2014-02-22 00:00:00

Hz. Meryem Ve Ashab'ı Kehf filmlerinin setini gezdik. 

İran sinemada çok iyi bir yere gelmiş. Sanat yönü güçlü bu toplumun sinema alanında dünya çapında ödül kazanan filmleri var. Hz. Meryem filmi ve vAshab'ı Kehf filmleri de yakından tanıdığımız çok kaliteli iz bırakan filmlerdi.Tahran'da bu tarihi filmlerin çekildiği bir büyük film platosu var. Platoda gezerek film sahnelerinden kareleri gözümüzün önüne getirdik.Çok beğendiğim bu filmlerin setlerinde dolaşmaktan çok mutlu oldum. İlk fotoğrafta solumda duran yapının üstünde baraka gibi duran yer filmde Hz. Meryem'in ev olarak kullandığı yer. Yine filmde Süleyman mabedi olarak bilinen yerin önünde ve filmi seyreden herkesin hatırlayacağı yerlerde fotoğraflar çektirdik. İslam tarihinde çok önemli olaylar var. Sanatkar bir ruhla bunlara eğilebilirsek çok nitelikli filmler üretebiliriz. Kaliteli yapılan işler unutulmuyor. Bir “çağrı” filmi yıllardır unutulmuyor. İnsanlığa ve islama hizmet etmenin ne kadar profesyonelce bir mantıkla hazırlık ve fiiliyat gerektirdiğini düşündüm orada. Bu set aynı zamanda Hz. Yusuf filminde de kullanılmış. Hz. Ali filminin çekildiği yerleri de dolaştık. Bir de idam sehpası vardı film setinde. Bir de idam olmanın tadına baktık bu arada 🙂

İran'da dünyaca ünlü kapalı çarşı'ya yani pazar'a gittik. Çok geniş bir alana kurulmuş. Çarşı pazarın her tarafını dolaşmadık. Sembolik bazı kısımlarını dolaştık. İran sanat yönü güçlü bir toplum. Çok güzel el işlemeleri, estetik sanat eserleri var. Şirsel bir dil farsça. Türkçe ile olan benzer kelimelerin çokluğu hoşumuza gidiyor. Azaeriler de var onlarla zaten anlaşıyoruz. Değişik meyvaları kuru bakliyatları  gördük. Devrim sırasında pazar esnafının tavrı çok belirleyici olmuş. Pazar demişken İran'da ekonomi o kadar iyi değil. Pazar çok kalabalık ama esnafın çok memnun olmadığı söyleniyor. Ambargo ,savaş ülkenin gelişimini yavaşlatmış, bu anlaşılıyor. Yönetime Ruhani'nin gelmesini soruyoruz “Dolar 4000 idi onun gelişiyle 2600 oldu, umutluyuz” diyorlar. Ahmedinejat 8 yılık yönetiminin sonunda yıpranmış, prestij kaybetmiş. Ruhani şimdi yeni bir umut.

Tahran'da eski Amerikan Büyükelçiliğine gidiyoruz. Bu ünlü yer devrimden sonra İranlı öğrencilerin işgaline uğramasıyla biliniyor. 444 gün Amerikan casuslarını esir alan ve Büyükelçilikteki evraklar üzerinde inceleme yapan bu gençler, daha sonra tarihe geçecek bir başka olayın kapısını aralıyordu. Gençlerin Büyükelçiliği işgalinden sonra Humeyni “bu ikinci devrimdir” demişti.

Hakkında Amerikalıların daha sonra bir film de çevirdiği bu yeri ziyaret etme düşüncesi bile bizi heyecanlandırıyor. Alınan özel bir izin ile girebiliyoruz eskiden çok gizli casusluk faaliyetlerinin sergilendiği bölümlere. Eski Büyükelçiliğin kapısından girer girmez yerde İsrail ve Amerikan bayraklarını görüyoruz. Üzerine çiğnenerek geçilsin diye yol üzerine yapılmış. Oldukça geniş bir alanda önde iki katlı bir bina ve arkada çeşitli binalar var. Öndeki binanın kapısından girerken Amerikan özgürlük heykelinin kapıda durduğunu görüyoruz. Özgürlük heykelinin karın kısmında bir kafes var ve orada güvercinler mahpus. Kapıdan içeri girdiğimizde birinci katın şu an eğitim merkezi olarak kullanıldığını görüyoruz. Üst kata çıkarken duvarlarda Amerika'nın Irak ve Afganistan'a yaptığı saldırının nedeni hakkındaki devletin görüşlerini yansıtan duvar resimlerini görüyoruz. Üsame bin ladin'in A.B.D nin bir kuklası olduğuna dair görüşlerin resmedildiği duvar kompozisyonu Irak ve Afganistan savaşının yanı sıra Filistinli liderlerin fotoğraflarına da yer veriyor. Ardından görsel geçit, bu vahim tablonun Kayıp İmam'ın zuhuruyla son bulacağına dair bir duvar resmiyle son buluyor. Asıl önemli bölüm ise bundan sonra karşılaşacaklarımız. Filmini izlediğim bu olayın gerçek yeri ve hikayesi beni heyecanlandırıyor. İkinci katta gireceğimiz bölüm elçilik günlerinde sıradan elçilik memurlarının giremediği sadece özel ajanların girebildiği bir bölüm imiş. Bu kata girdiğimizde bizi ilk karşılayan dönemin Amerikan Büyükelçisi Sullivan'ın çok özel ve etrafı bir madde ile kaplanmış odadaki üst düzey yetkililerle toplantı halindeki maket görüntüleri oluyor. Buraya sadece iki üç kişi girebiliyormuş ve çok gizli toplantılar için dinleme ihtimalini yok etmek amaçlı kullanılıyormuş.

