2008-02-12 00:00:00

  DİNE  KARŞI  DİN

 

Başörtüsü tartışmaları  trajikomik  bir  hale geldi. Şimdiye  kadar çeşitli argümanlarla  başörtüsü  yasağının  devamını  isteyenler  vardı.Bu  söylemler  her  türlü  taktiği  kullandı.Kimi  “önceden  böyle  bir  sorun  yoktu,  herhalde  İran  devriminden  sonra  başladı”  dedi  önceleri.Sonraları  bunun  tutmadığı  anlaşıldı.Ardından yeni  argümanlar  bulundu.Bunlar  sıralanmakla bitmez.En  son  taktik ise  başörtüsünün  Kur’anda  olmadığı  iddiasına sarılmak  oldu. Ziya Paşa’nın dediği gibi, “Evvel yoğidi iş bu rivayet yeni çıktı.”

Artık herkes din  bilgini  kesildi. Önüne  gelen  rektör, Tv  program  yapımcısı  başörtüsünün  Kur’anda olmadığına dair  İslami  literatürden  fetvalar  vermeye  başladı. Kimisi namazdaki  kaza  olayına  atıfta  bulunarak   “Başörtülü  kızlar  Üniversite de   açsın,  kaza  yapsın sonra  kapatırlar”  diyerek  hiç  bilmedikleri bir alanda  gülünç  fetvalar  üretiyor. Kimisi de  Tv  programlarında bir  değil  iki  Kur’an mealini  ellerinde  göstererek  konuya   vukufiyetlerini  göstermeye  çalışıyorlar(!).Kafalarınca  kendilerine  delil  olması  için  ayetler okuyarak  delil  bulduklarını  ispatlamaya çalışıyorlar. Çeşitli  polemikler  ve  demagojiler  ile kendilerini  haklı göstermeye  çalışıyorlar.Ayetleri birbirine  tokuşturmaya çalışıyorlar.Konunun  esasından  habersiz  kitlelerin  bir kısmını  kandırmayı    kar  sayıyorlar.

 

Oysa  başörtüsü 1400  yıllık  fıkıh   geleneği  içinde  hiçbir alimin itiraz  etmediği    İslam’ın kesin bir  emridir. Bu  emri  anlamaya  niyeti  olmayanlar  ise  Kur’an’ın  anlatış  tekniği  ve o zamanki  ortamı  bilmeden,   konu hakkında  ahkam  keserler. Aslında  Hz. Muhammet’ten önceki  peygamberlerin de  kavimlerine  emredilen  bir  örtünme emri mevcut idi.Bu  kavimler peygamberlerinin  aralarından ayrılmasından  sonra birçok konuda olduğu  gibi  başörtüsü  konusunda da  yozlaşmaya,  dejenerasyona  uğramıştı.Artık Cahiliye  dönemi  kadınları  başlarındaki  örtüyü  sadece  saçlarını arkadan   toplamak  için  kullanmaya  başlamıştı  ve  giydikleri  giysiler   vücut  hatlarını  dikkat  çekici  bir  şekle getiriyordu.Başta   bir  örtü  vardı  ama  boyun ve gerdan  ortadaydı.Örtünmenin,  kendini  sakınmanın  bir  anlamı  kalmamıştı.Oysa  binlerce  yıldır olduğu  gibi  günümüzde  olduğu  gibi  ve  sonraki  yıllarda da  maalesef  olabileceği  gibi  kadın  vücudu   bir rant  aracıydı.Kadın’ın  cazibesi  akla  gelmeyecek  her  yerde  kullanılabilirdi.Kadının  cinsel  istismarı  maalesef  tarihin  her  devrinde  fuhuş  sektörünü  ortaya  çıkarmış ve  cıkaracaktı.Fuhuş  sektörünü  ortaya  çıkarmasa  bile  birçok  ailenin yıkılmasına  neden  olan  gizli  birlikteliklerin  ortaya  çıkmasına  kapı  aralayabiliyordu. Bunlar  tabiiki  bir  ihtimaldi ve  İslam’ın  insana  temel  yaklaşımı  sınırlara  yaklaşmaması  idi. Bir  çok  sakındırmada  Kur’an  bu  hususa  vurgu  yapar  ve  “sınırları  aşmayın”  demekten  önce    “sınırlara  yaklaşmayın” der.Yani  “bazı  günahlara  kapı  aralarsanız  içeri  girmeniz  işten bile değildir”der. Ancak  şu da  unutulmamalıki   bu  açıklamalar    tesettüre  riayet  etmeyen  hiçbir  kadının  hiçbir olumsuz  şeyle   itham edilmesi anlamına  gelmemelidir.

 

Kur’an  bu  konuyu  Nur  suresi  31.  ayetle  düzenledi. Nur  suresi  31.  ayette  baştaki  örtünün göğüs dekoltesini de  kapatacak  şekilde  aslına  uygun olarak  yapılması  emrediliyordu. Tarihsel   süreci  bilmeyenler  veya  bildiği halde  çarpıtmaya  çalışanlar  ne  yazıkki  var. Çeşitli  kesimlerde sesi  yüksek  çıkan  bu kesim halkı  aldatacağını  sanıyor  ise  yanılıyor. Zira  ilmini  üç  beş  kuruşa  satmayan   gerçek  din bilginleri  konuyu  çok  detaylı  ve  bilimsel  bir  şekilde  anlatıyor.

 

Bütün bunlardan  sonra  bu  kesin olan emre ayetlerle  karşı  çıkmak  bize  İslam  tarihinde  olan bir  olayı  hatırlatıyor. Hz.  Ali    ile  Muaviye  arasındaki  Sıffiyn  savaşını.Bu  savaşta  yenileceğini  anlayan  Muaviye,  ordusuna  mızraklarının  ucuna  Kur’an  sayfalarını  takmalarını  ve  karşı tarafın üstüne  böyle gitmelerini  emretmişti.Bu  taktik  tutmuş  ve  Hz.  Ali ’nin ordusundaki  uzak  görüşlü  olmayan  birçok  kişi  bu  aldatmacaya  kanmış ve  “Kur’an’a karşı mı  savaşıyoruz” diyerek  savaşı  bırakmıştı.Bu  Hz. Muhammet’ten sonraki  ilk  sinsi  aldatmacaydı.Bunun  adına  açıkça  “Dine  karşı  Dinle  çıkmak”  denir.Günümüzdeki  son  taktik  ise  ayetleri  dilinin  ucuna dolayarak başörtüsünün  farziyetini  inkar  etmek  herhalde.Akıllarını  kullananlar  ise  bunun çağdaş  bir  dine karşı  din taktiği  olduğunu  anlıyorlar.

 

Aslında tüm  bunların ötesinde  kişinin dini  yanlış  anlama  ve uygulama  hakkı da  var. Bu  yanlış   inançtan dolayı hiçbir resmi  otorite tarafından  engellenmeme  hakkı da  var. Yasakçı  zorbalar  ise hala   akıllarınca  hiçbir  açık  kapı  bırakmamaya çalışıyor. Din  ve  vicdan  özgürlüğü  evrensel  değerlerdir  ve  dinde  zorlama  olmamasına  dair   Kur’an  ayeti    ve insan hakları  değerleri  bu  konuda  uzlaşmaktadır. Kişinin  dini  ritüeli veya takısına  karışan  ve  dini  kendi  kafasına göre  yorumlamaya  çalışan  yasakçılara  ise  bu  insan  hakları  değerlerini  anlatmak  herhalde daha  zor olanıdır.

Yorumlar