2008-04-02 00:00:00

Dünya’da Filistin,  Türkiye’de  Başörtüsü

 

Yargıtay  cumhuriyet  başsavcısının  iddianamesi  Anayasa mahkemesinde  şekil  açısından kabul  edildi. Ancak  kabul  edilen  iddianamenin  şaibeli  olduğu,   önyargı  ile  hazırlanmış  ve  yargının  siyasallaşmışlığına  dair  görüntüsü    bizzat  Başsavcı’nın  ağzından  ikrar  ediliyor. Yargıtay  cumhuriyet başsavcısının  gazeteci  Nuray Başaran’a  yaptığı  açıklama  aslında  Ak Parti’yi  kapatma  davasının  gerçek  açılma  nedenini  ifade  ediyor.

 

 “Bir ara söz Abdurrahman Yalçınkaya'nın 17 Ocak 2008 tarihinde türban ile ilgili Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişikliğine ilişkin çalışma nedeniyle yaptığı açıklamaya geldi. Bizim medya olarak çok sert bulduğumuz o açıklama, Yalçınkaya'ya göre “çok samimi”ydi. Edindiğim izlenim, eğer o samimi açıklamadan sonra hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki çalışmasını durdurabilseydi belki bugün bu kapatma davası ile karşılaşmayacaktık.” (http://www.8sutun.com/node/56674)

 

  Aslında  son  bazı  gelişmeler  iddianamenin artık  nasıl bir  maksatname  haline  geldiğini  gösteriyor. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AKP’nin kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği yapmaya cesaret edemeyeceği” yolunda açıklaması  bunu  somut bir  şekilde  ortaya  çıkarıyor.

 İşçi Partisi’nde Yapılan Ergenekon Aramasında El Konan Cd’lerden Birinde Yargıtay Binasının Ayrıntılı Krokisi Çıktığı  bildiriliyor. Polis ve Güvenlik Görevlilerinin Bulunduğu Alanların da İşaretlendiği Krokinin Suikast İçin Hazırlanmış Olabileceği Kuşkusu Uyanıyor. Bu Arada Ak Parti Hakkındaki İddianamenin  bir  Kısmı da İp’te Bulundu ve   İddianamenin Gül’le İlgili Kısmının   İp’e Önceden Verildiği öne Sürülüyor.

 

Dava’nın  ne kadar  önyargılarla  açıldığı  ortadadır. Ayrıca  uzun  zamandan  beridir  esrarengiz  bilgi  kaynakları  ile  hiç  bir  kesimin  güvenini  kazanamamış  İşçi  parti’sinin  bilgisayarlarında  iddianamenin  çıkmış  olması  son derece  düşündürücüdür.Bu  gelişmeler  son  derece  vahimdir.Danıştay  saldırısının  kamu vicdanını  çok  sızlatan  bir Danıştay  onayından  sonra  çıktığını  ve  saldırganın  Ergenekon soruşturması  tutukluları  ile  derin ilişkisini  iyi biliyoruz.Yargıtay’ın krokilerinin  bir partinin  kasasında  çıkması  da  son  derece düşündürücüdür. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AKP’nin kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği yapmaya cesaret edemeyeceği” yolunda açıklaması bunu  somut  bir şewkilde  ortaya  çıkarıyor.

 

Türkiye’de  sorunların  çözümü  sürekli  bazı  kesimler  tarafından  bastırılıyor. Bunun  bir benzerini de  Filistin’de  görüyoruz. Filistin’de de yıllardır  büyük  bir  zorbalık Dünya’ya kabul  ettirilmeye  çalışılıyor. Dünya’nın  gözü  önünde   yaşanan  katliamlar  uluslararası  meşruiyetin  adı  olan  BM’de  örtbas ediliyor. Bariz katliamlar  güç  sahibi  A.B.D’nin  vetosu  ile  cezasız kalıyor.Türkiye’de de  yıllardır  milyonlarca  insan’ın  gözyaşı  dökmesine  vesile  olan  Başörtüsü  yasağı  halkın  ezici  çoğunluğu  tarafından  kabul  görmemesine rağmen   yüksek  yargı  organları  aracılığıyla  dayatılmaya çalışılıyor.Filistin’de  çözümsüzlük  acı,kin  ve  nefret  üretiyor.Türkiye’de  ise  yargıya güvensizliğin  artmasına, başörtülülerin  açık  bir  ayrımcılığa  uğramasından dolayı  kutuplaşmaya  yol  açıyor.Şüphesiz çözümsüzlük  ve  üretilen  olumsuz  duygular  yapıcı  değil.Ancak  soykırım uygular  gibi  başörtüsü  üzerinde  kılıç  sallayanların nasıl  bir  duygu  yoğunluğu  ürettiklerini  fark etmeleri  gerekir  artık.

