2014-02-02 00:00:00

2 Şubat 2014

Mazlum Der eski Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, İslami söylemlere sahip STK ve sağ kesimi, hizmet hareketine karşı yürütülen kampanyada hükümete eklemlenmekle eleştiriyor. Bugün kendini hükümete eklemleyenlerin yarın başka konuda da özgün bir duruş sergileyemeyeceğini söyleyen Gergerlioğlu ile sivil toplum örgütlerinin geldiği noktayı konuştuk.

Uzun yıllar sivil toplum kuruluşunda aktif rol alan biri olarak bugün bazı STK’ların devletle birlikte Hizmet Hareketi’ni hedef alan kampanyalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Güçler arasında çatışmalar çekişmeler olabilir ama sivil toplum örgütlerinin bağımsız kuruluşlar olması gerekir. Adı üstünde ‘hükümet dışı kuruluş’. Bunların bir özgünlüğünün olması gerekir. Cemaat mensubu değilim ben. Doğru ne ise onu demeye çalışıyorum. Cemaat ve medya mensupları yanlış yapıyorsa onu da söylemek lazım. Ama bugün gündemde olan tetikçilik. Şimdiki halde kavga maalesef çok kötü bir boyuta geldi. Başbakan’ın sert söylemlerinden sonra bir çekişme ortamı oluştu. Bakıyorsun birileri de birilerine yaranabilmek için seviyeyi düşüren yayınlar yapıyor. Ve insanlar da bunun peşinden koşuyor. Burada akıl, mantık, haya, izan ve insaf duyguları hâkim gelmezse, taraftarlık oluşursa bunun sonu gelmez.

Geçtiğimiz haftalarda gazetelere Hizmet Hareketi aleyhine bir ilan verilmişti. Bu ilanda birçok STK’nın imzası vardı. Bugün STK’lar vasfını kaybederek devlete eklemleniyor diyebilir miyiz?

Türkiye’de on yıl öncesine kadar derneklerin kongrelerinde hükümet komiseri olurdu, kongrede hükümet adına izlerdi. Böyle bir garip durum vardı. Bunlar zamanla kalktı. Ama Türkiye toplumunun kafasındaki sivil toplum anlayışı maalesef tam yerine oturmadı. Yeri geldiği zaman bir yerlerin peşine takılma ihtiyacı var sürekli. Ben o ilanda da aynı şeyin olduğunu düşünüyorum. AKP tarafından hazırlanan bir ilan. Parası yine parti tarafından ödenerek gazetelere dağıtılıp, STK’lardan altına imza atmasının istendiğini düşünüyorum. Bu noktada da orada imzası olan kuruluşlar STK olma vasfını kaybeder tabii. Maddi ve manevi birtakım eklemlenmelere başlanırsa güç zor durumda kaldığı zaman ona destek vermeye kendinizi mecbur hissetmeye başlarsınız.

Sağ kesimde yolsuzluklara karşı ciddi bir tavır olmadığı görülüyor. Sizce bunun sebebi ne?

Türkiye’de klasik sağ seçmen önemli travmalar yaşadı. Dindar camia yıllardır dışlandı, ötekileştirildi, iktidardan uzak tutuldu. Muhtıralar verildi, çeşitli yasaklar uygulandı. Buralardan yola çıkarak sürekli bir alerji ve reaksiyon hali oluştu sağ partilerin tabanında. “Birileri bizi yıkacak, birtakım güçler üstümüze geliyor. İç ve dış mihraklar var. Onlar bizi yıkmaya çalışıyor.” gibi bir fikir oluştu. Bu çok itici bir güçtü. Bu itici güç nedeniyle eleştiri geleneği unutulmaya başlandı. Sağ kesim geçmişte çok acılar çektiği için bugün İslami söylemlere sahip iktidara karşı çok korumacı davranıyor. Tamam, bir partiye oy verip destekliyorsun, iktidara getiriyorsun bu güzel bir şey ama iş zaten bundan sonra başlar. Yani iktidara getirdikten sonra. Bu aslında güce ve iktidara karşı çok da büyük bir iyiliktir. Çünkü eleştirerek onların yozlaşmasının ve kirlenmesinin önüne geçer eleştiri geleneği.

