2017-11-23 00:00:00

Yarın öğretmenler günü. Yarın her okulda kutlama yapılacak, öğretmenlerimiz fedakarlık gerektiren kutsal bir meslek olan öğretmenlikleriyle gurur duyacaklar. Devlet büyükleri kutlama mesajları yayınlayacak, öğretmene yönelik saygılarından bahsedecek. Mutlaka önemli bir devlet büyüğünün eski öğretmeni bulunacak, eli öpülürken fotoğraflar çekilecek.

 

Yılda bir gün gelecek bu mutlu günde, öğretmenlerin çoğu sevinecek ama bazıları tarif edilemeyecek hüzünler yaşayacak. Onlar az da değil. Mağdur edilmiş on binlerce KHK’lı kamu görevlisi içinde en büyük yekunu oluşturan grup onlar. Onlar eğitim ve öğretim için gecelerini gündüzlerine katarken bir gecede “vatan haini, terörist” ilan edildiler. Kimi üniversitesindeki işinden atıldı, kimi orta öğretimden, kimisi de ilk öğretimden. Ama hepsi bir anda şeytanlaştırıldı. Yargısız infazlara tabii tutuldular, sosyal linç onlar için en doğal olanıydı artık. Tebeşir tutmaktan başka bir şeye alışmamış elleri yerine göre kürek salladı, meyva topladı, ağır yük taşıdı. Kimisi bunu bile yapamadı, zira arkalarından koşturan bir damga, yasa dışı, hukuk dışı bir şekilde yeni  işlerinden atılmalarına yetti.

Okulların açıldığı gün tüm öğretmenlerin yaşadığı tatlı heyecan onlar için evlerinde gizli gizli gözyaşı döktükleri gün oldu. Neşeli öğrenci çığlıklarını duymaya alışkın oldukları o gün, bir ok gibi saplandı yüreklerine. Okuldan ayrılsalar da yaşadıkları yerlerden duydukları teneffüs zilleri, onlara yıllarca yaptıkları alışkanlıklarını hatırlattı. Eski öğrencileriyle de karşılaştılar kimi zaman, onları her zaman cesaretlendirdiler.  “Hocam döneceksiniz, yanınızdayız, merak etmeyin” diyen öğrencileri kadar onları hayat dolu kılan başka ne olabilirdi ki? Yıllarca emek verdikleri eğitim dünyasından onları koparabilecek hangi güçtü?

Bu yıl öğretmenler günü çok acı haberlerle geldi. Biliyorum ki bugün  çoğu eğitimci için böyle kalp yarası oluşturan üzücü bir gün olacak. Ama bugün gelmeden gelen ağır  haberler tüm vicdan sahipleri için şok etkisi yapacaktı. İntihar eden öğretmen, Ege denizinde eşi ve çocuklarıyla boğularak ölen öğretmen haberleri en başta eğitimcilerin ve tüm duyarlı insanların gözlerinin önüne bir bomba gibi düştü. Fizik öğretmeni Hüseyin Maden ve Ana okulu öğretmeni Nur Maden, KHK’yla işlerinden atılmış, bu yetmemiş, haklarında yakalama kararı çıkmıştı. Adil yargının kaybolduğu, tutukluluğun cezalandırmaya döndüğü, “bunu bir hukuk insanı yazamaz” denen iddianamelerin ağır ithamlarla insanları yargıladığı, cezaevlerinde kapasite üstü sayıdaki insanların yerlerde yattığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bu ortamda kaçak yolla yurt dışına gitmeye karar veren 3 çocuklu anne, baba öğretmen karanlık bir gecede Ege denizinin sularında kayboluyordu.

Bu ağır bir haberdi, zira ülkedeki ortamdan can tehlikesi pahasına uzaklaşmaya çalışan bir aile yok olmuştu. Olayın daha vahim yanı, dünyanın her tarafında medya kuruluşları için önemli bir haber değeri taşıyan bu olayı medya kuruluşlarının çoğunun görmemeye çalışmasıydı.  Zira çok trajik bu olay, ülkenin durumunu resmeden bir tabloydu. Hiçbir vicdanın suskun kalamayacağı bir felaket yaşanmıştı. Bu dram KHK’lı eğitimcilerin yüreğini bir kez daha sızlattı, bir eğitimci sınıfında olması gerekirken ailece bir felakete uğruyordu, öğretmenler günü öncesi bunu duyup da üzülmeyecek bir insan olabilir mi?

Ya intihar eden öğretmenler, depresyondaki öğretmenler, öz anne babasının dışladığı öğretmenler, cezaevlerindeki öğretmenler? Bu insanları bekleyen nedir? Mel’un bir darbenin suçunu eğitimden başka bir şey bilmeyen eğitimcilerin üzerine yıkmak nasıl bir mantıktır?

