Tarihi okumak, vicdana yaslanmak, adaletten şaşmamak… Bunlar yapılabilirse mesele başka devletlerin meclisi olmaktan çıkar ve bu topraklarda çözülebilir

07.05.2021

Gazete Davul | Ömer Faruk Gergerlioğlu

Özeleştiri mi? Tepkisellik mi? Ermeni soykırımı var mı yok mu tartışmaları Biden’ın soykırım kelimesini kullanmasıyla alevlendi.

Peki bu kelimeyi inatçı bir şekilde reddetmek yerine özeleştiri yapmayı, gerçeği araştırmaya odaklanmayı hiç düşünmüyor musunuz!

Kaç yıldır bir gerilim söz konusudur. Ermeni soykırımı meselesi ABD Kongrelerine gelir, Türkiye iktidarları lobilere büyük paralar verir, ABD iktidara siyasi tavizler verir ve bu kelime 24 Nisan’da kullanılmazdı. Bu sene iktidar öyle bir mecalde bulamadı. Zira “Ey ABD, ey Avrupa ne yaparsan yap bildiğimi okuyorum.” politikası izleyen bir iktidar çizgisi vardı. Vicdani bir yöntemle değil, siyasi ve tribünlere oynamayı seven bir tavırla hareket etmek tercih ediliyordu. İktidar ektiğini biçti yine.

ABD başkanı bu kelimeyi söyledi diye günlerdir iktidar ve medyası soykırım olmadığını ispat etmeye çalışıyor. ABD’deki Kızılderili soykırımları hatırlatılmaya çalışılıyor. Tehcirin vazgeçilmez bir karar olduğu söyleniyor ve “Ey batı sen kendine bak.” denilerek mesele örtbas edilmeye çalışılıyor. Unutuluyor ki yanlış yanlışla örtülmez. ABD velev ki siyasi bir tavırla bu kelimeyi söylemiş olsun, burada niye kendimize bir pay çıkarmayı tercih etmiyoruz?

Tıp ilminde sık rastlanılan bir durumdur. Hastalığın kendi bünyesinden kaynaklanmadığını, dış faktörlerden kaynaklandığını söyleyen hastalarım oldu yıllarca. Meselenin kendi ruhsal patolojisinden kaynaklandığını biz doktorlar bilirken bu hastalar nedenin hep başkalarından kaynaklandığını söylerdi. Bu hastalarım şifayı bulamazlardı. Çünkü şifa aramak gibi bir dertleri yoktu, kendini sorgulamak gibi bir kaygıları yoktu. Sorunu görmezden gelen bir tavır ve üzerini örtmek için büyük çaba göstermeyi tercih ederlerdi. Bilinir ki böyle bir halde ne doktor şifa verebilir ne de hasta şifa bulur.

Halbuki vicdani bir muhasebe tercih edilse, siyasetten önce bir özeleştiri tercih edilse hem 100 yıl önce ile doğru bir ilişki kurulur, hem de bundan sonra devlet yanlışları yapılmaz. Devletin tavrı değişti mi sanıyorsunuz? Günümüzde tehcir yapılmıyor mu sanıyorsunuz? Kürt meselesi için 1990’lı yıllarda 1,5 milyon Kürt vatandaşı yerinden edilmedi mi? Binlerce köy yakılmadı mı? 17 bin faili meçhul neden oluştu? Göç edenler, göç ettirilenler gittikleri yerde yine aynı mağduriyetleri yaşayıp sorun devam etmedi mi? Devlet eliyle oluşturulmuş Kürt sorununu daha da büyütmek için her türlü iktidar yanlışı devam ettirilmedi mi? 100 yıl sonra devlet cephesinde değişen bir şey var mı? Bunu reddetmek yerine bir kez de bugüne bakmayı niye tercih etmezler? 1915’te Talat Paşa “Tehciri yaptık ve Ermeni meselesi bitti.” demişti. 100 yıl sonra durum ortada, biten nedir?

Oysa Ermeni meselesi artık vicdani bir meseledir. Tarih tetkik edilse, sorunun vicdani olduğu ve çözümünün mümkün olduğu anlaşılır. Siyasi retler yerine insani adımların gerekli ve çözücü olduğu anlaşılır. Hrant Dink en gözü kapalı devlet politikaları ortamında bile ortam ne kadar kötü olursa olsun vicdani yaklaşımlar sergilemeye çalışan bir insandı. Onun cesur, vicdanlı, insani tavrı zalimce cezalandırıldı. Özeleştiri yokluğu ve tepkisellik ummanı onu da yuttu. Dink, Ermenileri de Türkleri de vicdana çağırdı. Mekanik siyasi çözümler yerine vicdanlı insani çözümler önerdi. Bunu cesurca yaptı. Ama onun karşısında vicdan kriteri ile hareket etmeyi düşünmeyen, nefret intikam hırslarıyla dolmuş bir kalabalık vardı ve akıbeti üzücü oldu.

Tarihi okumak, vicdana yaslanmak, adaletten şaşmamak… Bunlar yapılabilirse mesele başka devletlerin meclisi olmaktan çıkar ve bu topraklarda çözülebilir.

Yorumlar