2013-09-18 22:42:33

Son zamanlarda MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre aralarında iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) destekçileri de olan çok sayıda Türkiye vatandaşı, hükümetin yazılı ve görsel medyaya müdahale ettiğine inanıyor.

Cevap verenlerin çoğunluğu (yüzde 55.8), hükümetin medyaya müdahale ettiğine inandığını belirtirken, bu toplamın büyük bölümünü muhalefet partilerinin destekçileri oluşturmasına rağmen aralarında yüzde 37'lik AKP destekçileri de bulunuyor. Kentlerde, kasabalarda ve köylerde yaşayan 1,215 yetişkin üzerinde yapılan araştırma Ağustos ayında gerçekleştirildi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden medya profesörü Aslı Tunç, her ne kadar araştırmanın bulgularından birçoğu öngörülebileceği gibi parti görüşlerine paralel olsa da sonuçların aydınlatıcı olduğunu vurguladı.

“Gezi Parkı protestolarının ardından birçok kişi, ana akım medyanın mülkiyet yapısını kavramaya başladı” şeklindeki görüşlerini SES Türkiye ile paylaşan Tunç, şöyle devam etti: “Hükümetin yazılı ve görsel medyaya müdahalesi, Gezi protestoları sırasında o kadar net ortaya çıktı ki AKP destekçilerinin bile bu ağır sorunu kabul etmek zorunda kaldığı görülüyor.”

“Eleştirel yaklaşan birçok ses susturuldu, muhalif gazeteciler ve köşe yazarları işlerinden oldu, yazı işleri müdürleri tehdit edildi veya kendilerine gözdağı verildi ve bu eğilim son birkaç yılda daha da ivme kazandı. Dolayısıyla bu araştırmaya göre bu husus, AKP destekçilerinin önemli bir kısmında dahi ortak bir kanaat haline geldi” yorumunu ekledi.

2014 yılında yapılacak yerel seçimlerin ve ardından da 2015 yılındaki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşıyor olmasından dolayı uzmanlar, hükümetin medya ortamını sıkı biçimde kontrol altına almaya yönelik çabalarını ve taktiklerini değiştirmesini beklemediklerini ifade ediyorlar.

Tunç, “Şüphesiz seçim kampanyaları sırasında medya, hükümet tarafından bir propaganda aracı olarak kullanılacak. Medya mülkiyetindeki mevcut yapı bir gecede değişemez çünkü medya holdinglerinin finansal çıkarları, kendilerini çarpıtmaksızın dengeli haber vermekten alıkoyacak kadar çok büyük. Ve bu da bağımsız, vatandaşa dayalı gazetecilik için sosyal medyaya taptaze bir kanal açıyor” dedi.

Ankara Üniversitesi'nden siyasi iletişim uzmanı Bahar Senem Çevik de bu görüşe katılıyor.

Çevik, “Araştırma [sonuçları], nüfusun çoğunluğunun medya mecralarına, gazetecilere ve yapılan haberlere inanmadığını ve muhtemelen de bunları hükümetin avukatı olarak gördüğünü gösteriyor. Toplumun geniş bir bölümü, Türkiye'de gerçek bir basın özgürlüğü olduğuna inanmıyor” şeklinde konuştu.

Daha sonra Çevik, “Belki medya, kendi holdingleri ve de hükümet arasında daha şeffaf bir ilişki kurulması, basın özgürlüğü algılarını değiştirebilir. Son günlerde bazı gazetecilerin işlerini kaybetmelerinin arkasında hükümetin bulunduğu yönündeki algı, bu olumsuz sonuçlara önemli bir katkı yaparak hükümetin medyaya müdahale ettiği sonucuna yol açmış olabilir” değerlendirmesini yaptı.

İstanbul merkezli Alternatif Bilişim Derneği'nin başkanı Ali Rıza Keleş, SES Türkiye'ye konuşarak hükümetin sadece geleneksel medyayı değil internet medyasını da kontrol etmeye çalıştığına işaret ederek araştırma sonuçlarının halkın sansürden duyduğu rahatsızlığın kanıtı olduğuna değindi.

Keleş, “Sosyal medyada hükümet yetkililerini eleştiren hemen her paylaşım yasal yaptırımla karşı karşıya kalıyor. Bunun amacı aslında insanları otosansüre zorlamak. Yine Gezi Parkı protestoları sırasında hiçbir hukuki temele ve delillere dayanmayan Twitter tutuklamalarının amacı da medya genelinde korku salmak ve otosansürdü” görüşünü ileri sürdü.

Alternatif Bilişim Derneği, Türkiye'de internet medyası hakkında yıllık raporlar hazırlayarak kullanıcıların önündeki sınırlamaları ve zorlukları ortaya koyuyor. Toplanan bilgiler Meclis komisyonlarına sunuluyor. Dernek ayrıca Türkiye'de medya özgürlüğünü etkilemesi muhtemel yasa teklifleriyle ilgili mütalaalarını da Meclis'e gönderiyor.

