2009-03-10 00:00:00


 

Silopi’de asit  kuyusunda  kemikler,  Darfur’da  tecavüzler 

 

Silopi’deki  asit kuyuları  nihayet  açıldı  ve  kemik  parçaları  bulundu. Binlerce  fail’i  meçhulün olduğu  bir  bölgede  sonunda  meçhuller  ortaya  çıkmaya,  aydınlanmaya    başladı. Meçhul,  çünkü  kaybolduğu  daha doğrusu  öldürüldüğü  belli  olduktan  sonra  birçok kişinin cesedine  yılardır  ulaşılamamıştı. Var  olup  olmadığı  bir  türlü  resmi  ağızlarca   itiraf  edilmese de  JİTEM’in  bu  meçhullerden sorumlu  olduğu  hep konuşuldu. Bölgede   terörle  mücadele  edeceğiz  diye  hukuk  dışı  yollarla  insanların   kaçırılıp  sorgulanıp  sağa  sola,    yol kenarlarına  bırakılmaları    mutad bir  hal  olmuştu. Bunu  yapanlar  kutsal  devleti  korumak  için  bu  filleri    yaptıklarını  düşünüyorlardı. Bunu  daha  sonra JİTEM’in  yurt  dışına  kaçmış  eski  elemanlarından öğreniyoruz.  “Ülke  elden  gidiyor,  bölünüyor”  diye  dolduruşa  gelmiş  kişiler de  kullanılarak  her  türlü  hukuk dışı yol  mübah  kılındı. Bu  cinayetleri  işleyenler  herhalde  çok  kutsal  bir    yaptıklarını  düşünüyorlardı. Zira  devleti  kurtarmak  onlara  göre  her şeyin  üstünde  olması  gereken  bir  yol  idi. Bunun  için  her  türlü  gayrımeşru  yolu kullandılar. Bilinmesi gereken  şu ki  hukuk  devletin  üstündedir. Hukuk  vatan  duygularının  üstündedir. Devlet  asıl adalete,  hukuka    riayet ile  ayakta durur.

 

Devleti  kurtarmak  için darbe  yapanlar,  devleti  kurtarmak  için fail’i  meçhullere  imza  atanlar… Peki  böyle  bir  anlayış  ile  kurulan  devlet olabilecek mi  sizce. Askeriyeye  ait  bir  arazide   asit  kuyularında  kemik  kalıntıları…Bunun  hesabını  kim  verecek  şimdi…Bunun  hesabı da fail’i  meçhul  olacak  herhalde. Adalet  bakanı  Genelkurmay  başkanı  ile  görüşüyor. Belli ki  bu sorunu yani  askeriye arazisinde bulunan  kuyulardaki kemiklerin yargıya  yansıması  ihtimali    ile  ilgili konular   gündeme  geliyor. Belki  sadece  bir  tahmin ama  biz Türkiye’de artık askerlerden  en  olması  gereken  şeylerden  önce bile  izin  alınma  geleneğine alıştık.

 

Geçen  hafta tüm  dünyada  tartışılan  bir  başka  önemli  konu  daha  vardı. Sudan   hakkındaki  UCM  kararı.  Uzun yıllardır  süren  bir  sorun Darfur  sorunu. Belki yankısı  bize   çok  gelmese de  yüzbinlerce  insanın  katledildiği,  tecavüze  uğradığı  bir  yer  Darfur. Darfur’da  Afrikalı  ve  Arap  Müslümanlar  arasında  etnik  bir  çatışma  yaşanıyor. Daha doğrusu  Arap kökenlilerle işbirliği  yapmış  olan  hükümet  sorunu  şiddet  yöntemleri  ile  bastırmaya çalışıyor. Etnik sorunu  demokratikleşmenin  artması,   hakkaniyete  riayet  ile değil  silah  gücü ile   çözmeye  çalışıyor. İşin doğrusu  Darfur’daki  sorunun  etnik  sorun  anlamında Türkiye’den farkı  yok.

