08 Eylül 2020

PART 1

KHK’lı Cemal Yıldırım, yine KHK’lı Muhammed Semih Karaoğlu ve KHK’lı olmasa da bir hak savunucusu olan Resul Kalyoncu konuğumuz.



+: Herkese Merhaba yeni bir ÖFG TV programı ile karşınızdayız. Değerli izleyenler her gün çok önemli olaylar oluyor, dakika başı adeta gündem değişiyor ülkede ama değişmeyen gündem var. 4 yıldır devam eden OHAL ve KHK faciası yoğun bir şekilde gündemimizde ve bütün gündemlerin üstünde, son derece önemli bir ihlal olarak karşımızda duruyor. Yüzbinlerce KHK’lı ve milyonlarca yakını çok büyük bir sıkıntı yaşıyor, bir büyük hak ihlali yaşıyor ve dramlar yaşıyorlar. Bütün bunların bitmesi için yıllardır büyük bir mücadele veriyoruz, bizler, sivil toplum aktivistleri, siyasetçiler, kamuoyu bu konunun farkında, belki yeterli oranda farkında değil ve gereken tepki gösterilmiyor. Bu konu aleni bir tartışma konusu ama kamuoyunda KHK zulmü konusunda duyarlılığı arttırmak isteyen insanlar var. Bu zulmün bu şekilde devam etmesini kabul etmeyen hak savunucuları var ve onlardan 3’ü geçtiğimiz günlerde çok önemli bir eylem başlattılar. 2 Eylül Çarşamba günü KHK’lı Cemal Yıldırım, yine KHK’lı Muhammed Semih Karaoğlu ve KHK’lı olmasa da bir hak savunucusu olan Resul Kalyoncu İstanbul’dan Ankara’ya bir yürüyüş başlatacaklarını söylediler. Kamuoyuna bunu deklare ettiler. Neden bu yürüyüşü yapacaklardı? KHK zulmü 4 yıldır devam ediyordu ve bu zulmü bitirmek için iktidar adım atmıyordu; iktidarı adım atmaya zorlayacak kamuoyu bu konudan yeterli bilgi sahibi değildi veyahut da gereken hassasiyeti yoktu ve KHK’lılar mücadele konusunda yetersiz durumdaydı. Bir takım nisbi çalışmalar var, sosyal medya çalışmaları var, platform çalışmaları var ama yeterli değil işin doğrusu. 100 yılın zulmü diyoruz; 100 yılın soykırımı diyoruz! O halde bu kadar ağır bir tanımlamayla biz bunu ifade ediyorsak bu zulme karşı çok etkili bir çalışma yapmak gerektiği de apaçık ortada. Bunun için 3 kişi bir karar verdi: Cemal Yıldırım, Muhammed Semih Karaoğlu ve Resul Kalyoncu “İstanbul’dan Ankara’ya yürüyeceğiz ve kamuoyuna bu yürüyüşte belki yorulacağımız ama bu mücadeleyi yansıtacağımız bu yürüyüş ile bu haksızlığa vurgu yapacağız.” Dediler ve yürüyüş kararlarını İstanbul’da Kadıköy’de 2 Eylül’de saat 13.00’da uygulamaya başladılar. İstanbul’dan yola çıktılar, basın açıklamasını yaptılar. Biz de oradaydık, kendilerine destek olduk, İstanbul KHK Platformu oradaydı, ardından İstanbul’un ilçeleri, Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla ve ardından Kocaeli’ne geçtiler. Gebze, İzmit, Sakarya, Düzce, Eskişehir ve oradan Ankara’ya ulaştılar, evet belki yol boyunca yürütmediler ama bu 3 hak savunuculuğuna baş koymuş, mücadeleye inanmış bu 3 insan bu yürüyüşlerini bitirdiler, Ankara’da devam ettirdiler ve hedefe vardılar. Belki istedikleri gibi yürüyemediler ama sonunda Ankara’ya varmayı başardılar. Biz niye onları bugün konuk ediyoruz? Bugün onlar bizim konuğumuz Cemal Yıldırım, Resul Kalyoncu ve Muhammed Semih Karaoğlu; çünkü dün biz onları Ankara’da karşılamak için Sakarya Caddesi’ndeydik ve oraya gelip bu 3 kişi barışçıl bir açıklama ile eylemlerini bitireceklerdi. Demokratik ülkelerde bu çok normal bir şeydir. Bir şeye tepkinizi gösterip ondan sonra kimseye zarar vermeden bir açıklama ile ne yapmak istediğinizi anlatırsınız, poliste sizin güvenliğinizi sağlar. Sizi açıklama yapma hürriyetinizin güvenliğini sağlar. Polis sizi baskılamak için orada değildir, sizin güvenliğinizi sağlamak, sizin en özgür bir şekilde derdinizin dile getirmenizin önünü açmak için vardır. Polisin görevi budur ama bu 3 kişinin Sakarya Caddesi’nde açıklama yapmasının önüne geçtiler! Polis anında gözaltı yaptı, niye gözaltı yaptı? İstanbul’dan Ankara’ya kadar bu 3 kişiye engelleme yapan polis Ankara’da da daha ağır bir baskı ile açıklama yapmalarına izin vermeden onları gözaltına aldı. Neden bunu yaptı yol boyunca Ankara’da? Çünkü bu 3 direnişçinin, hak savunucusunun, mücadeleye inanmış insanın davalarını kamuoyuna yansıtmasından rahatsızlardı. Yaptıkları bu zulmün duyulmasından rahatsızlardı, peki onlar böyle istiyorsa biz ne yapmalıyız? Onlar böyle yapıyorsa biz bu 3 direnişçinin sesini daha fazla yükseltmeliyiz! O yüzden bizde bugün programımıza bu 3 kardeşimizi konuk ettik, Cemal Yıldırım, Muhammed Semih Karaoğlu ve Resul Kalyoncu aramızdalar. Bizi duyabiliyor musunuz online bağlantı ile kendilerine bağlanıyoruz, Cemal Bey hoşgeldiniz diyorum beni duyabiliyor musunuz?

Cemal Yıldırım: Duyabiliyorum sayın vekilim, hoşbulduk, arkadaşlarımızın da selamı var izleyicilere.

+: Semih Bey Hoşgeldiniz.

Semih kalyoncu: Hoşbulduk sayın vekilim teşekkür ederim.

+ Resul bey siz de hoşgeldiniz. Öncelikle Cemal Yıldırım’a sorayım. Cemal bey siz ilk önce tek başına bu yürüyüşe başlayacağınızı söylediniz ve yanınıza 2 arkadaş daha geldi ve gördüğümüz kadarıyla sizin sesinizi yükseltmenizden çok rahatsız olanlar var, niye bu rahatsızlık? Bize öncelikle bunu açıklar mısınız?

Cemal Yıldırım: Sayın vekilim, bildiğiniz gibi aslında işten atıldığımdan bugüne bir mücadele yürütüyorum. Barışçıl süreç eylemlerle 1 yıl boyunca kendi işlerime öncelik verdim sonrasında da gözaltılar başladı, Sakarya Caddesi’nde eylem yapmaya başladım. Barışçıl eylem yürütüyorum. Ankara’da bildiğiniz gibi emniyetin sürekli bize yönelik gözaltları var. Sizlerde katıldığınız eylemlerde ifade özgürlüğü için açlık grevi yaptım defalarca Ankara’da garip bir baskı zinciri var. Ankara; Türkiye’nin diğer illerinde olduğundan farklı bir tavır sergiliyor. Rahatsızlığın kaynağı bizim baskılara rağmen kendi sesimizi duyurmakta ve haklarımız için mücadele etmekteki ısrarımız zannediyorum.

+: Peki Semih Bey, siz ne diyeceksiniz? Cemal beyin yanına niye katıldınız Semih Bey? Bu konuda ki tavrınızın nedenini açıklayabilir misiniz?

