2008-10-06 00:00:00

Kürt sorununa demokratik çözüm
Nihat Karadağ-Sevim Kahraman
Çözümsüzlük de ısrar nedeniyle 38 kişinin öldüğünü belirten emek ve demokrasi güçleri Kürt sorununa demokratik çözüm istedi
EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel
Tezkerenin uzatılması ve yaşanan olay, özellikle hükümetin ve silahlı kuvvetlerin tehlikeli politikasının devam ettiğini gösteriyor. Sabah haberlerde emekli generaller tehlikeli bir konuşma yapıyorlar. Yıllardır Türkiye’nin Kürtleri yok saymasına devam ettirecek, imha planları anlatılıyor. Türkçe okutulması ve psikolojik harekatın devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor generaller. Açıkçası Türkiye hükümeti kendi vatandaşlarıyla savaşacağını beyan ediyor. Bu bir bataklıktır.
Bunun karşısında olmamız, hükümete yeniden çağrıda bulunmamız gerekiyor. Silahlara sarılmayan bir siyasi irade lazım. Bu dönem, silahlı kuvvetler komutanlarının daha önce olduğu gibi halklara çağrı yaptığı ve yeniden provokasyonların doğabileceği bir dönem. Bizim Kürtlere kardeşlik çağrısında bulunup, onlarla kucaklaşmamız lazım.
Devlet yetkilileri de kışkırtıcı açıklamalar yapıyorlar. Bu, Türkiye’yi yönetenlerin yaşananlardan ders çıkartmadıklarını ve bizlere yeniden yeni acılar yaşatacaklarının bir göstergesi. Bütün emek ve demokrasi güçleri, başta ölenlerin aileleri olmak üzere, bir araya gelerek hükümetin bu gidişine dur demeli.
Basın da, hükümet de, ‘terör’ diyerek Kürt sorununun üstünün örtülemeyeceğini görmesi gerek. Sorunun çözümü için, meclisteki sınır ötesi operasyon tezkeresinin geri alınması, Kürtlerin taleplerinin karşılayacak siyasi bir diyalogun izlenmesi ve ‘terörle mücadele’ söylemini terk etmek gerek. Barış meclisinin, barış konferansının öne sürdüğü çözüm önerilerini dinlemek gerek. Çözüm için yapılacak çok şey var, ancak hükümet buna açık değil.
Genelkurmay Başkanlığı, tüm halkın kendi algılayışıyla, terminolojisiyle algılaması için medyaya brifingler verdi. Bununla birlikte medya da daha da sorunu çözümsüzlüğe itecek bir dil kullanarak insanları iyice düşmanlaştırıyor. Öte yandan ise, halkın özgür basından haber alma özgürlüğü engellenip gazete kapatmaları yaşanıyor.
Altınova’da yaşananlarda AKP’nin sessizliği ön plana çıkıyor. AKP Hükümeti’nin Kürt sorununa dair sessizliği yeni değil.Yaşananlar hükümetin acizliği yada güvenlik yetersizliğinden değil. AKP’nin kendisi de Kürtlere yönelik provokatif saldırının bir parçasını oluşturuyor. AKP’nin kışkırtmaları önleyici ve bunları düzenleyenlerin üzerine gidecek bir siyasi tutum sergilemesi gerek.


Bir kıvılcım, tüm ülkeyi etkiler

ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras
Yaşadığımız süreç, şiddetten arınmış bir toplum yaratmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Meclis eğer, siyasi anlamda bir adım atarsa, çocukların ölmediği, anaların ağlamadığı bir ülke yaratabilir. Bunun için biran önce Anayasa değişikliği gündeme gelmeli. Anayasal yurttaşlık konusunda, demokratik yurttaşlık konusunda biran önce siyasi bir iradenin ortaya çıkması gerekiyor. Ancak onun yerine kışkırtıcılığın zeminini oluşturuyorlar. Buna engel olmak için bütün toplum kesimlerinin sorumlu davranması gerekiyor.
Basın, genel olarak militarist bir dil üzerinden yayın yapıyor. Bunun sakıncalarını gördük. Bu ülkenin insanlarının kardeşçe yaşayabileceği bir ortam için önce basının kendine çeki düzen vermesi gerek.
Altınova’da yaşananların nedeni, gördüğümüz kadarıyla valiliğin her şeyi kendi haline bırakmış olmasından kaynaklanıyor. Orada oluşacak bir kıvılcım, tüm ülkeyi etkiler. Toplumlar arasında bir çatışma yaratır. AKP ise bunu basit bir güvenlik sorunu gibi görüyor. Ancak bunun ihmal edilmemesi gereken bir durum olduğu ortada. Hükümetin ve valiliğin boş bıraktığı alanı kimlerin doldurduğunu gördük.


