2014-09-04 00:00:00

Türkiye’yi din değil Erdoğan bölüyor

Türkiye uzmanları geçtiğimiz on yılda siyasetin başlıca fay hattı olarak laiklerle dindarlar arasındaki bölünmeye işaret ederlerdi. Batılılaşmış laikleri Cumhuriyet Halk Partisi (CHP); daha dindar, muhafazakar insanları ise Ak Parti temsil ediyordu. Resmi kurumlarda başörtüsü yasağı gibi iki taraf arasındaki kemikleşmiş çekişmeler de bu “kültür savaşı”nın bir yansımasıydı.

 Türkiye’nin siyaset sahnesi artık ideolojik olarak değil, Erdoğan yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş durumda. İngilizceden Türkçeye çevrilmiştir.
 

Ancak bugünün Türkiye’sine baktığımızda, siyasetin artık dindarlar ve laikler arasında bölünmediğini görüyoruz. Şu anki bölünme Erdoğan yanlıları ile Erdoğan karşıtları arasında ve iki grupta da hem dindar hem laik kesime mensup sesler var.

Geleneksel dindar Müslümanların –yani sıkça camilere giden, alkol kullanmayan ve başını örtenlerin – çoğunun halen Erdoğan’ı destekledikleri aşikar. Pek çok dini cemaat ve tarikat da Erdoğan’ı destekliyor. Fakat, Erdoğan karşıtı kampta da önemli İslami aktörler var ve bunların başında üye sayısı bir kaç milyonu bulduğu tahmin edilen Fethullah Gülen cemaati geliyor. Bir zamanlar Erdoğan’ın en yakın müttefiki olan Gülen cemaatinin, örtük bir “darbe girişimi” diye nitelenen yolsuzluk soruşturmalarıyla birlikte Erdoğan’ın en büyük düşmanına dönüştüğü malum.

Ancak Gülen hareketi Erdoğan’a karşı olan ya da en azından eleştirel yaklaşan tek İslami aktör değil. Saidi Nursi’nin(1878-1960) eserlerini benimseyen köklü hareketlerden Nurcuların bir kolu olan Yeni Asya cemaati de bu kampta yer alıyor. Cemaatin çıkardığı Yeni Asya gazetesi Erdoğan’ın otoriter politikalarına yönelik güçlü eleştiriler yükseltiyor.

Öte yandan, Nur hareketi içinde, Gülen’le çatışmasında Erdoğan’a büyük destek veren önemli isimler de var. Bu isimlerden biri olan Mehmet Fırıncı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Sabah’a “Nur talebeleri Erdoğan’a oy verecek” açıklaması yaptı. Ancak aşikar ki, “Nur talebeleri” aslında Erdoğan’ı destekleyip desteklememe konusunda kendi aralarında bölünmüş gibi görünüyorlar.

Ali Bulaç, Ömer Faruk Gergeroğlu ve İhsan Eliaçık gibi İslami aydınlar da Erdoğan’a muhalifler. Hatta, Eliaçık’ın kurucularından olduğu “Anti Kapitalist Müslümanlar” hareketi Erdoğan’ın “vahşi kapitalist” kalkınma politikalarını tel’in etmek için Gezi Parkı protestolarına da katılmıştı. Son olarak, kimi Erdoğan yanlısı aktivistler de, Erdoğan’ın Suriye’ye ilişkin tutumunu eleştiren bazı İslami aydınlara karşı, yeterince Esad karşıtı olmadıkları gerekçesiyle “boykot” başlattı.

Öte yandan, Erdoğan’ı açıktan destekleyenler arasında İslamcıların yanı sıra laik kesimden isimler de var. Sabah, Yeni Şafak, Star, Akşam ve Türkiye gazetelerinde “barış süreci”nde ve “paralel devlet”le mücadelesinde Erdoğan’ı destekleyen seküler köşe yazarları yazıyor. Aslında, Ruşen Çakır’ın da ifade ettiği gibi “paralel devlet” konusunda Erdoğan’a en hararetli desteği Erdoğan’ın safına ancak son üç-dört yılda katılan laik yorumcular veriyor.

Eyten Mahçupyan ve Markar Esayan gibi iki Ermeni aydının da Erdoğan yanlısı kampta yer alması kayda değer. Öte yandan, bir diğer Ermeni aydın ve aktivist olan Hayko Bağdat ise karşıt kampta bulunuyor.

Peki, bundan ne anlam çıkarabiliriz?

Öncelikle şunu: Erdoğan’ın şahsı ve projesi Türkiye’de öylesine başat bir olgu haline geldi ki diğer tüm siyasi bağlılıkları önemsizleştirdi. Bu, diğer tüm fay hatlarını geriye attı. Elbette bu takıntı Türkiye için sağlıklı bir durum değil. Zira nüanslı ve akılcı bir siyasi tartışma zeminini yok ediyor. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın da belirttiği gibi örneğin, İstanbul’un su sorununu bile akılcı bir şekilde tartışma imkanı kalmadı: Çünkü belli ki Erdoğan’ın destekçileri sorunu reddedecek , muhalifleri de abartacak.

İkinci anlam ise şu: Dindarlık siyasi bir kategori olmaktan çıkmaya başladı ve bu uzun vadede iyi bir gelişme olabilir. Şu an iki taraf da dini temalara başvurarak, birbirlerini “gerçek Müslüman” olmamakla suçluyor. Örneğin, Gülen hareketi Erdoğan kampını yolsuzluk ve iki yüzlülükle suçlarken Erdoğan kampı da Gülencileri Siyonizmin beşinci kolu olarak görüyor. Ancak, toplum uzun vadede kademeli olarak dindarlığın siyasi meseleleri açıklamaya yetmeyeceğini anlayabilir. Bu da laikliğin değerinin anlaşılmasını sağlar.

Taraf Gazetesi yazarı ve City University of New York’ta sosyoloji dersleri veren Mücahit Bilici de Erdoğan-Gülen savaşının iyi gözlemleyen bir yorumcu olarak güncel bir röportajında bu noktaya çekti. Türkiye’nin dindarlığa “doyacağını” ve “dindarlar arası çatışmaların yönetilmesinde yeni ilkelere ihtiyaç duyulacağı”nı söyleyen Bilici böylelikle “gerçek anlamda ilk kez laik olacağız” diye de ekledi.

Türkiye, eğer şanslıysa, kendisi de dindar bir Müslüman ve Nur talebesi olan Bilici’nin tahminleri istikametinde ilerler. Şimdilik kesin olan şey ise Türkiye’deki siyasi manzaranın dünün dostlarını düşmana, düşmanlarını da dosta çevirebilecek kadar hızlı değiştiği…

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/08/turkey-religious-secular-divide-gulen-erdogan-akp.html#ixzz3CKWx8RH3

Yorumlar