27 Ekim 2020

TBMM

YouTube

Kemal Karanfil:Herkese merhaba değerli izleyenler yeni bir ÖFG TV programında yine sizlerle beraberiz. ÖFG TV haftanın önemli konuları ve yaptığımız çalışmalar ile ilgili siz değerli halkımızı aydınlatmak için yaptığımız bir program. ÖFG TV’de birçok program yaptık kimisinde haftanın önemli konularını işledik, kimisinde de konuklar aldık. Bugün de programımızın ilk bölümünde değerli bir konuğumuz var; Kemal Karanfil: eski bir KHK’lı bir hakim. Kendisi ile bugün yurt dışındaki bir takım protesto eylemlerini konuşacağız. Hafta sonu Avrupa’da mahpus Mustafa Kabakçıoğlu’nun beyaz plastik sandalyede ölümü ile ilgili çok önemli etkinlikler yapıldı. Sivil toplum kuruluşlarının yoğun ilgi gösterdiği ve halkın da önemli ilgil gösterdiği bu etkinliklerde, sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla farklı dillerde açıklamalar yapıldı. Mustafa Kabakçıoğlu’nun cezaevinde ki ölümü Türkiye’de çok büyük bir şok etkisi yaratmıştı, anlaşılan dünyada da böyle bir şok etkisi olmuş ki Avrupa’nın bir çok yerinde Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölümü bir takım protesto eylemleri yapıldı. Biz bu eylemler hakkında ayrıntılı bilgiyi KHK’lı Kemal Karanfil:’den alacağız.

Kemal Karanfil: Hoşgeldiniz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Hoşbulduk efendim merhabalar, selamlar.

Kemal Karanfil: Efendim bahsettik, Avrupa’da ki bu hafta sonu eylemleri hakkında neler diyeceksiniz? Neden yapıldı bu etkinlikler? Genel bilgi verebilir miyiz?

Kemal Karanfil: Malumunuz olduğu üzere Türkiye’de 20 Temmuz’dan sonra Anayasa askıya alındı ve masum insanlar Türkiye’nin ceza kanunları veya Anayasa hükümleri yeirne merdiven altı ilkeler ile Anayasal haklar suç sayılmaya başlandı. Hayatında eline silah almamış insanlara terörist iftirası atıldı, belli bir kesime karşı soykırım boyutuna ulaşır şekilde operasyonlar yapılmaya başlandı. Bu sabah da haberlerde görmüşsünüzdür uzun namlulu silahlar ile KHK’lı öğretmenlerin evleri basıldı oysa bizzat Yargıtay’da bu yıl görüştüğüm bazı üyeler açıkça şunu söylediler: “Devlet zorla bir terör örgütü yaratmaya çalışıyor.” Adamın suçla ilgisi olmadığı halde illa bir kesimi terör örgütü olarak topluma lanse etmek istiyor ve bu insanlar cezaevine atıldıktan sonra maruz kaldıkları ağır iftiralar nedeniyle, vücut bünyeleri zayıf düşmekte, kalabalık koşullarda özellikle pandemi koşullarında yaşamını yitiren akademisyen, polisler vs. İnsanlar olmaktadır. Medyaya yansıyan Mustafa Kabakçıoğlu olayı şimdiye kadar anlattığımz şeylerin ekrana yansıtılmış, anlatııp da insanlara şeklini göstermediğimiz trajik bir vakaydı. Avrupa’da yaşayan KHK’lılar, Avrupa’da yaşayan sivil toplum kuruluşları ve buradaki Türkler, ciddi infiale ulaştı. Biz Avrupa  Adalet İnsiyatifi olarak, bunu protesto etmek amacıyla, daha doğrusu Türkiye’de ki hukuksuzlukları dünyaya duyurmak amacıyla Avrupa Adalet İnsiyatifini kurduk. Kurucu arkadaşlar yine Türkiye’de ki duruma maruz kalmış KHK’lı hakim, gazeteci, yazar, akademisyen gibi arkadaşlar değişik Avrupa’nın 7 farklı yerinde; Fransa’da, Almanya’da, İsviçre’da, Almanya’nın birkaç kentinde protestolar ve basın açıklamaları yapıldı bu Pazar günü saat 15.00’da Hollanda’da yerel medyanında ve halkın ciddi katılımı oldu beklediğimizin üzerinde bir destek oldu hava yağmur olmasına rağmen, gelen, geçen Almanlara anlattık; Türkiye’de insanların suçsuz yere cezaevlerinde olduğunu, gerekli tedavilerin yapılmadığını, hırsızlara af çıkarılarak, akademisyenlere, polislere, öğretmenlere af çıkartılmadığını, ayrımcılık yapıldığını belirttik ve protestomuzu yaptık.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Evet, efendim bu protesto esnasında neler kullandınız? Gördüğümüz kadarıyla beyaz plastik sandalye argümanını yoğun bir şekilde kullandınız, hangi dillerde mesajlarınızı verdiniz? Bunun duyurulması, kamuoyuına yansıması ne düzeyde olacak?

Kemal Karanfil: Bunları beyaz sandalye bir sembol oldu Mustafa Kabakçıoğlu’nun vefat ettiği beyaz sandalyelerden aldık, onların üzerlerine karanfiller konduk ve herkes bulunduğu ülkelerin dilinde afişler yazdı. Mesela; Fransa’da Fransızca, Almanya’da Almanca, afişler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kaç yerde toplantı oldu?

Kemal Karanfil: 7 ayrı yerde ve 4 farklı ülkede bu protestolar yapıldı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ortalama kaç kişi katıldı toplamda?

Kemal Karanfil: Ortalama toplam olarak 5 bin civarı kişi katıldı diyebilirim. Biz sayıyı bilerek düşük tuttuk çünkü toplantı yaptığımız meydanlarda pandemi nedeniyle 1.5 metre mesafe olması gerekiyor. Amacımız çok fazla insanları yığmak değil bir meydana sembolik 100-200 kişilik gruplarla, bunu dünyaya duyurmak gazeteciler aracılığı ile bunu haber yaptıklarını zaten tüm dünya medyasına yayılıyor. Almanya’dan gazeteciler takip ettiler, dün de haberleri çıktı, haberi yapıldı. Gözlemlediğim ben 15 Temmuz’dan sonra illegal merdiven altı ilkelerle suçsuz olarak  15 ay hapiste yattım hapisten çıktıktan sonra da KHK platformlarında mücadele ettim bu hukuksuzlukları duyurmak adına maalesef ülkemdeki polis ile buradaki polisi karşılaştırdığımda, Türkiye’de polis bizi susturmaya veya engellemeye geliyordu, burada ise polis bizi korumaya geliyor. Yani burada basın açıklaması veya ifade hürriyeti çok önemsenen ve çok değer verilen bir demokratik hak, bunu dışardan gelebilecek marjinal gruplara karşı bizi korumaya geliyor polis onu gözlemleridim ve ülkem adına utandım ve yerin dibine geçtim. Yani Türk polisi veya Türkiye polisi maalesef hukuku askıya alan kişiler tarafından kötü yönlendirilmekte. Örneğin İstanbul KHK Platformu olarak Kadıköy’de veya başka yerlerde basın açıklaması yapacağımız zaman neredeyse bizim 20 katımız kadar polis yığıyorlardı, onları görünce zaten insan varlığı ürkütüyor. Gelecek insanları caydırıyor.  Hakların Türkiye’de sadece kağıt üzerinde olduğunu, tamamen 3., hatta 5. Dünya ülkesi olduğunu gördüm maalesef üzülerek Türkiye’nin.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Türkiye’den Avrupa’ya giden bir şahıs olarak bu aslında normal olan polis muamelesinin sizin tarafınızdan çok dikkat çekici olduğunu görüyorsunuz. Burada böyle olması gereken polis muamelelerini pek görmemişsiniz Kemal bey.