‘Şiddet ve terör koşulsuz bitmeli’

Aydınlar Girişimi Birliği Çağrıcılarından Üstün Akmen

Meclis’in, TSK’nın sınır ötesi operasyonlar düzenleme süresini uzatması Türkiye’nin ABD’nin taktik desteğini aldığının göstergesidir. Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun Irak’ın tek istikrarlı bölgesinde rahatsızlık yaratacağıysa bellidir. Türkiye Kürtlüğü, Türkiye’ye hiçbir zaman sorun olmamıştır. Türk diye tanımlananlarla Kürt diye tanımlananlar arasında hiçbir sorun yaşanmamıştır bu topraklarda. PKK terörü bir kırılmaya yol açıyor gibi göründüyse de, ‘derin Türklük’ ile ‘derin Kürtlük’ onca şamataya karşın kavgaya girişmemiştir. Türkiye’nin Güneydoğusunda yirmi küsur yıldır ‘iç savaş’ yaşanmaktayken kavgaya tutuşulmamıştır. Yani, sorunlara daima kuyular kazılmış, toprağa ateş basılmış. Gerilim, teröre kaynaklık etmiş etmesine de, bu gerilim Türklerle Kürtler arasında değil, siyasal alanlarda ortaya çıkmış ve de çıkmakta. Çünkü, Kürt sorunu iki anlam taşıyor. “Kürtler etrafında oluşan sorun” ve “Kürtlerin sorunları.” Birincisi, yüzünü bize “terör” olarak göstermiş. İkincisini “Kürtlerin sorunları”yla beslemişiz. Beslemişiz beslemesine de, sorunların önemli bir kısmının “Türklerin sorunları” olarak kendini gösterdiğinin ayırtına varamamışız. Çözümü ise, şiddet ve terörün en kısa zamanda koşulsuz olarak bitmesinde buluyorum. Demokratik reform sürecinin ivedilikle uygulamaya konulması gerekmekte. Sorunun uluslararası boyutunun da halledilmesi, Irak Savaşı sonrasının sivil savaşın, siyasi parçalanmanın çözüm engellerinin aşılması gerekmekte. Uzlaşma-anlaşma değil savaş yanlısı bir tutumumuz var. Savaşta saldıran taraf olduğu gibi, saldırıdan kendini koruyan taraf da olur. Saldırılan tarafın saldırılardan kendini korumak amacıyla karşı saldırılara kalkışması da tarihsel bir olgu.
‘Barış dili kullanılmalıdır’

İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül
Biz barış hakkını savunuyoruz. Bütün sorunların da diyalog ile çözülmesinden yanayız. Sorunlara yapıcı yaklaşarak çözüleceğini savunuyoruz. Bu bağlamda şiddet çözüm değil, önemli olan bu çatışma ortamının sona ermesini sağlamaktır. Bu ve benzeri olaylar ne yazık ki fiili bir durumdur. Bazen de şu soruyu sormalıyız, ‘Tezkere öncesinde bu ve benzeri olaylar neden yoğunlaşmaktadır’ Tek başına tezkere gibi girişimlere bağlamak doğru olmamakla birlikte ama bu soru işaretini koymamız.
Basın yayın organlarında haberlerin, şehit edildi, etkisiz hale getirildi gibi veriliş şekli, şiddet ve savaşçı diline uygun. Savaş karşıtlığını içermeyen tersine savaşı besleyen, destekleyen bir dil. Sonuçta yaşadığımız bir iç çatışma ortamıdır. Bu ülkenin insanlarından bazıları resmi görevli, bazıları da değil. Önemli olan burada mahkum edici dil kullanmak yerine, barışı savunmaktır ve barış dilini kullanmaktır. Ancak savaş durumlarında da barışın dilini içselleştirebilirsek ve barış kültürünü egemen kılmaya çalışırsak toplum ve medya kurumları olarak o sayede barışı coğrafyamızda veya dünyada egemen kılabiliriz. Aksi halde sloganlar söylemden öteye gitmez. Diktatör bir dili, farklı olanı ezmeye dönük girişimleri egemen kılıyoruz. Bizce, sorunları büyütücü, yaraları daha derinleştirici bir dil kullanmak yerine, nedenler üzerinde durmak gerekir.
Gerçek bir demokratikleşme iradesinin ve barışın Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadrolara egemen olmadığını düşünüyoruz. Bunu da AKP hükümeti başta olmak üzere yetkililerin Altınova’da yaşanan çalışma ortamına sessiz kalmasında çok net görebiliriz.
‘Sorun, militarist yöntemlerle çözülmez’

Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci
Kürt sorununda militarist yaklaşımın kesinlikle çözüm olamayacağını düşünüyoruz. Bu vakte kadar Türkiye bunu çok acı bir şekilde de yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri etnik kökenleri farklı, yani Türk olarak kendini tanımlamayan Kürtlere karşı asimilasyon politikaları ve bunun dışında şiddet kullanımı Kürt sorununu bu boyutlara getirdi. Bir anlamda resmi ideoloji Kürt meselesini ortaya getirdi. Bu sorunu militarist bir yöntem ile çözmeye çalışıyor. Hiçbir zaman Irak’a operasyon yapılmasının, silah kullanımının Kürt sorunu için çözüm olamayacağını düşünüyoruz. Çözüm için, bir kere askeri bir çözümle değil de siyaseten çözüm aranması gerekiyor. Yani askerler kan tüfek, bomba ile bu sorun çözülmez. Bilakis bu sorun artarak devam eder. Siyaset aktif rol almalı. Siyasetteki farklı unsurlar bir araya gelerek, sorunun çözümü için barışçıl yönler denenmeli.
Basın yayın organlarının bu tür haberleri veriş şekilleri ise, bu dönemde artarak devam eden milliyetçiliği körüklüyor. Mesela en yakın örneği Altınova olaylarında pompalanan bir milliyetçilik var. Halk bazında da indirgenmeye çalışılıyor. Bu çok tehlikeli bir süreç. Bu bağlamda halklar kardeştir. Bütün bir etnik kökene ilişkin saldırı kabul edilemez. Bundan dolayı medyanın çok dikkatli bir dil kullanması ve bu karşılıklı milliyetçiliği kışkırtacak söylemlerden de uzak durması gerekmektedir.
Mesela Altınova’da hükümet daha aktif bir tutum sergilemeli. Provokasyonlara ve olaylara karşı net bir dil kullanmalı. Bunu engelleyici aktif bir siyaset gütmelidir.

‘Sivil gerginliğinin artmasına neden olacak’

MAZLUMDER Genel Başkan Ömer Faruk Gergerlioğlu
Kürt sorununda askeri kesimlerin değil insan haklarına dayanan adil çözümlerin olmasını söylüyoruz. Oluşan olaylar da bizi haklı çıkartıyor. Konunun askeri yöntemlerle halledilmeye çalışılması, savaşı, kanı, acıyı arttırmaktan başka bir şeyi getirmiyor. Tezkerenin uzatılması ise devam ettirmekten öteye gitmez. Öbür tarafta Altınova’da Kürt-Türk savaşı ile ülke vahim bir uçurumun kenarına sürükleniyor. Çatışmaların devam etmesi sivil gerginliğin artmasından başka bir şeye yol açmayacak. Bizde Altınova ile ilgili bir rapor açıkladık bugün. Oldukça gergin bir ortam. Bugünkü olay son derece üzücü bir olay. İnsanların, canları yanıyor, analar ağlıyor. Ve bu gerilimi artırıyor. Mesela Altınova’da, yaşanan bu olaydan sonra, gerilimde artış olmuş. Bunlar hiçbir şekilde barışa hizmet etmiyor. Biran evvel yasama yürütmenin bu noktada etkin adil çözümler üretmesi gerekiyor.
Medyanın bu olaylarla ilgili dili yanlış.Tarafsız bir dil kullanmak gerekiyor. Medya ajite ediyor. Dikkatli olmak lazım. Bu dil yeni olayları yaratabilir. Yürüyüş yapılabilir dikkat etmek lazım. Burada medya sorumluluk sahibi olup olayları objektif biçimde vermeli. Hatta yetkili makamları sorumluluğa davet etmeli.
Altınova’da yaşanan olaylar üzerinden günler geçmesine rağmen herhangi bir yetkili yok. İçişleri bakanı ortada yok. Bunu duyarsızlık olarak niteliyoruz, kabul edilebilir bir hadise değildir.
‘Çözüm barışçıl olmalı’

İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman
Ben bu şekilde bir savaş ile sorunun çözüme ulaşacağını düşünmüyorum. Bu savaş sonuçta bir faydasının olmayacağı gibi barışa hizmet etmeyecektir. Soruna siyasi ve hukuki haklar açısından çözüm getirilmeli. Askeri çözüm hiçbir taraf açısından çözüm olmadı da. Medyanın kullandığı dil ise, savaşın dilidir. Savaşın kendisi bir çözüm değildir. Ölerek ve öldürülerek bir sonuca ulaşabilmek çok ender görülen şeylerden bir tanesi. Altınova’da yaşanan olaylardaki hükümetin tutumu yanlıştır. Bu ve bunun gibi durumlar tek taraflı olarak bir kişinin kendi aidiyeti, kökeni itibariyle baskılara maruz kalması ve bunun da sanki uygun durummuş gibi siyasi iktidar tarafından sineye çekilmesi sonuç itibariyle sorunun barışçıl yönden çözülmesini engeller.


Siyaset sorunları çözme sanatıdır

DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık
Meclis tarafından sınır ötesi operasyonları uzatan tezkere yanılmıyorsam bu ayın 8’inde meclise gelecek. Bir yıllık bilançoya ve dün yaşananlara baktığımızda, son bir yılda binin üzerinde insan yaşamını yitirmiş. Yeniden sınır ötesi harekat, çatışma ve tezkere, bu halka, bu ülkenin çocuklarına yapılacak en büyük haksızlıktır. Biran önce iç barışın sağlanmasını istiyoruz. Kan ve gözyaşı istemiyoruz. Bu savaşın beraberinde getirdiği linç girişimlerinin, hepimizi daha da felaketlere doğru götürdüğünü görüyoruz. Siyaset sorunları çözme sanatıdır. Eğer bu sorunu çözemiyorlarsa, çözecek kişiler gelmelidir. Bayramın ardından bu haberi duymak ne kadar üzüntü verici ve vahşet bir şey. ‘Kırsal kesim’ diyince dünyada ağaçlar, yeşillik alanlar akla gelir, ama bizim coğrafyamızda kan ve gözyaşı geliyor. Türkiye demokrasi güçleri bu olup bitenlere karşı bir barikat oluşturmalıdır. Daha 2 gün önce Altınova’da neler yaşandığını gördük.
Basın savaş dili kullanıyor, ancak bu hiç birimizin dili olmamalı. Hepsi bizim çocuklarımız, nasıl ölümü ayırabiliriz, nasıl acılarımızı ayırabiliriz? Siyaset ve medya da dahil olmak üzere herkes kendi sorumluluklarını yerine getirmeli. Kavga ve şiddetin dilini bırakıp, barışın dilini yakalamalıyız. Savaştan beslenen ve ekonomik rant sağlayan kesimlerin dilini kullanmamalıyız. Medya Altınova’da yaşananları gördü, bunların tekrar yaşanmaması için savaş dilini bir kenara bırakmalı. Hepimizin acıları ortak. Hepimiz bu ülkede yaşayan insanlarız.
Barış Meclisi’nin işareti iyi algılanmalı

Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Sekreteri Tevfik Taş
Bütün mesele bir ülke olarak nasıl yaşayacağımıza karar vermekte. Bizi yönetenler savaşla yaşamak istiyor. Biz ateşkes istiyoruz. Barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Barış istemenin sağcısı solcusu olmaz. Dün yaklaşık 40 kişi öldü. 40 değil de 1 kişi dahi ölse yine üzülecektik. Yönetenler savaşla yaşamaya karar verdikleri için, halkları birbirine kışkırtan davranışları ve söylemleri var. Türkiye ekonomisi batarken füze alıyorlar. Çünkü savaşla yaşamaya karar vermişler. Halbuki Türkiye’nin buna ihtiyacı yok. Sorunun çözümü için, Barış Meclisi’nin verdiği işareti Türkiye iyi algılamalı bence. Sorunun nasıl çözülebileceği açıkça belirtiliyor.

Yorumlar