23 Temmuz 2020

YouTube

    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, “sosyal medya yasası” niye getirildi? Hepimiz biliyoruz burada iktidar, erimekte olan oy oranını kurtarabilmek ve iktidarını kaybetmemek, muhalefetin sesini kısabilmek için sosyal medya yasası getiriyor. Zaten ana akım medya boyunduruğu altında, şu anda sosyal medya yasasıyla da çatlık sesleri kısmaya çalışıyor. Ana akım zaten iktidarın emrinde, “fakirin medyası” diyeceğimiz sosyal medyanın da sesini kısmaya çalışıyor. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Getirilen maddeler gerçekten ciddi bir kısıtlama olacağını gösteriyor. Şu ana kadar sulh ceza hâkimlikleri erişim yasağı getiriyordu, bundan sonrasında da içeriği engellemeyi getiriyor. Zaten iktidarın güdümünde olduğunu hepimiz biliyoruz sulh ceza hâkimliklerinin ve itiraz ettiğiniz takdirde, aynı mahkemeye değil, bir başka mahkemeye itiraz edebiliyorsunuz. Orası itirazı reddettiğinde, itirazınız reddedilmiş ve karar kabul edilmiş oluyor. Daha sonrasında Anayasa Mahkemesine gitme durumundasınız. Anayasa Mahkemesine gitseniz ne olur? Çünkü, hani, sulh ceza hâkimlikleri Anayasa Mahkemesinin kararlarını da hiçe sayıyor. Bakın, iki buçuk yıl sonra çıkan Wikipedia yasasını kabul etmeyen sulh ceza hâkimliklerinin olduğu bir yerde biz sosyal medya yasası çıkarmaya çalışıyoruz. El insaf diyorum.


    Şu ana kadar zaten büyük yasaklamalar getirilmiş; 408 bin web sitesi, 130 bin URL, 7 bin Twitter hesabı ve 40 bin “tweet” yasağı var, 10 bin YouTube kanalı yasaklanmış ve iktidar hâlâ doymamış, daha fazla yasaklama getirmeye çalışıyor. Aslında 2 önemli husus var: Birincisi, bu sulh ceza hâkimliklerinin durumu. İkincisi, sosyal ağ temsilciliği meselesi. Eğer temsilci bulundurmazsa para cezası ve bant kısıtlaması yani Twitter’a, YouTube’a ulaşamama durumu var. Yasayı getirenler itiraz ediyorlar, “Bu, Almanya’da da var.” Evet, Almanya’da da var ama orada hukuk var, burada hukuk yok; hepimiz biliyoruz. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 126 ülke arasında 109’uncu sırada olan, medya özgürlüğü alanında 180 ülke arasında 157’nci sırada olan, daha geçtiğimiz hafta yayınlanan bir Demokrasi Endeksi’nde 179 ülke arasında 140’ıncı sırada olan bir ülkeden bahsediyoruz. Biz muhalifler bu sayıları, bu endeksleri söylemiyoruz arkadaşlar; uluslararası, bilimsel endeksler bunu söylüyor. Net bir şekilde ülkenin durumu ortada ve “Almanya’da da bu yasa var.” diyorsunuz. Almanya’daki yasa, bu yasa teklifiyle aynı değil bir kere, Almanya’da sosyal medyaya yönelik kısıtlamalar var ama Türkiye’de tüm web sitelerine yönelik bir kısıtlama kararı alınmak isteniyor.
    Şimdi “Türk yargısına güvenin.” denilmek isteniyor. Ben Türk yargısına güvenmiyorum. Çok net söylüyorum, iktidarın boyunduruğu altında, bağımsızlığı ortadan kalkmış bir yargı var. İşte, Osman Kavala, dört gün sonra bin gündür tutuklu olacak bir insan. İnanılmaz bir durum, bu kadar zalimce bir karar. Gezi olayları finansörü olmaktan tutuklandı, on dokuz ay neyle suçlandığını bilemedi. Ardından 3 kez mahkeme heyeti değişti ve beraat etti. Buna rağmen, tam beraat edip tahliye olacakken darbecilikten hakkında bir tutuklama kararı çıkarıldı. Bunun da daha öncesinde bir tahliye nedeni olduğu anlaşıldı. Bu yetmedi “Casusluk tutturalım.” dediler, casusluk tutturarak bin gündür Osman Kavala’yı cezaevinde tutan bir yargı var.