Kemal Karanfil: Maalesef. Meslekteyken bize karşı saygılılardı bize karşı polisler ama bir vatandaş olarak karşılarına dikildiğimizde, gerçi 15 Temmuz’dan sonra kaliteli ve demokrasiye inanan binlerce kaliteli personel tasfiye edildi. Şuandaki personel gerçek normal bir düzendeki polis kadrosu değil, Süleyman Soylu’nun veya eski mafya babalarının aynı düşüncesinde olan insanların amir yapıldığı, dolayısıyla at sahibine göre kişner diyorlar ya, yukardaki şayet hukuksuzsa alttaki polis de maalesef ona göre tavır alıyor. Anti-demokratik insanlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gayet rahat bir şekilde eylemlerinizi yapabildiniz, mesajlarınızı verebildiniz, peki tiyatrize edilmiş ögeleri de kullandınız, bunlar hakkında da biraz bilgi verebilir misiniz? Mustafa Kabakçıoğlu ile ilgili hangi görsellere ağırlık verdiniz?

Kemal Karanfil: Görsel olarak KHK’lılar Türkiye’nin en büyük zenginliği. Burada sadece Almanya’da 30 bin KHK’lı var. Resimde gördüğünüz tabloyu KHK’lı bir ressam çizdi. Çok güzel karikatürleri olan değerli arkadaşımız Gökhan Bozkuş beyefendinin çok güzel karikatürleri var onları kullandık, karanfilleri kullandık, afişleri kullandık, cezaevinde vefat eden Mustafa Kabakçıoğlu’nun ve bebeklerin tasvir edildiği bebekleri gördük. Yani daha çok yoğunluk Mustafa Kabakçıoğlu üzerindeydi. Aynı zamanda helikopterden atılan Servet Turgut’un resimleri de vardı, cezaevinde bazı yerlerde Selahattin Demirtaş’ın resimleri vardı ama ancak basın açıklamasında hiçbir ayrım yapmaksızın Türkiye’de rejimin sopasını yiyen herkese yer verdik. Hiçbir şekilde dünya görüşü vs. Ona göre ayırt etmeksizin basın açıklasında gördüğünüz üzere tüm isimleri andık. Avrupa Adalet İnsiyatifi olarak kurulurken üyelerimizde aradığımız şart mağdur olması. Evrensel hukuk kuralları dışında ayrımcılığa maruz bırakılmış olmasına bakıyoruz onun dışında başka herhangi bir dünya görüşüne bakmıyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bahsettiğiniz gibi açıklamalarınızda Türkiye’de şuanda bu olgunluğa ulaşmayan bir yorum vardı, her kesimden mağduru gördük. Gazetecilerin durumuna değindiniz, Müyesser Yıldız’a değindiniz, Ahmet Altan’a değindiniz, Osman Kavala’ya değindiniz, Mustafa Ünal’a da, Ali Ünal’a da değindiniz. Selahattin Demirtaş’a da değindiniz, helikopterden atılan insanlara da de değindiniz. Bu konuda neler dersiniz? Bu önemli bir insan hakları perspektifiydi, bu konunun biraz daha açar mısınız? Bununla kamuoyuna nasıl bir mesaj vermek istediniz Kemal bey?

Kemal Karanfil: Şimdi Ömer bey şuanda siz Türkiye tarafından seviliyor olmanızın bir özelliği siz hiçbir ayrım gözetmeksizin mağdur olan herkesi savunuyorsunuz, dolayısıyla milliyetçi olanlar da sizi seviyor, cemaatçi olanlar da sizi seviyor, her kesimden insan sizleri seviyor çünkü ayrım yapmıyorsunuz. Türkiye’de ki maalesef sosyal demokrat ve muhalif denilen arkadaşlarımız henüz arka bagajlarını terketmiş değiller. Şuanda AKP’nin bize dayattığı veya taktığı isimleri halen kullanan bazı kesimler var. Etiketlendirdiği, yani her HDP’liye PKK’lı, her kendinden olmayan dindara cemaatçi veya onların tabiri ile FETÖ’cü ya da her ateiste komünist dedikleri gibi demek suretiyle dilleri bölüp parçalayıp, kirli iktidarlarını sürdürmekteler. Türkiye’nin huzura erebilmesi ve bu hukuksuz sistemden kurtulmasının tek bir yolu var. Namuslu insanlar bir araya gelecek! Herhangi bir ön şart koşmaksızın, geçmişte iktidarların onları etiketlendirdiği isimlere bakmaksızın, gerçekten demokrat mıyız, değil miyiz? Yani insanlara ayrımcılık yapmayacağız, iktidarın isimlendirdiği veya adlandırdığı isimleri kullanmayacağız. Bir insan mağdur ise insansa insan olarak ele alacağız, hep diyoruz ya: “ Yaratılanı seveceğiz yaratandan ötürü.” Adamın dünyevi görüşü, felsefi görüşü, rengi, teni onun kimliğine bakmayacağız. Bunu yapmazsak şuanda ki Anayasasızlık ve hukuksuzluk düzeni devam eder, ancak terkedersek, birlik olabilirsek halka yansıyacak bu güzellikler dalga dalga halka yansıyacak, biz Avrupa’da bunun başarmak istiyoruz fakat maalesef bazı ünlü isimlerin bile yani Tweetleri’nde, birlik olalım diyenlerin bile Avrupa Adalet İnsiyatifi’nden telefon açtığımızda bile acaba ile yaklaştığını görmek insanı üzüyor. Bunu terketmezsek bu zulüm sürecinden kurtulamayız. Herkes AKP’nin sopasını yemeye devam eder. Fakat yazık olur, ülkemize yazık olur, kaynaklara yazık olur, ölen insanlara yazık olur, her gün belki 2-3 tane insan cezaevlerinde ölmektedir, masum insanlara operasyon yapılıyor, Allah rızası için şu ayrımcılığı terkedelim. Bakın her KHK’lı bir yere konumlandırmayın. Bugün Emin Çölaşan’a bile Fetö’cü deniliyor, Hikmet Çetinkaya’ya bile Fetö’cü deniliyor. İnsanları etiketlendirmeyin. İnanan insanın bulunduğu dünya görüşü veya benimsediği görüş nasıl ırkını veya cildini seçemiyorsa, ben şunu gözlemledim; doğduğu yer ailesi, benimseyeceği görüşte etken oluyor. Ben İstanbul’da Kadıköy’de olsaydım belki Kemalist olabilirdim, Şırnak’da doğsaydım belki daha bir Kürtçü olurdum. İnsanın bulunduğu muhit dünya görüşünü belirliyor, kimse doğuştan 4’4 lük bir insan olarak doğmadı o yüzden kimseyi etiketlemeyelim, hukuk, adalet, insan hakları ortak paydasında buluşalım. Tüm dünyanın yaptığı gibi. Çok zor bir olay değil.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki Türkiye Cezaevleri’nde ki yansıtmaya çalıştınız Avrupa’ya. Avrupa kamuoyunda medyasında ne derece yer aldı? Yankıları neler oldu? Sizler meydanda soranlar oldu mu?

