2010-01-23 00:00:00

Aynı günlere denk geldi. Uğur Mumcu , Abdi İpekçi, Hrant Dink cinayetleri. Artık hepsinin ortak noktası belli. Derin devlet organizasyonları ile işlendiği belli olan bu cinayetler farklı tarihlerde de olsa senenin aynı günlerine denk düşmeleri itibariyle karanlıkların aydınlatılmasında ortak bir rol üstlendiler.

Abdi İpekçi cinayeti 12 Eylül öncesini iyi hatırlayanlar tarafından ilk planda karşılıklı işlenen sağ sol cinayetleri arasında tepki sırasını bozmayan, bir solcuya karşı işlenmiş cinayet idi. Ama daha sonraları daha çok sol tandanslı gazetecilerin yaptığı araştırmalar bu cinayetin sıradan bir sağ sol itiş kakış cinayeti olmadığını gösterdi. Mehmet Ali Ağca çok bariz bir derin devlet organizasyonu ile cezaevinden kaçırılıyor ve istihbarat örgütleri ile işbirliği yaparak Papa’yı vuruyordu. Sansasyona meraklı Ağca çeşitli zamanlarda yaptığı çıkışlarla hep adından söz ettirdi.Ama olayların perde arkasını anlatmaya yanaşmadı.

Uğur Mumcu cinayeti de aynı senaryonun bir başka versiyonu idi. Cinayet işlendikten sonra ardından işlenen bir çok aydın cinayeti sonrası olduğu gibi suç İslamcı örgütlerin üzerine atılmaya çalışıldı. Sokaklara dökülen kalabalıklara bir de islam’a hakaret içeren sloganlar attırıldı. Dolduruşa gelmeye hazır olan toplumun üst kesimini temsil eden entelektüellerimiz bu palavraya çabuk kandı. Medya’mız da zaten böyle bir senaryoya çoktan hazırdı. Böylece “alan raz,ı veren razı” bir alışveriş durumu oldu ve uzun bir süre kimse derin gerçekleri sorgulamadı. Neden sonra Mumcu’nun Devlet – Öcalan ilişkileri üzerinde çalıştığı anlaşıldı ve olay bazı meraklı gazeteciler aracılığı ile sorgulandı. Bu arada bir çok kişi bu suç isnadı ile yıllarca hapislerde yatırıldı. Profesyonelce işlenmiş bu cinayetin arkasında hiç bir iz bırakmayan yapısı dikkat çekiyordu. Artık şimdi herkes bu cinayetin de bir derin devlet organizasyonu olduğuna emindir.

Hrant Dink cinayeti de aynı serinin son versiyonu oldu. Ülke’de uzun süredir estirilen ulusalcı rüzgarın sonucu olarak bu cinayet işletildi. “Türk’e Türk’ten başka dost yoktu o halde tüm Türk olmayanların bir şekilde icabına bakılmalıydı!..Ermeni meselesinde hiç suçumuz yokken bize bir katliam isnadı yapılıyordu!…O halde bulduğumuz Ermeni’yi öldürmeliydik!…Hiç hatamız yoktu bütün kötülükler batıdan gelirdi!…Bu düşüncelerle gaza getirilmiş ülkücü gençlik yine bir dolmuşa bindirilmeye çalışıyordu..Ülkenin çağdaş demokratik ve özgürlükçü bir hal almasından rahatsız olan ulusalcıların oyuncağı olduklarının farkında değillerdi. Sonunda o zamana kadar halk tarafından adı pek bilinmeyen ama aydın çevrelerde Ermeni meselesindeki barışçı yaklaşımları ile tanınan Hrant Dink öldürüldü. Hrant Dink’in öldürülmesi sorunların hakkaniyet çerçevesi içerisinde çözülmesini isteyen anlayışa büyük bir darbe vurdu. İnsan hakları, adalet ve özgürlüklerin geliştirilmesine büyük darbe vurdu. Bir taşla bir çok kuş vuruluyordu. Bir anda ülkenin kimyası bozuluyor ve dünya çapında Türkiye hakkında olumsuz yankılar oluşuyordu. Bu cinayet ile AB sürecine büyük bir darbe vuruluyordu. İçeride darbe tezgahlama peşinde koşan Ergenekoncuların ekmeğine yağ sürülüyordu. Ülkedeki kamplaşmaların artması, eski acıların tazelenmesi derin devlet temsilcilerinin çok hoşuna gidiyordu. Kısa bir süre sonra milliyetçi görüşleri ile tanınan kişilere işletilen bu cinayetin arkasında yine derin devlet’in olduğu anlaşıldı. Devlet’in tüm birimleri ile cinayeti işleyecek el’e kadar her şeyden haberdar olduğu bu cinayetten bir tek maktül’ün haberi olmamış. Göz göre göre gelen bu cinayet ilk başta birçok olumlu gelişmeyi baltalasa da sonunda aynı mel’un tertibin son halkası olduğu anlaşıldığı için karanlıkların aydınlatılmasında önemli bir işaret taşı oldu.

Son Dink cinayeti ile herkes uyanmaya başladı. Gerçeklerin bu kadar açık bir şekilde ortaya döküldüğü bir başka olay olamazdı. Kukla değil kuklacı açık bir şekilde görünüyor ve amaç anlaşılıyordu.Bu cinayet büyük oyunun kuşbakışı değerlendirilmesini sağladı bir çok kişiye.

Bu cinayetler in ortak noktası Türkiye’nin demokratikleşmesini istememekti. Türkiye’nin açık bir toplum olmasını istememekti. En son cinayette uyanan aydınlarımız çok farklı kesimlerin katılımıyla Hrant Dink’in cenazesine katıldılar ve “hepimiz Ermeni’yiz’ dediler. Bu “hepimiz bu alçakça işlenmiş cinayete karşıyız ve arkasındaki mel’un elleri biliyoruz” anlamındaydı. Bir Ermeni’ye yapılan zulme karşı adalet ve vicdan duyguları taşıyan tüm aydınlar olarak ortak bir çizgide olmayı başarabiliriz” demekti. Bazıları bunu ilkel bir milliyetçilik tepkisi ile yanlış anlatmaya çalıştılar. Ama olayların derinini görmeyi başaranlar dışındakileri aldatabildiler ancak. Zulme uğrayan kim olursa olsun mazlumun yanında zalime karşı ortak bir cephe oluşturmak kadar güzel bir insani erdem olamaz. Artık bundan sonrasında sorunların özgürce konuşulabilmesini isteyenler olarak bu ortak oyunlara karşı ortak cephe oluşturabilmeyi başarmaktır önemli olan.

Yorumlar