    Şimdi, baktığımız zaman, iktidar zaten sosyal medya şirketleriyle de konuşmamış. Profesör Yaman Akdeniz’le görüştüm, iktidar herhangi bir sosyal medya şirketiyle de oturup konuşmamış ve yasanın çıkması sonrası, bu Facebook, Twitter gibi firmalar Türkiye’den çekildiği zaman da zaten bir kaygısı yok iktidarın, “Giderseniz gidin, zaten ana akım medyayla istediğimi söylemeye devam edeceğim.” diyor ve hiç kimseye bilgi verme ihtiyacı da hissetmiyor.
    Ben bu yargıya niye güveneyim ki? Çünkü işkence yapanın değil, işkence yapılanın yargılandığı bir ülkede yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, bugün Yargıtay bir karar verdi. Çok vicdan sızlatan bir durum var ortada. Evet, Yargıtay iyi bir karar verdi bugün, onu size aktarmak isterim ama insanların gencecik yaşta kaybolan yıllarının hesabını kim verecek diye soruyorum. Yargıtayın kararını size söyleyeyim. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası müebbetle yargılanan erler hakkında bugün Yargıtay beraat kararı verdi. Dört yıldır, beş günlük, on beş günlük erler darbeci diye yargılanıyordu. Analarından emdiği süt burunlarından gelmişti ve hayatları ters yüz olmuştu, aileleri perişandı, kimseye laflarını anlatamıyorlardı. Dosyaları inceliyordum, bomboş dosyalarla bu gencecik 19-20 yaşındaki çocuklara “Darbeci” sıfatı takılarak müebbet cezalar verilmişti ve bugün sonunda Allah’tan Yargıtay beraat verdi. Düşünün, yani bakın, Yargıtay bu kararı verdi ama Yargıtayın isabet etmediği durumlarda var. Şerif Mesutoğlu kararı, Kaymakam Muhammed Safitürk davasını hepimiz biliyoruz. Bu davada, kaymakamlık yazı işleri müdürü olan Şeref Mesutoğlu hiçbir somut bilgi, belge, delil olmadan katil ilan edildi ve Yargıtay da maalesef bu kararı onadı. Ama şu çok ilginçtir, davayı çok yakından A’dan Z’ye yıllardır takip eden Kaymakam Muhammed Safitürk’ün babası ve kardeşi bile katilin bu kişi olmadığını aylardır, yıllardır haykırıyor ama Yargıtay onadı. İşte, böyle bir Yargıtayla karşı karşıyayız. Bir başka örnek daha vereyim size, bakın, bu da çok ilginç bir örnek…
    BAŞKAN YILMAZ TUNÇ – Toparlayalım Sayın Gergerlioğlu.
    ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bitiriyorum az kaldı. Benim yargıya daha gelmeden idari kurumlara niye güvenmemem gerektiğine dair bir örnek, OHAL Komisyonundan bir örnek daha bugün basına yansıdı. Bakın, çok ilginç bir yargı kararı o yüzden yargıya güvenmiyorum, “Yargıya niye güvenmiyorsun?” diye sorduğunuz zaman işte bakın bu örnek yine çok ilginçtir. Şöyle bir olay var: 2013 yılında Van’da bir kişi bebeğine mama alıyor, doktor rapor yazıyor, 120 tane bebek maması. Zaten ben de doktorum raporlu bir bebek maması yazılınca 120 tane yazılır. Eczaneden kişi bu mamaları alırken birisi onu görüyor, “Efendim, falanca şahsı da besin mamaları çıkarırken gördüm, onu şikâyet ediyorum.” diyor. Hakkında soruşturma açılıyor ama herkes biliyor ki bebeğe alınmış bir mama, yani dağdaki insana, yetişkin için olacak bir şey değil, bebeğe alınmış bir mama. Soruşturma açılıyor yine de ve takipsizlik veriyor savcı, her şey ortada, 2013 yılında oluyor bu olay. Şahıs daha sonra Van Büyükşehir Belediyesine giriyor ve orada çalışmaya başlıyor ve aniden KHK’yle ihraç ediliyor, neden ihraç edildiğini de bilmiyor ve daha iki gün önce OHAL Komisyonu açıklandı hakkındaki rapor açıklandı, ret. Ret kararına baktığı zaman 2013 yılında hakkında açılan soruşturmanın gerekçe gösterilerek ihracına neden olduğu ve bunu gerekçe göstererek de OHAL Komisyonunun ret verdiğini öğreniyor, şu skandal bir durum. Bırakın daha yargıya gitmeden dört yıl bekleyen bir insan 2013’teki takipsizlik aldığı bir dosyadan hayatının yedi yıl boyunca karartıldığını öğrenmiş oldu. İşte, yargının durumu bu. Hani, diyorsunuz ki “Türk yargısına teslim edeceğiz, efendim işte her şey tertibe düzene girecek.” Böyle bir şeye teslim ediyoruz. Evet, şu ana kadarki sulh ceza hakimliklerinin bazı kararlarını Twitter uygulamıyordu, iyi de yapıyordu çünkü tamamen iktidarın emrinde alınan kararlardı ve özgürlükleri kısıtlayan kararlardı. Şu anda da unutulma hakkı getirilerek özgürlük kısıtlanıyor, özgürlük naraları altında özgürlük kısıtlanıyor. İşte, eski dosyalar, eski birtakım fotoğraflar rahatsız ediyor iktidardaki bazı arkadaşlarımızı ve bunların ortadan kaldırılmasını istiyor. Google’dan nedense bir türlü kaldırılamıyor. O fotoğrafları hepimiz görüyoruz ve o fotoğraflar bu şekilde kaldırılacak hepimiz bunu çok iyi biliyoruz. Sosyal medya yasası gerçekten kabul edilecek bir yasa değil, Almanya örnek gösterilerek kabul edilebilecek bir yasa değil çünkü Almanya ölçeğinde bir ülke değiliz. Güçsüzün, zulme uğrayanın sesini çıkarabileceği tek mecra kalmıştı, sosyal medya ve oradan sesini çıkarması da engellenmiş oluyor. Şu vahim yargısal örnekleri de verdim. Ve en sonunda şunu da söylemek isterim, Sayın Başkan sözümü bitiriyorum. Şu darbeye karıştığı iddia edilen erlerden sonra bakın,. dört yıldır bu konuda çok söz sarf ediyorum. Harbiyeli öğrenci annelerinin sesi olmaya çalışıyorum. Kimse onları duymak istemiyor ama apaçık belli ki bu öğrenciler masum ve onların masumiyetini haykıran bir öğrenci annesi Melek Çetinkaya sırf dört yıldır yapılan bir zulümdür, haksızlıktır dediği için şu anda tutuklanmış durumda. Düşünün, bugün Yargıtay’ın karar verdiği bir husus çünkü Yargıtay diyor ki o erler emir dinlemek zorundaydı. Harbiyeli öğrenciler de emir dinlemek zorundaydı ve tek kurşun sıkmamışlardı buna rağmen bu çocuklar defalarca müebbet hapse mahkum edildiler. Acımasızca, vicdansızca mahkum edildiler ve şu anda gencecik yaşlarında bu çocuklar zindanda çok zor durumda 7 kişilik koğuşlarda 45 kişi kalıyorlar, Silivri’de bu bir zulümdür buna itiraz eden Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya üstüne tutuklandı. Böyle bir ülkede ben yargıya güvenebilir miyim arkadaşlar? Böyle bir ülkede sosyal medya yasası adil bir yargı getirebilir mi?
    Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yorumlar