Semih Karaoğlu: Bende bir mağdur olarak neden yanında olmayayım, bende ortak olmalıyım gibi bir özeleştiri yaptım kendime ve bu cesareti Cemal beyden alıp, bende sahaya, bende meydana indim. Öncelikle kendim hakkım için indim ve sonrasında bu zulme maruz kalan KHK’lılar adına karar verdim.

+ Peki Resul Kalyoncu siz bir KHK’lı değilsiniz, siz daha öncesinde de İstanbul’dan Ankara’ya bir barış yürüyüşü yapmış kişisiniz, kamuoyu biliyor, arkadaşlarınız ile birlikte böyle bir eyleminiz olmuştu şuanda da Cemal Yıldırım ve Semih Karaoğlu isimli KHK’lılar ile beraber bir yürüyüş başlattınız, KHK’lı değilsiniz bu yürüyüşe niye katıldınız? Neden eşlik ettiniz?

Resul Kalyoncu: Gerçekten çok korkuyorlar, ya da başlarına bir şey gelmesinden verdiği korkuyla tamemen ölümü gösterip sıtmayla razı edilmiş bir halk var. Ortada bir suç işlenmişlik yok, insanın korkması için evvela suç işlemesi lazım. Bu insanlar suç işlemediklerine inanıyorlarsa neden bir araya gelmekte çekiniyorlar anlam veremiyorum.

+Peki Cemal Beye dönelim, Eyleminizi tüm engellemelere rağmen, arkadaşlarınız ile beraber İstanbul’dan Ankara’ya gelerek, herhangi bir engellemeyi aşarak başardınız, peki kamuoyuna sesinizi yeterli bir şekilde aktarabildiğinizi duyurabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Cemal Yıldırım : Sayın vekilim bildiğiniz gibi sürekli bir eylem halindeyiz. Ben daha önce sesimizi duyurabilmek için farklı eylemler denedim. Açlık grevleri yaptım, bu yürüyüşte bunun bir başka aşaması aslında, ancak şöyle bir duyarsızlık var; ben sürekli tekrar ediyorum, bizlerin biz KHK’lıların ve OHAL mağdurlarının kendimiz dışında bu süreci değiştirebilecek başka bir güç yok. Bizler kendi sorunlarımıza sahip çıktığımız ölçüde değiştirebileceğiz. Özellikle kamuoyunun önünde görünebilir olmamız gerekiyor, bugün eğer KHK problemini bu ülke halkının %46’sı halen tam olarak bilmiyorsa problemin bir çoğu bizde aslında biraz da. Biz KHK’lılarda. İğneyi ilk önce kendimize, çuvaldızı önce kendimize batırmamız gerekiyor, bizler sokağa çıkıyoruz, çeşitli engellemeler oluyor vs. Bu eylemlilik sürecinde de çok ciddi bir baskı ile karşılaştık, bu aslında sistemin en büyük yarasının yine KHK ve OHAL mağdurlarının olduğunun göstergesi. Sistem çok büyük bir baskı uyguladı bu yol boyunca. Biz istesek İstanbul’un her ilçesinde yürümeye kalktığımızda tekrar tekrar gözaltına alınabilirdik, uğradığımız her ilde tekrar tekrar gözaltına alınabiliridik ancak biz Ankara’ya varmak amacıyla yola çıktık. Sesimiz duyuldu mu? Sesimizi duyurmaya devam edeceğiz bu şekilde ama asıl problem: Cemal Yıldırım’ın ya da 3 kişinin sokağa çıkması ile çözülmeyecek ben bunu gayet iyi biliyorum, buradaki diğer arkadaşlarım da biliyor. Biz bir şey değiştireceksek bu ülkede demokrasi problemi olan, insan hakları ile problemi olan herkesin birleşip ortak bir mücadeleye kazanılacağını düşünüyorum. Bu nedenle başta KHK’lılar olmak üzere demokrasi ve insan hakları ile problemi olan herkesi faşizme karşı, AKP faşizmine karşı ortak mücadeleye davet ediyorum. Aksi taktirde bizler kazamayacağız. Bir olduğumuz, birlikte mücadele ettiğimiz taktirde yol alabileceğimizi düşünüyorum.

+: Peki Semih Karaoğlu size sormak isteriz. Tabi büyük dertler var, büyük sıkıntılar var, hani sosyal medyadan her gün yayınladığımız bizim yayınladığımız, sizlerin duyduğu, gizli veya açık çok büyük sıkıntlar yaşıyor KHK’lılar çünkü adeta vatandaşlıktan ihraç edilmişler, imha edilmeye çalışılıyorlar, yok edilmeye çalışılıyorlar ve bunun karşısında da belki ürkek, çekingen, tedirgin bir tavırla KHK’lılar gereken adımları atamıyorlar. Bunları yenmek için ne yapmak lazım? Sevgili Semih?

Semih Karaoğlu: Ömer bey ben öncelikle kendi adıma konuşayım. Muhafazakar bir aileden yetiştirildim ve bize hak arama kültürünün ne olduğu öğretilmedi? KHK’lıların bir çoğu bu görüşte olduğu için bence bir kabul edilirlik, bir kanıksama oluşmuş olabilir. Kader kabul edilebilme durumu olabiliyor, ben bu sebeple sanki mücadele biraz zayıf oluyor, basit kalıyor gibi düşünüyorum. Bu yüzden herkesin dediğim gibi önce şapkasını önüne koyup bir kendi özeleştirisini yapması lazım. Önemli olan benim ne düşündüğüm değil, önemli olan neyin gerçek olduğu. Çok büyük bir adaletsizlik var! Sadece KHK’lı meselesi değil, bunu yaşıyoruz. Ben takipsizlik aldım, aslında yargıda aklandım ama bunu dile getirmiyorum çünkü diğer insanlar ne sebeplerle ceza aldıklarını biliyorum! Yasal bir bankaya para yatırmakla, sendikaya üye olmakla ceza alınıyorsa bu ülkede hukuk, adalet ölmüş demektir! Yani ben aklandım kenara çekileyim nasıl olsa işime, görevime iade edilirim düşüncesinde olmadığım ve olmayacağım. Herkes için mücadele etmeye devam edeceğim!

+: Peki Resul Kalyoncu, sizce bu sessizliği aşmak için neler yapmak lazım?

Resul Kalyoncu: Şimdi korkunun ne kadar bulaşıcı olduğunu bilenler cesaretin de bulaşıcı olduğunu bilmeli. Korkmamaları lazım! Burada bir haklı bir talep var. Bu talebi dile getirmek için alanlara çıkmasında bir araya gelme konusunda çekinmemeli. Gerçekten bu insanlar zor durumda, “Ağacın kökünü yesinler.” Dediler mesela beni en çok rahatsız eden cümlelerden biri o. Aileler çocuklarını gözleri önünde yavrularını bir gecede onların terörist ilan edilip işlerinden atılmasıyla cefalar, anneler babalar da var, kolay bir şey değil bu. Gördüğüm ailelerde ve konuştuğum insanlarda gerçekten psikolojik sorun da var yani baya bir derin yara var çünkü bu insanlar daha farklı kesime bakıyorlardı, daha farklı inandıkları bir devlet yapısı vardı ama bunlar hala bunun nasıl olduğuna karar veremeyen hani böyle bir arafta duruyor insanlar yani gökten mesih bekler gibi bir bekleme var, halbuki burada hak var bunun için bir araya gelmeleri gerekiyor kesinlikle, öyle çok güzel bir şey yapıyorsunuz, ben sizin arkanızdayım, bu edebiyatları gerçekten bırakmamız lazım, tabi twit önemli, sosyal medya hepsi önemli hiçbirini az görmüyorum gereklidir ama alanlarının da doldurulması gerekiyor, biz 3 kişi kaç tane vilayet gezdik, Ankara’da başka bir KHK’li göremedik orada. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Enteresan bir şey. Böyle olmaz! Alanlara çıkmaları lazım diye düşünüyorum hocam.

