2010-02-21 00:00:00

Bir çığ gibi artan bir felaket var. Gün geçmiyorki gazetelere evli eşlerin birbirini aldatmaları sonucu başlarına gelenler yansımasın. Aile içi ilişkiler bozuluyor, suç oranları artıyor. Uzun yıllardır kanıksansa da fertleri, aileyi, toplumu mahveden çok tehlikeli bir süreç yaşanıyor.

Her geçen gün gazetelerin 3. sayfalarında daha çok yer kaplayan asayiş olayları dikkat çekiyor. Daha serbest bir hayatın doğal sonuçları bunlar. En son İzmit’te yaşanan bir olay nedeniyle bu cümleleri yazıyorum.

Gazetelere polisler arasında yıkılmış bir kadın portresi vererek yansıyan bu görüntünün arkasında cinsellik nedeniyle işlenen bir cinayet iddiası var. İkisi de evli ve çocuklu bir erkek ve kadın birbirleriyle beraber oluyor. Daha sonra ayrılmak isteyen kadına maktul önceden çektiği kadının çıplak fotoğrafları ile şantaj yapıyor. Sonunda bir tabancadan boşalan kurşunlar ve uzun süre gizlenen bir sırrın açığa çıkması. Birinin mezara diğerinin cezaevine gittiği bu olay sıradan bir asayiş olayı olarak değerlendirilebilir ama gittikçe artan bir tehlikenin son işareti olması hasebiyle aslında son derece tehlikeli ve önemlidir. İki kişinin arzularına hakim olamayarak gayrımeşru bir şekilde birlikte olması belki günümüzde sadece onları ilgilendiren bir durum olarak algılanabilir. Fakat artık tüm toplumu çürüten bir yönelişin doğal sonucu ise buna mutlaka çare bulunması gerektiği ortadadır.

Tarih boyunca insanoğlunun hangi medeniyet düzleminde olursa olsun reddettiği bazı gayrı ahlaki tavırlar olmuştur. Hırsızlık, zina, cinayet, zulüm vb gibi.Tamamen kokuşmuş toplumlarda zina gibi bazı hadiselerin hoş görülebildiği söylenebilir ancak yine de insanlığın ortak aklı genel olarak güzel ve çirkinin ayrımını yapmıştır. Özgürleşmenin yolunun bu olduğunu ileri sürenler, ünlü sosyolog Ali Şeriati’nin tesbiti ile hazlarının peşine düşen insanın aslında kendisini nefsinin tutsağı yaptığını anlayamıyor. İnsanın nefsi sınır tanımaksızın her şeyi arzu eder ancak bireysel vicdan ve toplumsal ahlakın çerçevesi içinde kalmak gerektiğini hisseder. Arzularının peşinde doludizgin peşinde koşanlar aslında sahibi kendi elleri ve gözleri olan bir zindanın içine kendilerini hapsettiklerini anlayamazlar. Çok tatlı olan bu koşunun sonunda geri dönüşümsüz bir zindan hayatı vardır. İşin ilginç tarafı bu koşunun hala cazip gösterilebilmesidir. Peşine düştüğü peynir sonucu kapana kısılan bir farenin son pişmanlığı ne ise arzularının peşine düşen insanların son hali de o oluyor maalesef.

Gittikçe artan bu cinsellik tutkunluğu sonucu işlenen olayların nedenini günümüzde biraz daha yakından incelemek gerekir. Sonunda kişileri pişman eden, masum yavruları yetim bırakan, mahkemeleri yoğun bir şekilde meşgul eden bu olayların nedenlerini doğru tespit ederek sahici çözümleri gündeme getirmek gerekmektedir.

Günümüzde artan cinsellik nedeniyle işlenen suçların nedeni olarak internet ve televizyon dizileri dikkat çekmektedir. Sınırsız özgürlük sunulan internet ortamı nice gayrımeşru birlikteliklerin ilk basamağını oluşturmaktadır. Masum konuşmalar şeklinde başlayan bu birbirini görmeden başlayan sanal buluşmalar, kısa bir süre sonra gerçek buluşmalara çıkıyor ve çoğu bir 3. sayfa haberi olarak bitmektedir.

Son zamanlarda gittikçe artan yerli dizilerin bu olayları körüklemediğini kim iddia edebilir? Hayranı olduğu güzellikteki kişilerin aile hayatını yıkan gayrı meşru ilişkilerininin ballandıra ballandıra anlatıldığı dizilerin toplumun gündemine aniden düşen cinsellik sonucu işlenmiş cinayetlerin sorumlusu olmadığını kim iddia edebilir? Örnek ve güzel bir olay ,tatlı bir kaçamak gibi sunulan bu ilişkilerin nice genç kız intiharlarının, parçalanan ailelerin , öksüz ve yetim kalmış ve toplum için bir serseri mayın haline gelmiş çocuklar anlamına geldiği bilinmiyor mu? Parçalanan ailelerden sokağa saçılan çocukların nasıl bir hırsızlık, gasp yani suç makinası olduğunu bilmiyor muyuz.? Bu ve benzeri olaylardaki gerçek katil ve suçlu toplumu ifsad edenler değil mi?

Son pişmanlık fayda etmiyor. Ne kadar nefret uyandıran suçlar işlense de bu ve benzeri olaylar duyarlı insanlar üzerinde büyük izler bırakıyor.

Toplumun çürümesine göz yumamayan insanlar ”adam sen de yanlış yapmasalardı, üzülmeye değmez” diyemiyor. Zira kendisini zindanlara kendi elleri ile hapseden, geride bıraktığı yakınlarını hayat boyu süren perişanlığa itenler karşısında etkilenmemek, üzülmemek mümkün değil. Önemli olan olumsuz olayların bir daha yaşanmamasıdır. Aysbergin görünen yüzü sadece bunlar. Bu ve benzeri yanlış yönelişler çoğu gizli kalan hadiselerdir. Bilinmelidirki masum bir bebekten katiller ve kendi eliyle kendini zindana atan nesiller yetiştiren bu yönelişi durdurmamak toplumun çürümesine göz yummak demektir.

Özgürleşmek insanın kendisine ve topluma katkısı olabileceği hususlarda olursa insanoğlunun önünü açabilmektedir. Düşüncenin özgürleşmesi ve insani değerlerin gelişmesi yolunda sarfedilen çabalar tüm özgürleşme isteklerini muteber kılmaktadır. Ancak insanın sadece maddi arzularının esiri olduğu bir özgürleşme ise sonu belirsiz olaylara neden olabilmektedir.

Erki elinde bulunduranların biran evvel bu gidişata dur demesi gerekir. Örneğin RTÜK bu konuda aile değerlerini eksen alan bir yaklaşımla yaptırımlar uygulayabilir. Aileler TV ve internet kullanımında sınırlara dikkat edebilir. Bu sınırlamalar belki nefsinin peşinde dörtnala koşan insanlar için aşılması kolay engellerdir ama son pişmanlık oluşmadan önce tüm insanların birbirine yardımcı olması için gereken sınırlardır. .Nasılki tüm insanlık Haiti’de deprem olduğu zaman bir araya gelebilmişse bu cinsellik nedeniyle işlenen suçların nedenleri konusunda da ortak bir yere gelebilmelidir.

Yorumlar