03 Nisan 2020

TBMM

YouTube

 ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    İnfaz Yasası aslında bugünün gündemi değildi. Bir yıldır insanlar -en az bir yıldır- bekliyor, büyük bir beklenti var ve sonunda corona dolayısıyla acilen getirildi. Aslında, şu konunun altını çizmek lazım: Şimdi, yasa bir yıl önce de getirilseydi tahminen ayrımcı bir anlayışla yine getirilecekti. Yasanın şu an da getirilen taslağında ayrımcı bir ruh var. Bunu kabul etmiyoruz: Bu bir.
    İkincisi, şu an da bir salgın var ve bu salgın tüm insanlığı tehdit ediyor. Yaşam hakkı son derece önemli bir tehdit altında şu anda biliyorsunuz; İran’da 85.000, Bahreyn’de 1.500, Amerika Birleşik Devletleri’nin 3 eyaletinde tahliyeler oldu. Yine, dün Irak ve Kenya’da tahliyeler oldu. Yaşam hakkı tehdidi altında insanlar. Şu anda, bakın, milyonlarca insan diken üstünde, son derece tedirgin bizi dinliyor ve bir an evvel yaşam haklarının korunması için bir istek hâlindeler. Mahpuslar büyük bir tedirginlik halinde o kapalı kutuda ne yapacaklarını bilemez bir hâldeler. Mahpus yakınları, büyük bir tedirginlik içinde yakınlarının salgın bulaştığı anda çaresiz bir şekilde ölüme gideceğini düşünmektedir ve büyük bir tedirginlik yaşamaktadır. Hepimize gelen binlerce telefon var ve insanların büyük tedirginliğini biliyoruz. Bu noktada, eğer ki bir ayrımcı yasa çıkarsa insanlar ayrımcılığa uğradığını düşünecek ve cezaevlerinde ölüme terk edildiklerini, kurban olarak seçildiklerini, bir Nazi ölüm kampında kaldıklarını düşünecekler ki bu son derece tehlikeli bir durumdur.
    Üçüncü olarak yine bir başka ayrımcılık yapmış taslak: Hasta ve yaşlı insanlarla ilgili ayrımcılık. 60 yaşın üstünde denetimli serbestlik süresinde bir artırım var. 0-6 yaş çocuk anneleriyle ilgili denetimli serbestlikte artırım var ama siyasi suçlarda bu konuda bir denetimli serbestlik yok. Burada da bir ayrımcılık var yani insanların risk grubu olması, hasta yaşlı olması bile ayrılıyor ve bu anlamda da çok büyük bir ayrımcılık yapılıyor.
    Değerli arkadaşlar, gerçekten çok önemli bir yasayı biz burada kararlaştıracağız, belki Komisyon daha sonra Genel Kurul ama herkes eli kalbinde bekliyor çünkü son derece önemli, büyük aile dramları yaşanıyor. Ben İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim ve bir buçuk yıldır yüzlerce koğuşta binlerce kişiyle görüştük, mahpuslarla görüştük ve büyük dramları yerinde tespit ettik. Gerçekten çekilmez, dayanılmaz büyük dramlar yaşanıyor. 8-10 kişilik koğuşlarda 25-30 kişinin kaldığını, erkeklerde ve kadınlarda böyle olduğunu, kadınlarda bir de orada 5-6 tane çocuğun doğduğunu ve yaşanamaz bir ortam olduğunu bilelim arkadaşlar. Sağlık sevklerinde çok büyük eksiklikler olduğu ve bundan dolayı çok ölümler yaşandığını biliyoruz. En çok soru önergesi verdiğim Adalet Bakanlığı yetkililerinin bunu sümen altı ettiğini de biliyoruz. Bunlar büyük veballer ve suçlardır böyle devam edemez.
    Yine, iaşe eksiklikleri ve havasız, rutubetli, güneşsiz ortamlarda perişan durumda olan insanlar bir İnfaz Yasası’nda adillik ve eşitlik bekliyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinden bekliyorlar, onları temsil eden Meclisten adil ve eşit bir yasa bekliyorlar. İnanın ki şu anda cezaevlerinde çok büyük aile dramları yaşanıyor. Anne-baba tutuklu olan insanlar çok fazla var. Binlerce böyle aile var. 800’ü aşkın bebek ve çocuk 0-6 yaş arası cezaevlerinde ve çok zor durumdalar gerçekten. Biz onları cezaevlerinde görüyoruz. Keşke siz de gelip görseniz, onların tümünün silme psikolojisinin bozuk olduğunu hemen anlıyorsunuz ve birde anne-baba mahpus olduğu için evlerde dede, nine, teyze yanında yaşayan binlerce çocuk var ve bunlarında psikolojileri bozulmuş durumda, fizyolojileri gelişim geriliği şeklinde seyrediyor. Birde bu salgın sırasında bu çocuklar korumasız durumda, bu çocuklara bir şey olması gerçekten altından kalkılamayacak büyük bir vebaldir. Bunu hatırlatmış olalım arkadaşlar.
    Yine, bu çocuklar ileride bu toplum için son derece önemli bir serseri mayın hâline gelebilir. Bakın, toplumu ve neslimizi korumamız lazım. Bu çocuklar yarın öbür gün o bozuk psikolojileriyle son derece tehlikeli şeyler yapabilirler. Bakın, biz “Kürt meselesi nereden çıktı?” diyorduk, “Neresi onu alevlendirdi?” diyorduk. Diyarbakır zindanları orayı alevlendirmişti. Diyarbakır zindanlarında cezacı ve işkenceci bir mantıkla yaklaşılmıştı ve oradan alevlenmiş bir Kürt meselesi çıkmıştı, altından hâlâ kalkılamıyor, adaletle hâlen de yaklaşılamıyor. Şimdi de eğer bu cezaevleri böyle bırakılırsa bakın, çok net söylüyorum, yarın öbür günün Diyarbakır zindanları olacak bugünkü o cezaevleri. Biz görüyoruz; orada insan yaşamaz arkadaşlar, inanın ki o koğuşlarda biz gidiyoruz, 10-15 dakika içeride koğuşta kalıyoruz, zor çıkıyoruz, daralıyoruz gerçekten. Onlar böyle istiflenmişler resmen içeride. Bu hâl doğru bir hâl değil, artı bütün bunların üstüne bir de coronavirüs salgını gelmiş durumda.