+: Cemal Yıldırım Kadıköy’de sizi uğurladık, orada bir müdahale yapılmadı basın açıklaması yapabildiniz en azından, daha sonrasında neler yaşadınız? Yol boyunca neler yaşandığını kısaca özetleyebilir misiniz?

Cemal Yıldırım: Aslında Kadıköy’de bize bildiğiniz gibi Kadıköy’de açıklama yapabilirsiniz ancak yürüyüşe izin vermeyeceğiz, Kaymakamlık yasakladı dediler. Biz de Maltepe’de başlarız diyerek gittik, Maltepe yürüyüşe başlayacağımız anda 16 araçla birlikte yürüyüşümüz engellendi! Bu korkunun ciddi göstergesi ve bu korku adalet talebi ve KHK’lıların durumunu gündeme getirilmesi aslında sistemin ne kadar rahatsız ettiğini biz yol boyunca sürekli şahit olduk! Bizim hedefimiz Ankara’ya gelebilmekti açıkçası, biz yoksa İstanbul’un her ilçesinde defalarca gözaltına alınmış olurduk,Ankara’ya gelmemizde bir sıkıntı olabilirdi. Şunu yaşadık, tüm yol boyunca; gündüz 10-15 araçla jandarmadan emniyetin her kademesine bir sürü güvenlik şubesine kadar bir sürü polis takip altındaydı. Sabah bizimle kalkıyorlar, gece bizimle birlikte yatan 5-6 tane araç kesin oluyordu. Düşünün 3 kişi hem demokratik hakkını kullanıyor, hiçbir şeye zarar vermeden bir yürüyüş gerçekleştirecek, sessiz ve barışçıl bir yürüyüş, başınızda jandarma istihbaratından, güvenlik güçlerinin farklı kanallarına kadar 6 araçla birlikte yatıyoruz, 10 araçla yol alıyoruz. Hiçbir yerde yürütmediler, Sakarya’da 200 metre kadar yürümemiz gerekti, emniyet amirleri direkt aradılar, müdürleri direkt aradılar, “Nasıl yürütürsünüz bu 200 metreyi?” dedi oradaki amir de dedi ki: “Müdürüm ne yapayım uçurtayım mı ?” dedi, yani bu noktaya gelmişti. Düzce’de İl Emniyet Müdürü karşıladı bizi, 3 tane insanın en barışçıl eylemine İl Emniyet Müdürü düzeyinde müdahale etme gereksinimi duydular. Bu şunun çok açık göstergesi, ben tüm KHK’lılara sesleniyorum. Bu korku bizim haklılığımızın ve sistemin haksızlığının 3 tane insandan ne kadar korktuklarının göstergesi eğer bu meydana görünürlülüğümüzü ortaya koyarsak bu sistem dağılır arkadaşlar. kendinize güvenin lütfen! Kendi hakkınıza güvenin! Barışçıl eylem yapıyoruz, haklıyız ve bu sistem bu kadar korkak ve bu kadar yıkılmaya müsait bir sistem. AKP faşizmi yıkılacaksa emin olun bunlar bizlerin haklılığı ile yıkılacak lütfen kendinize güvenin! Lütfen haklılığımıza güvenin! Başımız dik, anlımız ak! O yüzden hiç çekinmeyin, yapılabilecekleri bir şey yok! Gördüğünüz gibi 3 kişiye bütün sistem ip gibi dizildi. Bu bunun korkusu arkadaşlar, emin olun dün Sakarya Caddesi’nde binlerce polis vardı. 3 kişinin barışçıl eylemi için binlerce polis vardı, sadece 2 tane KHK’lı vardı arkadaşlar. Binlerce polise 2 tane KHK’lı vardı, bir tane de KHK’lı dostu. Lütfen kendinize güvenin, haklılığınıza güvenin, başımız dik, bu sistem bu hale getirmiş durumda. Korkmayın! Korkacak bir şeyimiz yok çünkü bizim. Biz haklıyız.

+: Evet ben aslında tüm bu İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşünüz kararı, yolda yaşadığınız engellemelere karşı bıkmadan, yılmadan, usanmadan çeşitli vasıtalar ile çeşitli şekillerle Ankara’ya varma hedefiniz, umudunuzu tekrar tebrik ediyorum. Tekrar teşekkür ediyorum, tüm KHK’lılar, tüm mazlumlar ve mağdurlar adına. Tekrar hakkınızı helal edin çünkü tüm mağdurlar ordusu adına siz 3 kişi bir bedel ödediniz, bütün baskılara rağmen, madden, manen yolun zorluklarını yaşadınız. Çadırlarda gecelediniz. Belki bazen aç,susuz kaldınız, belki başka sıkıntılar yaşadınız. Bütün bunlar belki çok daha uzun boyutta anlatılacak şeyler ama tüm bunlar için tekrar tekrar size teşekkür ediyoruz tüm KHK’lılar, tüm mağdurlar adına Allah razı olsun diyoruz! Ve Semih beye dönüyorum. Cemal beyin söylediği bu husus çok önemli. Siz 3 kişi yürüdünüz ama yüzlerce polis sizi takip etti, arabalar onlarca araba sizi takip etti, neden bu kadar çekindiler, neden bu kadar korktular? Siz ne dersiniz Semih Bey?

Semih Karaoğlu: Burada Cemal beye tamamen katılıyorum. Ne kadar haklı olduğumuzun bir göstergesi. Bu uygulanan baskı ile ne kadar çektiğimiz her istasyonda onlarca aracın bizleri, nefes alma ortamının hakkını dahi bizlere tanımamasının bizlerden ne kadar korktuklarının ispatidır! Haklıyız çünkü biz soruşturma dahi geçirmeden, işlerimizi kaybettik, özgürlüklerimiz elimizden alındı. Bunun normal bir açıklaması yok. Biz burada suçsuz olduğumuzu göstermekten korkuyorlar. Bir kamuyou baskısı oluşmasından çok korkuyorlar! Ve bunun için her durumu engellemeye, her türlü zorbalığa karşı bizleri korkutarak engellemeye çalışıyorlar! Bu da bizim ne kadar haklı olduğumuzu, bizlerin ne kadar doğru bir iş yaptığını gösteriyor.

+: Peki son olarak Resul beye soralım. Resul bey siz Kadıköy’den arkadaşlarımız ile beraber yola çıktınız. Belli ki maceralı bir yolculuk oldu, bu yolculuk sırasında yeni insanlar ile tanıştınız. KHK’lılar ile tanıştınız, KHK’lı olmayanlar ile kamuoyundan kişiler ile tanıştınız. Polisler ile tanıştınız, polis müdürleri ile tanıştınız, izlenimleriniz nelerdir? Ne anladınız? Ne gördünüz?