Türkiye’de bu eleştiri geleneğinin gelişmesine çok izin verilmiyor ama…

Evet, eleştiren hain ilan ediliyor ve kitleler de bu söylemin arkasından giderek eleştirene saldırıyor. Biz bunu çok görüyoruz. Eleştirenlerin dışlandığı, niyetlerinin başka olduğu anlayışını görüyoruz. Son dönemde olan da bu. AKP içinde bile eleştirenin hemen istifası istendi, disiplin kuruluna sevk edildi. Aslında eleştirenler çok önemli şeyler söylüyordu parti içinde. Onların sözleri dinlense çok daha doğru bir yere gelinebilirdi. Çünkü önemli uyarılar vardı. Gerek Gezi sürecinde, gerek bu son gerginlikte. Eleştirileri dinlemezseniz çok doğru bir yere gelemezsiniz. Belki başarılı olursun. İstediğini ezip geçersin ama hakkaniyet, adalet duyguları incinir bundan.

Hain yaftası yememek için iktidarla ters düşmemek mi gerekiyor?

Evet, mesela Mazlum Der’de yıllardır Kürt sorunu hakkında neler söylediğimizi biliyorsunuz. Kuvvetli milliyetçi rüzgârlar esse de biz sürekli hak ve adalet yönünde durduk. İnsan haklarını önceleyerek herkese eşit mesafede durmaya çalıştık. Kürt sorununda hükümetten önce de “Çözüm savaş değil barıştır, insan haklarına riayettir.” dedik. O zamanlar İslami STK’lar bizi yerden yere vuruyordu. “Kürtçüsünüz, şucusunuz, bucusunuz.” diye… Yıllarca uğraştık anlatamadık. Ama hükümet bir açılım başlattığı anda hiç sorgulamadan dün şiddetle eleştirdiği sözleri bugün ayakta alkışladı. Yani demokrasi içselleşmemiş. Yarın hükümet barış sürecinden çark etse onlar da yine eskiye dönecek. Bu STK mı şimdi?

28 Şubat’ın tokadını yemiş, o dönemde fişlenmiş birçokları bugün yapılan fişlemeleri, tasfiyeleri alkışlıyor…

İktidar, insanları birtakım korkularla yanına çekmeyi başarıyor. İktidarın kendi gücüyle cemaatleri yok etmeye çalışması sorunlu bir durum. Bir başka cemaat bugün iktidarın yanında mevzilenerek diğerinin tahrip edilmesini seyrediyor ya da alkışlıyorsa yarın öbür gün onun da başına gelebilir. Çünkü hiçbir şeyin garantisi yok. Bugün iktidarla aranız iyi olsa da bozulabilir. Bugün size destek veren iktidar yarın size sırtını çevirebilir. Ve hakkınızdan gelir, size de büyük zararlar verdirebilir. Burada bir adalet savaşı oluyor ve insanlar güçlü olanın yanında olmayı tercih ediyor.

İsrailli yetkililere dava açmaya hükümet izin vermedi

Son dönemde gündeme getirilen konulardan biri de Mavi Marmara olayı. Bu konuda camiaya yapılan eleştirilerin haksız olduğunu söyleyen Ömer Faruk Gergerlioğlu, Başbakan’ın “one minute” ile başlayan ve Mavi Marmara ile devam eden tavrını sıra somut adım atmaya geldiğinde sürdüremediği görüşünde. Sebebi ise 2008 yılında Gazze katliamı olduğunda Mazlum Der’in İsrailli yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundukları davanın açılmasına Başbakan’ın izin vermemesi. “Dava açılsa İsrailli yetkililerin Türkiye’ye girişleri halinde tutuklama ihtimali vardı. Bugün İspanya, İngiltere ve başka ülkelerde dava açıp bu insanların ülkelerine girişini yasaklayanlar var.” diyen Gergerlioğlu, “Sanırım İsrail’in dünyayı saran dev gücü hesap edilmişti. Şimdi bu dev gücü hesap eden cemaate karşı celallenenler o zaman bu ince hesabı yapmamıştı.” diyor.  Burada İsrail’in de Türkiye’nin yapabileceklerinin sınırını gördüğünü söyleyen Mazlum Der eski Başkanı, “Açılabilecek bir dava Erdoğan izin vermediği için açılmadı. Mavi Marmara’da 9 kişi şehit olduktan sonra da hukuki süreç hükümet tarafından bilerek konjonktür hesaplarıyla uzatılmıştı.” hatırlatmasını yapıyor. Gergerlioğlu, camianın “Yenemeyeceğin muhataplarla diplomatik ilişkilerini sevmesen de devam ettirmek zorundasın.” fikrini eleştirirken İsrail’e karşı onurlu bir duruşun olmadığı görüşünde.

zaman

 

Yorumlar