2008-01-15 00:00:00


Dindarlara baskı yapılıp yapılmadığı arasında köşe yazarları arasında devam ediyor. Nur Vergin'in dindar olmadığı halde hissettiği baskıya bazı yazarlar fena içerledi. Nur Vergin bir söyleşisinde bu baskıyı laik biri olarak din ile ilişkisi olduğu bir anda  hissettiğini ve dindarlar adına buna çok üzüldüğünü açıkça ifade etmişti. Bunu  söyleyen ünlü bir laik Sosyolog olunca bir anda ortalık karıştı. Vergin'e yönelik bir  linç kampanyası başladı.Suçu namuslu bir aydın olarak durum tespiti yapmasıydı. Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök  hani nerede baskı var gösterin  bana diyerek adeta meydan okuyor. Birçok köşe yazarının katıldığı bu tartışmayı başlatmakla Özkök neyi ispatlamaya  çalışıyor, şaşırıyorsunuz.
 
Türkiye'de Cumhuriyet'inin kuruluşu ile birlikte ve anayasa'dan devletin dininin islam olduğuna dair maddeler kaldırıldıktan sonra dindarlara yönelik belirgin bir baskı  yaşandı.Batılılaşma projesinin yürürlüğe konmasından itibaren dini hayat aşağılanmaya, dindarlar dışlanmaya başlandı. Dini değerler ilericileşmenin gereği  olarak çağdışı ilan ediliyordu. Din'in toplumsal hayatta aslından uzaklaştırıldığı ve gelenek haline geldiği  islamcı aydınların da katıldığı bir düşünceydi. Bunun yolu dini  anlayışı iyiniyetle yeniden ihya etmekti. Dini yeniden ihya etmeyi hiç düşünmeyen Cumhuriyet elitleri verilen eğitimle ve zorlamalarla dindarların azalacağını din'in  pabucunun dama atılacağını düşünüyorlardı.Fakat  böyle olmadı. Proje tutmadı. Din'in evrensel bir gerçek ve ihtiyaç olmasından dolayı aksine dine yöneliş başladı. Baskı altında tutulan halk dini hayatı yeniden inşa etmek için birçok alanda  isteğini açıkça ortaya koydu.Anadolu'nun dört bir tarafında devlet  parası  değil  halkın parasıyla yapılan camiler artmaya başladı.İmam hatip okullarını büyük  fedakarlıklarla inşa eden vatandaşlar Milli eğitim bakanlığı'na bu binaları sırf imam hatip okulları yapılsın diye verdi. Fakir halkın cebindeki son kuruşu vererek yaptırdığı bu okullar daha sonera büyük rağbet gördü. Taki amacı açıkça belli bir yasa ile 8  yıla çıkan ilköğretim ve katsayı adaletsizliği ile ancak bu yönelişi durdurabildiler.Dindarlara baskı yapan bürtokratik ve siyasi irade bastırıp suyun  dibine itmeye çalıştığı dalganın sahiciliğini, bu topraktan oluşunu durduralamaz olduğunu hala kabule yanaşmıyordu. Kız çocuklarının başörtüsü kullanımının artığını farkeden çevreler derhal toplumun baştan şimdiye kadar kabullenmediği bu yasağı dayatıyorlardı. Özkök'e göre ise hala dindarlara baskı yoktur. Baskıcı laik azınlık medya vb. araçlarla sırf eşi başörtülü olduğu için bazı kişilerin başbakan olamayacağı, cumhurbaşkanı olamayacağını açıkça ilan ediyordu. Özkök' göre dindarlara baskı hala yoktu. Mesai dışı başörtülü olan bir başı açık öğretmen'in müdür olması sırf  kötü örnek oluyor diye engelleniyor. Özkök hala dindarlara baskı yok diyor. Başörtülülere törenlerde vebalı muamelesi yapılıyor.Özkök hala 'dindarlara baskı yok' diyordu.
 
Aslında bu baskıyı anlatmak için dindar olmaya da gerek yoktur. Din ile pek bir  ilişkisi olmayan birçok insan bile bu baskının olduğunu bilirken hala bu gayret, bu yalancı pehlivan olduğunu belli eden meydan okumalar niye?

Özkök bu komik iddiasını niye ileri sürdü diye düşünmek gerekiyor. Bizce Özkök  yıllardır dindarlara yapılan baskıyı kendi mahallesinden bir kişi bile itiraf ettiği  teslim ettiği için büyük tehlike hissetti. Yıllardır bastırılan gerçeklerin artık üstü örtülemez bir şekilde ortaya çıkması kaçınılmazdı. Panik havasındaki Özkök 'en iyi savunma saldırıdır' anlayışı ile harekete geçiyor. Kendince haklı zira medya, bürokraside bu şekilde düşünen önemli bir güç var. Ama bu güçler  devekuşu gibi kafalarını kuma  gömmenin fayda etmediğini anlamalılar. Onları Din'i anlamaya çağırıyoruz.  Atalarından kendilerine öğretilen modern hurafelere kulak asmamaları gerektiğini hatırlatıyoruz.

Yorumlar