18.02.2019

Bugün ülkemizdeki hukuksuzluklarla ilgili bir basın toplantısı düzenliyoruz.Maalesef ülkemiz öyle bir hale geldi ki inanılmaz hukuk skandalları yaşıyoruz. Kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları inanılmaz skandallara imza atıyor. İlk gündeme getireceğim husus şahsımla ilgili: Uzun yıllardır insan hakları savunucusuyum. Kimliğine,dinine,diline bakmaksızın haksızlığa uğrayan herkesin yanında olmaya çalıştım. Milletvekili olduktan sonra da bu insan hakları savunuculuğumu devam ettirdim ve ettireceğim de . Ancak sanırım bundan rahatsız olan bazı kesimler hakkımızda çok ilginç ve gözlerin inanamayacağı kulakların duyduğu zaman inanamayacağı skandallar oluşturuyorlar. Hakkımda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir fezleke düzenlemiş. Bu fezleke 27 ekim 2018 tarihinde HDP Diyarbakır İl Başkanlığı organizesinde Diyarbakır ilinde yapılan Ortadoğu krizi ve Demokratik Ulus Çözümü konulu konferansa katılıp konuşmacıyı dinleme suçu. Nasıl bir suçsa HDP Eş Genel Başkanımız  Sayın Pervin Buldan bu konferansta bir konuşma yaptı. Barışı, insanhaklarını çözümü öneren tek çözüm yolu olarak gösteren bir konuşma yaptı ve bu konuşmayı ben dinledim o salonda oradaydım. Herhangi bir söz almadım konuşmadım. Ancak ardından öğreniyoruz ki geçtiğimiz günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hakkımızda bir fezleke hazırlamış ve TBMM’ye yollamış. Buradaki suçlama Sn. Pervin Buldan’ın konuşmasına tepkisiz kalma suçlaması. Bu konuşmanın içeriği de tepksiz kalma suçlamasıyla hakkımda susarak örgüt progpagandası yapmak gibi bir suçlamayla bir fezleke hazırlanmış. Tabi bu değil Türkiye hukuk tarihinde, Dünya hukuk tarihinde eşine rastlanmayacak bir hadise. Çünkü bir dinleyici olarak bir konuşmacıyı dinliyorum ve ardından hakkımda tepkisiz kalma suçlamasıyla bir fezleke hazırlanıyor terör örgütü propagandası yapmışım sanırım. Değerli arkadailar biz bunun için sessiz kalmadım. Ben bir insan hakları savunucusuyum ve başkalarına da kendime de yapılan haksızlığa karşı sessiz kalmadım. Bunun için biz bu fezlekeyi hazırlayan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı için bir suç duyurusu hazırladık. Hamza Yokuş Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili. Bu kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk ve aynı zamanda Hakimler Savcılar Kuruluna da suç duyurusunda bulunduk. Gerekçemiz nedir ? Görevi kötüye kullanma suçu. TCK 257. Maddesinde Kanun da ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında,görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişiler haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır diyor ve bizde buradan hareket ediyoruz. Yine 3 örgüt propagandası suçu 3713 sayılı TMK’nun 7/2 maddesinde : Terör  örgütünüm cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır şeklindedir yani örgüt propagandası suçunun oluşabilmesi ve ceza verilmesi için Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararlarına göre verilen mesajın şiddete çağrı,tahrik ve teşvik edici ya da silahlı direnişe isyana ve davet şeklinde insanda saldırgan duygular oluşturacak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun bir ortamı kışkırtacak nefret söylemi olup olmadığı değerlendirilmelidir ve doğrudan veya dolaylı şiddete çağrı varsa sanığın kimliği,konumu,konuşulan yer ve zamanı gibi açık ve yakın tehlike testi bakımından analize tabi tutulmalıdır.Dolayısıyla milletvekilinin sadece konferansa katılarak ve konuşmacının beyanlarına tepki göstermeyerek örgüt propagandası suçunu işleyemeyeceği açıktır. Bu nedenle şüphelinin hazırladığı fezlekede ki iddiaların herhangi bir hukuki gerekçeye dayandıralamayacağı açıktır diyoruz. Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan’ın yaptığı konuşmanın terör örgütü propagandası gibi bir suçlamaya maruz kalması mümkün değildir. İşte Yargıtay Ceza Dairesi’nin kararını okuduk son derece ifade özgürlüğü içinde ve barışa çağıran bir konuşma idi ve bende bu konuşmayı sadece ve sadece dinledim. Hem konuşma ifade özgürlüğü sınırları içindedir hem de ben orada herhangi bir söz almamışım, ama susarak propaganda suçu işlediğim gibi gülünç bir iddia ile karşı karşıyayım. Yine aynı zamanda TCK 271. Madde’de de işlenmediğini bildiği bir suçu yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerine soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye 3 yıla kadar hapis cezası verilir. Bakın suç uyduran kişiye hapis cezası verilir. Sayın Savcı Hamza Yokuş’a hatırlatmış oluyoruz. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına hatırlatmış oluyoruz. Yasalara en başta kendilerinin uyması gerekir. Savcı Hamza Yokuş suç uydurmuştur ve bundan dolayı TCK’nin andığım maddeleri itibariyla suç işlemiştir ve kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. Şüpheli’nin görevini her zaman ve her koşulda dava açma görevi de dahil olmak üzere daima ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak icra etmesi adil,tarafsız,tutarlı ve hızlı şekilde yerine getirmesi gerekmektedir. Bir savcıdan beklenen budur. Bu nedenlerle Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hamza Yokuş hakkında suç duyurusunda bulunuyorum ve kendisini HSK’ya şikayet ediyorum. Değerli arkadaşlar her kişi, T.C. vatandaşı bu ülkede eğitim alarak bir okulu,bir diplomayı alma hakkına sahiptir. Eğitim hakkına sahiptir. Aldığı o diplomaya ise saygı  göstermek ve etik ilkelere bağlı olmak zorundadır. Yıllarca okuyup da elde ettiğimiz diplomaları kendi mesleğimizin ilkelerine aykırı bir şekilde kullanırsak bu en başta mesleğin etik ilkelerine aykırıdır. Mesleği ayaklar altına almak demektir. Değerli arkadaşlar bir hukuk insanı olabilirsiniz. Savcı makamında olabilirsiniz ancak ifade özgürlüğü içindeki bir konuşmayı Terör Örgütü Propagandası olarak lanse edip ardından da bu toplantı da hiç bir şekilde söz almayan birini susarak örgüt propagandası yaptığı gibi gülünç bir iddia ile tüm hukukçuların büyük bir şaşkınlık yaşadığı bir iddia ile, tüm medyanın büyük bir şaşkınlık yaşadığı bir iddia ile suçlayamazsınız. Mesleğinizi kötüye kullanamazsınız Sayın Savcım. Bu ülkede yargı makamında olanlar bu millete karşı sorumludur. Bu millete karşı kendi makamlarından kaynaklanan bir güç ile haksız hukuksuz eylemlerde bulunamazlar. Herkes mesleğine saygı duymak mesleğinin etik ilkelerine bağlı olmak zorundadır ve değerli arkadaşlar şunu özellikle söylüyorum ki bu ülkeye bir gün mutlaka hukuk gelecektir. Bu yaptığımız suç duyuruları ve şikayetlerimiz HSK’ya şikayetlerimiz boşuna gitmeyecektir yargı gerçekten hukuk’a dönecektir ve bir gün bu topraklara mutlaka hukuk geri gelecektir.Bu denli hukuksuzluğun olduğu bir yerde işte konuşmadığın halde susarak örgüt propagandası yaptın gibi inanılmaz bir suçlamayla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu sadece benim sorunum değil bu tüm milletin sorunudur.Çünkü bir savcı bu denki inanılmaz bir iddiayı ileri sürebilmektedir, şiddetle kınıyorum. Değerli arkadaşlar bir iki husus daha gündeme getireceğiz.

