2014-03-05 00:00:00


Geçtiğmiz hafta sonu merkezi Londra'da olan  Demokratik gelişim Ensstitüsü'nün (Democratic Progress İnstitute)  toplantısı vesilesiyle Şanlıurfa'daydım. “Çatışmanın çözümünde sivil toplumun rolü” konulu toplantıda STK temsilcileriyle birlikte  sivil toplumun yapabileceklerini konuştuk. İngiltere'den, Norveç'ten misafirlerin de olduğu toplantıya yurt içinden akademisyenler ve sivil toplum destekçileri büyük ilgi göstermişti. Kürt sorununun konuşularak çözülmesi için gayret sarf eden Demokratik Gelişim Enstitüsü toplantısında Kuzey İrlanda örneği üzerinde duruldu. Kuzey İrlanda örneğinin bizim durumumuza benzer yanı da var benzemeyen yanı da. Ancak 500 yılı bulan bir sorun ve aktörlerin  farklı mezheplerin mensupları olması gibi dezevantajları olması hasebiyle aslında bizden çok daha zor bir sorunu çözmüş olanları dinlemek önemli. Biz çok uzun olmayan bir süreçte oluşturulan bu sorunu çözmede aslında avantajlı durumdayız. Zaten barış süreci savaşın uzatmalarını oynadığımız bir sürede gerekleştirildi ve eğer dikkatli olursak başarmamamız için hiçbir neden yok.

İngiltere'den katılan konuşmacı Maurine Hetherington Kuzey İrlanda'da yaşananları, zorlukları, ve acıları nasıl yok etmeye çalıştıklarını anlattı. İnsanların diğerlerinin yaslarını dinlemelerini sağlıyorlarmış. Hakikaten dialog çok önemli. Konuşma, ,dialog, empati yapmayı sağlıyor. Bu dialog yönetemini aslında bu topraklarda biz çok daha iyi yapabiliriz. Şiddetin durması hemen toplumsal uyumun, dayanışmanın olabileceği anlamına gelmiyor. Tabii çatışmanın durmasından sonra asıl iş sivil topluma düşüyor. Konuşmacı “Barış siyasetçilere bırakılamayacak kadar önemli bir iştir” dedi. Haklıydı, barış asıl sivil toplumun sahip çıkması gereken bir kavram. Siyasi kaprislere, ayak oyunlarına teslim edilmemesi gerekir. Geçici çözümlerin aslında süreci olumsuz anlamda uzatabileceği üzerinde durdu. Barışı gerçekten adalet üzerine kurgular ve içimizin rahat edeceği  bir anlaşmayı sağlayabilirsek kalıcı barışı  ancak o zaman  sağlayabiliriz. Aslında sadece mağdurların değil pişman faillerin de konuşması, dinlenmesi gerekiyor. 
Bir diğer konuşmacı çatışma çözümleri ve Alevilik üzerine çalışan akademisyen Talha Köse idi. Köse sunumunda bazen çatışmanın toplumsal dönüşümü sağlamada önemli ve pozitif rolü olabileceğini ifade etti. Temel haklar tanınmadan yaşanan bir hayatın gerginliği arttıran, hayatı Cehenneme çeviren bir süreç olduğunu belirterek çatışma çözümünde temel hakların müzakere edilmeksizin kabul edildiğini ve Türkiye'de de öyle olması gerektiğinin altıı çizdi. Köse, çatışmaların bitmesinin  ve ön yargılarının sureten bitmiş gibi görünmesinin adaletli bir toplumsal dönüşümü sağlamayı çok hızlandırmadığını, toplumsal dönüşümün beklenenden çok daha yavaş gittiğini ifade etti. Sanırım Türkiye'de biz yine toplumsal dönüşümü sağlamada başka çatışma bölgelerine göre çok daha avantajlı bir durumdayız. Toplumsal dönüşüm ortak dini değerler ve yakın içiçe geçmiş kültürel öğeler dolayısıyla çok daha kolay.
Köse, barış sürecinde temel aktörlerin dışarda tutulmasının çok kötü olduğunu vurguladı. Hakikaten de hayalci olmamak gerekir. Barış çatışan taraflar arasında olur. Türkiye'de bu konudaki eşik düzey aşıldı. Barış görüşmelerini toplum az çok hazmetti. Hatta şu an dünün şeytanlaştırılanları bugünün barış sürecinin özenle korunan , muhatap kabul edilen olmazsa olmaz aktörleri. Ancak Köse, başarısız olan anlaşmalardan sonra barışın çok daha zor olduğunun altını çizdi ki bu görüşe maalesef katılmamak mümkün değil. Bu tarihi fırsatın farkında olmak gerekir ve elimizdeki güzelliği hoyratça harcamamamız gerekir.
Diğer konuşmacı Nebahat Akkoç ise kimliklerin önemsizleştirilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Tektipleştirmeyi aşmak için hak savucularının bile yapabildiği kimlikleri önemsizleştirmeyi yüzleşme ile aşabileceğimizi ifade etti. Gerçekten yüzleşme bireysel ve toplumsal daha iyi, sakin bir ruh haline ulaşmamız için şart. Toplumları büyük felaketleri sürükleyenleri eleştirirken kendi içimizdeki ayrımcılıkla yüzleşmeden bir yere varamayız hakikaten.
Onarıcı adalet kavramı üzerinde duruldu. Bilindiği üzere onarıcı adalet fail-mağdur görüşmeleri, aile ve grup görüşmeleri , toplum hizmeti, onarma kararları, müzakere, arabuluculuk, uzlaşma, iade ve tazmin yöntemleriyle sağlanır. Güneydoğu'da askeri bölgelerden muhtemelen yargısız infazlara, faili-i meçhullere ait  kemiklerin fışkırdığı bugünlerde  esaslı bir toplumsal yüzleşme ve hesaplaşma yapabiliriz inşaallah .
Artık çatışmayı kalıcı olarak durdurmak için dialoğu ve onarıcı adalet metodlarını çok daha fazla kullanmak ve barışa destek olanlara yardımcı olmak zorundayız. Belli bir aşamaya gelmiş olan barış çabasını güçlendirmek asıl sivil toplumun elindedir.

Yorumlar