Ana Sayfa Basın Köşe Yazıları ANADİL’İN SICAKLIĞI ANADİL’İN SICAKLIĞI Yazar ofg - 31 Aralık 2018 36 Facebook Twitter Pinterest Telegram Linkedin WhatsApp Email Print 2010-12-22 00:00:00 Anadil tartışmaları sürüyor. İnsanın, toplulukların birbirleriyle anlaşabilecekleri ailelerinden öğrendikleri bir dili konuşmalarının adı anadilde konuşma olarak adlandırılıyor. Bu adlandırma şekli aslında sorunu çözmedeki anahtar rolü göstermektedir. Türkiye'de ek bir dil olarak İngilizce konuşulur, Fransızca, Almanca konuşulur ama iş kürtçe konuşmaya gelince tehlike belirir(!). Kürtçe bir kelime TBMM’de konuşulursa ülke bölünme tehlikesi ile karşı karşıya demektir(!). Etnik kimliği Kürt olan vatandaşların zaten kendi aralarında konuştuğu bir dil olsa da Kürtçe bir kelime devlet dairesi veya sivil bir alanda yazılırsa ülke neredeyse artık geriye dönülemeyecek bir bölünme tehlikesine düşer(!). Devletin yıllardır uyguladığı politikalar sonucu toplu olarak bulunulan yerlerde kürtçe konuşanlar potansiyel olarak terörist olarak algılanabilirler. Başka dilde alerji göstermezler de herhangi bir toplulukta kürtçe konuşulursa “acaba hakkımda gizli ve kötü bir şey mi konuşuluyor” diyenler hemen suratını asar. Aslında 30 yıldır süren savaş vücut kimyamızı bozmuş. Sakin ve makul bir şekilde anadil konusunu değerlendirmeyi beceremiyoruz. Anadil adı üstünde bir sıcaklığı içerir. En kıymetli varlıklarımız olan samimi sevgi ve şefkati ile bizleri kucaklayan analarımızın adı konmuştur ilk öğrendiğimiz dille konuşmaya. Tamlamanın büyük bir sıcaklığı vardır ve sorunu çözmede göz ardı edilemeyecek bir faktördür bu tanımlama. Varlıklar alemindeki renklerin ve çiçeklerin çeşitliliği ve çokluğu gibi bir başka güzelliktir dillerin farklılığı ve çokluğu. Bu, aynı zamanda yaratan tarafından tüm insanlığa sunulmuş büyük bir lütufdur. Bir dilde çok güzel anlatılan bir kelime veya kavramın başka bir dile çevrimini bazen nerdeyse sağlayamayabilirsiniz. Bir dildeki kültürü yansıtan bir şiiri başka bir dile çevirmek adeta bir balta vurmaktır o şiire. Zira insan yaratılışı ve tabiatı itibarıyla tekdüzelikten uzaktır, yeniliklere meraklı ve ilgilidir. İnsan beyni ne kadar tekrar ve monotonluktan kurtulursa o kadar varolan potansiyel zekasını geliştirir. Bu yüzden konunun uzmanları günlük olarak bile yürüyeceğiniz yolun değiştirilmesinin, kullanacağınız kelimelerdeki farklı ifadelerin faydasını vurgular. Anadili Türkçe olanlar “isteyen istediği dili konuşuyor, karışan mı var derler” ama farklı dilde konuşanlara sorarsanız durumun pek öyle olmadığını görürsünüz. “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları ile türkçe dışında dil kullananlar devlet dairelerinde zaten cumhuriyet tarihi boyunca mağdur edilmiştir. 