            Dün yaşanan bir futbol da sporda şiddet hadisesini gündeme getiriyorum . Cizrespor-Antalya Serikspor Antalya’da oynandı ve Cizrespor’lu futbolculara yönelik ırkçı bir saldırı gerçekleştirildi. Cizresporlular sahaya indiğinde normal bir şarkı çalarken hemen Ölürüm Türkiyem şarkısı çalındı ve sanki bu futbolcular bu şarkının muhalifi ve düşmanmış gibi algılanarak tribünlerde tezahüratlar yapılmaya başlandı. Irkçı sloganlar atılmaya başlandı ve ardından futbolcular saldırıya uğradı inanılmaz bir şekilde.Gereken güvenlik önlemleri alınmadı ve futbolcular Cizrespor’lu futbolcular anlaşılan Kürt kimliği taşıdıkları için saldırıya uğradılar, ırkçı bir saldırıya uğradılar,dövüldüler, iki futbolcu şiddetli bir darp’a uğradı, birisinin burnu kırıldı ve diğeri de yaralar aldı. Bu ülkemizde iktidar tarafından tırmandırılan ırkçı ,şövenist politikaların nerelere geldiğini göstermesi açısından son derece önemlidir. Artık bu politikalar şuanda futbol sahalarına yansımış ve ırkçı saldırılara dönüşmüş durumdadır. Hiç girmemesi gereken futbol sahalarına ideoloji ve pompalanan ırkçılık girmiştir. Biz bu tür saldırılara karşı hassasız, Amedsporlu futbolculara yönelik de bir iki ay önce bir saldırı yapılmıştı. Bununla ilgili Cumhurbaşkanlığı makamına bir soru önergesi vermiştik, bu halen cevaplanmamışken Cizrespor’a yönelik ikinci saldırı da son derece üzücü  ve manidardır. Saldırının yapılması zaten iktidar politikalarının teşvikleri sonucu olmuştur ama bundan sonrasında önlem alınmaması ve soru önergelerimize cevap verilmemesi  bu nefret suçunun ne kadar meşrulaştırıldığına dair gerçekten üzücü bir örnektir. Ben yetkililerin bir an evvel açıklama yapması gerektiğini söylüyorum ve soru önergemize cevap bekliyorum.   

