2012-03-20 00:00:00

Vicdan ve vicdansızlık…Vicdanlılar ve vicdansızlar… İşte insan ilişkilerindeki temel farklılaşma alanı…

 

Adana'da iki çocuk annesi bir kadın intihar etmiş. Bu intiharı yürek yakıcı kılan ise yaşanan dramın ortaya çıkmasıdır.Kocası iflas etmiş ve evinden uzak şantiyelerde çalışan ve kazandığını borcunu ödemede kullanan bir baba ve 8 aydır kirasını ödeyemeyen, sefalet içinde iki çocuğu ile ortada kalmış 26 yaşında bir anne. Cebindeki 6 tl ile oduncudan odun almaya giden ve oduncunun bu parayı görünce ücretsiz odun verip gönderdiği kadın eve gelip yaş odunlar , lastik parçaları ile sobayı yakmaya çalışıp başaramayınca çocuklar üşümesin diye saç kurutma makinesini açık bırakıp yan odada beşik demirine ip bağlayıp kendini asmış. Anlaşılan odur ki zaten maddi sıkıntılar içinde depresyona girmiş olan zavallı kadın bir de rutubet ve sefalet içindeki evinde çocuklarını ısıtmak için sobayı da yakamayınca son üzüntü damlası da damlamış ve depresyon içindeki kadın intiharı seçivermiş. Masum iki çocuğun ve yokluklar içindeki evin sefalet manzarası vicdanlarımıza ağır bir yük olarak asılıveriyor. Kadın kendini asarak aslında insanlığın kararını vermiş herhalde. Tüm insanlığın öte dünyada çok ağır bir hesap vereceği bir olaydır bu. Toplumun “devlet niye bu aileyi bulamamış” diyerek kurtuluvereceği bir olay değildir. Bu kadın tüm insanlığa ve onunla sorumlu olan devlete çok ağır bir yük yükleyip gitmiştir. Cahiliye döneminde zalimce öldürülen bebelerin hesabının  sorulacağını söyleyen Kur'an ve ona inananlar bu olayı nasıl karşılayacaklar. Üç beş dakika üzülüp sonra unutacağımız bir olay mıdır yoksa küçüğün daha da un ufak olduğu büyüğün dahada irileştirildiği bir dünyaya isyanımızı haykırmamız gereken bir olay mıdır? Bu olaya en çok duyarlı olması gerekenler adaleti ve vicdanı baştacı etmesi gereken müslümanlardır. Ancak son zamanlarda genel bir dünyevileşme eğilimi sarmadı mı islami camiayı? Yanan 11 işçiden sonra adeta bize ikinci bir ikazdır bu. Müstez'afların hukukunu korumakla mükellef ve bu yeryüzünün canlılar nezdindeki vekaletini yüklenen müslümanlar neredesiniz, neredeyiz?

 

“Çocukların öldürüldüğü bir dünyada biz yaşamasak da olur” diyor Adem Özköse. Halkının malını saçıp savuran tüm zalimler gibi olan Esad'ın ülkesinde çocuk ölüleri karşısında yüreği parçalanan Adem ve “orada ne işi vardı” diyen sesler…Adalet ve vicdan duyguları ile siyasi hesap ve çıkarlar karışınca böyle sesler de çıkabiliyor.

 

Hakikaten 16 Mart vicdan günü bize önemli bir vicdan muhasebesi yapmamız gerektiğini gösteriyor. Ülkesinden uzakta farklı ırktan ve dinden Filistin'li mazlumların yardımına koşan  “biz başka çocuklar için endişelenen çocuklarız”  diyen  Rachel Corrie bir tarafta, her türlü çukurluğa düşmüş Amerikalılar bir tarafta. Seneler geçse de unutulmayacak Halepçe bir tarafta,  ırk ve mezhep savaşındaki, hırs peşindeki Irak ahalisi bir tarafta…

 

Sivas katliamını yaptıran ruh hali bir tarafta,  Hrant Dink'in katlinin hesabını sormaya çalışan müslüman vicdanı bir tarafta…Sadece Sivaslıları suçlu ilan ederek  kimse kurtulamaz. Linç kültürünü teşhis edemeyen ve tehlikesine dikkat çekmeyen müslüman düşünür “biz yapmadık ” demek yerine,  bunun muhasebesini yapmalıdır en başta. Provokatörün ekmeğine yağ süren topluluk suçu başka yere atma yerine saatlerce süren bir toplumsal gösterinin böyle bir faciayla bitebileceğini hesap etmediğinden dolayı kendini sorgulamalı. Her zaman böyledir. Suç sahipsiz kalır.

 

İkna odalarının mucidi Nur Serter, “Vicdanen pırıl pırılım. Hayatta yaptığım en iyi şey ikna odalarıydı” demiş. Nice genç kızı ruhen perişan ettikleri ikna odaları için ancak kararmış ruh sahipleri bu ifadeleri kullanabilir.  Şu blinmelidir ki  ancak bu zulme uğrayanlar çözebilir Türkiye'nin mes'elelerini. Geçtiğimiz günlerde Hilal Kaplan'ın yazısında anlatılan   Ermeni öğrencisinin aşağılanması ve dışlanması karşısında yüreği parçalanan,   başörtüsü zulmünü, ikna odalarındaki dışlanmışlığını hatırlayan adil bir müslümanın  ruh  hali  empati yapabilir ancak. Bu zulümlere uğraması da şart değildir. Yeryüzünün,  canlının ve cansızın vekaletini üstlenmiş olduğu bilincinde olanlar ancak adil ve vicdanlı gözlerle bakar dünyaya.

Siyasi ve sosyal olaylara vicdan penceresinden bakmazsanız çok bahaneler bulabilirsiniz. Adana'daki kadın için “devlet veya yardım kuruluşları görseydi” diyebilirsiniz. Gazeteci Adem'in mazlumlar için sıcak evini bırakıp tehlikelere atılmasını anlayamazsınız. Sivas'daki tekbir seslerini ve alevlerin eş zamanlılığı sizleri hala uyandırmıyor, özeleştiri yaptırmıyorsa dindarların neden olduğu toplumsal skandallarla daha çok karşılaşabilirsiniz. Dünyevileşmeyi çok tehlikeli bir yöneliş olarak görmeyip iktidar, belediye nimetlerinden nimetleniyorsanız safınız farklıdır artık. Nur Serter gibilerinin karanlık vicdanlarını yenmenin tek ilacı ise zalimleri çifte standartları ile ortada bırakıp onlara özenmeyerek  adil olana talip olmaktır.

Yorumlar