Resul Kalyoncu: Burada bu engellemeleri bu 3 kişi, 300 bin kişiye kadar sayının artacağından çekindiğini göz görüyor. Koca devlet 3 kişiden çekinmez, korkmaz da yani sadece bir infial uyandırır, maksadıyla diğer ölü taklidi yapmış mağdur arkadaşların! Bu haklı direnişe, haklı yürüyüşe ses vermelerinden çekindi, bize böyle 3 kişi tutarak hani hem toplumun gazını alarak hem de böyle bir şekilde bize Ankara’ya kadar gelmemize müsade etmelerinin sebebi 3 kişiyi geçmiyorlar, çok güzel, bu şekilde bir baskıladıklarını düşünüyorum ama bu 3 kişi 3 bin kişi olursa, 300 bin kişi olursa milyonlar olursa, bu amaca ulaşacak, kalabalık olmamamız gördüğünüz Ankara’da daha hiçbir şey konuşmadık yani daha ağzımızdan kelime dahi çıkmadan, hemen apar topar gözaltı yaptılar. Ben hatta bir ara kendi kendime yanlış bir ülkenin içinde miyiz? Burası pasaport ile gelinecek de biz pasaportu yanımıza almadık, yani çok farklı bir uygulama ile karşılaştık. Çekinmeleri alanlarda kalabalık olunmasını istemiyorlar! Bunu gösteriyor. Ankara’ya varmamıza müsaade edilmesinin sebebi de 3 kişiyi hiç geçmedik, yolda bu yola girecek olan 3 kişiyi 4 olmadığı için Ankara’da da en son gördüğünüz ben hatta gözaltı aracına girerken çok kötü bir şey. Bu ülkenin vekiline bu şekilde davranan kuvvetlerin bazen diyorum bizim polisimiz, bizim devletimiz değil yani. Böyle bir davranış olamaz mümkün mü?

+: Son olarak programımızı bitiriyoruz. Cemal beyden son cümleleri alalım. Bundan sonra ne yapacaksınız? Kamuoyuna çağrınız nedir? Son cümleler ile görüşlerinizi alalım.

Cemal Yıldırım: Sayın vekilim bildiğiniz gibi bu mücadelenin sürekliliği önemli. Biz 4 yıldır mücadele ediyoruz! Bu mücadele sırasında gözaltına alınıp,tutuklanan arkadaşlarımız oldu Yüksel Caddesi’nde ki arkadaşlarımız. Bizleri yalnız bırakmasın kimse! Herkes kendi sorununa sahip çıkması gerekiyor. Bizler kahraman değiliz, bizler kendi haklarını savunan insanlarız, tüm dostlarımızı arkadaşlarımızı kendi haklarına sahip çıkmaya davet ediyorum çünkü AİHM ile anlaştı bu ülke, AİHM’den umut beklendi, AKP’nin dönem dönem çıkardığı yasalardan umut beklendi, seçim dönemlerinden umut beklendi. Umut bizde! Hiçbir zamanda başkasına kimse bir şey beslemesin. Muhalefeti de hareketlendirecek, iktidarı da değiştirecek güç bizlerde. Kendi haklarımıza sahip çıktığımız anda her şeyi değiştirebiliriz! Arkadaşlarım kendi haklarına sahip çıkması ve bunun için mücadele etmesi gerekiyor. Hiçbir şeyin bahanesi yok, Semih 2 aylık işe girmişti, 10 gün izin alarak yanıma geldi. Çalışmak bahane değil, evet kendimizi geçindireceğiz, ancak herkesin yapabileceği bir katkı vardır bu mücadeleye. Lütfen arkadaşlarımız taşın altına elini soksunlar. Kimseden başka bir şey beklemesinler. Kendi durumumuzu kendi mücadelemiz ile değiştireceğiz. Saygılar sunuyorum. Semih bir şey söylemek istiyor.

Semih Karaoğlu: Düzce’den yürüyerek bir benzinlikte bir ihtiyaç molası vermiştik ve orada da bir tır şöförünün KHK’lı olduğunu gördük sohbet esnasında. Bende KHK’lıyım dedi. Yani biz her yerdeyiz! O kadar büyük bir aileyiz. Her yerdeyiz! 200 binden insanın ihraç edildiği, kamu üzerinde, diğer sektörlere bakarsak bu rakam 2 katına çıkabilir. Bugün aileleri, çocukları ile milyonlardan bahsediyoruz. Korkunun hiçbir şeye faydası yok. Direne direne direne kazanacağız!

Resul Kalyoncu: Son cümle olarak söylemek istiyorum. Benim bu yaşantımda anladığım tek bir şey var. Hak verilmez hak alınır! Alınması için bu mücadelede, sokaklarda, caddelerde barışçıl çerçevede bir kamuoyunu engellemeden bu sesi yükseltmektir! Teşekkür ediyorum. İyi ki varsın!

+: Biz teşekkür ederiz. Mücadelenize her zaman destek vereceğiz, mücadelenize her zaman destek vereceğiz. Bu hepimizin mücadelesi, ister KHK’lı olun ister olmayın biz şimdilik sizi uğurlayalım, bir başka konuğumuz daha olacak, hepinize çok teşekkür ediyorum iyi günler diliyorum. Evet değerli izleyenler arkadaşlarımız çok haklıydı, biz onları İstanbul’dan uğurladık ve ardından İzmit’de onları karşıladık, Kocaeli Milletvekili olarak, bu karşılama esnasında onları Sakarya’ya doğru uğurlarken Semih beyinde dediği gibi bizi de polisleri bir arada gören bir kişi yanımıza çocukları ile beraber yaklaştı ve “Sizin KHK direnişçileri olduğunuzu görüyorum. Ben de bir KHK’lıyım. Çok sıkıntılar zulümler gördüm ve direnişinize destek veriyorum.” Diyordu. Semih beyin dediği gibi hayatın her alanında KHK’lılar var ve çoğu sessiz, bu zulme karşı sesini yeterli oranda yükseltemiyor ama içinden çok büyük bir belki öfke ile çok büyük bir üzüntü ile bu zulme karşı çıkıyor, biz bunları çok iyi biliyoruz. Biz arkadaşlarımızı Kocaeli’nde karşıladıktan sonra Sakarya’ya yolculadık ve Sakarya’da, Düzce’de, Eskişehir’de çeşitli açıklamalar yaparak daha sonra Ankara’ya vardılar.

PART 2

ATO Başk. Ali Karakoç ÖFG TVnin ikinci bölümünde konuğumuz. Pandemiyi konuşuyoruz!

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Herkese tekrar merhaba. Programımızın yeni konuğu Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç. Niye Ankara Tabip Odası Başkanı konuğumuz? Biliyorsunuz aylardan beri büyük bir sıkıntı yaşıyor Türkiye ve tüm Dünya, tüm insanlık. Bir virüs peşimizi bırakmıyor, Korona Virüs ailesinden Covid-19 virüsü peşimizi bırakmıyor ve çok ciddi vaka sayıları oluşuyor, ağır hastalıklar oluşuyor ve ölümler oluşuyor. Türkiye’de 11 Mart günü sanırım ilk vaka açıklanmıştı, ardından hızla vaka sayılarında artış olmuştu. Biz bu sırada vakaların şeffaf bir şekilde kamuoyuna yansıtılmadığını da söylemiştik, Tabipler Birliği’nin önemli itirazları olmuştu, önerileri olmuştu. Sağlık Bakanlığı ile görüşme istekleri olmuştu ama Sağlık Bakanlığı kendi çalıp, kendi oynamıştı ve Pandemi ile baş edebileceğini iddia etmişti. Pandemi Haziran aylarında biraz azalır gibi oldu ama son günlerde yine artışa geçti, yurt çapında artışa geçti bazı illerde bu artış daha fazla, ilk 5 şehir şuanda Ankara, İstanbul, Konya, Kayseri ve Diyarbakır olarak geçiyor ve bu artıştan nasibini en çok alan il ülkenin başkenti Ankara. Ankara İstanbul’dan daha az bir nüfusa sahip olmasına rağmen ilk sıraya oturdu. Bu son derece endişe verici bir husus. Pandemi eylül, ekim aylarında daha da artacak mı? Aşı bulunabilecek mi? Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaları yeterli mi? Tabip Odaları bu duruma ne diyor? Sağlık çalışanlarının hali nedir? Bütün bunları bugün Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç ile görüşeceğiz. Hoşgeldiniz Ali bey.

