2014-03-25 00:00:00

Bugün Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden altı yıl geçti. Geçen altı yılda binlerce vatandaş sokakta buluşup hem Dink’i anıyor, hem de adaletsizliğe karşı sesini yükseltiyor.
Çünkü Dink cinayetinin gerçek faillerinin ve örgüt yapısının ortaya çıkarılmaması, Türkiye’nin aslında değişmediğinin en acı kanıtı.
Devlet değişmeyebilir, derin devlet kolay kolay pençelerini bırakmayabilir. Ama toplum değişiyor. Evet, buna inanıyorum ve inanmak istiyorum! Kanıtı mı? Her yıl binlerce insanın 19 Ocak’ta toplanması.
Sanırım kimse, “Bir Ermeni için” böylesine bir tepkinin gösterileceğini, etnik veya dini kökeninden bağımsız, bunca sesin bir araya gelebileceğini düşünmemişti.
Ama oldu…
 

Lütuf değil insani görev
Ömer Faruk Gergerlioğlu, T24’te yayınlanan “Hrant Dink’ler eşit vatandaş olabilecek mi?” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Hrant Dink cinayetini soruşturmak, gerçek faillerin bulunmasını istemek aslında insan hakları, adalet, insaf, vicdan gibi kavramlarda nerede olduğumuzu gösterir. Bu erdemli kavramlar üzerinde konuşmak kolaydır ancak gerekeni yapmaya çalışmak insan haklarının pratiğe dökülmesinde bir turnusol kağıdı işlevi görür. Yaptığımız lütuf değil, insanlık görevimizdir.
Yapılan çoğunluğun bir hoşgörüsü, hamiyeti değil insani ve İslami, olmazsa olmazımızdır. Zira konu bir Ermeni veya Türk’e sahip çıkmak değil, çok zalimane bir süreçle öldürülmüş bir kişinin ve kimliğinin yanında olmaktı. Uygulanan mevzuat etnik kökeni Türk olmayanların dışlandığı bir hali ortaya çıkardığı için çoğunluğun ayrımcılığa karşı sorumluluğunu hissetmesi gerekiyordu.”
 

Varlıkları bizi yıldıramaz
Dink, Türkiye’nin sadece Ermeni toplumu konusunda değil, tüm yanlışlarıyla yüzleşmesini istiyordu. Irkçılığa, ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı çıkıyor, “eşit vatandaş”lığı savunuyordu.
Bugün, hala Ermeni veya Kürt olduğu için askerde “kaza kurşununa” kurban giden gençler var… Bugün, hala depremden sonra “her ne kadar Doğu’da olsa da yardım ediyoruz” ifadelerinden kaçınmayanlar var. Bugün, hala kendini İslami hoşgörüyle tanımlayıp, başka din ve etnik kökenlere karşı nefret söylemine sessiz kalarak destekleyenler var.
Ama onların varlığı, bizi yıldıramaz, sindiremez. Ancak güçlendirir. Belki gün gelir, bizim onlara öğreteceğimiz bir insanlık dersi olabilir.
İşte bu yüzden, her yıl yaptığımız gibi bugün de Şişli Meydanı’nda buluşup, saat 15’te Agos’un önünde olacağız. Hepinizi bekleriz!

VAN’DA SON DURUM

Konteyner kentlerle ilgili Van Valiliği’nden aldığım son bilgilere göre;
* Eylül 2012’de 16.658 konteyner vardı, Ocak 2013’te bu sayı 5.050’ye indi. (Not: Her konteynerde ortalama 5 kişilik aile yaşasa, yaklaşık 25 bin kişi demek)
* Konteyner kentlerde kalanların dağılımı şöyle: TOKİ hak sahipleri 822, kamu görevlisi 929, kiracı (yani depremden önce kirada yaşayan) 2.141, müşterek tapulu 760, mağdur (depremden önce de kalacak yeri olmayan) 398.
* VanHaber’den İshak Kara’nın hatırlattığı, önemli bir düzeltme yapayım: Deprem sonrası tutuklanan iki kişi var; yıkılan Bayram Oteli’nin sahibi Tevfik Bayram ve Sefa apartmanının sahibi Nezir Baş.
* Ancak Erciş’te yıkılan Sevgi apartmanı sahibi Salih Ölmez başta olmak üzere, hakkında soruşturma açılan pek çok müteahhit 10 bin ile 200 bin lira teminat karşılığı serbest bırakıldı.

HERKES GÖZALTINA!

* İnsanların ölümüne, hayatlarının perişan olmasına neden olanlar para karşılığında serbest bırakılırken, hak savunan avukatların tutuklanabildiği bir ülkede yaşıyoruz…  
* Dün gözaltına alınan 64 kişinin çoğu, Çağdaş Hukukçular Derneği’ne bağlı çalışan avukatlar! Baro adına gözlemcilik için orada bulunan avukat Efkan Bolaç bile gözaltında…
* Dünyanın hiçbir yerinde avukatlar, meslekleri, savundukları davalar nedeniyle keyfi olarak gözaltına alınamaz.  
* “Haber için” avukatlarla görüşen Yurt muhabiri Sami Menteş, Yürüyüş dergisi ve Grup Yorum da operasyondan nasibini aldı. Adaleti polis gücü olarak görmenin sonucu işte bu.

MİLLİYET

Yorumlar