    Bakın, ben size daha dün yayınlanmış bir bilimsel tıp dergimizin yazısını getirdim. Çok önemli bir makale “The New England Journal of Medicine”da çıktı çok saygın bir dergidir ve ne diyor? “Cezaevlerinde ve mahpuslar arasında coronavirüs salgınından dolayı tahliyelerin mutlak surette yapılması sağlık gereğidir.” diyor, yazıya bakabilirsiniz ayrıntılı bir şekilde. Yine, Birleşmiş Milletler açıklama yaptı, Avrupa Parlamentosu açıklama yaptı ve tahliyelerin olması gerektiğini söyledi. Şimdi, bu insanların kendini kurban gibi hissedeceği bir yarınki Türkiye’de toplumsal barış adına bir şey kalabilir mi değerli arkadaşlar? Bakın, elinizi vicdanınıza koyun ve kararınızı verin lütfen. Komisyona böyle gelmiş olabilir ama biz bunu adaletli ve eşit bir şekilde ilerletmek zorundayız.
    Toplumda gerçekten çok büyük mağduriyetlere uğramış her kesimden insan var ve tüm toplum şu an da adalet diye bekliyor. Bakın, kaç gündür insanlar imza kampanyaları yapıyor on binlerce, yüz bine ulaşan imzalar atıldı. Sosyal medyada her akşam “hashtag” etkinlikleri yapılıyor, Türkiye rekorları kırılıyor, 1,5 milyona yakın “tweet”ler atılıyor ve insanlar İnfaz Yasası’nda adalet ve eşitlik istiyorlar. Bu çok büyük bir istek olarak tüm toplumun ve en çok da Meclisin duyması gereken bir istek. Şu an da birtakım suçlar istisna kılınmış ve “Teröriste af yok.” falan deniliyor. Kim bu terörist Allah aşkına? Evrensel hukuk ilkeleri çiğnenerek “Barış” diyeni terörist ilan ettiler, Bank Asya’ya para yatıranı terörist ilan ettiler, bir sendikaya üye olanı terörist ilan ettiler, KESK’in bir basın açıklamasına katılıp bir basın açıklaması yapan insanlar terör örgütü üyesi oldu ve başlarına gelmeyen şey kalmadı. Böyle keyfi bir şekilde terörist ilan edilen insanlardan sonra da “Vay efendim, biz terörist mi affedecekmişiz?” deniyor. Bu olacak şey değil. Bakın, Anadolu’nun her yerinden feryatlar yükseliyor. Buna kulağınızı tıkayamazsınız arkadaşlar. Şu an da gerçekten bakın, son belki OHAL döneminde çok büyük yanlışlıklar yapıldı ama iktidar için önemli bir fırsat var şu anda. Toplumsal barışı yakalamak için, toplumla barışmak için çok büyük bir fırsat var. İnanın ki bakın, çok net söylüyorum ya bu fırsatı elde edersiniz ya da bu toplum maalesef çok kötü bir yere gider, Allah korusun ne olacağını bilemeyiz. Ama gerçekten göstergeler iyi değil ve cezaevlerinde son derece büyük sıkıntılar olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Şu anda öylesine aileler var ki bakın, yakından takip ediyorum. O çocuklar; annesi babası mahpus çocuklar babasının, annesinin nerede olduğunu bilmiyor; dedesi, ninesi onlara yalan söylüyor; işte bir işyerinde çalışıyor, o cezaevi iş yeri, oraya gidiyoruz seninle diye yalanlarla idare edilen binlerce çocuk var. Bu doğal bir şey mi arkadaşlar, normal bir şey mi? Meclis bunu onaylayabilir mi? Bunu görmezden gelebilir mi ben size sormak isterim. Bir sürü mağdur insan var, suça itilmiş çocuklar var ve af bekleyen, infazda adalet ve eşitlik bekleyen milyonlarca insan var. Eline silah almamış, düşünce suçu diye adlandırılan… Düşünce suç mu olur Allah aşkına! Siyasi suçlular ve düşüncesinden dolayı zindanlara tıkılmış insanlar bakıyorsunuz silah kullanmayı bile bilmiyor, eline silah bile almamış. Vay efendim sen teröristsin, biz seni nasıl affederiz. Bu kesinlikle onaylanacak bir şey değil değerli arkadaşlar. Bakın, yarın öbür gün toplumsal barışı bozacak son derece sıkıntılı bir durum olur.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Toparlar mısınız Sayın Gergerlioğlu.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Tamam efendim.
    Şu anda yine 300 bin cezaevinde olan insan var ve biliyorsunuz yasayla önerilen miktar çıktığı zaman normal kapasiteye ancak inecek. Cezaevlerindeki sorun bitmeyecek. Cezaevlerinin dünya standartlarına göre bilimsel sayısı şu anda 120 bindir ama mahpus sayısı 300 bin. Sizin indirmek istediğiniz sayı 70-80 bin kişi. Hiçbir soruna da çözüm de olmayacaktır.
    Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
    