Kemal Karanfil: Bu eylemlerimiz Avrupa medyasında yer aldı. Avrupa Adalet İnsiyatifi 1 aylık bir insiyatif, çok yeniyiz biz. 1 aylık olmamıza rağmen Avrupa’nın 4 ayrı kentinde ve 7 ayrı yerde, Almanya’nın 3 yerinde bu eylemler yapıldı, dolayısıyla 1 aylık bir sivil toplum kuruluşu için gayet başarılı bir eylem. Herkesin düşünün korktuğu ve korkutulduğu bir ortamda, mesela bazı kişileri çağırıyoruz diyor ki: “Ailem, eşim Türkiye’de. Buraya çıktığımı görürse işten atarlar.” O korkulara rağmen bir çok insan geldiler, katıldılar,ve gelen geçen Almanlara anlattık. Medyada yer aldı yani bu bizim ikinci basın açıklamamız oluyor, gayet başarılı bulduk. Avrupa’da KHK’lılarda ben şunu gözlemledim, bir organizasyona ihtiyaçları vardı. Yani kendileri evet bir şeyler yapmak istiyorlar fakat gidecekleri veya böyle bir araya onları örgütleyecek bir kimse yoktu. Bu bizim Avrupa Adalet İnsiyatifi bu yönden bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yorumlar neler oldu? Yani bu Mustafa Kabakçıoğlu sadece bir vaka değildi belki binlerce vakayı özetleyen bir olaydı. Avrupa kamuoyu bu dehşet veren ölüm hakkında ne gibi yorumlar yaptılar?

Kemal Karanfil: Özellikle bizim bire bir konuştuğumuz insanlar aslında farkındalar. Daha öncede Alman medyasında Türkiye’de yapılan hukuksuzluklar yer aldığı için çok yabancı değiller. Biliyorlar Erdoğan’ın kanun, hukuk tanımaz bir adam olduğunu biliyorlar, üzülüyorlar, üzüntülerini dile getiriyorlar. Karanfil bırakan insanlar oldu, mum yakan insanlar, Almanlar oldu bazı yerlerde. Bizimle bizi anladıklarını, acılarımızı paylaştıklarını söylüyorlar. Ağlayan yabancılar oluyor yani birebir anlattığınızda çok etki altında kalıyorlar yani bir insanın bir ülkeden kendi vatandaşına bu kadar bir canavarlık nasıl yapabildiğini anlayamıyorlar. Hele Mustafa Kabakçıoğlu’nun 5 Lira bir Kimse Yok mu Derneğine bağış yaptığı için buna maruz kaldığını söylediğimizde inanmakta zorlanıyorlar fakat medyadan da gördükleri için ve geçmişte Hitler döneminde de kendileri benzer zulümlerei yaptıkları, dedeleri vs. Bunu yaşadıkları için maalesef inanıyorlar ve bunu yapan kişilerin mutlaka yargılanacağını özellikle söylüyorlar. Bizde de yapanlar daha sonra Nürnberg mahkemelerinde yargılandılar dediler. İlgili yargıçlar Türkiye’de buna karar veren kişiler ilerde İnsan Hakları Mahkemeleri’nde yargılanacaklarını belirtiyorlar. Geçici bir durum olduğunu söylüyorlar, moral veriyorlar ve bizimle beraber olduklarını ifade ediyorlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Türkiye Cezaevlerindeki bu hali biz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde medyadan anlatıyoruz. Bu anlatımlarımızın boşa gitmediğini, gerek Türkiye kamuoyunda gerekse de dünya kamuoyunda yankılandığını görüyoruz. Hafta sonu Avrupa’nın dört bir yerinde yedi farklı merkezde yapılan bu gösteriler oldukça dikkat çekiciydi, peki Avrupa Adalet İnsiyatifi böyle sağcı solcu, dindar ateist demeden veyahut da Alman, Türk demeden bir ortak insan hakları perspektifi oluşturmaya çalışıyor gördüğümüz kadarıyla, neler yapmayı planlıyor, nasıl bir dünya oluşturmayı düşünüyor, insan hakları perspektifi ile Kemal bey onu dinleyelim.

Kemal Karanfil: Hocam Avrupa Adalet İnsiyatifi öncelikle şuanda Türkiye’de alevleri göklere yükselen bir yangın var, öncelikle bu yangını nasıl söndürebiliriz? İçerde yanan insanları nasıl kurtarırız? Türkiye’ye hukuk nasıl gelir? Onun derdini dert eden insanların bir araya getirdiği bir topluluk. Türkiye’de ki yangınlar söndüğünde hedefimiz Uluslararası Af Örgütü gibi dünyanın değişik yerlerindeki Mısır’da, Myanmar’da, Filistin’de, Yemen’de olağan yangınları söndürmek, oradaki hukuk ihlallerini rapor etmek için çalışacağız ve şuanda Dünya’nın en büyük sorunu demokrasinin olmaması, hukukun üstünlüğünün olmaması, yani demokrasi ve hukukun üstünlüğünü bu ülkelere nasıl ihraç ederiz? İnsanların nasıl kardeş kılarız, silahları nasıl sustururuz bununla ilgili KHK’lı arkadaşlar, akademisyenler bir proje grubumuz oldu, bir grubumuz medya ile ilişkiler olarak gruplandık. 3. Bir grup ile teşkilatlandık. Hedefimiz Türkiye’de ki hukuksuzlukları demokratik baskı oluşturmak, Türkiye’de ki hukuksuzluklar sonlandıktan sonra tüm dünyada kardeşliğin tesisi, hukukun üstünlüğünün tesisi, diktatörlüklerin sonlanması için demokratik olarak mücadele etme; hedefimiz büyük. Yani sadece Türkiye değil!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Peki bu hedefinizde size başarılar diliyorum. Allah yardımcınız olsun. İyi bir insan hakları platformu oluşmuş. Şuanda ki gözlemleriniz Türkiye’de ki insanlarımız ile Avrupa’ya gitmiş insanlarımızla da insan hakları farklılığı var mı? Bu noktadaki gözleminiz ne oldu?

Kemal Karanfil: İnsan hakları Türkiye’de maalesef insanlarımızın eğitim seviyesine bağlı olarak, üniversiteyi bitirme oranı düşük olduğu için insanlar iradelerini liderlerine teslim etmişler. Onu yoğun bir kesimi mesela dindar kesimi bağlı oldukları grupların liderlerine, iradelerini teslim etmişler. Demokrat dediğimiz kesim parti liderlerine veya sevdikleri insanların çerçevesi dışına çıkmıyorlar, buradaki batıdaki insanlar ise liderden ziyade ilkeler etrafında hak ve hukuk hatırasında insanlar toplanıyorlar, daha bilinçli daha duyarlı olduklarını görüyorum burada çünkü Türkiye’de ki zulüm belki dünya tarihinde az rastlanır zulümlerden olmasına rağmen, ne muhafazakar kesimde ne de CHP dahil, CHP bugün güya muhalefet partisi ama orada da canla başla çalışan 2-3 tane milletvekili var onun dışında yeterli bir muhalefet yok maalesef. Demokrasiyi daha doğrusu insan haklarını özümseme konusunda bir kalite sorunu var Türkiye’de samimiyet, en büyük sorunumuz samimiyet. Dindar ise samimi bir dindar olmak lazım, demokratsa samimi bir demokrat olmak lazım, sadece şekillerde kalmaması lazım. Türkiye’de samimiyet konusunda biraz daha ekmek yememiz lazım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Peki yurtdışına giden Türkler bu konuda bir dönüşüm geçirmişler mi?