 

Darfur  ve  Silopi’nin  birbirinden  farkı  yok  aslında. İkisinde de  hesap  sorulamayan cinayetler  var. Faili’i  meçhuller  var. İkisinde  de “bizdendir  görmeyelim”  diyenler  var. “Müslüman  bir ülkedir  görmeyelim”   demekle  “vatanın  selameti  için terörle  mücadele etmiş  olanların  günahlarının ortalığa  saçılmasına  müsaade  etmeyelim”  demek  arasında bir  fark  var mı? İkisinde de adaletin  sağlanması  yönünde  atılan  adımlara  gösterilen  acil  refleksler var. Bu  refleksler  “ama  başka  yerde de  adaletsizlik  var,  kimse müdahale etmiyor”  diyerek  adeta  buradaki  zulme  müdahale  edilmesini  hoş   görmüyor. Buradaki  adaletsizliğe  müdahale  sanki  diğerine  müdahale etmeyen  dünyayı   meşru  kılıyor. Adaletin  tecellisi  nerede  olursa  olsun  sevinçle  karşılanması  gereken  bir  değer  iken  hemen  etki, tepki  meselesi  başlıyor. Hemen  ilkel  refleksler  başlıyor. Kan  davaları  yürütülmeye  çalışılıyor  adeta.

 

Silopi’de   ve daha  nice yerde  yıllarca  hukuk dışı  şiddet  uygulandı. Aslında  Kürt  sorununu  çözmek  çok  kolay  iken  zor  olan  seçeneğe  talip  olundu. Kolay  gibi  görünen zor  seçeneğe  talip olundu. Her  geçen gün  büyüyen  sorunu  yol  ortasından  adam  kaçırarak  dağbaşında  sorgulayıp  cesedini  asit  kuyularına  atarak  çözmeye çalıştılar. Muhalif  gruplar arasındaki  çatışmaları  körükleyerek  sorunu  çözmeye  çalıştılar..PKK,  Hizbullah  arasındaki  çatışmaları  körükleyerek  çözmeye  çalıştılar. “İti  ite  kırdırarak”   meseleyi  çözelim  dediler. Kürt  sorununu  adil bir   şekilde  çözmek,  insanların  ırkına, kültürüne,  ananesine  saygı duyarak çözmek,  hiç  bir  devlet  görevlisinin  aklına  gelmedi. 40  bin  insan  öldü,  ancak  TRT  Şeş  akıllarına geldi. Kürtçe  mevlid  ancak  akıllarına  geldi. Aslında  zamanında  soruna ırkların  ve  kültürlerin  Allah’ın  yarattığı  güzellikler  olduğu düşüncesiyle  yaklaşılsaydı  bunlar olur muydu?.

 

Darfur’da da  farklı  değil  sorun. Ömer  El  Beşir  işlediği  cinayetlerden  dolayı  hakkında tutuklama  kararı  çıkan  ilk  devlet başkanı. Çözümü  “kahrolsun  batı”  demekte  buluyor ,   çözümü  Afrika  birliğine  seslenip     “kardeşinizi  kurtarın” demekte  veya    ekonomik  işbirliği  yaptığı  ülkelerle  çıkar  ilişkisi  ile  çözmeye  çalışıyor  El  Beşir. Çözümü “ biz   müslümanız onun için dünya  bize bunu  yaptı  ey  Müslüman ülkeler”  demekte  buluyor.

Türkiye de bunlardan biri. El Beşir’in  tutuklanmasına  karşı  çıkıp  cezanın ertelenme  çabalarına  destek  veriyor.Bunlar  sadece  siyasal  ve ekonomik çıkarlar  içindir.Aslında  en  çok  biz,  bir  hukuk  devleti olamamanın,  teknolojik  ,siyasal   azgelişmeyi    doğurduğunu  bilmesi    gerekir. 

 

Silopi’de  de   çözülmek  istenmeyen bir  soruna  bulunan metodlar,  Darfur’daki  ile  benzerlik  arzediyor. İkisinde de  devlet  farklı  ırkların hakkını  görmek istemiyor,  baskıcı  hukuk  dışı  metodlara  bel  bağlıyor. İkisinde    de  insanların  vatan,  dil,  din  duyguları  istismar  edilmeye çalışılıyor. İkisinde  de  bu  duygular  yıllardır  katillerin  kendilerini  gizlemesine  yardımcı olmuş. Ama  ikisinde  de gerçekler  ortaya  çıkıyor  ve  artık  herkesin bu benzerliği  görmesi  gerekir.

Yorumlar