Eğitimde son yıllarda gittikçe son sıralara gerileyen bir Türkiye gerçeği var. PISA sınavlarında her geçen gün gerileyen Türkiye eğitimine bir darbenin de  KHK yoluyla vurulan darbe olduğunu bilmiyor muyuz? Yıllarını bir eğitimci olmak için harcayan insanlarımızın çok basit bir şekilde mesleklerinden ve hayattan dışlanmasının ağır vebalini yaşamayacağız mı sanıyorsunuz?

Eski Milli Savunma Bakanı’nın bir kalemde Milli Eğitim Bakanı yapıldığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bakan değiştirme rekorunun kırıldığı bir alandan bahsediyoruz. “Yap boz” tabirinin tam yerine oturduğu bir tarzdan bahsediyoruz. Eğitimin şaşaalı gösterilerle göklere çıkarıldığı, eğitimcinin bir gece yarısı KHK’sıyla manen ve madden bitirildiği bir Türkiye gerçeğinden bahsediyoruz. Siz bu ülkede eğitim ve öğretim mi bekliyorsunuz? KHK ile ihraç edilen öğretmenin, akademisyenin okuluna bile girişinin yasaklandığı bir yerden bahsediyoruz, duyun..! Barış talebinin ağır bir şekilde cezalandırıldığı bir anlayıştan bahsediyoruz. KHK’lı eğitimcinin pasaport iptalinden dolayı yurt dışı eğitim imkanından bile mahrum bırakılmasının izahını yapabilecek var mıdır?

OHAL döneminde intihar eden diğer eğitimcileri de hatırlatayım, çünkü bu insanlar intiharlarıyla belki hayatlarını bitirdi ama geri kalanlarda unutulmayacak bir iz bıraktı.

1)MUSTAFA GÜNEYLER(2 EYLÜL) Bilecik’in Osmaneli ilçesinde Çok Programlı Lise'de elektrik ve elektronik dersi öğretmeni 50 yaşındaki Mustafa Güneyler, FETÖ/PDY’ soruşturması kapsamında açığa alındıktan sonra karar hükmünde kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilmesi üzerine bunalıma girerek evinde tüpgazı açarak intihar etti.

2)ERGÜLÜ YILDIZ(24 KASIM) Çorum'un Sungurlu İlçesi'nde bir orta okulda müdür yardımcılığı yaparken FETÖ soruşturması kapsamında açığa alınan 47 yaşındaki Ergülü Yıldız, 24 kasım 2016 da kendisini asarak intihar etti.

3)ALİ DEREBAŞI(19 EYLÜL) Öğretmen Ali Derebaşı (19 Eylül): Kayseri’de anaokulu öğretmeni Ali Derebaşı görev yaptığı okulda 19 Eylül’de yaşamına son verdi.

4)BEHÇET EMDİ(19 KASIM) Öğretmen Behçet Emdi (19 Kasım): Karabük’te FETÖ/PDY soruşturması kapsamında tutuklanan 43 yaşındaki öğretmen Behçet Emdi, cezaevinde koğuş tuvaletinde iddiaya göre ayakkabı bağcığıyla asılı halde bulundu

5)MEHMET KARADOĞAN (Öğretmen): Muğla Ortaca’da öğretmenlik yapan 37 yaşındaki Karadoğan, açığa alındı. Ağabeyini ziyarete giderken arabasında av tüfeğini çenesinin altına dayayarak intihar etti.

6)MEHMET FATİH TIRAŞ(25 ŞUBAT) Akademisyen Mehmet Fatih Tıraş (25 Şubat) Çukurova Üniversitesinde Barış İmzacısı Mehmet Fatih Tıraş, barış imzacısı olduğu için görev süresi uzatılmadığı ve birçok üniversite tarafından kabul edilmediğinden geçirdiği psikolojik travma nedeniyle yaşamına son verdi.

7)MUSTAFA SADIK AKDAĞ (28 ŞUBAT) Akademisyen Mustafa Sadık Akdağ (28 Şubat) Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde Yardımcı Doçent olarak görev yapan 34 yaşındaki Mustafa Sadık Akdağ, Trabzon’da kaldığı arkadaşının evinde tabancayla başına ateş ederek canına kıydı.

 

Onları rahmetle anıyorum. Her intihar kişiyi tanıyayım, tanımayayım beni derinden sarsar. Bir insanın en çok korumak istediği ve en büyük hakkı olan yaşamından vazgeçmesinden bahsediyoruz ki, bu çok ağır bir vakadır. İnsanları bu noktaya getireni sorgulamadan doğru ve vicdani bir yere varabileceğimizi sanıyor musunuz? Keyfi kararlarla mesleği elinden alınamayacak tüm öğretmenlerimizin günü şimdiden kutlu olsun.

@gergerliogluof

Yorumlar