Kemal Karanfil: Yani buradaki KHK’lı arkadaşlar, kesinlikle mesela basın açıklamasını hazırladığımızda hiçbir itiraz gelmedi mesela, her kesimden insan vardı, gördüğünüz üzere Selahattin Demirtaş’dan Kürt hareketi var, ondan sonra Oda TV’den Müyesser Yıldız vardı, vs. Herhangi bir tepki olmaksızın gönülden evet, mağdur konusunda kesinlikle mağdurun yanında olmalıyız, herhangi bir şart koşmaksızın o konuda daha iyi gördüm buradakileri.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Peki Kemal bey size çok teşekkür ederiz, hafta sonu bize Avrupa’da dört faklı ilde yedi merkezde yapılan gösterilerin mahiyetini açıkladınız. Umarım böyle etkinliği gerçekten mesajını vererek devam eder ve başarılar diliyorum. Biz ister Türkiye’de olsun ister Avrupa’da olsun tüm hak savunucuları hakkın, hakikatin yerleşmesi için mücadele edeceğiz, sizlere de bizlere de hepimize de Allah yardım etsin diyorum.

Kemal Karanfil: Biz de size Türkiye’de ki hukuk mücadelesinde başarılar diliyoruz, sağlıcakla kalın.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Değerli dinleyenler Avrupa Adalet İnsiyatifi’nde KHK’lı hakim Kemal Karanfil ile görüştük, konuştuk. Bize hafta sonu yaptıkları etkinlikleri anlattı, dikkat çekici etkinliklerdi, bu etkinliklerde Türkiye Cezaevleri’nde ki kötü hali anlattılar Avrupa’da. Bu önemliydi, biz burada konuşurken bazen acaba kendi kendimize mi konuşuyoruz? Kimse bizi duymuyor mu? Gereken tepki olmuyor mu? Diye düşünebiliyoruz ama öyle değil! Artık sesimizi dünyanın en uzak tarafına duyurabileceğimiz teknolojik imkanlar var, sosyal medya var, dünya hakikaten küçük bir köy, hatta bir bilgisayarın içine sığmış durumda o yüzden bir davamız varsa, bir düşüncemiz varsa, bir itirazımız varsa bunu eğer isteğimiz varsa, dünyanın öteki ucuna ulaştırabiliriz. İşte bunlarda bunun örnekleri.

Güncel meselelere, yaptığımız çalışmalara dönmek istiyorum. Bizler elimizden gelen tüm gayretimizle gündemi takip etmeye çalışıyoruz, meclisteki çalışmalarımız ile İnsan Haklarını İncelem Komisyonu’nda ki çalışmalarımız ile milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz ve bu çalışmalarımız tabi bazı kişi veya kurumları rahatsız edebiliyor. Bugün ilginç bir olay oldu. Ben bir milletvekiliyim, bir milletvekili olarak görüşlerim mecliste, medyada dile getiriyorum ama Cumhur İttifakı’nın küçük partisi Milliyetçi Hareket Partisi demek bundan çok rahatsızmış, bugün gördük, sosyal medya paylaşım sitesi olan Twitter’da bir kurumsal yapı olan bir parti olan MHP beni engellemiş. Hani demek ki düşüncelerimizden çok rahatsız olmuş, düşüncelerimizi duymak bile istemiyor, kendi yaptıkları haksızlıkları, zulümleri anlattık ve bütün bu zulümlerin olmaması gerektiğini her yerde söyledik. Meclistede yüzlerine sık sık söylüyoruz, samimiyetsizliklerini söylüyoruz, AK Parti ile beraber sadece ve sadece çıkarları için hareket ettiklerini söylüyoruz ve daha bir çok eleştirimizi söylüyoruz. Bu eleştirilerimizi yaparken biz kimseye hakaret etmiyoruz ama düşüncelerimizi de net bir şekilde milletin temsilcisi olarak söylemeye çalışıyoruz. İşte bundan dolayı o denli bir rahatsızlık olmuş ki; garip bir durum olan bir kurumsal yapının, bir milletvekilini engellemesi mevzu bahis olmuş. Yani düşünün bir milletvekili olarak meclisteyim, bir parti olarak MHP’de mecliste ama o denli bir  tahammülsüzlük var ki bizi kendi paylaşım alanlarından silmişler, engellemişler! Bizi görmek istemediklerini beyan etmişler!!! Güneş balçıkla sıvanmaz! Gözlerinizi, elleriniz ile kapatarak bir yere varamazsanız dedim ben MHP Partili yetkililerine bugün o da medyada da çok yer buldu çünkü önemli bir olay, düşünün ben Anayasal olarak bunu Türkiye Cumhuriyeti’nde ki halkın oy veren seçmenlerin bir milletvekiliyim bana oy versin ya da vermesin bu toplumun milletvekiliyim, millet meclisinin bir milletvekiliyim ama bu millet meclisindeki bir parti bizi duymak bile istemiyor, işte bu kafayla nasıl halka ulaşacaksınız, nasıl bir mesaj vereceksiniz, nasıl milletin temsilcisi olduğunuzu iddia edebileceksiniz daha bir milletvekiline bile yüzbinlerce kişiyi temsil eden bir partinin milletvekiline bile tahammül edemeyen bir partisiniz, üzücü bir durum ama bir çaresizliğin bir bitmişliğin bir ne yapacağını bilememe halinin dışa vurumu olarak görüyorum. Biz yolumuza devam ediyoruz, ekibimiz ile yolumuza devam ediyoruz, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz ve yaptığımızdan da mutluyuz, memnunuz, yaptığımız işi halkında hakkın rızası için yapıyoruz, burada gerçekleştirdiğimiz oranda da gerçekten çok mutlu oluyoruz. Biz aydınlık için gayret ediyoruz, karanlığa hizmet edenlerin bizden hoşlanmayacağı apaçık bellidir ama biz yolumuza devam edeceğiz Allah’ın izniyle değerli izleyenler.

Bugün biraz da yaptığımız çalışmalar hakkında size bilgi vermek isterim ve bu çalışmaları anlatırken de bazen konular açılıyor, biz tabi millet meclisinde hem yasa teklifleri veriyoruz hem de soru önergeleri veriyoruz değerli arkadaşlar. Beni seçip millet meclisine gönderdiniz, peki ben bu millet meclisinde ne yapıyorum? İşte bütün bunları biraz konuşmamız lazım benim sorumluluğumdur ben bu millet meclisinde neler yapıyorum, milletimze bunları açıklamak durumundayım, arkadaşlarımız ile birlikte yoğun bir çalışma ortamımız var ve milletimizden gelen tüm şikayetleri resmi kanallar ile iletilmesi gereken yere iletiyoruz, yasa teklifleri oluşturuyoruz ve bir ekip çalışması yapıyoruz, araştırma önergelerini meclis başkanlıklarına sunuyoruz, soru önergeleri ile bakanlıklara müracaat ediyoruz, komisyonlarda çalışmalar yapıyoruz, genel kurulda çalışmalar yapıyoruz bunlarla beraber meclis işlerini yerine getiriyoruz.

Mesela bu hafta hangi soru önergelerini vermişiz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yüksek bütçesi ile ilgili bir soru önergesi vermişiz, oldukça yüksek bir mebla ayrılmış Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu konu dikkate değer bir konu. Biz şöyle bir soru sormuşuz:

  1. Diyanet Hizmetleri’ne ayrılan ödenekler başka kurumlara para aktarmakta mıdır?
  • Milletin verdiği vergiler ziyan edilmekte midir?
  • Diyanete verilen ödenekler, neden  ‘’Sanayi ve Teknoloji ‘’ve ‘’Afet ve Acil Durum’’ gibi önemli kurumların ödeneklerini geçmektedir?
  • Verilen ödeneklerle,  Diyanet’in  bastığı  yayınlar,insanlarımızın ahlakına ve davranışlarına ne kadar etki etmektedir ?