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Değerli arkadaşlar, coronavirüs salgını son derece tehlikeli. Bakın, gerçekten tekrar bunu söylemek isterim: Cezaevlerinde sağlık açısından çok büyük ihlaller yaşanıyor. Bir doktorum, göğüs hastalıkları uzmanıyım ve solunum hastalıkları uzmanı olmam hasebiyle benim önemli bir konum; solunum hastalıklarıyla ilgili, coronavirüsün, akciğerlere nasıl indiğini ve nasıl tahribat yaptığını çok iyi biliyoruz; kalıcı tahribatlar oluşturuyor veyahut da öldürüyor insanları. Cezaevlerinde ne olur? Cezaevlerinde, açık söyleyeyim, katliam olur, çok net.
    Şu anda bakın, uzun süredir cezaevlerindeki sağlıkla ilgili problemleri çok yakından takip ediyorum. Hem cezaevi ziyaretlerimizde hem bize gelen mektuplarda, mahpus yakınlarının ifadelerinde cezaevlerindeki çok büyük sağlık hakkı ihlallerini görüyoruz. Sağlığa erişimde çok büyük gecikmeler var; cezaevi revirine bile bir haftada zor çıkıyorlar ve daha sonra hastane revirine ulaşmada, hastane polikliniğine ulaşmada bir ayı bulan gecikmeler yaşanıyor. Ardından ne oluyor? O mahpusları hastane polikliniklerinde muayene eden bir doktor olarak biliyorum mahpuslar son derece dezavantajlı gruplardır arkadaşlar, sağlık hakkına erişim noktasında son derece dezavantajlıdırlar, ben hem bir insan hakları savunucusu hem de bir doktor olarak bu konuya yakinen vâkıfım. Mahpus cezaevinden zor bela bir ay sonrasında ancak hastaneye gelir, poliklinikte muayene olurken yanında infaz koruma memurları ve jandarmalar vardır, mahremiyet ilkesine uymak istemezler, en başta kelepçesini açmak istemezler. Bana sorarlardı, kelepçesini illa açtırırdım ama şu anda bir çok cezaevinden duyuyorum, kelepçesini doktor istemesine rağmen açmıyorlar veyahut da o sağlık sevkine giderken çift kelepçeyle götürüyorlar. Mesela İzmir Kırıklar cezaevinden bana kaç kez başvuru geldi, çift kelepçeyle gitmemek için on üç ayı bulan sağlık sevki iptali yaşanmış, düşünebiliyor musunuz? Şimdi, sağlıkla ilgili bunlar yaşanıyor şu anda ve corona salgını var.
    Şu anda bakın, bu salgın da son derece tehlikeli, hayati kayıplar yaşayabiliriz çünkü 120 bin kapasiteli cezaevlerinde 300 bin mahpusun olduğu bir yerde sağlık hakkı ihlali çok ağır bir şekilde olur, bunu biliyoruz. Size bazı örnekler vereyim, mesela Deniz Hakan Şen, bakın, yakından takip ettiğim bir vaka, belki kulaklarınıza inanamayacaksınız, mide ağrısıyla cezaevi revirine başvuran bir insan ve orada geçiştirici ilaçlar verilen bir mahpustu, 45 kez hastaneye sevk için dilekçe vermesine rağmen hastaneye gidemedi, bakın 45 kez, dilekçeler elimde. Sonunda hastaneye gittiğinde doktor ona ne dedi biliyor musunuz? “Kardeşim şu ana kadar neredeydin? Mide kanserin çok ilerlemiş.” ve bir iki ay sonra bu insan maalesef hayatını kaybetti. Peki, bu takdiriilahi mi arkadaşlar? Burada siz bir katil falan göremiyor musunuz?
    Bakın yine, Halime Gülsu, Tarsus Cezaevindeydi çok yakinen takip ettim, yakınları başvurdu ve çok ağır sağlık hakkı ihlalleri olduğunu gördüm. Sistemik lupus eritematozuslu bir hasta, çok ciddi bir hastalık ve sürekli, her gün ciddi ilaçlarını kullanması lazım. Bizim tespit ettiğimiz gözaltı merkezinde ve sonra cezaevinde üç aya yakın bu ilaçlarını kullanamayan, hastalığı ilerleyen ve en sonunda doktora götürülen ama her şeyin artık çok geciktiği bir hastaydı ve maalesef cezaevinde, koğuşunda son nefesini verdi, cenazesi hastaneye götürüldü ve şu anda da onla ilgili hiçbir soruşturma yok, dosyası kapatılmış durumda. Size sorarım: Bu takdiriilahi midir ve böylesi vakalar coronavirüs salgını sırasında nasıl daha da kötüleşir?
    Bir başka vaka, bakın, Muzaffer Özcengiz, 55 yaşında bir eski öğretmen, Tokat Cezaevinde tek kişilik hücredeydi. Zaten inanılmaz bir olay yaşanıyor Türkiye cezaevlerinde “Niye burada, tek kişilik koğuşta olması gerekir? Müebbet hapis mahkûmları mı?” diye cezaevi müdürüne soruyorsunuz. “Adalet Bakanının emri var. Evet, haklısın ama ne yapalım? Onu burada tutmak zorundayız.” diye cevap alıyoruz ilginç bir şekilde ve bu insanın başına ne geldi biliyor musunuz? Uzun süre sağlık hakkıyla ilgili başvurularda bulundu, aylarca gidemedi, sesini duyuramıyordu, tek kişilik hücredeydi ve en sonunda hastaneye gitti, zorluklarla gitti Tokat Devlet Hastanesine, CRP’si 250’leri bulmuştu, bu durumdaki bir hastanın kesin hastaneye yatırılması lazım ama ne olduysa -biraz evvel bahsettim ya dezavantajlı gruplardır, her türlü mahrumiyete uğrarlar- bu kişi tekrar hastaneden Tokat Cezaevine geri gönderildi, inanılmaz bir şey. Sonra ne oldu biliyor musunuz? On gün sonrasında bu insan vefat etti. Ölümünden dört gün önce bir mektup yazmıştı. Mektubu nerelere yazdı biliyor musunuz? Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ve CİMER’e, diğer her tarafa yazmış. İbretlik bir mektuptur, keşke onu okusanız. Bu mektupta nasıl ağır insan hakları ihlali yapıldığını yazıyordu ve “Ben burada ölüyorum.” diyordu.
    Yine, bakın, Nesrin Gençosman, Ordu Efirli cezaevinde, pnömoni nedeniyle, tedavi edilebilir bir hastalıktan dolayı, hastaneye geç sevk edildiği için yoğun bakım servisine alındı ve sonra öldü.
    Mustafa Akyol, Ağrı Patnos Cezaevindeydi ve orada bir başına, başında refakatçisi olmaksızın ölüme terk edildi ve sonunda öldü. Çok ağır insan hakları ihlalleriyle dolu binlerce vaka var.
    Şimdi, bunların katili maalesef bu sistemi yürütenlerdir, başka bir şey demiyorum. Çünkü ben bu vakaları çok iyi biliyorum bir doktor ve insan hakları savunucusu olarak. Bu vakalar konusunda bana itiraz edebilecek tek bir kimse yoktur çünkü tüm dosyaları çok iyi biliyorum ve hepsinin de sümen altı edildiğini çok iyi biliyorum.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Toparlayalım, Sayın Gergerlioğlu.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Toparlıyorum efendim.
    İşte bu çerçevede, şu anda coronavirüs salgını, bu sağlık şartlarında cezaevlerine gelmiş ve biz hâlen burada bir yasa tartışıyoruz arkadaşlar. Bakın, belki binlerce insanın çok ağır bir şekilde öleceği bir büyük salgın var. Şu anda Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü iki hafta açık, kapalı görüş yasağı getirdi, yetmedi iki hafta daha getirdi, bir ay oldu, infaz koruma memurlarını karantinaya aldı, yurtlarda kalıyorlar. Yani, taşıma suyuyla değirmen döndürüyorlar ama şu anda büyük bir tehlike bekliyor, hâlen bu konuda önlem alınmamış ve biz burada milyonların temsilcisi olarak coronavirüs salgınına karşı cezaevlerini, oradaki insanların yaşam hakkını nasıl korumamız gerektiğini konuşmuyoruz da maalesef böyle birtakım teferruatlarla konuşuyoruz.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Evet.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yaşam hakkının çok çok önemli olduğunu tekrar tekrar söylüyorum.
    Teşekkür ediyorum.