 

Filistin’de  sorunlar  çözülmediği  için  tüm  Dünya  huzursuz. Olası  bir  3.  Dünya  savaşının  sebebi  maalesef çözümsüzlüğe  terk edilen Filistin meselesi  olacak  herhalde.Zira  vicdanları   sızlatan  bu  soykırıma  tüm  Dünya  bu  kadar seyirci  ise  ve  hukuksuzluk  bu  denli  meşru  görülüyorsa  sonuç  istenmese de  böyle  olacağa  benziyor.Türkiye’de  başörtüsü  yasağının devam  etmesi  de  toplumun  kabul  edebileceği  bir  hal değildir.Kutuplaşmayı  arttırıcı  bir  ihlaldir.Bu  sorunun  çözümsüz  bırakılması  ve  hukuksuz  girişimlerin  nedeni  olarak  gösterilmesi kamu  vicdanının  kabul  etmeyeceği  bir  durumdur.Gerginliğin  devam  etmesi ileride  hiç  istenmeyecek  olaylara  yol  açabilir.Bu  sorunu  sun’i  yollarla  devam  ettirmek  isteyenler,     kalıcı  olarak  kabul  ettiremeyecekleri  bir dayatmayı  yaptıklarının farkında değiller mi?Cumhuriyet  tarihi boyunca  ne  kadar  engellemeye  çalışsalar da  halkın  her  geçen  gün  dinine  daha  çok  sarıldığını  görmüyorlar mı?Açık  bir  dini  emir  olan  Başörtüsü’nü  yasaklamak  için hiç  ilgileri  olmadıkları  halde  dinden  bile fetva  bulmaya  çalışma  maskaralıklarının  da aslında mahcubiyet  duygularının bir  yansıması  olduğu belli  değil mi?Bu  fetva  arayışları  din’den  bu  toplumun  vazgeçemeyeceğini  hissetmelerinden  değil mi?

 

Sonunda  manken  Aysun  Kayacı’nın  ağzından  gerçek  zihniyet  ortaya çıkıyor.”Benim  oyumla,  Çoban’ın oyu bir  olur mu” diyen bir manken’in    yaklaşımı  gerçek  anlayışı  ele  veriyor. Aysun  Kayacı  vb.  düşünen  kişiler  kendisini  bir  profesör  ile  kıyaslamayı  da  tercih  etse keşke. Demokrasi’den  hazzetmeyenlerin  gerçek  ruh  hali,   böyle  kriz  hallerinde  ortaya  çıkıyor işte.Ancak  böylesi  kişilerin  karşısında çoban  bile  olsa  o  halkın derin  sağduyusunu  gösteren  bir  bakış  açısı  var.Bazen  eğitim  düzeyi  iyi  olmayan  kişilerin çok  iyi  bir hayat  tecrübesine  sahip olduğunu  gözlemlemişizdir.Seçkinlerin  oyuna  itibar  eden  Aristokrasi  doğru  olsa  idi,  toplumlar  onun  üzerinde  konsensüs sağlardı.Ancak  genel  olarak  konsensüs  sağlanan  anlayış  Demokrasidir.Demokrasi  deniliyorsa da  işinize geldiği  zaman  onu  helvadan  bir  put  gibi  yemek  o  kadar  kolay  izah  edebileceğiniz  bir şey  değildir.

Yorumlar