2012-02-25 00:00:00
Gözyaşlarının “ah”ı
28 Şubat ile ilgili tartışmalar daha bir müddet daha devam edecek gibi. 28 Şubat günlerinde pek muktedir olanlar bugün birbirine düşmüş durumda. “Ah” alanların sonunda ne hale düşebileceğini bir kez daha dünya gözü ile gördük. Erbakan öldü ama ona zalimlik yapanlar öbür dünyaya kalmadan bu dünyada rüsvaylığı yaşadılar. Nice genç kızın kimsenin duymadığı “ah”larının bedelini bu gün birileri ödüyor.
Bu ülkede sun’i bir şekilde yıllarca farklı konular tartışıldı. Ama asıl tartışılan konu İslami hassasiyetlerdi. Dine uzak ve alerjik kurucu ideolojinin, görünmez kılmaya çalıştığı gerçek, her defasında baskılardan kurtulup su yüzüne çıkıveriyordu. Dini değerlerin yok edilme çabası ve topluma yamalanmaya çalışılan Türkçülük sun’i bir çabaydı. Halkın adaleti ile temayüz etmiş önderler eşliğindeki bir hayata talebi, önü kesilemez bir şekildeydi. Bundan sonrasında da bu böyle olacak. Çünkü bu topraklarda boğulmaya çalışılan ama daha da büyüyen özlem, dini hassasiyetlereydi.
28 Şubat geçti ama anlaşılması gereken pek anlaşılamadı. Adaleti sağlayacak insani ve İslami değerlerin peşinde koşma gereği İslami kesimde pek karşılık bulamadı. Gereken anlamda yok edilmeye çalışılan İslami duygu ve düşüncelerin ihyası için ne yapılıyor günümüzde? Mazlum’un müstez’afın hakları için yaşama idealleri ne derece ayakta? Hakim güç olunca başkasına zulmetmeme hassasiyeti ne durumda? Bütün bunların dindar camia tarafından sorgulanması gerekir.
Bugün açıkçası İslami kesim için özgürlük alabildiğine var ve fakat alabildiğine duyarsızlık, vurdumduymazlık ve idealsizlik de var. İslami hassasiyet sahibi kişiler çocuklarına ne derece düşledikleri geleceği sevdirebiliyor? Bu gittikçe daha az oranlarda olumlu cevap verilebilecek bir soru halini aldı.
Yeryüzünde tüm insanlığa örnek olucu erdemli davranışları yapmaya çalışmamız gerekiyor. Bunun için de çağımızda itibar edilen birçok sahada niye var olamadığımızı sorgulamalıyız.
Sadece siyaseten değil medeniyet gelişimi açısından ne durumda olduğumuzu sorgulamalıyız. “Kahrolsun” söyleminden ziyade “nasıl diriltebilirim” in peşine düşmek zorundayız.
Sezai Karakoç’un “Ey Müslüman; İslam'ı öyle diri ve sağlam yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin” sözünü unutmazsak yeni 28 Şubat’lara karşı hazırlıklı oluruz.. Bu söz ise başkasını umursamayan bir hayattan ziyade karakteri ile etrafını aydınlatanları ifade eder. Kendisine düşman olsa bile ona büyük saygı duydukları Mehmet Akif ki adeta çağımızın Hz. Ömer’idir, anlatmaya çalıştığımızın canlı örneği olmuş bir şahsiyetti.
Tarih hep böyle olmuştur. Zalimlik yapan Aydın Doğan’lar Özkök’ler sonunda birbirine düşmüş, suçlarını sahipsiz bırakan bir nedamet haline bürünmüşlerdir. Sağlam bir karakter ve sarsılmaz bir iradede olduktan sonra korkmaya gerek yok. Takdir’i ilahiye razı olanlar yenilgi gibi görünen doğal sonuçları doğru yorumlarlarsa kazanırlar. Ama çağa ve toplumun beklentilerine karşılık verecek çalışmaları yapmak şartı ile bu olur. Donkişot’luk da yapıldı 28 Şubat günlerinde. Meşhur vaizlerin küfürlü konuşmaları ile laik hassasiyet ancak ve ancak kışkırtıldı. Başka bir fayda sağlamadı. Önemli olan her zaman haksızlığa uğrarken bile haksızlık yapmamaktır.
Yorumlar