    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, bu hamile kadınların durumu son derece önemli. Bilhassa son üç dört yıldır çok büyük bir yara bu aslında çünkü son üç dört yıldır bilhassa daha da artan oranda OHAL dönemi ve sonrasında hamile kadınlar cezaevlerinde büyük perişanlık çektiler, yüzlerce hamile kadın cezaevlerindeydi. İki üç haftalıkken tutuklanan kadınlar ve sonrasında hamilelik sancısını cezaevlerinde geçiren kadınlar, hastaneye zor yetiştirilen, jandarmaların eşliğinde hastaneye götürülen kadınlar ve doğum sonrası tekrar cezaevine geri getirilen kadınlar… Şimdi, bunlar bir ülke için utanç verici cümlelerdir aslında çünkü bir kadın en zayıf anında -hamilelik ve doğum anı- ve sonrasında cezaevine geri getiriliyor ve uzun bir müddet yine cezaevinde kalıyor ve böyle kalan da çok kişi var, yüzlerce hamile kadın bu şekilde kaldı. Aslında 5275 sayılı kanunun 16/4 maddesine göre hükümlüler için altı aylık bir erteleme vardı. Şimdi tutuklular için söylenen bir cümle var 15’inci maddede ama bu altı ay müddetinin çok daha uzun olması lazım. Bence iki yıl kadar olması lazım, annenin emzirme süresi kadar olması lazım. Altı ay müddeti, kısa bir müddet. Çocuğun altı aylıkken annenin tekrar cezaevine girmesi hiç doğru bir durum değil. Çocukların altı yedi aylıkken cezaeviyle tanışması tıbben de çocuk açısından da doğru bir durum değil. İki yıla uzatılması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bu konuda gerçekten çok sıkıntılar yaşandı ve yaşanacak gibi, oldukça sıkıntılı bir konu. O yüzden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birçok kadın maalesef lohusayken girdiği cezaevlerinde, çocuğu iki üç yaşına girene kadar kaldı ve büyük sıkıntılar yaşandı. Şu anda tutuklulukla ilgili bu altı aylık geciktirmenin, adli tedbir uygulamasının ben az olduğunu düşünüyorum şahsen, en az iki yıl olmalı. Hepimiz anne babayız, çocuğun altı aylıkken yükünün hâlâ çok ağır olduğunu hepimiz biliriz, en az iki yıla kadar bu sürenin uzaması gerektiğini düşünüyorum.
    Teşekkür ediyorum.
    



