2008-06-03 00:00:00

HEM KEL HEM DE FODUL
 Son günlerde yaşanan olaylar aslında başka bir açıklama ihtiyacı hissettir meyen ve diğer olaylarla kendini açıklayan ve ele veren olaylar olarak önümüzde duruyor. Bu ülke’de Hz. Muhammet ile dalga geçilebiliyor ama Türkiye’de dine baskı var diyen Ali Babacan’a şiddetle saldırılıyor. CHP Genel Sekreteri Önder Sav son günlerde gündemden düşmüyor ve saklandıkça başına yeni gaileler açılıyor. Önder Sav’ın tavırları açıklanmaya çalışılırken Ali Babacan konuştu ve olaylar matematikteki sağlama gibi kendisini açıkladı.

Ali Babacan’ın Avrupa’da “Türkiye’de Müslüman çoğunluğa da baskı var” sözleri boşuna söylenmiş bir söz değildir. Zira Türkiye’de din özgürlüğü denince batılıların akıllarına hemen Hıristiyanların hakkı geliyor. Sanki din özgürlüğü alanında sadece ve sadece Hıristiyanlar sorun yaşıyor.Tabiî ki Hıristiyanlar da dinlerini yaşama ve yaşatma alanında sorunlar yaşıyorlar. Ama bu ülke’de yıllardır büyük gerginlik dinini sosyal hayatta yaşamak isteyen Müslüman çoğunluk ile devlet erki arasında olmuştur. Önder Sav trajik bir biçimde bu gerçeğin önemli bir prototipi iken CHP’liler Ali Babacan hakkında mecliste soru önergesi veriyorlar.

Önder Sav konuştu ve 80 yıllık elitist zihniyetin yapısını özetledi. Yıllardır milletin dini değerleri ile dalga geçmeyi bir marifet sanan bir anlayış vardı. Dini geri bir anlayış, dindarları hep dalga geçilecek kişiler olarak gördüler. Çağdaş cumhuriyet tüm gerilikleri yok edecekti. Cumhuriyet’in halkevlerinde yetişen aydınları halkı yobazlıktan , karanlıktan kurtaracaktı.Halkın değerleri ile dalga geçerek aydınlatmaya başladılar. Halka tepeden bakan aydınlar cehaleti yok edecekti. Gizli açık hayatın bir çok alanında din ve dindarlarla alay etmeye başladılar.Sinema filmlerinde, tiyatrolarda gazetelerdeki karikatürlerde dalga geçilen hep dini değerler ve dindar kişilerdi. Karanlığı alay ederek tahkir ederek yok edeceklerdi. Fakat zamanla halkın dini bırakması şöyle dursun dine ve dindarlara daha çok yaklaştığı anlaşıldı. Bu sefer dindarlara açık bir baskı yapılmaya başlandı. Cumhuriyet tarihinin en büyük halk aydınlanma girişimi olan İmam Hatip okullarının sayılarının artması gündemdeydi. Zira fakir halk destansı bir gayretle bir eğitim hamlesine girişiyor ve zor koşullarda hiç bir devlet yardımı almaksızın okullar inşa ediyordu. Karanlığa karşı mücadele ettiğini söyleyenler ise bu halk eğitim hareketini akamete uğratmak için her türlü yola başvuruyordu. İmam hatip okullarına gidenlere zamanın “Sav”ları “ölü yıkamayı öğrenme okuluna mı gidiyorsun” diyordu ve halkın fakir çocukları boynunu büküyordu.”Sav”lar çok cesurdu.Dudaklarından eksik etmedikleri o müstehzi gülüşleri ile çok mütekebbir idiler.Ama başaramıyorlardı nedense.Durduramadıkları yöneliş bu sefer karşılarına okuma isteği ile dolu olan başörtülü idealist kızlar olarak sıkıyordu.Onlara da her türlü zulmü yapıyorlardı.Hakaretler ediyorlardı anfilerde. Sınıflardan atıyorlardı pek zalim bir ruh hali ile. Hem alay ediyorlar hem de zalimce kovalıyorlardı sınıflardan.”Sizleri karanlıktan kurtaracağız” demişlerdi. Ama aydınlanmak İsteyenlerin okullarını başlarına yıkıyorlardı. Sonra da pişkinlikle “haydi kızlar okula” kampanyaları düzenliyorlardı. Başörtülü kızları muzaffer bir şekilde okullardan kovmanın mağrurluğu üzerlerinden düşmemişken yine başaramadıklarını anlamanın hayal kırıklığını yaşıyorlardı. Halkın dini değerlere yönelişi durmamıştı. Yıllarca hacca gitmeyi araplara para kaptırmak olarak anlayan anlayış bir anda kazara kameralara yakalanıyor ve 80 yıllık zihniyet 2 , 3 dakikalık bir kamera kaydı ile bir anda kendini özetlemiş oluyordu. “Dine baskı yok” diyenler “hacca gidersen Muhammet seni bırakmaz” diyordu ısrar eden yaşlı adama. Kamera kayıtları reddedilemeyecek bir şekilde ortalığa saçılırken çorap söküğünün başlangıcı ortaya çıkıyordu. Özür dilemeyi düşünmeyen anlayış haline bakmadan Müslüman çoğunluğa baskı var diyene de hakaret etmekle meşgul olmaya başlamıştı.”Hem kel hem de fodul” başka kim için denebilirdi ki.

Cumhuriyet eliti yanlış bir yol tercih etmişti. Halkın dini ile halkın etnik kimliği ile alay etme yolunu seçmişti. Şimdi bunlar karşısına dev sorunlar olarak çıkıyordu. Yıllardır Türkleştirilmeye çalışılan etnik kimlikler aslını soruyor, bastırılmaya yok edilmeye çalışılan dini kimlikler ise önlenemeyen bir yöneliş ve yükseliş gösteriyordu.Küçümseme en baştan insani bir tavır değildi ve bu yüzden hiçbir şekilde başarılı olamıyordu.

Pek manidar bir şekilde kendisini açıklayan olaylar peşi sıra geldi son günlerde. Ama asıl marifeti artık siyasetteki ve bürokrasideki Ortodoks cumhuriyetçi kesimin göstermesi gerekiyor. Cumhuriyetin demokrasi katledilerek devam ettirilemeyeceğini anlamaları lazım. Tarihin gerisinde kalıyorlar ve tek sığınakları olarak ellerindeki güçleri kalıyor. Acilen durumlarını gözden geçirmeleri gerekiyor. Zira konuştukça kendi kendilerini açıklıyorlar Çok dikkatli olduğu için önemli bir görevde olduğunu söyleyen bir genel sekreterin içine düştüğü trajikomik hali hep yaşamak istemiyorlarsa bunu yapmak zorundalar. En azından inanmasalar da insana ve inanca saygılı olmayı öğrenmeleri gerekiyor.


Yorumlar