2012-03-14 00:00:00

Sivas katliamı ve gazeteciler ile ilgili gecikmiş tahliye kararı yargının halini yenidendeğerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor. Hangi tahrik unsuru olursa olsun ateşler, alevler altında insanlar öldürülüyorsa bunun adı katliamdır.

 

Sivas’ta yıllar önce bir katliam yaşandı. Uludere’de yaşandığı gibi, Hocalı’da, 1915’deAnadolu’da, Gazze’de, Suriye ‘de şu anda yaşandığı gibi..

 

Siyasi pozisyonunuza göre katliamlar arası bakış açınızı değiştirmeniz veya katliamyarıştırma eğilimiz varsa istediğinizi görebilirsiniz. Yargı sonuçları için de bu böyledir. Ergenekon yargısı için başka, Sivas için başka, ideolojik yakınlığınıza göre bir  başkatavırlar takınıyorsanız adalete zaten ulaşamazsınız. Adaleti “ama” sız talep etmediktensonra istediğiniz ortama kavuşamazsınız.

 

İnşaat işçileri İstanbul Esenyurt’ta yanarak öldü. Bu ihmalin hesabını sorar bir tavragirmeyip de zamanın iktidarını veya devletini korursanız yine yargı sonuçlarından şikayetçiolmaya hakkınız yoktur. İnşaat işçileri bir büyük alışveriş merkezi inşaatındaçalışıyorlarmış. Eğlencenin merkezinin yanı, onların ailelerinin acılarının merkezi oldu. Buolay bize merhum Ali Şeriati’nin bir davranışını hatırlattı. Şeriati Mısır’ı ziyaret ederkenpiramitleri de görmek istemiş. Kafile halinde gittikleri yerde dikkatini önce piramitler değil de piramitlerin yakınındaki mezarlar çekmiş. Bu mezarları sorunca rehber ona “Piramitleryapılırken iş güvenliğine pek dikkat edilmediğinden çok kazalar oluyordu ve işçiler devtaşların altında kalıp ölüyordu, bu mezarlar Afrika’dan getirilen o siyahi köle işçilere ait”demiş. Şeriati piramitleri gezen kafileyi terk edip işçilerin mezarına yönelmiş ve oradahalen önemini koruyan mektubunu yazmış. Bu mektup yüzyıllar öncesi değersiz birmahluk gibi görünen işçiler nezdinde tüm mazlumlara yazılmıştı. Ali Şeriati, “Ey dostum! Sen mezarlar için kurban edilirken biz saraylar için kurban edildik” diyordu mektubunda. “Bu hendeklere gömülen insanları öylesine yakın hissediyordum ki kendime. Aynı ırktanmışız gibi geliyordu bana.” diyordu. Ne kadar da bugünleri hatırlatıyor değil mi? “Köle kardeşimemektup” başlığı ile internette bu uzun metni bulup okumanızı öneririm. O zaman söylemekistediklerimiz daha iyi anlaşılacak. İnsan haklarının özü adalet talebidir. İslam dinineinanan insanların ise en kuvvetli, en ısrarcı insan hakları müdafii olması gerekir. Çiftestandartsız bir anlayış içinde olmaları gerekir. Kapitalizmin eğlence merkezi inşaatlarında güvenliğine dikkat edilmeden yaşayan işçilerin, üzerlerine dökülen yanık, kızgın plastik damlaları altında kömürleşerek ölmelerinden başka önemli bir olay olabilir mi şu angündemde. Bu inşaat derhal durdurulmalı ve inşaat şirketi hakkında ağır cezalar verilmelive inşaat ruhsatı iptal edilmelidir. Bu acının hesabının takibini tüm hak dernekleriyapmalıdır. Bu acı,   vak’ayı adiyeden bir olay gibi algılanırsa tüm insanlığa yazıklar olsun. Yargı,  bakalım bu olayın sonucunu nereye bağlayacak. Ancak feci bir ölümle ölen buinsanların acısının takibi vicdan sahibi tüm insanlar üzerinde bir vebal olarak durmaktadır.

 

Yargı kararlarına göre imtiyazlı kişi yoktur. Ancak “falanca cemaat veya partiyedüşmanlık ediyor” diye kişilerin tutukluluk halinin kamu vicdanını sızlatacak derecedeuzatmak da kabul edilebilir bir tutum değildir.

 

Yargının bağımsızlığı, kuvvetlerin ayrılığı prensibince en önemli adaletli devletgöstergesidir. Bunu sağlayamadığınız sürece halk mutsuzdur ve bu hakimiyet ,  malüldurumdadır. Bu yüzden tüm gücümüzü adaletli bir devlet olması için seferber etmeliyiz. Farklı kesimlerden adil ve vicdanlı kişilerle ortak hareket edebilmeliyiz.

 

Yorumlar