2017-02-12 00:00:00

Yeni bir yayın organında ilk yazımızı yazmak, yeni bir başlangıç, yeni bir heyecan, yeni bir doğuş… “Artı gerçek” tüm dünya için hayırlara vesile olur, hakkın, adaletin tesisine hizmet eder inşallah.

İfade özgürlüğümüzü kullanmak bu devirde kolay değil, hele ki bunu medya özgürlüğü hakkı içinde yapmaya çalışmak, bu çok daha zor olanı. Ama diyeceksiniz ki “hangi baskıcı devirde zor olmadı ki?”, haklısınız, böyle. İşte yapılması gereken tam da bu olduğu için idealist insanlar tarih boyunca güçten, tehditten çekinmeden seslerini cihana yaymaya çalıştılar. İyi de ettiler, onların hayatlarında çoğunlukla kısık çıkan sesleri eğer adaletten sapmamışlarsa insanlık tarihinin unutulmaz sesleri olarak bizlere miras kaldı.

Ses çıkarmak, günümüzde ortamının artan etkisiyle herkes için daha az tercih edilir durumda. Ses çıkarmamak belki sizi korumaya alabilir ama büyük ihtimalle hem sizin hem de zulmedenlerin daha da kötüye gitmesine yol açar. Aslında haksızlık yapana da yapılana da yardımcı olmak lazım, nasıl mı? Allah Rasûlü sal­lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Zalim de olsa mazlum da olsa Müslüman kardeşine yardım et!” Sahabeler dediler ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Mazlum olan, zulme uğramış kardeşimize yar­dım ederiz, ancak zalim olana, zulmedene nasıl yardım edelim? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:-“Onun zulmüne mani olarak ona yardım etmiş olursun.” Demek ki suskun kalmanın zararı sadece kişiye değildir.

Önümüze bir referandum geliyor, ses çıkarmanın zorlaştığı günlerde referandum için toplumsal düzlemde ses çıkarmak gerekiyor. Yoksa sesinizin daha çok kısıldığı bir zemine kendiniz izin vermiş olacaksınız. Ön kabullerle mi “evet” yada “hayır” diyeceksiniz, yoksa düşünerek mi? Anayasa değişikliklerini araştırarak mı karar vereceksiniz, yoksa kutuplaşmaya göre mi? Bu kararlar kaderimizi belirleyecek. Layık olduğumuza toplum olarak biz karar vereceğiz.

Öncelikle şunu belirteyim “hayır” çıkmaması tüm demokrat kesimler için bir ayıp olacaktır. Zira antidemokratik maddeleri böylesine pervasız şekilde halkın seçimine sunmanın karşılığı bariz bir “hayır” olmalıdır. Ak Parti hiçbir zaman olmadığı kadar zor bir işe soyundu. Yıllar önce vesayet güçlerine karşı verdiği mücadeleden sonra günümüzde vesayeti savunan bir anayasa değişiklik teklifiyle büyük bir riske girmiş oldu.

“Erdoğan’ın popülaritesi” veya “istikrar” söylemine sığınmak belli ki tercih edilecek olan ve kolay olanı ama her zaman tutmayabilir de. “Erdoğan” söyleminin karşısına “anti Erdoğancılıkla” çıkmak hataların en büyüğü olacaktır. Zira kişi çekişmesinin getireceği, sadece kısır bir tartışma ortamıdır. Mesele antidemokratikliği savunulamayacak maddeler üzerinden tartışma zemini oluşturabilmektir.

“İstikrar”ın devamına oy verecek olanla “istikrarsızlık içinde bulunduğumuz” tartışmasına girmenin anlamı yoktur, ancak durumun daha kötüye gideceğini değişiklik madde teklifleri üzerinden anlaşılabilecek şekilde sunmayı başarmak gerekir. Lüzumsuz kutuplaşma fayda yerine zarar getirir.

Seçim, sistem değişikliği üzerinedir, seçim sonucunda Erdoğan seçilmeyecektir. 2019’da yapılacak seçimde kimin katılacağı ve kazanacağı belli değildir. İnsani şartlara göre herkese çok farklı alternatiflerin oluşabileceğini hatırlatmak gerekir. Bugün “evet” diyen, yarın istemediği bir kişinin başkan seçilmesiyle fazla hükümranlıktan şikayet edebilecektir. Kimsenin garantisi yoktur. Ülkeyi kör bir inatlaşmaya sokmamak gerekir.

Meseleyi “iman, küfür” çelişkisi ve çatışması olarak lanse etme ihtimali olana şunu hatırlatmak gerekir. Bu tavır en başta dine zarardır sonra da demokrasiye. Zira din, en fazla tek adamcılığa karşı çıkandır ve Peygamberler hep toplumdaki baskıcılığa karşı mücadele etmiştir. Siyasi tercihini yapana dini tanım yapmak son derece tehlikeli ve ters tepebilecek bir yöneliştir. Demokrasiyi popüler kavramlar üzerinden iğdiş etmek büyük suçlardan birisidir.

Sonuçta “evet” de çıkabilir, bu umutsuzluk demek değildir, yeter ki sizin yönelişiniz farklılıklar içinde demokratik bir birlikte yaşamı kurgulamaya ayarlı olsun. Bu topraklarda çok güçsüz olan bu yöneliş gayretli, ilkeli, sabırlı yürüyüşlerle birgün amacını gerçekleştirecektir.

Bir meleği, şeytana, munis bir insanı bile kısa süre sonra zorba bir yöneticiye dönüştürecek bu teklife karşı yeterli bir mücadele yürütmemenin vebali büyüktür. Bu toprakların kaderi tek adamcılığa, keyfiliğe, zorbalığa bırakılamaz, eğer bu konuda gereken hassasiyeti göstermezsek yarın ne ilkelerimizin ne de çocuklarımızın yüzüne bakma gücü bulacağız.

@gergerliogluof

Yorumlar