2009-06-04 00:00:00

Türkiye’nin sorunlarının çözümünde konuya taraf olan yapıların ilkönce samimiyetlerinin sorgulanması gerekiyor. Sorunlu konulara taraflar çözmek için mi yaklaşıyor yoksa çözermiş görünmek için mi yaklaşıyor, bu iyi ayırt edilemiyor.

Ergenekon soruşturması bunlardan biri. Ergenekon Fırat’ın doğusuna kayar mı diye soruyorlar. Ergenekon Fırat’ın doğusuna kaymadığı için bir müddet Ergenekon soruşturmasına soğuk bakmıştı sol, alevi ve kürt sorunundan yana dertli olan kesimler. Ama Alevi, Bektaşi önderlerine suikast düzenlemeyi düşünen Ergenekon zanlılarının plan ve krokileri ortaya çıkınca bu soğuk bakışlarında biraz değişim oldu. İyiki de oldu. Olması gerekiyordu. Bir başka kesim ise Ergenekon soruşturmasına hala soğuk bakanlar. Ergenekon zanlılarını korumaya çalışan çevreler ise zanlıların gözaltı işlemlerinde kıyamet koparırken farklı kesimlerin uğradığı mağduriyetlerde seslerini çıkarmıyor. Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan bariz somut bulgular karşısında hala başlarını devekuşu gibi kuma gömmeye çalışıyorlar. Bir başka kesim ise soruşturmaya sıcak bakan muhafazakar çevreler. Sağ muhafazakar çevrelerde de Ergenekon soruşturması çok sıcak karşılandı. Ama derin devletin çetelerin sadece Ak partiyi devirmeye odaklanmadığını, yıllardır bu ülkenin köküne kibrit suyu ekmeye çalışan illegal faaliyetlerle uğraştığını görmeye pek yanaşmadılar. Kürt sorunu konusunda yıllardır cesedi bile bulunamayan fail’i meçhullerin yakınları ile empati kurmadılar. Hala Kürt sorununu anlamaya yanaşmayan klasik sağ muhafazakar bir Türk topluluğu var.Bu toplumsal durum hükümeti ve partileri de etkiliyor. Siyasal parti olmanın doğal sonucu olan oy artışı ile Kürt sorununa adil bir çözüm bulma arasında doğru bir orantı görmeyen bir hükümet ve partiler var. Toplumsal gerginlik bu konuda sorumluları muhafazakar yönelişlere itiyor.

Ancak son zamanlarda Kürt sorununun çözümü konusunda da bir hava oluştu. Yıllardır Kürt kelimesini ağzına almayan devletimiz çark etti ve Cumhurbaşkanı bile Kürt sorununun çözümsüz kalamayacağını söyledi.Öte yandan toplumsal desteği yanına çekebilmiş PKK ise artık silahlı mücadele devrinin geçtiğini yeni bir dönem açmak gerektiğini görüyor. Kürt halkı ise büyük bir gerginlik içerisindedir. Yıllardır devam eden sıkıntı ve şiddet döneminin artık bitmesi gerektiğini düşünüyor. Ama iyi bir hava yakalandı vb. derken devletin ve PKK’nın ne derece gerçekten barış istediği belirsizdir. Yıllardır halkı her alanda biçimlendirmeye çalışan ve adalete ve insan haklarına aykırı uygulamalarını bir türlü kabul etmek istemeyen devlet mi gerçekten çözüm arıyor? Değiştirilmesi gereken Anayasanın antidemokratik köhnemiş yapısını korumaya çalışan anlayış mı Kürt sorununu çözecek? Bir çok sorunlu alanda vitrine hitap eden düzenlemelerle yetinmekten öteye gitmeyi hiç düşünmeyen devlet mi bu konuyu çözmede ısrarlı?

Öte yandan PKK’nın samimiyetini de sorgulamak gerekiyor. Hakikaten savaşın bitmesini istiyor mu PKK? Savaş bittikten sonra bölge üzerindeki nüfuzunun azalabileceğini düşünebilen bir PKK hakikaten savaşın bitmesini gerçekten istiyor mu? Yıllardır bölgede devletin inkar ve asimilasyona yönelik politikalarına karşı durmanın öncülüğünü yapan Marksist bir PKK var. Bir yaranın sözcüsü olmayı başarmış ve fakat marksist yapısıyla bölge halkının dindarlığı ile çelişki oluşturduğunu bilen bir PKK var. Aktif yapısından vazgeçerse herhangi bir çekiciliği kalmayacağını bilen bir PKK var. Devletin samimiyetsizliğini de gören ve iyice tribünlere oynayabilen bir PKK var. Buna mukabil zaten on yıllardır bölgenin dindar yapısından rahatsız olmuş bir askeri ve sivil bürokrasi de var. Ergenekon çetesi ile ortaya çıkmış olan barışı vb. duyguları hiç önemsemeyen kendi ideolojisini ikame etmek için her türlü yolu mübah olarak gören bir derin anlayış da var. Bölgede varolan bir kürt sorunu olsa da PKK sayesinde halk sekülerleşiyor. Dini hassasiyet her geçen gün zayıflıyor. O halde T.C’nin elitleri niye bu duruma karşı çıksın ki? Bölgenin sekülerleşmesi elitlerimiz için zaten 86 yıl önceki bir rüya değil miydi? Zaten zaman bu konuda kendilerine tüyolar da gelmiyor değildi. Abdullah Öcalan’ın önceki yıllarda daha çok silahlı kuvvetlere yönelik mesajlarını hatırlıyoruz. “İrticaya karşı işbirliği yapalım” diyen bir Öcalan vardı karşımızda. Derin yapılara mesaj göndermeyi seven bir anlayış ve bu mesajı aldım diyen bir anlayış yok mu sanıyorsunuz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi üst düzeye gelse de yine de üvey evlat olmaktan kurtulamayan yetkililerin iyi niyetli çabaları ne derece sonuç verecek bilinmiyor ama asıl gücü elinde bulunduranların bu tartışmaları bir kenardan kendilerinden emin bir eda ile seyrettiklerine kuşku yok.

Her konuda samimi olmaktan başka çaremiz yok. Gerçek anlamda huzurlu insanların olabileceği bir Türkiye için sorunların çözümüne muhatap olanlar yeni durumlara daha sorumlu bir şekilde yaklaşacak.Yoksa “bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın” diyenlere o yılanlar daha çok dokunacak.

Yorumlar