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Hoşbulduk. Teşekkür ederim.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz size ilk olarak pandemi nasıl seyrediyor? İlk baştan itibaren nasıl seyretti? Bugüne nasıl geldi? Bugünlerin durumu nedir? Hem Türkiye genelinde hem de Ankara’da özellikle bütün bunları kısaca özetleyebilir misiniz?

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Aslında bu pandemi Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluştan bugüne 72 yıllık süreç içinde son 11 yıl içinde yani 2009’da olmak üzere son 10 yıl içinde 6. Acil sağlık durumu yani pandemi ilan etti Dünya SağlıK Örgütü tarafından. 6. Pandemi. Daha önce Domuz Gribi, Kuş Gribi, Korona Virüs ailesine bağlı SARS ve MERS gibi uzak doğuda görülen yine Çin’de görülen SARS ve Mers, yine ZİKA, EBOLA vardı bir de Kızamık Virüsü’nün Avrupa’da artış göstermesi ile birlikte 6 defa pandemi ilan ediliyor. Tabi ki bunlar orta Avrupa yani merkez Avrupa’ya çok yansımadığı için gündem ve kamuoyu çok fazla bilmiyordu ama son pandemi olayı yani ilk olarak Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19 salgını çok hızlı bir şekilde batı Avrupa’ya, orta Avrupa’ya yayıldığı için dünya gündemine oturdu gerçekten. Niye dünya gündemine oturuyor? Dünyada şekline kaynaklı olarak, Kuzey ve Güney Yarım Küre var. Kuzey Yarım Küre merkez ülkeler dediğimiz asıl dünyanın kaynaklarını tüketen, üzerinde dünyayı fazla kirleten dünyayı en çok sömüren Kuzey Yarım Küre sirayet ettiren bütün dünyanın gündemine oturdu oysaki biliyoruz bu salgın hastalıklar tüberkülozdan ötürü Afrika’da yılda 1.5 milyona yakın insanı kaybediyoruz, Sıtmadan ötürü 2 milyona yakın insanı kaybediyoruz bunlar gündem olmuyor, neden? Dünyanın lanetlileri denen Güney Yarım Küre’de ölen yoksullar dünyanın çok da umrunda değil. Covid-19 salgını dediğim gibi Çin’de Aralık ayında çıktıktan sonra sanki hiç bize gelmeyecekmiş gibi davranıldı oysaki çok kısa sürede, İtalya’ya İran’a ve İran’dan sonra bizim ülkemizde resmi daha doğrusu ilk vaka yayınlandı. O günden bugüne 6 ay geçti. Nisan ve Mayıs ortalarında Nisan’ın ortalarından Mayıs’ın ortalarına bir pik yapmıştı,Mayıs’ın ortalarından sonra vaka sayısında azalış vardı, Sağlık Bakanlığı hemen bu azalışlar ile birlikte çok hızlı bir şekilde bütün tedbirleri, bütün önlemleri hızlıca ortadan kaldırarak yeniden Sağlık Bakanlığı’nın ısrarla normalleşme dediği biz ise normalleşmenin bu dönemde mümkün olamayacağı dediğimiz sürece çok hızlı başladık. Ülkede küçük alışveriş merkezleri, bakkallar dükkanlar, berberler kapalıyken 11 Marttan itibaren büyük alışveriş merkezleri açıldı, parklara bahçelere gitmek yasakken, 65 yaş üstü yurttaşlarımızın parklara, bahçelere çıkması yasakken büyük alışveriş merkezleri açıldı, o zamandan sürecin başından itibaren meslek örgütü olarak, Tabip Odaları, sağlık alanındaki sendikalar, uzmanlık dernekleri, Sağlık Bakanlığı’na çağrılarda bulunmuştu. Bu sağlık sürecinin bilimsel verilere göre takip edilmesi gerekiyor, yani yeniden Amerika’yı keşfetmemize gerek yok! Mikrobiyoloji diye bir bilim var onun kurallarını şeffaf bilime ve tıbbın gereklerine göre uygularsanız evet mutlaka biz en az zararla bunu atlatabilirdik. Sağlık Bakanlığı yalnız başına süreci yürüttü, aslında ilk başta bir bilim kurulu vardı ve biz Tabip Odası olarak bu bilim kurulunun kurulmasına çok sevinmiş ve gerçekten o dönemde çok olumlu bir gelişme olduğunu kabul etmiştik ama sonraki süreçte gördük ki bilim kurulu değil bir danışma kurulu, bu danışma kurulunun önerileri ne kadar dikkate alınıyor, ne kadar dikkate alınmıyor. Ne bu danışma kurulu bir açıklama yaptı bu konuda ne de Sağlık Bakanlığı topluma bir bilgi vermedi. Verilerle ilgili de hiç şeffaf olduğunu düşünmüyoruz, ilk günden beri bunu söylüyoruz. Kodlamalar çok daha farklı yapılıyor eğer siz Covid-19 benzeri şikayetleriniz var ve radyolojik olarak tomografi çektirdiğinizde akciğerlerinizde varsa ve hastaneye yatırıp Covid-19’a yönelik tedavi alıyorsanız aldığınız halde daha doğrusu PCR dediğimiz sürüntü denilen test negatif ise aslında siz gerçekten bir Covid hastasısınız ama testiniz negatif geldiği için sağlık bakanlığı sizi Covif-19 hastası olarak kabul etmiyor. O tabloda buna yer vermiyor ya da hayatını kaybeden, tedavi aldığı halde hayatını Covid-19 nedeniyle tedavi aldığı halde kaybeden yurttaşlar ne yazık ki bu tabloda hayatını kaybeden yurttaş olarak kabul edilmiyor. Böyle bir süreç yaşandı, Haziran ayında çok hızlı açılmaya başlandı o dönemde çok erken açılıyorsunuz demiştim, madem açılıyorsanız sağlık kuruluşlarını özellikle alınması gereken tedbirler ile önerimize hem Sağlık Bakanlığı hem Ankara İL Sağlık Müdürlüğü, hem Ankara Pandemi Kuruluna iletmiştik. Onlarda görülmemezlikten gelindi. Zaten mart ayında her sektörde tabip odaları, meslek örgütleri, sağlık meslek örgütlerinin yer almasını söylemiştik, bununla ilgili resmi başvurular yapmamıza rağmen başvurularımıza cevap bile verilmedi, Ömer Hocam ama şu işte temmuz ayının ortasından itibaren Ankara gerçekten hızlıca ciddi anlamda pik yapmaya başladı. Ankara günde ortalama bugün itibariyle bu hafta itibariyle yerelden sağlık kuruluşunda çalışan üyelerimizden, hekimlerden çalışan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler Ankara’da şuanda günlük pozitif vaka 200 civarında. Pandemi hastanelerindeki bütün yataklı tedavi kurumları, yani pandemi hastanesi olarak hizmet veren hastanelerde servisler dolu, yoğun bakımlar dolu. Bunu sadece biz açıklamıyoruz biliyorsunuz, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Başhekimi de aynı şekilde açıklama yaptı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yoğun bakımı da, Belediye Başkanı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı günde 17 ölümün Ankara’da yaşandığını bir günde, o tabloda 22 ölü vakasının bildirildiğini açıkladı. İşte değişik illerde Konya’da, Erzurum’dan belediye başkanları hem Valilerin açıklaması aslında Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri sağlıklı açıklamadığını herkes biliyor, yurttaşlar biliyor biz de biliyoruz. Bütün bunlara rağmen gerçekten hızlı bir açılma yapıldı. Yurttaşlara şöyle bir algı yaratıldı. Covid-19 bitti. Zaten çok da biz etkilenmedik şeklinde bir algı yaratıldı, hepiniz biliyorsunuz İstanbul’da Ayasofya açılısında bir araya gelindi, mitingler yapılıyor, toplantılar yapılıyor ama bunların hiçbirini Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı yetkilileri ses çıkarmıyor ya da siyasiler ses çıkarmıyor. Siz bunu yaptığınız dönemde vatandaşların kişisel tedbirler almayı beklemeyemezsiniz! İnandırıcılığınız olmaz. Düğün yapmayın diyorsunuz, nişan yapmayın diyorsunuz, işte bir araya gelmeyin toplu yemekler düzenlemeyin diyorsunuz ama diğer taraftan bütün üretim alanları, fabrikalar açıldı. Fabrikalardaki emekçiler, işçiler yan yana çalışıyor. Toplu taşımada İstanbul’da ki görüntüleri hepimiz biliyoruz. Otobüslere ayakta, itmeler vs. Ne koşullarda yurttaşların yolculuk yaptığı, işine gitmeye çalıştığı, bu koşullara eğer uygun şekilde tedbir almazsanız bu şekilde bu görüntüler topluma yansıdığı zaman gerçekten de sizin inandırıcılığınız kalmaz, yurttaş da bireysel sorunda ne yazık ki biz de bundan şikayetçiyiz ama bu yaratılan algıdan ötürü yurttaşların bilimsel sorunları daha rahatlıkla ödün verebiliyor ama diğer taraftan da çalışma zorunda insanlar, işe gitmek zorunda çünkü üretim alanlarını açıyorsunuz evde kal dediğiniz zaman evine aş götürecek, çalışması gerekiyor, çocuğunu beslemesi gerekiyor, geçinmesi gerekiyor oysaki yine biz meslek örgütleri olarak bunu söylemiştik. Zorunlu olmayan bütün üretim ve hizmetler durdurulsun, kamu bütçesinden tüm yurttaşlara yaşayacak ve yaşamı sürdürecek kadar bir temel vatandaşlık ücreti verilip, yoksulluk sınırı 7 bin 900 TL olduğu bir ülkede insanca yaşamanın koşullarını sağlarsanız yurttaş işe de gitmez o zaman çalışmaz da fiziksel mesafeyi de korur, maskesini de takar, bunları söyledik her seferinde dile getiriyoruz, ne yazık ki söylediklerimiz çok ciddiye alınmıyor.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ali hocam, Sağlık Bakanlığı’nı biliyoruz ki baştan beri doğru açıklamalar yapmıyor, şeffaf açıklamalar yapmıyor, sayıları gizlemeye çalışıyor, aynı zamanda İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olarak Adalet Bakanlığı’nın da böyle bir tavrı olduğunu net gösterdi. Cezaevlerindeki sayılar açıklanmadı, çok az gösterildi, vaka olan cezaevlerinden açıklamalar geldi ve hatta biz vakalar olduğunu söylediğimiz zaman; hakkımızda soruşturmalar açıldı, gerek bazı tabip odalarının hakkında soruşturmalar açıldı. Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın tavrını nasıl yorumluyorsunuz? Neden böyle bir bilimsel gerçekliğe karşı bir perdeleme yaptılar?

