2011-06-22 00:00:00

Hükümetin  şehitlik  kavramı  konusundaki  atağı  MHP  tarafından tepki  ile  karşılandı. Sivillerin de  şehit  sayılması  ve Hrant Dink’in de  şehit  statüsüne alınması önerisine MHP  tarafından  verilen  bu  tepki  aslında  yıllardır  gizlenmeye  çalışılan  gerçeğin bilhassa  müdafiileri  tarafından  deşifre  edilmesi  anlamına geliyordu.

Müslüman olmayana  şehit  deniyorsa uygulanan  politikalara  göre  ölüp de  şehit  olarak adlandırılanların bu  durumu  niye  akidevi  açıdan  masaya  yatırılmıyor? Dini  kullanmaya çalışıp da ideolojinize  payanda etmeye  kalkarsanız  böyle  tarihi  çelişkiler  oluşuverir işte. Bu işin  çözümü  laik devlet  iddiasındaki  bir  yerde  ölenlerin  devlete  bağlılığı ile izah edilmelidir. Dini  bir  iddiası olmayan  bir  devletin  ölen  askerleri  arasında  parasal açıdan da   farklılaşmaya  yol  açacak  payelendirmeler  yapması  eşit  vatandaş  statüsüne tabiî ki gölge  düşürür. Hükümetin  yaptığı  yanlış  bir tanımlama ile doğru bir  iş yapmaktır aslında. Vatandaşının  kendisi  uğrunda  öldüğünü  dini olmayan  bir  dille  adlandırması ve ödüllendirmesi   sorunun çözümünü sağlayabilir. Ama tabiî ki  en  doğrusu doğru politikalar  oluşturmak  ve  bunun  ışığında  insanları ölüme sürme  sorumluluğunu alabilmektir.

Ama  asıl tartışılması  gereken  sivil  şehit  vb.  kavramlardan  sonra  ülkedeki sorunların çözümündeki  konservatif  tavırdır. Ak Parti  gün geçtikçe  devletçi, muhafazakar bir tavra  kaymaya başlamaktadır. Farklı  kesimden  aydınların, köşe  yazarlarının  desteğini gün geçtikçe  kaybetmeye  başlamaktadır. İlkeler  açısından  doğru  işler  yapmak  kolay bir  iş değildir  ama  halka  yaranmaya  çalışıp  oy  getirme  hesabı  açısından  uygun olacak  bir  politika  takip  etmeye  başlarsanız,  doğru  bir  yere  varamazsınız. Çeşitli tartışmalardan  önce  genel  yönelişi  sorgulamak  gerekir. Gücü elinde  bulunduranların yönelişleri açısından  her kesimde  yozlaşma  alametlerinin  başladığını söyleyebiliriz. İktidarın nimetlerini  kullanma,  siyasette risk  almadan  güç  odaklarını  ürkütmeden  genel durumun  devamını  sağlama  hali  dikkat  çekmektedir.

İçişleri  Bakanının söylemleri    gibi  örneklerle  gerilimi  arttırmayı  Kürt  halkını ve her kesimden  insanı     kendinden soğutmayı başaran  Ak Parti hükümeti  Türk  sorununu çözmek  için  istediği  kadar ulufe  bağışlasın,   başarılı olamaz. Askerleri  öldürmeyecek formül eşit  vatandaş  statüsü  çalışmalarına  her türlü engele rağmen devam etmektir. Yoksa  asker  yakınlarına veya diğer  sivillere  sus payı  vermekle olmaz bu iş. Başarılı olma  kriterleri bellidir  ve  bunları yapacak en güçlü alternatif de aslında yine  Ak Parti hükümetidir. Topu taca  atarak, zamana  oynayarak, dindar kamuoyunun gönlünü almaya çalışarak  Türkiye’nin  sorunları çözülmez. Kendisini eleştiren her  sesi  düşman belleyen ve  aydınlara  bol bol hakaret  eden  Başbakan’ın tavrı sağlıklı bir tavır değildir. Medyanın   görevi eleştirmek,  iktidarda olanların da  işi  eleştirilere  hak  vermektir. Hz. Ömer  gece  sokakları  dolaşıp da  çadırda aç torunları ile çaresiz  yaşlı bir  kadın görmüştü. Yardım ettiği  kadının şahsını tanımayıp  kendisine, devlet  başkanının sorumsuzluğuna    hakaret  etmesi  karşısında  sesini  çıkarmayıp  ağır görevinin   gereğini yerine getirmişti. Omzunda  uzun  bir yolda  taşıyıp  çadıra  getirdiği  un  çuvalını arkadaşının  ısrarına  rağmen ona  taşıtmamıştı. “Öbür dünyada  bu  sorumluluğun hesabını  ben  vereceğim” diyordu. İktidar  sahiplerinin  yanlışları yüzünden  çok  insanlar ölebilir, aç kalabilir. Bunun  ağır  sorumluğunu  taşıyanlar  ancak başarılı  olabilecektir. Her  eleştiriye  daha  ağır ifadelerle  karşılık verme ile  bu  başarının  olmayacağı ortadadır.

21. yüzyılda   düşünen  insanların, kanaat  önderlerinin, aydınların    eleştirilerini  nasihat olarak  bellemeden  siyaset yaparsanız hem zor durumlara düşersiniz hem de  adaletsiz işler  yapabilirsiniz.

 

Yorumlar