            Değerli arkadaşlar bir başka olayı daha gündeme getireceğim. Geçtiğimiz gün bir tutuklu aileleri derneğinin bir gösterisi vardı. Bu gösteriye bir kadın arkadaşımızda katılmıştı ve polis hemen müdahale etti ve bu gösteri yapan kişileri polis aracına attı ama bu sırada fotoğraflara  yansıyan bir görüntü son derece üzücüydü ve gerçekten tüm toplumu öfkelendiren bir görüntü olarak hafızalara nakşedildi. Polis memurları fotoğraflarda görüldüğü gibi  bir kadın göstericinin mahrem bölgelerinden tutarak onu arabaya atıyor ve oluşan görüntü bir tacizi yansıtıyor. Bu gerçekten fotoğraflara yansıdığı kadarıyla oldukça üzücü ve tüm toplumu öfkelendiren bir görüntüydü. Bunu tasvip etmek mümkün değil ve halen tüm duyurularımıza rağmen Ankara Emniyeti konuyla ilgili bir açıklama yapmıyor bu kişi bu taciz eylemini gerçekleştiren kişi kimdir. Polis olması ona bir kadına taciz yapma yetkisi mi vermiştir. Bu soruların cevaplandırılması gerekir.  Ortalık yerde bu taciz görüntüsü oluyorsa kapalı gözaltı merkezlerinde ne oluyor sayın Ankara Emniyeti yetkilileri,Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamı ben milletin bir vekili olarak devlet görevlilerinin kamu görevlilerinin yaptığı bu fiile karşı milletin avukatı milletin vekili olarak sizlere soruyorum. Nedir bu görüntü, bunun bir açıklaması var mıdır ? Bunun bir açıklamasını şuana kadar niye yapmıyorsunuz ? Biz bu konuda da Cumhurbaşkanlığı makamına da bir soru önergesi verdik. Cizrespor maçı ile ilgili de bir soru önergesi verdiğimiz gibi, bu çirkin görüntü ile ilgili bir soru önergesi de verdik ve bunun cevabını bekliyoruz yetkililerden. Bir Milletvekili olarak benim görevim budur. Milletin hakkını hukukunu savunma görevi bir milletvekilinindir.      