12 Eylül sonrası ise birçok ilde vatandaşlar kürtçe konuştuğu için jandarmalar tarafından karakola götürülüp sorguya tabi tutulmuştur. Bu ve benzeri başına gelmeyenin, empati yapmayanın duymadığı ve hissetmediği bir çok olay yaşanmıştır. Bazen bazı konuları çevresel şartlardan sıyrılmadan tam anlayamazsınız. Şöyle çevresel şartlar, ırki gerginlikler, “vatan sınırlarında Türkçeden başka dilde konuşulmaz” gibi tabulardan sıyrılırsanız anadilde konuşmanın engellenmesinin ne büyük bir zulüm olduğunu anlarsınız. Bunu aslında birçok konuda yaşarsınız. Ön yargılarınız, ön kabulleriniz size at gözlüğü takar da farklı bir dünyanın farkına varamazsınız. Gözünüzün önüne takılan bir çöp sizin karşıdaki ormanı görmenizi engelleyebilir. Anadil ile konuşmanın engellenmesinin doğru bir şey olmadığını söylediğinizde size hemen “ama Türkiye'nin özel şartları var” denir. “Türkiye'nin özel şartları nedir?” diye sorduğunuzda dört bir taraftan bizi saran düşman gözlerden bahsederler. Tüm komşularımız ve diğer ülkeler bizi bölmek parçalamak için planlar yapmakta imiş. Bu büyük tehlikelere karşı insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi dış güçlerin içimize soktuğu hain(!) kelime ve kavramlara karşı uyanık olmalıymışız. Belli bir müddete kadar dişimizi sıkmalı, hakkaniyetin perdelenmesine vatan menfaati için göz yummalıymışız. Türk'ün elde kalan son toprak parçasını korumak için başka çaremiz yokmuş. Bu ve benzeri masallarla yıllarca bu toplumu cendereye sokanlar aslında dökülen binlerce kişinin kanının sorumlusudur. Halen çözümsüzlüğe oynayanlar bu topraklara bu yüzlerce yıldır beraber yaşayan ırklara ne büyük bir kötülük yaptıklarının farkında mı acaba? Aslında bu ülkemize özgü özel şartlar sözünü bir başka konuda daha sık sık duyarız. Din özgürlüğü konusunda artık dini emirlerin engellenmesinin normalliği hakkında savunacak tek bir kelimeleri kalmayanlar da bu cümleyi söyler. “Ülkemizde biliyorsunuz dini bir hassasiyet vardır, bu yüzden yaptığımız her türlü zorbalık hoş görülmelidir” şeklinde beyanlar yapanlar konuya dışardan bakan yabancılara. Zira dil meselesinde olduğu gibi konuya dışardan bakanlar bu yasakçı garip uygulamaları anlayamazlar. Baş örtmenin okulda okumaya nasıl bir engel çıkaracağını, böşörtülü memure olmanın devlet işlerini nasıl aksatacağını (!) anlayamazlar. Bunu anlatmanın en güzel yolu “ülkemize özgü özel şartlardır”. Yani “anlarsınız ya, ülke ya dini bir otoritenin eline geçerse” umacısı sunulur insanlara. Velhasılı her konuda olduğu gibi anadil konusunda da normal bir zihinle arı, saf bir düşünme şekli ile düşününce sorunlar çözülür. Anadilde konuşma tartışması tekrar çıkınca askerin alelacele çıkıp bildiri yayınladığı bir ülkede yaşıyoruz. Korkular, vehimler sorunlarımızı çözmenin önündeki en büyük engel olmuş. Anadili ile konuşan milletvekileri gerçek anlamda milletin vekilliğini yaparlar. Meclis tüm farklılıkları kabul edip kuşatınca gerçek anlamda büyük millet meclisi olur. Öbür türlü bu basit tartışmalarla oyalanıp dururuz. Avrupa AB olarak birleşir, biz “nasıl olur da bütünleşmiş halimizi dağıtabiliriz” hesapları yapar ve mazeretler üretiriz . Yorumlar İlgili HaberlerYazarın Diğer İçerikleri İnsan hakları insanın değeri nispetinde güçlüdür ANAYASAYI ÇİĞNEMEK MODASI… İktidar kayıp depremzede çocukları da görmezden geldi!
Yorumlar