Diyanet İşleri Başkanlığı şuanda önümüzde sunni topluluğun bir din işleri resmi kuruluşu olarak işlem görmektedir. Alevi toplumunu da dışlamıştır, diğer meshepleri de dışlamıştır, daha çok böyle sunni, hanefi bir anlayışı temsil eden bir resmi devlet yapısı olarak tecelli etmektedir ve iktidar da kendi yanlışlarını, halkın da zayıf noktası olan bir hususu kullanarak gidermeye, örtbas etmeye çalışmaktadır. Kendi suçlarını, günahlarını diyanetin bütçesine aktararak gidermeye çalışmaktadırlar, bu ülkede tabi ki din, diyanet hizmetlerine para ayrılmalıdır, gayret edilmelidir ve her farklı din ve inanışa eşit bir şekilde yaklaşılmalıdır ama hem diyanet bu konuda eşit bir yaklaşım sergilemiyor, gerçek anlamda bir ilahiyatlık uygulaması mevzu bahis değil bir çok dini yapı ve dine mensup insanlar kendilerini dışlanmış hissedebiliyorlar, böylesi bir durumda herkes aynı vergileri verirken devletin bir dini kuruluşu diyanet tamamen belli bir kesime hizmet etmekte ve ülkede ihtiyaç duyulan diğer inanç alanlarının geliştirilmesi veyahut da ülkede bir takım bilimsel teknolojik gelişmelerin yapılması gözardı edilmektedir. Biz buna itiraz ettik, Diyanet İşleri Başkanlığı’na böyle aşırı bir para ayrılması suretiyle halkın oyunu almaya yönelik bir hamle yapılmasının doğru olmağını herkese hakkına, hukukuna uygun bir bütçe ayrılması gerektiğini söyledik. Bunu söyleyenden hani dini vecibelerini sonuna kadar yerine getirmeye çalışan bir insanım. Dini hizmetlerden de rahatsız olacak bir insan değilim ama dini hizmet adı altında ayrımcılık yapılması, insanların dışlanması, dini sahtekarlık yapılması lazım, dini istismar yapılmasından da en çok rahatsız olacak bir insanım.

Bir başka soru önergemiz, Mimar Sinan Üniversitesi’nde resim ve heykel müzesinde kayıtlı olan, bir takım eserler kaybolmuş veyahut da kimisi sahte olmuş oralarda çalınma durumları olmuş, sahtecilikler olmuş, bu tür olaylar oluyor. Zaten Sayıştay’da bunları buluyor ve çok büyük mahcubiyetler oluşuyor devlet adına, biz bununla ilgili bir müzede çalınan eserler ile ilgili de soru sormuşuz, bu ülkenin kültürel birikimini önemsiyoruz ve bu kültürel birikimi üzerinden rant elde edilmesi, kültürel birikimin korunmaması ve bu kültürel birikimi dolayısıyla bu korunmaması nedeniyle bu ülkedeki çok büyük kültürel birikimin yok olmasından son derece rahatsız oluyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Zeus tapınağını ziyaret etmiştim ailece, yaz tatilinde, Zeus tapınağının olduğu yere gitmiştik, ben orada çok şaşırmıştım işin doğrusu çünkü dünya çapında bir eser Zeus tapınağı Türkiye’de var ve en az 2 bin yıllık ömrü var ama öylesine bir demek ki değersiz bir bakış açısı var, öylesine hatalı bir bakış açısı var ki o Zeus tapınağının olduğu alanın içinde bir köyün yerleşiminin olduğunu görmüştüm. Köyün yerleşimi tarihi eserlerinin üzerine kurulmuş yani oradaki bir köydeki bir evin kaldırıp altını kazsanız tarihi eserler çıkıyor ve bu da apaçık belli olduğu halde kişi olayın uzmanı olmadığımız halde hani apaçık ortada olan bir husus ama artık her nedense bu konuda önemli bir duyarsızlık bulduğunu gördük.  Bu topraklarda gerçekten insanlık tarihinin çok büyük bir birikim var ama duyarlı olmayan bir Turizm Bakanlığı anlayışı ile maalesef oldukça kötü bir kültürel birikim görüntüsü var.

Süt fiyatları, köylerimizin sütleri ile ilgili son derece önemli. Her şeyin fiyatı artıyor ama süt fiyatları aynı kalıyormuş. Bununla ilgili bakın Maliyetlerdeki artışa rağmen süt fiyatlarının ulusal Süt Konseyi tarafından 2 lira 30 kuruşta sabit tutulmasına tepki gösterilmiş süt üreticileri bu konuda zor durumda bu önemli bir konu tabi bir de burada BİM dediğimiz hepimizin böyle sokaklarında, mahallesinde olan BİM Marketleri’nin de sanayicinin üzerine bir baskı oluşturduğu iddiaları var, biz bu iddiaları Tarım Bakanlığı’na sormuşuz.

  1. Süt üretiminin düşüş nedeni nedir ? Bu konuda bakanlığınız nezdinde istatistiki veriler bulunmakta mıdır ?” bu çok önemli bir konu, hepimizi için şifa kaynağı olan süt, bu sütün üretimi sağlıklı mı bu üretim ile uğraşanlar para kazanabiliyorlar mı? Bunlar son derece hayati konular bir de tabi bu süt üretimi konusunda bir takım önemli sanayicilerin büyük kartel sahiplerinin bir takım baskı oluşturduğu iddialarını biz Tarım Bakanlığı’na sunduk ve BİM’lerin yaptırımlarından dolayı kendi bağımsız üretimlerini yapmakta ve ürününü satmakta zorlananlar var mı? Diye sorduk Zaten tarım Türkiye’de son derece kötü bir durumda ve gerçekten üretim gitikçe azalıyor tarım da gitmiş durumda hayvancılık da gitmiş durumda bu ikisinin gidişiyle insanlar köylerden kaçıyorlar gelip şehirlerde asgari ücretle çalışmaya talip oluyorlar bu da tarım ve hayvancılığı bitiren etkenler oluyor biz bütün bunları Tarım Bakanlığı’na sorduk gerçekten hepsi önemli sorular bunların.

