2014-07-30 00:00:00

Gazze konusunda çarenin Hamas iktidarının Gazze yönetimini Filistin'e devretmesi olduğunu ve bunun için de Türkiye ve Katar'ın Hamas'ı ikna etmesi gerektiğini vurguluyor  tecrübeli Ortadoğu uzmanı gazeteci Cengiz Çandar. Ama böyle bir ikna yapılsa ve başarılı olsa bile İsrail duracak mı diye sormak gerekiyor. İsrail'in zulümlerini çok eski yıllar öncesinden beri bire bir yaşayan Çandar'a. Bölgede iki devletli bir çözüme razı olmayan İsrail'in niyetinin Filistinlileri bölgeden kovmak ve işgali tamamlamak olduğunu artık anlamayanımız kalmadı. O halde gerçek , kalıcı çözüm ne, nerede, nasıl?

Geçici çözümler değil kalıcı çareler üretmemiz gerektiği apaçık ortada. Bu çaba sadece Müslümanlar için  değil haksızlıktan rahatsız olan tüm insanlık için geçerli. Ortadoğu'da farklı dinler,diller,ırklar, mezhepler var. Bir Ortadoğu kardeşliği geliştiremediğimiz müddetçe bölge kendisini bitirmeye en büyük namzet, Kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayan bir anlayışı engellemek tüm çare arayan dertli kişilerin en büyük amacı olmalı. Bu hayali bir durum değil acılara dövünmek yerine olması gereken bu duruma odaklanmaktan başka çaremiz yok.
Bölge huzuru ve barışı için atılacak ilk adım ırkların, dinlerin kendi aralarında kuracakları bir birliktelikten geçer. Farklı olanı dışlamanın en büyük hastalık olduğu bu topraklarda aslında sıcak insani ilişkilerin hastalığın tedavisindeki en büyük kolaylaştırıcı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Karşısındaki rakibinin kötülüklerine odaklanmışlar için en son akla gelen olsa da iç bünyedeki asıl hastalığın giderilmesinin önemini ve gereğini çok kısa sürede herkes anlayacaktır. Irkların ve dinlerin kendi aralarındaki sorunları giderdikten sonra  diğeriyle aynileşmeden yakınlaşması çok zor bir hadise değildir, hayali değildir. Şu anda Filistin'de  camisi yıkılan Müslümanlara kiliselerini açan Hristiyan rahipler ve orada namaz kılarak ibadetlerini yerine getiren Müslümanlar bunun çok zor olmayacağını gösteriyorlar bile. Diğerine yakınlaşmak derken benzer olmayı değil farklı olduğu halde yakınlaşabilmeyi kast ediyorum.
Adil bir yarışta en iyi kazanıyor. En iyi işini en disiplinli, bilimsel ölçülere uygun ve şans, talih, kader, kısmet gibi faktörlere bırakmayan oluyor, bu her alanda böyle. Dünya zalimlerine karşı mücadele etmeye çalışanlar bu tabiat kanununu çok iyi bilmek zorunda. Gücün borusunun öttüğü bir dünyada zalimlere öfkelenmenin çok somut bir sonucu olmuyor. Filistin veya diğer 3. dünya ülkelerinin veya tüm ezilenlerin sorunu da  karşıdaki zalim çok güçlü olduğu için değil aslında çok güçsüz olmada. En başta düşünsel gelişimde, okumada, araştırmada ve sonuçta bir yapı oluşturmada  çok güçsüz olduğumuz için nihayetinde hep katledilen, soykırıma uğratılan, yenilen biz oluyoruz. Başarı için çok uzak diyarlara gitmeye gerek yok, sır yanı başımızda , komşularımızda, arkadaşlarımızda, yani bizde. Başarının diğerinin başarısızlığında, yenilgisinde olmadığını aksine  örnek olmada ve dayanışmada olduğunu bir bilsek.
Savaşan bölgelere silah yardımı yapmakla çözüme ulaşılmayacak. Zalimlere karşı duruşun sırrı anlatılabildiğinde her geçen gün kendisinin hakimiyetini kurmaya çalışan , gözü bundan başkasını görmeyen farklı olanı düşman olarak görüp ötekileştirmeyi dini ve kültürel olarak bulduğu fetvalarla, desteklerle gerçekleştirmeye çalışanlar yanıldığını anlayacaktır. Zafer kazandığını sandığı anın aslında kaybettiği anın adı olduğunu bilmeyenlere bunu anlatmak zor olsa da hep düşünmek, konuşmak, istişare etmek ve diğerinden istifade etmekle hastalıklarımızı yenebileceğimizi bilmemiz gerekiyor.
Ortadoğu halkları bu tür bir yakınlaşmayı başarabilir. Yeter ki olabileceğine inanılsın ve çok uzun süreli bir yürüyüşe çıkılacağı bilinerek yolda yürümeye odaklanılsın. İşte bayramlar, bunun en güzel delili. Bir İslam ülkesinde bayramlar herkesin yüzünü güldürür, küsleri barıştırır. Sadece Müslümanları değil Hristiyan'ın da ,Yahudi'nin de Ermeni'nin de ateistinde mutlu olduğu günlerdir bayramlar. Aynı dini inançtan olunmasa bile komşunun ortak kültürü müthiş bir güzellik duygusu oluşturur da ortak bir neşe ile bayram eder herkes hakikaten. O halde niye başaramayalım. Haydi, karamsatılmış umutlarımızı yeniden aydınlatmaya, gayrete ve kendimize iyilik etmeye. Daha çok yakın  mahkeme , dava süreçlerindeki diğerinin yaşadığı mağduriyeti zamanında anlamayan ve başımıza geldiği anda ortak iyinin ve adaletin önemini ve güzelliğini anlayan beyinlerimize, gönüllerimize iyilik etmeye.
Bu hayrete herkes bir taraftan, bir yerde başlasın hele görün bakalım ne güzellikler, birliktelikler çıkacak ortaya. Kurtarıcının mucizevi bir lider olduğu ve böyle gerektiği anlayışından bir nebze kurtulsak çarenin kendimizde olduğunu görmememiz için bir neden yok aslında

Yorumlar