17 Aralık 2019

Milli Gazete

İshak Koç

Normal toplumlarda suç vardır, yargılama vardır, ceza vardır. Birey işlediği suç dolayısıyla bir yasayı ihlal etmiş sayılır ve suçu tespit edilip değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra çeşitli şekillerde cezalandırılır. Kimi zaman suçun karşısına konan ceza yaptırım olarak ağır gelebilir ama her halükârda yargılamanın sonucu olarak cezalandırılmış olur.

Anormal toplumlarda suç olsun olmasın, suçlu görülen, yargılama olmaksızın da cezalandırılır. Çünkü toplum anormaldir ve bu anormalliğini toplumsal irade diye seçtiği egemenler üzerinden sergileyebilmektedir. ‘Acırsanız acınacak hale gelirsiniz’ diye bir tehdit pekâlâ toplumun dilidir ve tuhaf şekilde topluma yöneliktir. Pardon, acımak ne zamandan beri suç zümresinden sayılır diye sorulmaz, sorgulanmaz. Kabul görür. Potansiyel mahkûmlar yani her an yoktan yere suçlanmak ve cezalandırılmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunanlar, içinde bulundukları durumu değerlendirme istidadından yoksundur. Nihayet gücün suçlu diye tanımladığı (ve hatta tanımını yapmaktan; suçun ve suçlunun sınırlarını belirlemekten aciz kaldığı, ama bir şekilde suçlu olarak ifade ettiği) yargılanmamış mahkûmun variyeti ganimetten sayılır.

‘Silivri soğuktur şimdi’ repliğinden espri malzemesi çıkmaz. Hiç komik değil, fena halde trajiktir. Bu tümce korkutulmuşluğun, sindirilmişliğin, susmak zorunda bırakılmışlığın ifadesidir. Sindirilmişlik, özgür bir insan olarak yaşadığını zannedenlerin, dışarıda olanların, yani henüz suçlanmamış, hapse tıkılmamışların işkencesidir. Ruhsal olarak şiddete maruz kalıştır da fiziksel anlamda görünür yaralar bırakmaz. Elbette tutuklanmış olanın gördüğü şiddetle kıyas edilemez. O şiddeti insanlara bildirecek, duyuracak bir argüman yoktur; gösterecek kamera, fotoğraflayacak makine henüz icat edilmemiştir.

Savaşın, acının ve hatta katliamın gösterimi imkâna bağlıyken, işkenceyi fotoğraflamak mümkün değildir. İşkencenin doğrudan görüntülenmesi kabil olmaz, belki izleri görüntülenebilir. Zira işkence gören kişi toplumdan tecrit edilmiş, insanlarla irtibatı kesilmiştir. Hâl böyleyken anlatım ve ispat için sadece mahkûm beyanlarına dayanılır. Şiddete maruz kalan, gördüğü şiddeti anlatması durumunda, dışarıda olan ve asla koruyamayacağı, her bakımdan korunaksız ailesiyle, yakınlarıyla tehdit edilir. Yani işkenceci susturucu kullanır; sesin dışarıya taşmaması hususunda son derece dikkatlidir. (Bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/14/omer-faruk-gergerlioglu-makata-cop-sokulmasi-kibarca-nasil-anlatilir/)

Bizler, bir mahkûmun gördüğü işkenceye dair izlenimleri ancak yıllar geçip davalar kapandıktan sonra bir filme, görsele, yazıya konu olduğunda ediniriz. İdeolojik kaygı der, abartı der, siyasal istismar der kulak ardı ederiz. Hâlihazırda içeride işkence gören ise gördüğüyle kalır. Oysa tarih boyunca cezaevlerinde, tutukevlerinde yahut tüm kötü yönetimlerde var olan işkence ve kötü muamele aynıyla, hiçbir değişikliğe uğramadan, ‘istikrarını’ bozmadan boy vermektedir. Belki çok daha şiddetlendiği ve olumsuza yönelik nitelik kazandığı söylenebilir ama asla azaldığı, zayıfladığı, etkisini kaybettiği söylenemez. Sadece çok güzel gizlenir, üzeri örtülür, inkâr edilir. İçeride insanlık yok sayılırken, dışarıda insanlık dışı uygulamalar, tehdit, şantaj, hakaret, şiddet; ruha yönelik olanı bir yana doğrudan fiziksel şiddet yok sayılır. Konuya dair sorgulanacak, soru sorulacak merci dahi bulunamaz; meclisinden adliyesine, savcısından amirine hiç kimse böyle bir uygulamanın varlığına-yokluğuna ilişkin açıklama yapmaz.

Cinayet, gasp, yaralama, hırsızlık, yolsuzluk ve benzeri suçlardan tutuklu bulunanlar, genel olarak işkenceye maruz bırakılmaz. Siyasi mahkûmların başına gelen onlara uğramıyordur. Bir siyasi mahkûm copla tanışıklığını asla dışarıya taşımaz, insanlığa mugayir uğradığı hakaretleri anlatamaz. Daha girişte aramak bahanesiyle çırılçıplak soymanın, bir nevi gerekçeli cinsel saldırının izahı nasıl mümkün olsundur? Yine suçlu dediğin kadınsa kasıtlı(!) hamile kalıp hastaneye gitmek zorunda kalır, orada tutuklanır, cezaevine sevk edilir, bebeğini düşürür. Mahkûm dediğin doğum yapıp kucağında bebeğiyle cezaevine sevk edilir, dört duvar arasında yüzlerce bebek, binlerce çocuk yetişir; bu çocuklar yaşama mahpusla başlandığını öğrenmiş olur.

İnsana ve insanlardan mütevellit yasalara karşı işlenen suçların cezalandırılmasında bir beis yoktur. Belki cezalandırma yöntemleri tartışılabilir ama suçun karşılığı olarak ceza uygulamak da tabiidir. Tabii olmayan insanlık dışı uygulamalardır. Tabii olmayan yargılanmadan tutuklanıp ne ile suçlandığını, suçlu olup olmadığını, ne zaman mahkemeye çıkacağını, ne ceza verileceğini, ne kadar yatacağını bilmemektir. Tabii olmayan,  tutuklanmamakla, suçlu ilan edilmemekle özgür olduğunu zannedip herhangi bir haksızlığa, hukuksuzluğa ses çıkarmamaktır.

Yorumlar