Yine bakın bu hafta bizim önemli bir konumuzdu bu Gaziantep’den bir çok ihbaer geldi bana. Gaziantep’de kediler zehirleniyor. Ben geçtiğimiz haftalarda da İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu ile görüşmüştüm ve İstanbul’da kedi ve köpeklere yönelik muameleleri eleştirmiştim. Bu konuda girişimler yapılması gerektiğini hayvan bakım evlerinin kötü durumda olduğunu bizzat eleştirerek söylemiştik ve düzeltilmesi için hep birlikte gayret sarfetmemiz gerektiğini söylemiştik, Sayın İmamoğlu’da bu konuda iyi niyetli davrandı ve bir çalışma heyeti oluşturdu daha sonraki toplantıya da katıldım ve bu konuda önemli duyarlılık oluşturduk, mecliste hayvan hakları yasasının çıkması için önemli bir gayret içinde bulunuyoruz işte biz bütün bu çalışmalar içindeyken, Gaziantep’den kötü bir haber geldi. Gaziantep’de düşünün ne kadar zalimce bir fiil, kedilerin mamalarının üzerine zehir dökülmüş ve en az 12-13 kedi zehirlenmişti. Biz bunun haberini aldık, sosyal medyada yayınladık, basın yayın kuruluşları bunu aldı haber yaptı daha sonra Gaziantep Valisi bir açıklama yapmak zorunda kaldı, biz bu konuyu takip ediyoruz, bu vebal çok ağır bir vebaldir dedi ama bu vebali sanırım AK Parti yetkilileri hissetmiyor, hala meclise bir hayvan hakları yasası gelmiş durumda değil ve biz bu konuda takibimizi sürdürüyoruz, bir iki gün sonra bize maalesef yine Antep’den kötü haberler geldi bu sefer 9 kedinin daha zehirlendiği haberi geldi, bu masum sevimli dostlarımızın bu şekilde zalimce vicdansızca katledilmesi kabul edilebilecek bir hal değildir. Bizi derinden üzmüştür, insan olan herkesi üzmüştür, hiçbirimiz, hiçbir insan bu tatlı, sevimli bizi güldüren, bizi eğlendiren bize en güzel dostluk yapan koşulsuz sevgi taşıyan bu canlılara karşı bu kötülüklerin yapılmasına taraftar olamaz. Ancak insanlık duygusu kalmamış olanlar bu hayvanlara yönelik kötü duygular besleyebilir. Biz konuyu takip edeceğiz, hayvan hakları yasası konusunda da değerli milletimize söz veriyoruz, ben meclise bu yasanın gecikmeden getirilmesi konusunda önemli bir gayret sarfedeceğim inşallah da gecikmeden gelir ve bu kedi, köpek ve diğer canlılar bu zalimliklerden kurtulur.

Yine bakın Kars’da ki besicilerin hem saman hem de yem fiyatlarındaki artıştan kaynaklı zor günler geçirdiği ve besicilerin sabahın erken saatlerinde civar köylerden pazara getirdiği hayvanların bir çoğunu satamadan geri götürmek zorunda olduğu bildiriliyor, bununla ilgili Tarım Bakanlığı’na bir soru önergesi verdik. Hayvan alış ve satış rakamlarını takip ediyor musunuz? Dedik. Hayvan satışlarını etkileyen yem ve saman fiyatlarının takibini yapıyor musunuz? Dedik. Hayvan satış rakamlarının azalması nedeniyle besicilerimiz zarar ediyor mu? Diye sorduk eğer böyleyse besiciler ve üreticilerimizi korumak ve desteklemek için hangi çalışmalar yürütülüyor? Diye sorduk. Ben bundan 30 yıl önce Kars İline bağlıydı o sıralar Iğdır ilçesinde doktor olarak göreve başlamıştım o yüzden Kars’da ki hayvancılığı bilirim değerli arkadaşlar, soru önergemizde bu konuyu sorduk ve gerçekten önemli bir konu Kars’da ben 30 yıl önce çok önemli bir hayvancılık görmüştüm, Kars’da Iğdır’da yaylalara çıkmıştım, yaylalarda bu hayvancılığı yakından izlemiştim, çok da hoşuma gitmişti insanlar yaylalalarda hayvanları besliyordu çok güzel et ve süt ürünleri oluşturuyordu ama tabi Kürt meselesinde çatışmalar devam ettiği için yaylalardan insanlar inmek zorunda kaldı, hayvancılık giderek gerilemeye başladı işte yem fiyatları  arttı, destekleme azaldı ve sonuçta hatvancılık büyük darbe aldı, aslında o bölgelerde hayvancılıktan çok güzel para kazanılıyordu ve bende gerçekten o zamanlar hep böyle bu hayvan satış olaylarını izlerdim köylülerden sorardım ve gerçekten keyif de alırdım çünkü böyle işte koyunların artması, süt ile ineklerin besiye çekilmesine işte bu konuda çok insanların mutlu olduğu çalışmalar yapması bizim de hoşumuza gidiyordu, işte şuanda çok kötüye gittiğini görüyorum ben 30 yıl önce Kars’daydım bir doktor olarak orada o insanlara sağlık alanında hizmet veren bir doktor olarak hayvancılığın durumunu gözlüyordum şimdi de 30 yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir milletvekili olarak Kars’da ki hayvancılığın durumunu Tarım Bakanlığı’na soruyorum, Kars halkının yanındayız, tüm çiftçilerimizi, tüm hayvancılık yapan kardeşlerimizin yanındayız ve sorunlarını biliyoruz ve elimizden geldiği kadar o konuda çözüm unsuru olmaya çalışıyoruz.

Bir başka olay; Korona vakaları, biliyorsunuz çok önemli bir tartışma Korona Vakaları artıyor ama gizlenmeye çalışılıyor, Türk Tabipler Birliği önemli açıklamalar yapıyor ama bu konuda çok rahatsız olanlar var. 75 farklı ilden 835 aile hekiminin katıldığı bir toplantı ile ilgili sorularımız olmuş Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya.

  1. Normalde günlük pozitif vaka sayısı yaklaşık 15 bin, evde izlenen pozitif hasta sayısı 143 bin, temaslı ve takipte olan kişi sayısının ise 500 bindir. Bu rakamlar ile ilgili  görüşleriniz ve önerileriniz nelerdir? Diye sormuşuz. Bizim Türk Tabipler Birliği ile yürüttüğü anketler sonucunda çıkan sonuçlar ile Sağlık Bakanlığı’nın sonuçları arasında farklar olduğunu gözlemlemişiz.
  2. 14 günden 10 güne düşen karantina sürelerini sormuşuz.
  3. Karantina sürecinin aşağıya çekilmesi ile hasta sayısının yüzde 40 oranında azalması arasındaki ilişkiyi bize açıklayın demişiz ve bu konularda daha farklı sorular da yöneltmişiz. Korona konusu son derece önemli Sağlık Bakanlığı’nın şeffaf olmayan açıklamaları insanları tedirginliğe sevk ediyor, bir an evvel şeffaf bir yönetime çağırıyoruz.