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Ömer hocam biz bu rakamların şeffaf olarak toplum ile paylaşılmasını istememizin 2-3 nedeni var. Bir tanesi: Eğer siz bu verileri gerçekte toplumla, bilim insanlarıyla, meslek örgütleriyle, uzmanlık dernekleri ile paylaşırsanız hem güvenilirliğiniz artar hem de onlar ile tedbirler buna göre alınır. Yani hangi mahallede, hangi semtte, hangi ilçede, hangi ilde ne kadar vaka olduğunu yaş, cinsiyet özellikleri ile bütün verileri verirseniz o zaman hem bilim insanları bundan yola çıkarak bilim insanları bunun için nasıl önlem alınması gerekiyor, ne yapılması gerekiyor, işte filyasyon çalışmaları, izolasyon, karantina vs. Uygulamasına bu veriler bizim için yol gösterici oluyor hem de gerçekten dediğimiz gibi toplum ve vatandaş bazında inandırıcılığınız artar. Dolayısıyla yurttaşlara, sorumluluklarını yerine getirip buna göre önlemler alınır. Biraz önce bahsettiğiniz cezaevlerinde biz Ankara Tabip Odası olarak hem mapushaneler için hem toplu yaşam olduğu kışlalar için hem çocuk esirgeme alanlarında toplu yaşamlar için yaşam koşullarına uygun olmadığı, insanca yaşamın ve bu Covid-19 Virüsü için henüz gerekli olan hijyen koşullarının uygun olmadığı anlarda özellikle hastane, sonrasında çocuk esirgeme yurtlarındaki eşitsizlik yaşayan çocuklar ile ilgili önerilerimizi hep söylüyoruz, dile getirmiştik; yani neden gizleniyor? Sanki bu bir politik tutum olarak, öyle düşünüyoruz bu salgın üzerine bizim meslek örgütü olarak bir değerimiz, kaygımız toplum sağlığı, toplumu korumak bunun için bilimsel verilere göre hareket etmek sanki şunu algılıyoruz buradan bir başarı hikayesi ama bu başarı hikayesi neye dayandırılıyor onu anlamıyorum. Bir hikaye çıkarmak istiyoruz muhtemelen bir siyasi çıkarmak isteyenler var, oysaki biliyoruz hepimiz 300 binlere yaklaşan enfekte yurttaşımız bütün bu hani şeffaf olarak paylaşılmayan rakamlara rağmen, 6 bin 500 ü geçen yurttaşımız hayatını kaybetti gerçekten bundan bir başarı hikayesi ölümler üzerinden yaşamlar üzerinden bir başarı hikayesi değil bütün dert şu: “Yurttaş en az ne kadar zarar görebilir? Ekonomi en az ne kadar zarar görebilir?” bilimsel verilerle hareket ederek buna ulaşabilirsiniz yoksa toplumun algısını yönetmekle olmuyor, doğru değil bu sorunun cevabını en iyisi Sağlık Bakanlığı ya da Adalet Bakanlığı’nın vermesi gerekiyor, soruyoruz ama bu cevabı da alamıyoruz.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Salgın başladığı zaman çok önemli bir şekilde gündeme gelen, sağlık çalışanlarının durumu var. İlk başta iktidarın da önerisi ile sağlık çalışanlarına yönelik bir moral anlayışı olarak işte geceleri alkışlar ile sağlık çalışanları teşvik edildi ama anladığımız kadarıyla doğru politikalar izlenmediği için sağlık çalışanları süreç içinde en çabuk hastalığa yakalanan grup oldu. En çok vakanın olduğu gruplardan birisi oldu, ölümler çok sayıda oldu, sağlık çalışanlarının bir kısmı emekli olup sektör değiştirdi, sağlık çalışanları eğer ki dökülürse toplum ne yapacak? Sağlık çalışanları eğer ki vazifelerini yapamayacak duruma gelirse toplumda Korona Virüs enfeksiyonu ne duruma gelecek? Bu çok önemli bir soru haline geldi. Sağlık çalışanları ne yaşıyor? Doktorlarımız, hemşirelerimiz ne yaşıyor?