Part 2

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, cezaevi gözlem kurullarında çok büyük sıkıntılar var. Biz bunları burada konuşmayacaksak nerede konuşacağız?
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Tamam, bunları konuşun.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – İnfaz Yasası’nda cezaevi gözlem kurulları var ve biz bunları konuşuyoruz. Bakın, cezaevi gözlem kurullarında yaşananlar konusunda çarpıcı örnekler vereceğim size, niye konuşturulmamamın kötü olduğunu anlarsınız.
    Tekirdağ Cezaevi, Aynur Gazioğlu isimli bir mahpus, 2 yaşında bebeği var, bir infaz koruma memuruyla bir tartışması oluyor, infaz koruma memuruna mama siparişi veriyor, infaz koruma memuru mamayı getirdiği zaman yanlış bir mama getirmiş oluyor ve bir tartışma yaşanıyor mahpus ile infaz koruma memuru arasında ve cezaevi gözlem kurulu bundan dolayı, 2 yaşında bebeği olan bir mahpusa on gün hücre cezası veriyor, on gün hücre cezası.
    Şimdi, eşi bana ulaştı “Ya, çıldırıyorum ben. Bebeğiyle hapishanede olan bir anneye on gün hücre cezası verildi. Ya, bunların aklı başında mı Sayın Vekilim?” dedi. Cezaevini aradım “Ya, hakikaten siz bu kararı siz nasıl aldınız? Bir bebek ile bir anne on gün hücre cezasında kalacak, aklınız eriyor mu buna?” dedim. Müdür “Ya, o önceki müdürün kararıymış. Vallahi, haklısınız Vekilim.” diye kıvranıyor. Sonra olay infaz hâkimliğine gitti, uğraştık ettik, avukat gitti geldi, Allah’tan infaz hâkimliğinden iptal kararı çıktı. Ya “evet” deseydi ne olacaktı? Bu anne gözlem kuruluna verilen takdirle on gün hücrede yatacaktı. Şu anda bu infaz yasası teklifi, bu cezaevi gözlem kurullarının yetkisini daha da artıyor arkadaşlar, bakın.
    Şu anda denetimli serbestliğe çıkabilecek çok kişiye engel getirildi cezaevlerinde, bunları yakinen biliyorum. Kişi “Sen şu koğuşta kalıyorsun, senin denetimli serbestliğini yakıyorum.” diye bir yıl denetimli serbestliğe çıkmaktan, maalesef, mahrum ediliyor. Çok keyfî, basitçe alınan kararlardı bunlar ve şu anda bunlara daha da geniş yetkiler getiriliyor. Bu gerçekten olacak iş değil. Şu anda, bakın, bugünlerde, hele şu corona günlerinde çok daha vahim bir hadiseyi de burada söylemek isterim: Cezası dolmuş şahıs, bakın, denetimli serbestliğe ayrılması lazım, Yargıtay kararı onamadığı için ayrılamıyor ve bugünlerde, bakın bugünlerde, corona günlerinde, bu salgının bütün insanları tedirgin ettiği bugünlerde, Yargıtay kararı onamadığı için, süre dolmasına rağmen denetimli serbestliğe ayrılamayan belki yüzlerce, binlerce kişi var şu anda, biliyor musunuz?
    Yani bakın, gerçekten buralarda çok büyük sıkıntılar var ve bu insanlar şu anda ne yapacaklarını bilemez bir hâlde. Mesela adli tedbir konusunda yine… Bakın, denetimli serbestlikle ilgili bir iptal getirildi ama şu anda pratikte bize ulaşan çok vatandaş var, adli tedbir için karakola gitmek zorunda olduğunu öğreniyor. Sokağa çıkmaya hepimiz çekiniyoruz ama bakıyor ki… Adli tedbirler kaldırılmadığı için savcıya gidip sormak istiyor, savcı yerinde yok çünkü adliyelerde -her yerde olduğu gibi- çalışma konusunda bir kısıtlama olayı var. İnsanlar böyle mağdur ediliyor. Yani hem cezaevlerinde cezaevi gözlem kurulları veyahut da infaz hâkimlikleri, daha sonra ağır cezaya gidiyor bunlar; buralarda büyük sıkıntılar var. Aslında bölge adliye mahkemelerine gitmesi lazım, ağır ceza mahkemelerine gidiş mekanizmasında da büyük sıkıntılar var ve çok basit nedenlerden insanların infazları yakılıyor. Ben bunu cezaevlerinde çok dinledim, o yüzden bunları burada anlatmamız lazım.
    Bakın, Diyarbakır Kadın Cezaevinde ne oluyor? Biz oraya gittik, saatlerce o kadınlar bize ne anlattı biliyor musunuz? Kameralar kadınların tuvalet ve banyolarının önlerini görüyor ve kadınlar banyodan çıktığı zaman bu hâlden son derece rahatsız oluyor. Kamerayı kapatmışlar, “Kamerayı kapattın.” diye kendisine ceza geliyor ve infazları yakılıyor.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Bu örnek biraz önce söylendi.
    ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Aynısını bir daha tekrarlıyor.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Olsun. Ben gidip kendim orada bilhassa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Yani aynı örneği tekrar etmek zorunda mısınız?
    ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Böyle bir şey yok ya!
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bakın, cezaevinde…
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Müdahale etmeseniz daha erken bitecek.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ben zaten bitiriyorum, merak etmeyin.
    ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Aynı şeyi tekrarlıyor.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Aynı örneği tekrar niye veriyor?
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yaptığınız ihlalleri anlattığımdan dolayı rahatsız olmayın, ihlal yapıyorsunuz. Yani Diyarbakır…
    YUSUF BAŞER (Yozgat) – Yalan konuşuyorsun!
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yalan konuşmuyorum. Diyarbakır… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Arkadaşlar, bir saniye…
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ya, sözümü kesme lütfen ya! Sözümü kesme lütfen!
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Müdahale etmeyin arkadaşlar, tamam, sözünü tamamlasın.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, sözümü bitiriyorum.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Tamam, siz bitirin.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bakın, sözümü bitiriyorum.
    Bir şeyden haberi olmadan “Yalan atıyorsunuz!” dediği çok açık ortada. Neden biliyor musunuz?
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Sayın Gergerlioğlu, karşılıklı değil de şöyle…
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ama karşılıklı… Sayın Başkan, sürekli müdahale ediyorlar.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Ama müsaade edin de bir dinleyelim.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bitiriyorum ben zaten ya. Allah aşkına, bitiriyorum zaten.
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Müdahaleden sizin de rahatsız olmanız lazım. Arkadaşımız her konuştuğunda müdahale ediyorlar.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Ya, bir dinleyelim, arkanızda arkadaşınız konuşuyor, niye konuşuyorsunuz?
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Siz dinlemiyorsunuz ki.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Ya, sen dinlemiyorsun, herkes sustu.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Niye müdahale ettiriyorsunuz? Bakın, Diyarbakır Cezaevindeki…
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sürekli müdahale, böyle bir şey yok!
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Ya, herkes sustu, hâlâ konuşuyorsun.
    AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – “-sun” değil, en azından bir “siz” derseniz!
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Diyarbakır Cezaevindeki kadın koğuşlarındaki mahremiyet ihlali konusunu biz gidip koğuşlarda dinledik. O kadınlar kamerayı bir bezle kapattığı için disiplin cezası almışlardı, onları bize anlattılar ve sonra -bana hiç bilmeden “Yalan atıyorsun!” diyorsunuz- Diyarbakır Cezaevi Türkiye Büyük Millet Meclisi Raporu’nda bunlar şu anda kayıtlıdır, oku da gel tamam mı? Bilmeden konuşuyorsun. Biz cezaevlerini geziyoruz ve bire bir her şeyi konuşarak bunları söylüyoruz. Bütün raporların hazırlanmasında da ben katkıda bulundum. Hepsi beraber hazırlanıyor ve tüm partilerin imzasıyla bu raporlar yayınlanıyor. Rica ederim yani bilmediğiniz konuda “Yalan atıyorsun!” falan diyorsunuz. Cezaevlerini çok da yakından takip ediyorum.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Sayın Gergerlioğlu, karşılıklı olmasın.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Tamam, ben bitirdim zaten.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Bakın, konuşmanızda anlattınız dediniz ki: “Şikâyet müessesesini kullandık ve sorunu çözdük.”
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ama niye o zaman bize müdahale ediyorlar?
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Demek ki süreç içerisinde…
    DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – “Yalan söylüyorsun!” diyor Başkan!
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Devam ediniz.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ben sözümü bitirdim ama…
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Tamam, teşekkür ediyoruz, sağ olun.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ama kimse bilip bilmeden bize “Yalan atıyor!” demesin, ispatı ortada.

