2013-11-03 00:00:00
Vicdan yarası devlet görevine isyan ediyor!..
Ayhan Çarkın’ın itirafları vicdan kavramının ne derece etkili olduğunu gösteriyor. Ayhan Çarkın bir döneme ışık tutuyor aslında. Fail’i meçhuller, yargısız infazlar ve en önemlisi, en acısı devlet adına bunu mübah görmeler…
Aslında o döneme şahitlik edecek olan bir çok kişinin söyleyecekleri çok önemli şeyler var. Çok kişi susuyor, Çarkın konuşuyor. Vicdanı sızlayan bir kişi olarak konuşuyor. Konuştukça en azından bu dünyada yaptıklarından nedametini belirtip öte dünyaya kalmadan cezası neyse çekmek istediğini söylüyor.
Çarkın’ın anlattıkları hakikaten tüyler ürpertici. İstanbul Maltepe’de 3 TİKKO’lu genci silahsız oldukları halde infaz ettiklerini, evlerine girince onların yeni demledikleri sıcak çayı görünce içinin sızladığını söylüyor. PERPA’da infaz ettikleri gençleri aslında canlı yakalayabileceklerini ama direndikleri ve çatışmada öldürüldükleri imajı verdiklerini söylüyor. “Ayhan Efeoğlu, emniyette işkence sonucu öldü. Cesedini bize verdiler. Biz bomba ya da bu tip bir şey sandık imha için bavulu görünce. İçinden ceset çıktı. Götürüp gömdük. Kendi ellerimle gömdüm. Şimdi fotoğrafı, cezaevinde başucumda asılı. ‘Adaşımdan’ özür diliyorum her gün. Her gün resmine bakıp ağlıyorum” diyor Çarkın. Bir çok infazın ‘polis katili’ polis aracına bomba’ denilerek yaptırıldığını anlatıyor ve “Devlet emir verdi yaptık. Ben cezamı çekerim. Ama, bu emri verenlerden hesap sorulmayacak mı” diyor. Sorgulayıp ,öldürürken “insanlık onuru işkenceyi yenecek” diyen insanların sesleri kulaklarından gitmiyormuş. Bunlar hakikaten vicdanda yer edecek sözler. Zaten infaz etiği bu gençlerin resimlerini uzaktan seyrettiği cumartesi annelerinin ellerinde görünce içinin sızısı bir kat daha artmış. Zaman zaman ağlayarak anlatılan olaylar bunlar. Belli ki gerçek olaylar. Çarkın “vicdanım sızlıyor ama bu işleri birlikte yaptığımız Mehmet Ağar’ın vicdanı sızlamıyor diyor. En dehşet vereni budur aslında. Katillerin bir de dönüp vicdanına ateş etmesi ve Çarkın kadar olamayışları ne kadar üzücü.
İnfaz ettiği kişilerin hayata dair izi olan sıcak çayları o an vicdanına ufak bir sızı, bir damla olarak düşmüş. Diğer olaylar da eklenince büyümüş de büyümüş. Sonunda baş edemediği derin bir vicdan yarası oluşmuş. Bu vicdan yarası insani bir işaret. Bazı insanların ne kadar seri katil olursa olsun bir de dönüp kendi vicdanlarına ateş edemediğinin bir resmi adeta. Biz insan hakları savunucuları yıllarca devletin çeşitli vesilelerle yargısız infazlar yaptığını, cezaevlerinde hayatı bitirten katliamlar yaptığını söyledik. Sorunlarla uğraşmanın hukuk çerçevesinde olması gerektiğini söyledik. Kimse bizi duymak istemedi bunlar “marjinal laflardı”. Eğer Türkiye’de islami kesimden bir insan hakları savunucuysanız böyle kimsenin duymak istemediği şeyleri söyleyince adınız komünistlerin, bölücülerin haklarını savunanlara çıkar “Kalkmış kimin hakkını savunuyor” denerek liberalleştiğinizden, bozulduğunuzdan dem vurulur. Ama siz en bitmiş vicdanları bile alevlendirecek bir hak katliamına seyirci kalmamışsanız sonunda haklı çıkarsınız. O zamanın olaylarını mübah görenler bile şimdi dehşetle bu itirafları okur ve yargısız infazın ne denli bastırılamaz bir vicdan yarasına dönebileceğini anlar.
“Cumartesi annelerinin yüzüne bakmak istiyorum” diyor Çarkın. Bir dönem herkesin gözünde hain, bozguncu vb. ilan edilen anneleri uzaktan seyretmiş ve içinin sızısı artmış Çarkın’ın. Vicdan böyle bir şey. En muhafazakar gerekçeler bile olsa bir yerden başladı mı salgın hastalık gibi vücudu sarıveriyor işte. Önemli olan bu itiraflardan sonra herkesin “hukukun içinde kalması gereken devlet” kavramını anlaması ve bu zorunluluğu hissetmesi gerek.
Barış isteyen PKK içindeki bir grubun infazını gerçekleştirdiklerini, Yeşil ve ekibinin Gazi olaylarını organize ettiğini söylüyor. Devlet adına hangi mantıklarla yola çıkıldığını ve devletin nasıl bir infaz timi haline geldiğini anlıyorsunuz. Sorun çözen değil sorun üreten bir devlet ile karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz. Gerçeklerin sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu varmış işte. Çarkın’ın sızlayan vicdanı nezdinde herkesin anlaması gereken zalim kim olursa olsun, haksızlığa karşı kim ne derse desin buna karşı çıkıp haykırmanın en kalıcı gerçek olduğudur. Zulmün yapılabileceğini ama kimseye haklılığını ispat edemeyeceğini mazlumların “ah”ının yerde kalmayacağını hiç kimsenin unutmaması gerekir.
Yorumlar