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Siz de bir hekimsiniz, üstelik göğüs hastalıkları uzmanısınız. Covid- 19 hastalığı en çok akciğeri etkileyip, insanın ölümüne neden olan bir virüs. Türkiye’de ki sağlık çalışanları pandemi öncesinde ve gerçekten emekçi olarak çalışıyorlardı. Her seferinde bunu söylüyorum, OECD ülkeleri içinde yüzbin kişiye düşen ortalama hekim sayısı, hemşire sayısı, memur sayısı, laborant sayısı en düşük olan ülke biziz ama bugün OECD ülkelerinde en çok yurttaşın bir yerde en çok sağlık kuruluşuna başvurduğu ülke biziz ve sağlık çalışanları arasında ücretleri en düşük ülke biziz. Biz pandemi öncesinde dile getirdik sağlık çalışanlarının durumunu, hem ekonomik durumunu, hem iş yükü açısından iyi bir noktada değildik, sürekli çağrılar yapıyorduk ama pandemi ile birlikte pandemi öncesinde de söylüyorduk güvenli bir çalışma ortamı, iş yerlerimizde şiddet görmek istemiyoruz ya da Covid-19 dan ötürü ölmek istemiyoruz ya da hastalanmak istemiyoruz ama mesleki faaliyetimiz gereği Covid-19 da ön saflarda mücadele ediyoruz toplum sağlığını korumak için. Bizim de söylediğimiz gibi sağlık çalışanları olmasa toplum sağlığının çok büyük tehlikede olacağını hep söyledik onun için biz sağlık çalışanları, yine temizlik işçileri, berberler, kuaförler, lokantalardaki ya da çeşitli hizmet sektöründeki çalışanlar ciddi risk altında. Toplu taşıma araçlarının şöförleri hepsi risk altında bunlara düzenli olarak eğer bunlar içinde bir enfeksiyon odağı varsa onu izole etmeniz gerekiyor. Temasını engelleyip, karantina altına almanız gerekiyor. Böylece toplumun sağlığını koruyacaksınız. Biz Ankara Tabip Odası olarak Temmuz ayının ortasında meslektaşlarımız arasında yaptığımız da Ankara’da sağlık çalışanlarının 3’de 2’sinin PCR testi yapılmamış! İş yükü giderek artıyor, az önce söylediğim gibi oysaki okullarını bitiren bir sürü hemşire arkadaşlarımız, sağlık memuru arkadaşımız, lobarant arkadaşımız atama bekliyor. Bunların ataması yapılmıyor, dolayısıyla şu acil durumda, olağanüstü durumda sağlık çalışanlarının iş yükü çok arttı dolayısıyla sağlık çalışanları bir tükenmişlik yaşıyor. Yine bir ankette sormuştuk; 3’te 1 ‘i meslektaşlarımızın tükendik, tükenme noktasına geldik. 3’te 1 ‘i uykusuzluk, anksiyete, kaygı bozuklukları duyuyoruz dedi. Halen %30’u kişisel koruyucu ekipmanımız halen eksik diyor, yani bir salgının 6. Ayındayız, az önce söylediğimiz gibi dönemsel olarak mevsimsel görüp yine yer yer olacak, mevsimsel şikayetler de Covid-19 ile aynı benzerliği gösteriyor dolayısıyla sağlık kuruluşlarına çok daha fazla başvuru artacak. Bu tükenmiş yıpranmış, anksiyete bozukluğu olan sağlık çalışanları daha da büyük sıkıntılar çekecekler. Buna yönelik çağrılarımızı iktidar ya da sağlık politikacıları kulaklarını tıkamışlar, bizi duymamazlıktan geliyorlar. Alkışlar gerçekten yüreğimizi, gönlümüzü okşamıştı ama onlar bir anlık şeyler. Biz güvenli çalışma ortamı istiyoruz, güvenceli bir gelecek istiyoruz, güvenceli bir ücret istiyoruz ama bunların hepsinin başında bizim acil o günden beri acil talebimiz güvenceli bir çalışma ortamı, güvenli bir çalışma ortamı yani kişisel koruyucu ekipmanlarımız, yani iş yükü ağırlığımızın hafifletilmesi için biliyorsunuz güvenlik soruşturması diye hukuk garabeti vardı, siz de yakından takip ediyordunuz, Ankara Tabip Odası’da bunu takipte. Aralık 2019’da Anayasa Mahkemesi bu hukuk garabetini temel hak ve özgürlüklerine aykırı olmasından ötürü iptal etti ama Sağlık Bakanlığı halen ne yazık ki güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasına devam etmektedir. Tıp Fakültesini bitiren genç meslektaşlarımız; 8 ay,10 ay, 12 ay bekletiliyor ve sadece bir cümlelik bir yanıt ile atamanız uygun görülmedi şeklinde ataması yapılmayan meslektaşlarımız var. Bu kadar sağlık emek gücü varken ve toplum bu acil olağanüstü koşullar ile halen bunların yapılmaması akıl işi değil, anlamak çok güç.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gerçekten son derece önemli sağlık çalışanlarında büyük bir sıkıntı olduğunu görüyoruz. Eski yakın mesai arkadaşlarımızında çoğunun enfeksiyona yakalandığını duyuyoruz, sıkıntıların devam ettiğini duyuyoruz, buna en kısa sürede Sağlık Bakanlığı’nın bir çare, çözüm bulması gerekiyor Tabipler Birliği’nin önemli önerileri oldu, biz de bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gündem ettik. 16 Maddelik önerileri. Doktorların durumunu anlatan sunumların olduğu, hepsini gündem ediyoruz biz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bunları yoğun bir şekilde işliyoruz, gittiğimiz illerde Tabip Odaları ile görüşüyoruz. En son Urfa ve Kocaeli Tabip Odaları ile görüştüm ve görüştüğümüz tabip odaları tedirgin olduklarını, vakaların arttığını, önlemlere riayet edilmediğini bize ilettiler maalesef doktor ölümleri de devam ediyor ve diğer sağlık çalışanlarında da vaka sayısı ve maalesef hayatını kaybeden insanların sayısı artıyor. Son olarak Ankara Tabip Odası Başkanı olarak Ankara’ya gelelim Ali Hocam. Ankara’da neden bu bir yükseliş, bir büyük pik yaşandı? İstanbul Ankara’dan çok daha büyük bir nüfusa sahip ama Ankara İstanbul’u bile geçerek 1. Sıraya oturdu. Ankara Türkiye’nin kalbi, Ankara Türkiye’nin başkenti yakın sürede meclis açılacak bir çok farklı kurum daha aktif bir şekilde çalışacak şimdiden son sinyalleri veriyor Ankara bunun için ne dersiniz? Ankara için biraz düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Bununla ilgili sağlıklı bir çalışmaya dayanan bir veri yok ama sanırım bu verilerin hepsi Sağlık Bakanlığı’nda var. Sağlık Bakanlığı bunları açıklarsa bilim insanları da ona yönelik tedbirler alır ve onu önlemeye çalışır bu çok önemli bir soru ama biz çalıştığımız sağlık kuruluşlarında edindiğimiz gözlemleri anlatalım. Çalıştığımız sağlık kuruluşlarına başvuran hastalarımızın çok önemli bir kısmı Ankara bir bürokrasi şehri kamu kuruluşlarının olduğu, bir arada yoğun çalışmalarının olduğu kalabalık alanların olduğu bir şehir. Dolayısıyla poliklinikte,serviste yatan hastalarımızın önemli bir kısmı gerçekte kamu kuruluşunda çalışan, kamu görevlilerinden oluştuğunu biliyoruz. Diğer tarafta Ankara’da ki Ostim’de belli başlı üretim alanlarının, fabrikalarının çalışanlarının çok ciddi emekçi ve işçi olduğu, hatta aldığımız bilgilere göre enfekte olan yani testlerini özel sağlık kuruluşlarında yaptıran sonuçları pozitif gelen kişilerden bu bilgiler gizleniyor çalışmaya devam ediyor. Dolayısıyla bu bulaşan Ankara’da toplu taşıma vs. Servis araçlarının çok olduğu bir şehir. Herkes ulaşıma servisler ile gidiyor, elbette bu söylenenlerin hepsi diğer illerde de var, bunların hepsi önemli ama Ankara için bizim gözlemlerimiz en önemli gözlemimiz bürokrasi şehri, kamu kuruluşları çok fazla, bir çok kamu kuruluşundan Ankara Tabip Odası’na başvurular var. Çok fazla hastamız var, enfekte olan, çalışanımız var, kuruluşlarda bir filyasyon çalışması, bir karantina, bir izolasyon uygulanmamakta, ciddi alınmamakta, bu da enfeksiyon riskini arttırıyor, sayıyı arttıyor. Ankara’da geldiğimiz son bugün yine bir düzenli olarak enfekte sağlık çalışanlarının verilerini topluyoruz, bugün itibariyle yayınlayacağımız verimiz Ankara’da 790’ın üzerinde sağlık çalışanı enfekte oldu, Türkiye genelinde ise 79 tane sağlık çalışanı, güvenlik görevlisinden tutun hekimine kadar, il sağlık eczacısına kadar, diş hekimine kadar sağlık emekçisi ve yakını kaybedildi ne yazık ki bu soruya en iyi cevabı Sağlık Bakanlığı vermeli, önünde veriler var mutlaka bunu açıklayıp ona göre tedbirler geliştirmesi gerekiyor. Önemli bir sıkıntı Ankara’da pandemi hastanelerinde sağlık kurulu, heyet poliklinikleri de pandemi hastanelerinde sadece Covid-19 hastalarına yönelik hizmet üretiyoruz, normal sağlık hizmeti yapmıyoruz, yani yurttaş gelip Covid-19 hastası, il Sağlık Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmeler de, ilgili başhekimlikleri ile yaptığımız görüşmelerde sağlık kuruluna başvuran yurttaşlarımız için çok büyük bir risk teşkil ediyor, sağlık kuruluna heyete başvuran yurttaşlar için, pandemi sürecinde biz diyoruz ki :” Hastalar arasında 20 dakikalık bir süre olması gerekiyor, bizim polikliniklerimiz tekrar dezenfekte edilip havalandırılması gerekiyor.” Tüm bu önerilerimize rağmen hiç aldırmadan aynı şekilde devam ediyor. Sağlık kuruluşlarına başvuran özellikle MSB ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvuran ülkenin genç yurttaşlar ülkenin dört bir tarafından geliyor dolayısıyla oradaki enfeksiyonu da bize taşıyoruz, onun da önemli olduğunu düşünüyoruz.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yani ülkenin başkenti olması nedeniyle, ülkenin farklı yerlerinden gelen kişilerin de burada sağlık kuruluşları ve diğer insanlarla temasının önemli bir etken olduğunu düşünüyorsunuz. Peki programımızın sonuna geliyoruz, Ali Hocam son olarak ne yapılmalı? İnsanlık büyük bir tedirginlik ile bekliyor, eylül ve ekim aylarında sıkıntılar artabilir, zaten Sağlık Bakanlığı rakamları artık çok gizleyemiyor, her gün açıklanan rakamlarda vaka sayıları ağır hasta sayıları, ölüm sayıları hızla artıyor, bizi ne bekliyor Ali Hocam?