Part 3

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, bakın, ben şimdi…
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Yani, tek tek somut olaylarla ilgili eğer talebiniz varsa isimler olarak…
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Cezaevlerinde infaz hâkimlikleriyle ilgili sorunlardan bahsediyorum.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Bu isimlerle ilgili olarak başvuracağınız merciler var zaten. Oralara başvurun, bizim Komisyonumuza değil.
    (Gürültüler)
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir saniye…
    ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, sizin tutumunuz konuşturmamaya yöneliktir.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Ya, konuşturmamaya yönelik bir tavrımız olmadığı sabahtan beri belli.
    (Gürültüler)
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Konuşturmamaya yönelik bir tavrımızın olmadığını sabahtan beri hâlâ anlayamadınız mı?
    ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Biraz önce öyle değildiniz.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Hayır, olur mu öyle şey?
    Evet, Gergerlioğlu’na sözü veriyorum.
    Lütfen maddeyle ilgili olsun yoksa sözünüzü keserim.
    DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Başkan, maddeyle ilgili…
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Evet, maddeyle ilgili olacak.
    Buyurun.
    Şu andaki 3’üncü maddeyle ilgili konuşmanızı istiyoruz.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ben konuşmama başlıyorum, bakın.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Evet, 3’üncü maddeyle ilgili konuşacaksınız.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bakın, şu anda cezaevlerinde tabii ki infaz hâkimlikleriyle ilgili önemli sorunlar yaşanıyor, ben bunu yaklaşık bir buçuk yıl önce gündem etmiştim. 2 yaşından küçük bebeği olan bir anne…
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Sayın Gergerlioğlu, 3’üncü madde “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” ibaresindeki “yüksek” kelimesinin çıkarılmasıyla alakalı.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Başka maddelerde…
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Eğer bununla ilgili konuşacaksanız, buyurun.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) -Ya, biz burada, Sayın Başkan cezaevleri infaz hâkimliğinden bahsediyoruz.

    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Şimdi, bu riskli gruplar ve öncelikli gruplar hakkındaki madde hakikaten çok üzücü. Şimdi, 0-6 yaş çocuk annesi bir gruptan olunca bir avantaj görüyor, bir indirim, denetimli serbestlik; bir başka suçtan olunca bu avantajı göremiyor. 60 yaşın üstünde düşünce suçundan mahpus insanlar var. Onlar bu indirimden, denetimli serbestlikten yararlanamayacak. Bunu yani ben sorarım. Hangi vicdan kabul eder ya? Allah aşkına yani! Bakın, hangi vicdan bunu kabul eder?
    Yani, bakın rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in güzel bir tanımlaması vardır. Der ki: “Düşünce kuduz köpek gibi kovalanıyor.” Hakikaten de öyle. Düşünce suçu olunca en inanılmaz, en acımasız, en vicdansız, en hukuksuz işler yapılıyor. 0-6 yaş arasındaki çocuğun annesi… Ya anne diyoruz, çocuk diyoruz ve burada yine bir ayrım yapılıyor. Olacak iş değil yani. Bakın bunda mutlak suretle böyle bir şey olmaması lazım.
    Yine, 60 yaşın üstünde artık insanlar yaşlanmış. Yani gerçekten yaşlıya bu toplum saygı gösterir, anneye saygı gösterir, çocuklu anneye saygı gösterir ama burada inanılmaz bir şekilde ayrı tutuluyor arkadaşlar. Bu akıl alacak bir şey değil. Bakın, yani bu belli ki bazı kişilere yönelik âdeta çıkarılmış bu ne bileyim işte 70 yaşındaki Ahmet Altan bundan faydalanamayacak. 63 yaşındaki Osman Kavala bundan faydalanamayacak. 64 yaşındaki Mümtaz’er Türköne faydalanamayacak. Yani düşüncesini beyan eden insanlar bundan faydalanamayacak, olacak iş değil bu. Yani bunun belki işte Komisyon’da hani oyladık işte sayımız çok diye geçilebilir ama gerçekten vicdanların kabul edeceği bir şey değil. Hani, bakın anne anne bir anne öbür anne farklı mı ya? Allah aşkına yani! Bakın, annelerimiz muhteremdir. Hepimiz anne deyince dururuz. Bütün bizim toplumumuz anne deyince durur ama siz şimdi kalkıp falanca suçta anne şöyle falanca suçta anne böyle. Falanca suçta yaşlı şöyle… Bu olacak iş değil, vicdanın kabul edeceği bir iş değil. gerçekten vicdan sızlatır bu. Bakın, uygulamada da çok beddua alır iktidar bundan, inanılmaz beddua alır. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.” derler. Zaten şu ana kadar çok beddua aldı iktidar. Bundan sonrasında en azından almayın diyoruz. Bakın, bu son derece ayrımcı, çok ayrımcı bir maddedir. Lütfen burada elimizi vicdanımıza koyup bu maddede gerçekten adil ve eşit bir yaklaşım gösterelim.
    Teşekkür ederim.