Ardından diğer bölümlere geçiyoruz. O günün heyecanlı anları gözümüzün önüne seriliyor. Heyecanla elçiliği işgal eden öğrenciler, elçilik görevlilerinin öğrencilerle konuşurken çekilmiş fotoğrafları. Orada ön planda gördüğümüz başörtülü bir genç hanımın şu anda İran Cumhurbaşkanı yardımcısı olduğunu söylüyor rehberimiz. Ardından asıl çok merak ettiğim bölüme geçiliyor. Filmde öğrenciler içeri girerken görevlilerin çok gizli evrakları imha ederken kağıt kırpma makineleri kullandığını ve daha sonra İranlıların bu kırpık kağıtları bir araya getirme işlemini uzun süre yaptıkları gösterilmişti. Daha sonra İranlılar bu kırpık kağıtları büyük bir sabırla birleştirerek belgeleri kumuşlardı. Bu okunan belgelerden yapılan incelemelere göre yazılan kitaplar eski elçilik binasının hemen dışında yapılmış bir kitabevinde satılıyor.

İlk önce dinleme cihazlarının olduğu bölüme geçiyoruz. Her yer o günün şartlarına göre yüksek düzey dinleme aletleriyle dolu. Burası Amerikanın sadece İran'ı değil tüm Ortadoğu'yu dinlediği yermiş. Şu anda Türkiye'de kale gibi olan elçilik ve konsolosluk binalarını hatırlayınca dinlemenin şimdi kime geçtiğini anlamakta zorlanmıyorsunuz.
Odanın içinde şifreli kapısıyla daha özel bir oda görüyoruz. Bu odanın girişinde daha hassas güvenlik tedbirleri varmış. Asıl dinlemenin yapıldığı bölüm burası. Hemen daktilo ile dinlenenlerin kaydedildiği cihazlar , kripto işlemlerinin yapıldığı bölümleri geziyoruz sırayla. Belge imha bölümleri, 4-5 katlı çekmecelerin içindeki evrakları almak için kesilmiş görüntülerini izliyoruz. Burada çekilen filmdeki birçok sahne ve bilginin uydurma olduğunu gerçeğin farklı olaylar zinciri olduğunu aktarıyor rehberimiz. O günün tüm eşyaları cam bölümlerde korunmuş ve sizi adeta 35 yıl öncesine götürüyor. Bu işgali bir operasyonla kırmak isteyen ve ajanlarını kaçırmak için İran'ın Tabas çölüne helikopterlerini gönderen Amerika'nın planının başarısızlığını konuşuyoruz. Özel komandolar herhangi bir çatışmaya giremeden helikopterleri çölde birbirine çarparak infilak oluyor ve hepsi ölüyor. Bu helikopterlerin parçaları halen elçilik bahçesinde sergileniyor. Bu operasyonun başarısızlıkla sonuçlanması elçilikte ortaya çıkan belgelerden sonra Amerika'yı daha da üzmüş. Diğer odalarda elçilik duvarlarından atlayarak içeri giren İranlıların görsel tasvirleri yer alıyor. Elçilikğin sıradan memurlarının bazıları işgal sırasında kaçmış ama asıl önemli ajanlar kaçamamış. Kalanların içinden zenci olanlar “Amerikanın ezilenleri” gerekçesiyle daha erken serbest bırakılmış. 

Ardından namaz için yer arıyoruz. Elçilik personelinin kullandığı diğer binaların birinde yer alan mescitte namazımızı kılıyoruz. Burada espriyle “A.B.D büyükelçiliğinde namaz kılmadık demeyelim” diyoruz. Bina duvarlarında antiemperyalist görsel öğeler yer alıyor.Elçiliğin çıkışında bir kitabevi var. Bu kitabevinde elçilikten elde edilen evraklarla yazılmış kitaplar varmış, uzaktan fotoğraflarını çekmekle yetiniyoruz.



Yorumlar