Ankara Tabip Odası Başkanı Sn. Ali Karakoç: Öncelikle dünya için konuşayım. Bir üretim modeli devam ettiği müddetçe, tek amaç üretim amaçlandığı müddetçe doğaya, çevreye bu kadar zarar verildiği bir üretim sürecinde ekolojinin tahribatının üst düzeye çıktığı bir dönemde ormanların yok edildiği bir dönemde, işte tarım üretiminin geçildiği bir dönemde bu salgınlar dünyayı daha çok daha çok dünyada insanlara daha fazla bulaşacak, daha da artacak. Bunu bilmemiz gerekiyor onun için insana insanca olmayı, insan ihtiyaçlarına göre değil, tamemen tek amacı kar ve üretim üzerine olmak ve rekabet üzerine yürüyen bir ekonomik modelin kesinlikle kalıcı ve insancı olmadığını vurgulamak istiyorum. Bundan vazgeçilmediği müddetçe, tabi ki vazgeçilmeyecek, değiştirilmediği müddetçe bu salgınlar daha çok gündeme gelecek. Bu salgınlar ile baş etmenin yöntemi de baştan beri söylediğimiz gibi, salgın bilimi yani işte son 6 ayda yeni bir şey keşfedilmedi, yeni bir gelişme yok bunu da biliyoruz, yılların yüzyılların salgınlarla mücadelesinde ancak salgınlar yatakta tedavi de karşılandığı zaman hiçbir ülkenin sağlık alt yapısının buna yetmeyeceğini biliyoruz onun için salgının başında kaynağında kaynağında yakalayacaksınız o kaynağı toplumdan izole edeceksiniz, temaslı varsa onu karantinaya alacaksınız, yani bulaştırmayacaksınız. Tabi ki hem dünya hem ülkemizde artan aşı karşıtlığı biliyorsunuz, aşı karşıtlığı çok önemlidir, her gün giderek artıyor, bugün bütün dünya ülkemiz dahil olmak üzere herkes Covid-19 için dört gözle aşıyı bekliyor. Toplumun koruyucu sağlık hizmetlerinin çok önemli bir yeri olan aşılamanın önemi tekrar geldi. Aslında bu pandeminin tek topluma ve dünyaya kazandırdığı belki tek şey bu. Aşılamanın önemi. İnsanlar farketti, salgın bilimine uymazsak bununla baş etmemiz mümkün değil belki sürü bağışıklığı olabiliyor, o şekilde bir çok ülkede işte Amerika’da, Brezilya’da, Meksika’da bu şekilde bir strateji gelişti ama Covid-19 salgını çok hızlı bulaşıyor ve ölüm oranı yüksek biliyoruz ki bizim ülkemizde yapılan bugüne kadar kaç kişi bu hastalığı geçirdi ve buna karşı direnç kazandı, 153 bin üzerinde Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada ülkemizde bu oran %1 oysa ki sürü bağışıklığı gelişebilmesi için toplumun 3’te 2’sinin bu hastalıkla karşılaşması gerekir ki çok ciddi ölümler, hayat kayıplar, ciddi ekonomik kayıplar vereceğiz. Onun için salgını es geçmeyeceğiz ve söylediklerimizi uygulamaya koyacağız. Bunun için de toplumun her kesiminin bu salgın mücadelesine ilk katılan önünü açarak, tamam yine Sağlık Bakanlığı bunun organizasyonunu yapabilir ama işte uzmanlık alanında, meslek sağlık örgütlerini de işin içine katarak, bilim insanlarının görüşlerine riayet ederek ancak bu işin üstesinden gelebilir. Önümüzdeki grip salgını için, mevsimsel grip salgını için önlem almamız gerekiyor, 6 ay üzerindeki her yurttaşın mutlaka aşılanması gerekiyor, bu grip aşısı için biliyorsunuz sadece riskli gruplara ücretsiz olarak aşıyı karşılıksız yapıyor ama biz diyoruz ki; olağanüstü bir dönemden geçiyoruz tüm yurttaşlara 6 ay üzerindeki tüm yurttaşlara grip aşısını ücretsiz olarak, yani ücretsizlikten kastım şu; her şeyi karşılanacak aşılama programını bir an önce önümüze koymamız gerekiyor, bunun önümüzde gelebilecek engelleyeceğini bir faydası olacağını düşünüyorum. Bu fırsatı bana verdiğiniz için teşekkür ederim Ömer Hocam.

Sn. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bizde teşekkür ederiz. Değerli izleyenler bugün Ali Karakoç Ankara Tabip Odası Başkanı ile görüştük. Covid-19 enfeksiyonu hızla yayılıyor, Ankara’da da tehdidini sürdüyor ve daha da büyük bir sıkıntı oluşturabilecek gibi görünüyor hem bir doktor hem bir insan hakları savuncusu siyasetçi olarak konunun önemini yakinen biliyorum o yüzden Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç’u misafir ettik. Hocam çok teşekkür ederiz. Değerli izleyenler haftaya Salı günü saat 21.00’de tekrar sizler ile birlikte olacağız inşallah. Haftaya buluşana kadar hepinize iyi günler diliyorum hoşçakalın.

Yorumlar