    

Part 4

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yani, niye böyle oluyor Sayın Başkan. Ne zaman bana söz verseniz, bir arkadaş hemen bundan rahatsız oluyor, bizi engellemeye çalışıyor. Bu neden böyle oluyor ben anlamıyorum. Hayır yani, kaçıncı kezdir böyle oluyor.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Siz devam edin.
    HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Bir sınırlama verin.
    OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ – Halil Bey… Sayın Öztürk, tamam. Son konuşmacı, bitti. Bundan sonra daha hızlı…
    Sayın Gergerlioğlu, tamam, devam edin. Sükûnet sağlandı, devam edin.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ben başlıyorum, vekilim bir saniye.
    HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Ben bir kere konuştum ya, komisyon üyesiyim ya.
    ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Biz de konuşmuyoruz.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, bu kadar sürede belki bitirmiştim ya. Allah aşkına bu kadar rahatsız olmayın konuşmalarımızdan ya.
    Burada bakın çok önemli bir ihlal var. Özgürlüğü zaten kısıtlanmış insanlara yönelik ağır bir ihlal teklifi var bu maddede. Bu yüzden özellikle konuşmak istiyoruz. Bu, sıradan bir olay değil ki, yasalaşacak ve yüz binlerce insanın hayatını etkileyecek. Son derece önemli bir şeyi konuşuyoruz biz burada.
    Bakın, Yeni Yaşam ve Yeni Asya gazetelerinin cezaevine girmesine bir engel yoktu ama biz cezaevlerine ne zaman gitsek, oradaki mahpuslar Yeni Yaşam, Yeni Asya ve Evrensel gazetelerinin oraya girişiyle ilgili engelleri bize anlatıp durdu ve bunlar cezaevi raporlarına da hep girdi. Şu anda var hepsi. Yeni Asya gazetesi niye istenmez? Risale-i Nur geleneğinden gelen bir gazetedir Yeni Asya. Yeni Asya gazetesi iktidar yandaşı değildir, iktidarı eleştirir ve buna rağmen Risale-i Nur geleneğinden de geldiği için engellenmektedir, cezaevlerine girememiştir. Yeni Yaşam
    Gazetesi malum Kürt meselesi konusunda önemli sözleri olan bir gazetedir ve çok net bir şekilde engellenmektedir sürekli ve daha da fazlası yapılmak istenmektedir şu anda.
    Bakın, biz neler gördük o cezaevi ziyaretlerinde ve şu anda raporlarımızda da var. Şimdi, cezaevine bir insanı niye koyarsınız? Orada ıslah olsun, ceza verelim ve bu insan değişsin, kurallara uysun diye koyarsınız. Bu insanın kitap okumasını istersiniz değil mi? Ama cezaevlerinde kitap kotası var, işte beş, yedi veya on şeklinde. Ya, insanların zaten orada başka yapacak bir işi yok ve kitap okumak istiyorlar ama çok önemli bir şekilde engelleniyor. Şimdi, bunlar keyfî bir şekilde yapılıyor; biz bir cezaevine gidiyoruz oradaki diyor ki “Biz beş kitap kotası getirdik.” Öbürüne gidiyoruz “Yedi.” Öbürüne gidiyoruz “On.” Böyle, tamamen cezaevi yönetiminin keyfine kalmış bir şekilde uygulanıyor bu.
    Yine, mesela Diyarbakır Cezaevinde rastlamıştık, üç kişinin üstünde fotoğraf çekmek yasak. Düşünün, yani niye toplu… Ben orada cezaevi görevlilerine de sordum:Toplu bir fotoğrafın ne zararı olabilir? Niye engellenir? Hani, insanlar on kişi kalıyor koğuşta on kişi fotoğraf çektiremez, üç kişiden fazlası yasak. Bir keresinde yine rastladım, bakın arkadaşlar sosyal medyamda da bunu, o fotoğrafı sergiledim. Cezaevine zafer işareti yapan… Üç tane arkadaş oturmuş bir bankta bir tanesi de elini kaldırmış böyle zafer işareti yapmış, olay sadece bu. Bu fotoğrafın cezaevine girişi engellenmiş. Niye? İşte orada birisi böyle bir işaret yapmış.
    Düşünün şimdi, böyle bir Türkiye’de siz yeni yasaklar getirmeye çalışıyorsunuz ve bunları savunmaya çalışıyorsunuz. Biraz evvel Sayın Özkaya, şu anda sanırım burada yok “Ya efendim, bunlar kurallardır. İşte, bunlara, kurallara uyacaksınız.” falan dedi. Ben şimdi, biraz evvel arkadaşlarımızın da sitemine binaen bir son ekleme yapmak isterim. Bu kural meselesi ve hak çatışmasını biz önceden de çok biliyorduk. Malum, biliyorsunuz bir zamanlar başörtüsü yasağı vardı, okulda ve çalışma hayatında başörtüsü yasaktı. Ben de şiddetle karşıydım başörtüsü yasağına, insan hakları diyordum. AK PARTİ’liler de başörtüsü yasağına karşıydı ve o zamanlar kendilerine denirdi ki: “İşte, yasalar var kardeşim, başörtüsüyle girmek yasaktır. Bak böyle bir yasa koymuşuz, başörtüsüyle giremeyeceksin.” Onlar da derdi ki: “Ya, insan haklarından üstün bir şey mi var?” Ama bak şu anda, tamamen değişmiş ve insan haklarını birtakım getirdikleri taslakların, tekliflerin çok daha altında gören bir anlayışa evrilmişler.
    Tabii, mesela bunu gören ve tepkisini koyan arkadaşlarımız da oldu Sayın Yeneroğlu gibi. Ama hepimizin şunu iyi bilmesi lazım: İnsan hakları, hak, hukuk her şeyin üstündedir. Bakın biz size burada Türkiye Büyük Millet Meclisi cezaevi raporlarına da girmiş, birçok ihlali anlatıyoruz. Basın yayın yasaklarıyla ilgili ve artı bu madde çok daha önemli yasaklar getirmeye çalışıyor. Tüm arkadaşlarımızın tepki gösterdiği gibi, gerçekten tepki gösterilmesi gereken bir maddedir ve kesinlikle karşıyız.
    Teşekkür ediyorum. Sağ olun.