Yine Fransa Türkiye ilişkileri gergin aslında iki tarafta bu gerginliği arttırmaya çalışıyor ve seçmenlerine oynamaya çalışıyorlar. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan büyük bir keyif alıyor ve kendisini islam düşmanı ilan ederek dini bir rant elde ederek oy toplamaya çalışıyor. Gerginlikler aslında insan hakları ve din özgürlüğü, inanç özgürlüğü bağlamında çözülebilir ama böyle bir niyet olmadıktan sonra karşılıklı suçlayıcı itham edici tavırlarla bir oy toplama ameliyesi yapılıyor, iki ülke arasında gerginlikler büyüyor maalesef. Fransa Ankara Büyükelçisi sayın Herve Magro’yu ülkesine geri çağırıyor ve bu da Türkiye Fransa ilişkilerini rahatsız ediyor, Dışişleri Bakanlığı’na bu konuyu sorduk. Geri çağrılan kaç büyükelçi olmuştur, niye bu ilişkileri böyle düzenli bir şekilde takip etmiyorsunuz ve gerginliğin artmasına neden oluyor? Diye biz ülkede doların artışını görüyoruz, bugün hepimiz biliyorsunuz 8.18’i gördü. Bu korkunç bir şey. Halkın cebinden para çalınması anlamına geliyor, devletin borçlarının çok daha fazla TL ile ödemesi anlamına geliyor ve devlet yöneticileri son derece pişkinler o esnada biz alışverişimizi, maaşımızı dolar ile yapmıyoruz TL ile yapıyoruz gibi ciddiyetsiz açıklamalar yapıyorlar gülünç açıklamalar yapıyorlar ve gerçekten yüzü kızarmayan açıklamalar yapılıyor çünkü herkes biliyor ki bu ülkede her şeyi Dolar’a, Euro’ya endeksli durumda. İşte bütün bunlarla bu ekonominin kötüye gidişinin dış politikayı, iç politikayı kullanarak örtmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar bakın cezaevlerinde ilginç olaylar oluyor, bize gelen bir haberde, medyadan edindik. Ağrı Patnos Cezaevi’nde bir mahpus Kürtçe bilimsel bir sosyolojik kitap yazıyor, yayınevine göndermek istiyor ama kitap cezaevine takılıyor ve yayınevine ulaşamıyor neden? Deniliyor ki:” Sen bu Kürtçe yazı ile bir yerlere mesaj vermeye çalışıyorsun.” Bütün bunların anlaşılması için birilerinin o Kürtçe yayını çevirmesi yeterli olacak ama işte Kürtler ve Kürtçe önemsenmediği için böyle bir çeviri faaliyeti olmadığı için insanların günlerce, aylarca oturup yazdıkları kitaplar böyle maalesef emanetlerde kalıyor ve kitap haline gelemiyor. Bu çok önemli bir haksızlık, vatandaşlar arasında ayrımcılık, Kürt meselesi niçin ortaya çıktığına dair son örneklerden birisi.

Bakın biz neler sormuşuz?

  1. Haberde iddia edildiği gibi Ağrı Patnos Cezaevi’nde tutuklu olan mahkum Dağıstan Payçu’ya ait Kürt Dili ile yazılmış zihinsel üretimlere, “örgüt içi iletişim olabilir” şüphesi ile içeriğine dahi bakılmadan el konduğu doğru mudur? Diye sormuşuz.
  2. Adalet Bakanlığı bünyesinde Akademik Kürtçe’ye vakıf bir birim var mıdır? “Bakanlık bu akademik bir Kürtçedir biz anlayamadık anlayamadığımız için de engelledik demiş. Bu ülkede akademik Kürtçe yapabilecek bir insan bulamıyor mu bu devlet? Bu ne rezalettir.” Bu bağlamda cezaevlerine, Kürtçe’ye vakıf  yeterli sayıda personelin ataması konusu gündemde midir?
  3. Mahkumlar hapiste kaldıkları süre zarfında ne tür faaliyetleri “hak kapsamında” yürütmektedirler? Hangi hallerde, bu hakları ellerinden alınmaktadır? Mahkumlar savunmaları alınmadan ve adil bir soruşturma geçirmeden mi, haklarından mahrum bırakılmaktadırlar?
  4. Şimdiye kadar kaç mahkum cezaevi sürecini entelektüel çalışmalar için değerlendirmiştir? “Cezaevinde zaten vaktiniz boş kitap okumak istiyorsunuz okuyamıyorsunuz, yazmak istiyorsunuz yazamıyorsunuz, bütün bu engeli aşıp yazan insanların eserleri yayınevine gidemiyor olacak iş mi oluyor işte. “ Adalet Bakanlığı’nın entelektüel çalışmalar yapan mahkumlar ile ilgili ödüllendirici tutumları da yine sormuşuz.

Yine Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan ihlaller bize gelmiş, bakın bunları da sormuşuz, bir çok ihlal var, ifade özgürlüğü gaspı, yayın(bazı gazete/dergiler) takibi gasbı, mektuplaşmaların kısıtlamalar, tv/radyo haklarının gasbı, sanatsal çalışmalardaki ihlaler, tecrit, temizlik, dezenfektan madde engellemeleri sormuşuz. Keyfi disiplin cezası verilmelerini sormuşuz, 5 yılı bulan hücre cezaları olduğu iddiasını sormuşuz ve maalesef bunlar var. 5 yılı bulan hücrede yaşayan insanlar var! 7-9 yıllık ziyaret yasağı uygulandığı iddiası var. Böyle bir yasak mevcut mudur? Kimlere ve hangi gerekçeler ile yapılmış? Diye sormuşuz.

Son 5 yıl içinde hangi şikayetler sincan cezaevi için gündeme gelmiştir diye de ayrıca sormuşuz. Değerli arkadaşlar bizim bütün bu sorularımız aynı zamanda çok önemli bir baskı unsuru oluyor, bazen cevap vermeyebiliyorlar ama en azından bu zulümler duruyor o yüzden yaptığımız işi çok önemsiyoruz çok değerli buluyoruz ve yapmaya da devam ediyoruz.

Aşı ile ilgili sıkıntılar var, onu da Sağlık Bakanlığı’na sormuşuz.

  1. Bir vatandaşın kalp pili, böbrek nakli, şeker hastalığı ve kolesterolü olmasına rağmen aşı hakkı kazanmadığı doğru mudur? Bu aşı tartışması ile ilgili sorularımız:
  2. Prosedürlerdeki belirsizlik ve çalışma koşullarını olumsuz etkileyen değişikliklerin, sağlık çalışanlarına yönelik saygısızlık ve şiddeti tırmandırdığı düşünülmekte midir? Boşluk bırakınca faturayı sağlık çalışanları ödüyor, insanlar sağlık çalışanına saldırıyor bunu da sağlık sektöründe çalışan bir doktor olarak biz de çok iyi biliriz. Devlet vatandaş ile sağlık çalışanını karşı karşıya getirmese saldırıya uğrayan sağlık çalışanı olur.
  3. Sağlık dünyasını ilgilendiren düzenlemelerde sağlık çalışanlarının görüş ve tecrübelerinden istifade edilmekte midir? Diye sormuşuz.
  4. Riskli grupta olan vatandaşların, e-nabız gibi uygulamaları rahatlıkla kullanabilmesi adına eğitim ve yardımcı personel tahsisi üzerinde durulacak mıdır? Bütün bunlar büyük sıkıntılar oluşturuyor, insanlar e-nabızı kullanamıyorlar ve sağlıklarına ulaşamıyorlar.

Yine bir başka soru önergemiz Maliye Bakanı Berat Albayrak’a olmuş;

Bankalarda 10 yıldır işlem yapılmayan 1 milyon 44 bin hesaptaki 217 milyon TL TMSF’ye devredildi. Bu devredilen de bireysel hesaplardaki nakitlerin süre uygun olup olmadığını sormuşuz, kişilerin haberi var mıdır? Düşünün bankada paranızı unutmuşsunuz size acaba bildirildi mi bu unuttuğunuz, devletin kasasına geçiyor bütün buralarda usulsüzlükler var mıdır yok mudur bütün bunları sormuşuz.

Yine son olarak da çok üzücü bir durumu sormuşuz Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya düşünün İstanbul gibi bir ülke kadar büyük olan bir yerde Korona Virüs salgını ile ilgili bir toplantı yapılıyor ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu toplantıya çağrılmıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Koronavirüs salgınının İstanbul’daki seyri için düzenlediği toplantıya İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş, bakan yardımcıları, İl Sağlık Müdürü Kemal Memişoğlu, saha koordinatörleri ve başhekimler davet edilmiştir ama davet edilmesi gereken en önemli insanlardan birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu davet edilmemiştir.” Biz bunu sorduk. Bu çok garip bir durum hakikaten devletin içinde bir kavga var, Valilik Belediye Başkanı’ndan haz etmiyor, çağırmıyor, Sağlık Bakanı haz etmiyor çağırmıyor, Cumhurbaşkanı Belediye Başkanı’ndan haz etmiyor çağırmıyor, böyle saçmalık olur mu? En az 15 milyon insanın yaşadığı bir ilde, böyle bir itiş kakış yaşanmış olacak iş mi? Siz bu itiş kakışı sağlık alanında yapıyorsunuz bunlar kabul edilecek şeyler değil, bu meselenin siyasi neden ile ilgili olup olmadığını sormuşuz bütün bunu yapanlar hakkında bir soruşturma açılacak mı diye sormuşuz, bu toplantıda hangi konular konnuşuldu gündem maddeleri nelerdir diye sormuşuz ve İstanbul’da salgının seyri nasıl oluyor diye bu konularda ayrıca sormuşuz.