Değerli arkadaşlar Ankara Emniyetine, T.C. İçişleri Bakanlığı’na ve Cumhurbaşkanlığına soracağım bir başka önemli soru daha var. 5 gün önce Ankara’da bir kaçırılma olayı yaşandı,çok ilginç. Ankara’da Çamlık mahallesinde iki kişi kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldı ve bu kişiler iki kişinin başına siyah poşet geçirerek bir arabaya attılar ve sonrası meçhul hiçbir yetkili açıklama yapmıyor. 5 gündür  Ankara Emniyeti, İçişleri Bakanlığı bir açıklama yapmıyor. Bu çok önemli değerli arkadaşlar kişilerin isimlerini de vereyim. Yasin Ugan ve Özgür Kaya. Bakın bu kişiler Ankara’da gündüz saat 3 4 sıralarında sokak ortasında bütün mahallenin gözüönünde evsahibine danışılarak eve baskın yapılarak gözaltına alınıyor. Aşağı indirilirken başlarına siyah bir poşet geçiriliyor, bir beyaz Transporter aracına atılıyor sonrası meçhul. Sonra hiç kimseden bir açıklama gelmiyor. O iki kişiyi götüren ve polis olduğunu ifade eden şahıslar evsahibine niye bu kişileri götürüyorsunuz dediği zaman bir mahkeme dosyası numarası da veriyorlar. Biz şu mahkemedeki dosyalarından dolayı bu kişileri gözaltına alıyoruz diyorlar. Yani besbelli ki bu gözaltı bir haydut çetesi, bir mafya grubu tarafından yapılmıyor. Resmi bir görevliler grubu tarafından yapılıyor ve onlarda biz polisiz ve şu mahkeme dosyasından dolayı araması vardı ve yakaladık gözaltına aldık götürüyoruz diyorlar. Evet polisseniz bir mahkeme kararıyla bir kişiyi gözaltına alıp götürebilirsiniz ancak soran yakınlarına açıklama yapmalısınız . 5 gündür yakınları bu kişilerin akıbetini sorduğu halde, Ankara Emniyeti’nin tüm birimleri bu kişiler elimizde yok açıklaması yapıyor. Şimdi ben soruyorum Ankara Emniyeti’ne, İçişleri Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı makamına Yasin Ugan ve Özgür Kaya nerededir ? Bir cevap versinler. Ohal döneminde son 2.5 yıldır rastladığımız 20’ye yakın kişinin kaçırılma olayı Ankara’da yaşandı bir yenisi mi eklendi buna. Bir açıklama yapmak durumundadırlar. Güvenlik kameraları yok mu ortada. Savcılık niye bir soruşturma başlatmıyor? Bakın yakınları da geldi ve benden yardım talep etti. Bir Milletvekili olarak onlara yardım etmek, kaçırılan bir kişinin akıbetini sormak yasal ve hukuki bir takip yapmak benim görevim. Bunu yapacağım ama yetkililier bir an evvel açıklama yapsınlar bunu bekliyoruz ve en büyük de hakkımız millet adına konuşuyoruz biz burada.TBMM’de bir Milletvekili olarak milletin hakkını,hukukunu soruyorum değerli arkadaşlar bana bir cevap verin Ankara Emniyeti, İçişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı makamına bunu net bir şekilde soruyoruz.Demokratik bir hukuk devletin de bir kişi resmi görevli olduğunu söyleyen kişiler tarafından gözaltına alınıp nasıl olur da 5 gündür ailelerine bizde böyle birileri yok denir. Bunun bir açıklaması var mıdır bana bunun bir açıklamasını yapsınlar.

Değerli arkadaşlar işte size 4 tane örnek saydık biri benim hakkımda susarak örgüt propagandası yapma gibi dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir suçlamayla karşı karşıya olan bir milletvekiliyim ama bana yapılmakla kalmıyor bu hukuksuzluklar vatandaşa da yapılıyor. Kolluk kuvvetleri veya yargı mensuplarının bu tür tavırlarıyla maalesef bu millete de bu hukuksuzluklar yapılıyor. İster bize yapılsın ister başkalarına milletimizin hakkını hukukunu sonuna kadar Allah bize ömür verdiği müddetçe sonuna kadar da savunacağız ve koruyacağız değerli arkadaşlar. Bugün burada basın toplantımı bitiriyorum ve bu konular hakkında cevap bekliyoruz. Biz bu tüm konular hakkında gereken yasal hukuki işlemleri başlatıyoruz ve yetkililerden cevap bekliyoruz ve bu kaçırılma olayı ile ilgili de soru önergemizi veriyoruz bugün ve cevabı bekliyoruz,sadece ve sadece cevabı bekliyoruz. Yakınları iki gözü iki çeşme ağlıyor üç çocuğu olan bir anne öbür tarafta yine üç çocuğu olan bir anne iki gözü iki çeşme ağlıyor. Eşlerimiz nerede diyorlar, can güvenliğinden endişe ediyoruz diyorlar ve bu kişiler hakkında kamu görevlileri tek bir açıklama bile yapmıyor.İnanılmaz bi haldeyiz .Devlet nasıl bir halde acaba devlet var mı ortada diye soruyoruz ve tüm yetkilileri görevlileri hukuk devleti olmaya davet ediyorum. Teşekkür ediyorum.