3 Eylül'de Ankara'da yapılan Uluslararası Kamu Denetçiliği Sempozyumu'nda konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin medya özgürlüğüyle ilgili korkuları ortadan kaldırdığını söyledi.

Erdoğan, “Bundan 11 yıl önce gazetelerde her manşeti atabilmek, her konuda yazabilmek mümkün değildi. Özellikle devlete sirayet etmiş çetelerden korkuluyordu” tespitinin altını çizdi.

Çevik, eğer hükümet bu gibi konulara müdahale etmiyorsa hükümet ile halk arasında daha şeffaf bir iletişimin gerekeceğini ileri sürdü.

“Aksi halde ne zaman bir gazeteci işten atılsa ve hükümet yetkilileri de medyayı eleştirse, suçlanan hükümet olacaktır. Sonuç olarak medyanın ikna kabiliyeti en azından toplumun bazı kesimleri yani muhalefet tarafından oldukça eleştiri alacaktır. Sonuçlar gösteriyor ki, şu an itibarıyla medya, haber ve bilgi almanın özgür mecrası değil propaganda aracı olarak görülüyor” görüşünü dile getirdi.

Oxford Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Merkezi'nden araştırmacı Kerem Öktem, SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada her ne kadar haber medyasının, hükümet baskısı ve denetimi altında bulunması her demokratik toplum için önemli bir sorun olsa da daha derin endişe nedenleri bulunduğunu ifade etti.

Öktem, “Medyanın çok sıkı denetim altında tutulduğu bir ortamda hükümet, özellikle dış politikada eleştirel seslerin hiç duyulmamasını, ya da ancak marjinal gazetelerde ve çevrimiçi haber portallarında duyulmasını sağlıyor ve dış politika aktörleri için bilgi kaynakları çok sınırlı kalıyor. Sözkonusu aktörlerin çarpıtılmış haber parçacıklarına inanmasından ciddi endişe duyuyorum…” yorumunu yaptı.

Öktem, bunun karşılıklı olarak kendi sonuçları olan bilgilenme döngülerine ve sağduyuya dayanmayan politika kararlarına yol açabileceğini ekledi.

İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER) Başkanı ve demokrat-liberal eğilimli internet sitesi T-24'ün düzenli köşe yazarlarından Ömer Faruk Gergerlioğlu, SES Türkiye'ye verdiği beyanatta Türkiye'de medya özgürlüğünün olumlu bir doğrultuda gitmediğinin altını çizdi.

“Eleştirilerden rahatsız olan iktidar sahipleri, medyanın eleştirilerini kendilerine dönük bir saldırı olarak görüyor” diyen Gergerlioğlu, şu sözlerle devam etti: “Başbakan birçok köşe yazarının işinden kovulmasının doğrudan kendi emri ile olmadığını söylüyor. Ancak bir Başbakan olarak zaman zaman isim vermeden köşe yazarlarının yazdıkları üzerinden halka açık konuşmalarda eleştiriler yapmaktadır. Başbakan, gazetecilik yapma biçimini eleştirdiği Hasan Cemal'in Milliyet gazetesindeki işinden çıkarılması yönünde doğrudan bir talebi olmadığını beyan etse de medya gücünü daha çok aldıkları ihaleler üzerinden değerlendiren medya patronlarına göre bu eleştiriler o anlama gelmiyor.”

Gergerlioğlu, sayfalarında daha çok hükümet yanlısı ve İslamcı politikalara yer veren Türk gazetesi Yeni Akit'i eleştirdiği için geçtiğimiz yıl Milat gazetesindeki işinden olmuştu. Hükümet, yurtdışı gezilerinde daha çok hükümet yanlısı gazetecilere akreditasyon vermeye devam etti.

“Ve daha da ilginci, en başta medya ile iktidar arasındaki ilişkilerde yaşanan bozukluğun masaya yatırılması gerektiği halde tüm bunların toplum tarafından tamamen normalleştirildiği günleri yaşama evresindeyiz” beklentisini ifade etti.

Gergerlioğlu, AKP'ye oy verenler arasında önemli bir bölümün medya özgürlüğünün, iktidarda olanların kullandığı bir araç olduğunu kabul ettiğinin de araştırma sonuçlarıyla ortaya konulduğunu vurguladı.

“Hatta oy verdikleri partinin anti-demokratik eğilimleri olduğunu da kabul ediyorlar” görüşünü belirtti. “Bu seçmenler aynı partiye destek vermeye devam ediyorlar çünkü bu müdahaleyi olağan buluyorlar.”

Medya özgürlüğünü desteklemek için neler yapılabilir? Düşüncelerinizi yorum bölümünde paylaşın.

setimes

Yorumlar