Değerli izleyenler bugün ÖFG TV burada bitiyor, biz bugün hem Avrupa Adalet İnsiyatifi adına KHK’lı eski hakim Kemal Karanfil ile bir güzel konuşma, sohbet gerçekleştirdik hem de gündeme ait fikirlerimizi söyledik hem de bir milletvekili olarak yaptığım çalışmalar hakkında sizlere bilgi verdim.

En son olarak da size en önemli konuyu söyleyeyim OHAL döneminde KHK’lar ile yüzbinlerce kişi işinden ihraç edildi, ve KHK ile bu ihraçlar sonrasında KHK’lar yasalaştı. İşte bütün bunlar ile ilgili biz KHK’ların bu usulsüz bir şekilde anayasayı çiğneyen bir şekilde insanların hayatına müdahale etmesi, ülke hayatına müdahale etmesi ile ilgili KHK’ların iptal edilmesi ile ilgili bir yasa teklifi verdik, bunu tüm KHK’lılara iletmiş olalım. Yüzbinlerce KHK’lının haberi olsun bundan!!! Şu gördüğünüz yasa teklifimizi sundum ve bu yasa teklifinde çok ayrıntılı bir şekilde  Anayasal maddeleri tetkik ederek usul ve esas açısından bu KHK’ların Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledik ve bir yasa ile de bu KHK’ların iptal edilmesi gerektiğini, KHK’ların yasalaşmış olmasının hiçbir anlamı olmadığını söyledik, Anayasa’nın 91. Maddesi’ne uyulmadığını söyledik. Yine Anayasa Madde 2’ye uyulmadığını söyledik. Anayasa Madde 138 ve 139’a uymadığını söyledik, Anayasa Madde 5’e uymadığını söyledik. Anayasa Madde 13. Maddesindeki Temel Hak ve Hürriyetler üzerine dokunmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sınırlanabilir maddesine değindik, yani A’dan Z’ye Anayasayı inceleyerek KHK’ların ve daha sonra yasalaşmış olsalar da bunların hepsini iptal edilmesi gerektiğini söyledik, Anayasa Madde 15’i ileri sürdük, Anayasa Madde 128,129 ve temel hakların kullanmanın suç sayıldığını bu bağlamda aşağıda belirtilen ilgili OHAL KHK’ların TBMM’de onaylanan kanunların iptal edilerek KHK’ların çıktığı günün yürürlükteki ilgili kanunlara göre soruşturma gerektiyse de cezalandırılma yapılması gerekmektedir bu nedenle hukuk düzeni içinde bu şekilde bir kanun teklifi vermek zaruret olmuştur. Bu amaçla söz konusu Olağanüstü Hal ile ilgili düzenlemelerin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi hazırladık ve bunu biz bir sorumluluk olarak tarihe bir not olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunduk bundan sonra bu Anayasa’yı çiğneyen, hukuku çiğneyen, yasaları çiğneyen bu KHK’ların yasalaşmış olsa da iptal edilmesidir. Biz bunu ayrıntılı bir bilimsel çalışma ile, hukuki çalışma ile oluşturduk ve tarihe not düşüyoruz! KHK’lı bir vekil olarak bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vermekten gurur duyuyorum, yüzbinlerce, milyonlarca insanın sesine tercüman olduğunu düşünüyorum. Duygularımı burada yansıttığımı düşünüyorum. Haksız, hukuksuz, zalim KHK’lar canlara mal olmuştur, mallara mal olmuştur, ülkenin sosyal dokusunu perişan etmiştir. İnsanların yeri, yurdunu değiştirmesine yol açmıştır, hastalıklara yol açmıştır, intiharlarla hayatlarına kast etmesine yol açmıştır ve inanılmaz daha başka binlerce kötülüğe neden olmuştur, son derece zalim ve vicdansız bir iktidar uygulamasıdır. Biz susmuyoruz, yasa teklifimizi veriyoruz ve bu OHAL KHK’larının iptal edilmesi gerektiğini söylüyoruz, biz de hani şöyle bir ayrım yok! Takipsizlik, beraat alanlar affedilsin, iade edilsin de diğerlerini biz suçlu olarak kabul ediyoruz demiyoruz, biz KHK’ların tümden Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyoruz değerli arkadaşlar. Bakın sonrasındakileri bir ayrım yapmıyoruz ama diyoruz ki en başta KHK’lar anayasaya aykırı oluşturulmuştur o yüzden iptal edilmelidir. Çok net cümlemiz bu gerçekten anayasayı bilen tüm anayasa hukukçuları da bizim söylediğimizi söylüyor bunu da net olarak söyleyelim geliş süresi ve konusu itibariyle KHK’lar olağanüstü hale uygun değildir, anayasaya aykırıdır ve iptal edilmesi gerekir. Çok netiz bu noktada ve bunu da en yoğun bir şekilde gündeme getiriyoruz lütfen sizlerde bu yaptığımız yoğun bir şekilde paylaşarak, gündem ederek sizlerde etkili bir hale gelmesine çalışın değerli arkadaşlar.

Son olarak bir soru önergemizi atlamışız onu da gündeme getirerek bitireyim, malum Enis Berberoğlu kararı ile ilgili bir tartışma oldu. Anayasa Mahkemesi’nin kararını 14. Ağır Ceza Mahkemesi tanımadı. Adalet Bakanlığı’na 14. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri ile ilgili bir işlem yapıp yapmadığını sormuşuz. Belki kimisi bize diyecektir ki: “ Ömer vekilim herkes de bu tiyatroyu çok iyi biliyor sen neden bunu soruyorsun?” ama değerli arkadaşlar bunu birisinin sorması lazım, bazen bu tür şeyleri ihmal ediyoruz, önemli medyatik tartışmalar oluyor ama yapılması gereken işler yapılmıyor, bakın biz Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bu soruyo sormak zorundayız ki tarihe bir not düşelim ve yarın öbür gün herkes unuttuğu zaman bu konuları, bunlar resmiyete dökülmüş olsun ve bizler unutmamış olalım ve birileri bu cevabı vermek zorunda olsun. Biz bu hukuksuzluğu soruyoruz, bizden sorması, ister cevaplasın ister cevaplamasın Adalet Bakanlığı önüne bu soru önergesi düştüğü zaman, yüzü kızaracaktır ve ne diyeceğini bilemeyecektir ama bir gün mutlaka bir şeyler demek zorunda kalacaktır bu ülkeye bir gün hukuk döndüğü zaman Anayasa ayağa kalktığı zaman bunları demek zorunda kalacaktır.

Değerli izleyenler bugün de programımızı burada bitiriyoruz. Haftaya Salı günü saat 21.00’de buluşana kadar hepinize hayırlı akşamlar, hoşçakalın.

Yorumlar