-anlatti-nicin-yetti-artik-diyoruz

Yorumlar