Soru 1 Muhabir : Geçen Hafta bu Uygur Ozanı Abdurrahim  Heyit hakkında bilginiz var mı ?

Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu :-Evet.

Muhabir:Bununla ilgili bir görüntü yayınladı ve öldüğü ile ilgili yayıldı bu konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir ?

Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu-Bize gelen ilk bilgiler Abdurrahim Heyit’in öldüğü yönündeydi ve Dışişleri Bakanlığı’da resmi olarak böyle bir açıklama yaptı ve kınama gerçekleştirdi. Bizde bunun üzerine  resmi makamların tasdik ettiği üzere Abdurrahim Heyit’in öldüğünü düşünerek kınayan bir açıklama yaptık ancak daha sonra Çin devleti yetkililieri onun cezaevinde ki görüntülerini yayınladılar ve ölmediğine dair bir haber yaptılar ve tabi inşallah ölmemiştir,inşallah haber yanlıştır diyoruz ama bununla birlikte şunu söylüyorum Çin’de ki Uygurlulara yönelik Sincan bölgesinde ki toplama kampları halen mevcuttur ve Uygur Türklerine yönelik hukuksuz uygulamalar maalesef aynen devam etmektedir. Kültürel asimilasyon inkar ve imha politikları devam etmektedir ve Çin milli kültürü, Çin kültürü denilerek bu insanlar kendi dillerinden kültürlerinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bundan dolayı yüzlerce bilimadamı ve siyasetçi maalesef Çin hapishanelerindelerdedir. Çinli yetkililerle de bu konuyu görüştük biz . Ben bu konuda araştırma önergesi verdim ve ardından meclis genel kurul’da görüşme yaptım ve ardından Çin Büyükelçiliği yetkilileri bizi açıklama yapmak için bir görülme talep ettiler ve görüştük. Bunun radikal dinciliğe yönelik bir koruma siyaseti olduğu. İnsanların radikal dinciliğe, İşid’ciliğe kaymaması için bu politikaları uyguladıklarını söylediler ama bizde kendilerine tutuklanan cezaevinde olan birçok kişinin dincilikle alakası olmadığını ve seküler yaşam tarzının benimseyen bilimadamları,sanatçılar,siyasetçiler olduğunu da ispatlarla belirttik. Ellerine cezaevinde olan seküler yaşam tarzı içinde olan bilimadamlarının,sanatçılarının,siyasetçilerin listesini dahi verdim.Yüzlerce böyle kişi var ve iddialarınıza katılamıyoruz dedik. Abdurrahim Heyit’de bir Uygur Türkü sanatçısı ve kendisi oldukça popüler bir halk ozanı ve önemli şarkıları var ve Uygur Türkleri nezdinde önemli karşılığı var ve bundan dolayı  şuanda Çin hapishanelerinde. Yaşadığına sevindik ancak bu Çin’lilerin yapmış olduğu açıklama Abdurrahim Heyit’in hukuksuzluğa uğramadığının bir delili değildir. Abdurrahim Heyit’in hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmadığına dair bir delil değildir. Bunu da burdan belirtelim ve konuyu yakından takip ettiğimizi ifade edelim. Mesele aslında sadece Abdurrahim Heyit meselesi değildir, Uygur Türklerine uygulanan genel politikalardır. Asimilasyon politikalarıdır. Biz Türkiye’de kürtlere yönelik ayrımcı politikaları ve asimilasyon politikaları ne kadar eleştiriyorsak, Çin’de Uygur Türklerine yapılan asimilasyon politikalarını da aynı oranda eleştiriyoruz. Bir insanhakları savunucusu olarak benim hiçbir ayrım yapmam mümkün değildir, partimin de ayrım yapması mümkün değildir. Türkiye’de ki ayrımcı politikaları ne kadar eleştiriyorsak Çin’de de Uygur Türklerine yönelik ayrımcı politikaları,zulmü haksızlığı o denli eleştiriyoruz. Teşekkür ederim.

YouTube

Yorumlar