Part 5

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (KOCAELİ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Gerçekten, arkadaşlarımızın dediği gibi son derece tehlikeli bir madde; suistimallere çok açık, kaba hoyrat muamelelere ihlallere çok açık bir madde.
    Bakın, bazı örnekler vereceğim size. 80 yaşını bulmuş bir yaşlı teyzemiz vardı, mahpustu Tarsus Cezaevinde, Sise Teyze. Birçok hastalığı olan bir mahpustu ve hastaneye sık sık gitmesi gerekiyordu ama o kadar o yollarda eziyet çekiyordu ki sonunda o teyzemiz: “Ben artık hastaneye gitmek istemiyorum, tamam, artık burada öleyim.” demeye başlamıştı. Yani bu insanı bu kadar bıktırıcı bir duruma getiren prosedürler… Görüyorsunuz, insanlar hastane gitmek istemeyebiliyor çünkü oldukça kötü şartlarda gidiyorlar ve geriliyor bu insanlar. Düşünün, hepimiz hasta olduğumuz zaman geriliriz, sinirlerimiz bozuk olur, stresli oluruz ve en ufak bir şeyde tepkimiz fazla olabilir. Hasta psikolojisi böyledir ve bu maddenin eklenmesi de çok büyük ihlallere zemin teşkil eder.
    Yine bir başka örnek… Bakın, belki aranızda tanıyanınız vardır. Eski vekilimiz Mülkiye Birtane, HDP eski vekilimiz, önceki dönemlerden vekil arkadaşımız. Biz, Elâzığ Cezaevi ziyaretinde Mülkiye Hanım’ı koğuşunda ziyaret ettik. Orada eski mesai arkadaşları da vardı ve konuştuk. Mülkiye Hanım… Bakın yarın, öbür gün biz de vekiliz başımıza gelebilir, vekilin bile başına neler gelmiş, bir dinleyin lütfen. Mülkiye Hanım hem meme kanseri hem Uterus kanseri ve ilerlemiş metastaz yapmış. Yoğun tedavi alması lazım, sürekli kemoterapi, radyoterapileri var, kontrolleri var ve o kadar bıkmış, usanmış bir hâldeydi ki bize dedi ki: “Ben ring aracıyla götürülürken o kadar eziyetler görüyorum ki, hakaretler duyuyorum ki artık protesto ettim ve kontrollere gitmeme kararı aldım.” Düşünün yani kanser hastası hem de bir kanser değil iki kanser ve ilerlemiş bir kanser. Bir eski vekil bile bu kadar ağır muameleler sonrası tedavisine gitmemeyi tercih ediyor. Bu, bizim Elâzığ cezaevi raporuna da girdi.
    Yine İzmir Kırıklar Cezaevinden… Çift kelepçeyle ısrarla götürülme sonucunda 13 aydır hastaneye gidemeyen mahpuslar var. Bunu da söylemiş olalım.
    Yine Poliklinik… Ben bir de şu açıdan size söyleyeyim, doktorum. Mahpus geldiğinde ne yaşanıyor, onu size anlatayım ki hani biraz empati yapın. Mahpus geldiğinde yanında jandarmalar ve infaz koruma memurları da içeri girer. İçeride adım atacak yer kalmaz. Hastayı muayene edeceğiniz zaman onun sırtını açacak bir kişi de yoktur. Kelepçesi siz isteyince açılır. Bir de kadın mahpus geldiği zaman, bir doktor o kadın mahpusla poliklinikte o jandarmaların, infaz koruma memurlarının arasında, işte, adet düzenini, şuyunu, buyunu sormak zorundadır ve herkes buna şahitlik etmektedir. Veyahut da işte kadın doğum polikliniğinde bir perde gerilmiştir ve kadın orada muayene olmaktadır. Arka tarafta da jandarmalar beklemektedir ve her sese şahit olmaktadırlar. Böylesi ortamlar ihlallere çok açık, suistimallere çok açık ve hastaları da geren ortamlar.
    Yine ring araçları konusu var… Ring araçlarıyla o demirden böyle o sıcak yaz günlerinde insanları perişan eden, soğuk kış günlerinde perişan eden ve belki 5-6 saat poliklinik muayenesinden sonra tetkikin çıkmasına kadar bekledikleri araçlar var. Gerçekten bir işkence çünkü bazen tuvalete gitme ihtiyaçları karşılanmıyor. Büyük bir eziyet çekiyorlar ve hatta kucağındaki bebeğiyle 5-6 saat, o ring araçlarında bekleyen kadınların çok hikâyesini dinlemişimdir. Böyle bir ortam bakın, böyle bir ortamda siz daha fazla kolluğun sözüne itibar edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz.
    Yine bakın bir başka vakayı da söyleyeyim. Bakın, bunlar hep bizim İnsan Hakları Komisyonunun da Ceza Tevkif İşleri Genel Müdürleri, Adalet Bakanlığı yetkilileri geliyor ve kendileri kabul ediyor. Mahkûm koğuşları konusunda çok büyük bir sıkıntı var bakın. Şu anda Ankara’da arkadaşlar bir tane mahkûm koğuşu olan hastane var. Bakın, yanlış duymuyorsunuz, bir tane mahkûm koğuşu olan hastane var. Ben Kocaeli Milletvekiliyim, Kocaeli’nde sadece İzmit Saka Devlet Hastanesi’nde vardır. Üniversitede bile yoktu son zamanlara kadar. Bu ne demek? İnsanlar sevk edildikleri zaman mahkûm koğuşunda kalamayacağı için büyük sıkıntılar yaşıyorlar ve cezaevine geri dönmek zorunda kalıyor. Bu gelgit, gelgit sırasında çok önemli ihlaller ve sağlık hakkı ihlalleri oluyor, önemli, tabii hasta bir insan için de gerginlik oluyor. Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı yetkililerine hatta biz seslendik, çağrı da yaptık -Adalet Bakanlığı yetkililerine- bunlar çok az sayıda ve çok büyük sağlık hakkı ihlallerine neden oluyor ve işte bu bahsettiğimiz gerginliklere neden oluyor. “Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, arasında bu mahkûm koğuşları konusunu halletsin.” dedik ve maalesef çok fazla bir adım atılamadı. Tablo bu, şu anda hani bakanlıkların kabul ettiği tablo bu. Bu tabloda biz hani en ufak bir şekilde kolluğa bu kadar yetki verdiğimiz zaman çok daha ağırlaşmış ihlaller olacağını hepimizin bilmesi lazım.
    Teşekkür…
    

Yorumlar