2008-04-02 00:00:00

Eleştirinin sınırı ve TCK 301

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''devletin askeri teşkilatını alenen aşağıladığı'' gerekçesiyle DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk'ün dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlamıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan fezlekede, Türk'ün, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen resepsiyona kendisinin ve DTP'li diğer milletvekillerinin davet edilmemelerine ilişkin görüşleri sorulduğunda, “Hep ağızdan düşürülmeyen bölücülük kelimesi, aslında kimin tarafından yapıldığı da açıkça ortaya çıkıyor” yorumunda bulunduğu belirtildi. Türk'ün, sarf ettiği sözlerle “anayasal bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bölücü olmakla suçladığı, eleştiri sınırlarının dışına çıktığı” kaydedilen fezlekede, Türk hakkında TCK'nın 301/2. maddesinde düzenlenen “devletin askeri teşkilatını alenen aşağılama” suçundan soruşturma yapılabilmesinin, Anayasa'nın 83. maddesine göre dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlı bulunduğu hatırlatılmaktadır.

Sivil siyaset içinde yer alan, hatta mecliste grubu bulunan bir partiden hiç bir milletvekilinin, tüm partilerin katıldığı bir toplantıya çağrılmaması, elbette eleştirilebilir bir politik tavırdır. Fezlekenin, insan hakları açısından sadece Türkiye’de değil, neredeyse dünyada tartışılan TCK 301. maddeye dayanılarak yapılması ise düşünce ve ifade özgürlüğü açısından insan hakları savunucularının kaygılarını daha da arttırmaktadır. Şok edici düşünce açıklamalarını dahi düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde değerlendiren uluslararası insan hakları standartlarının ve ülkemizi de bağlayan AİHM içtihatlarının bu tür siyasi mülahazalarla iğdiş edilmemesi gerekir.

Türkiye’nin siyasi problemleri de, insan hakları sorunları da böylesine dışlayıcı ve öteleyici yaklaşımlarla değil, ancak kapsamlı, kuşatıcı ve kucaklayıcı tartışma zeminlerinin oluşturulmasıyla çözülebilir. Bu yüzden de ayrımsız her kurum, görev ve yetki alanları içinde kalmak zorundadır ve herkes, tüm sorunların sivil siyasi zeminlerde konuşulup tartışılmasına artık alışmalıdır. Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi ve insan haklarına dayalı bir ülke olması isteniyorsa, unutulmamalıdır ki, bunun biricik yolu, her konuda toplumun her kesiminin muhatap alınması, hiçbir kesimin dışlanmaması konusunda gerekli duyarlılığın gösterilmesidir.

Bu idealin gerçekleştirilmesi konusunda en önemli görev ise, yargıya düşmektedir. Çünkü yargının görevi, siyasi ya da bürokratik iktidarın uygulamalarına karşı çıkan muhalefeti sindirmek değil, yurttaşların hak ve özgürlüklerini devlet aygıtı ve yetkilileri karşısında korumak ve hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirmektir. Aksi halde yargı kararlarının meşruiyetinin önemli kaynaklarından birisi olan kamu vicdanı kanamaya devam edecektir.

 

Ömer  Faruk Gergerlioğlu

MAZLUMDER  Genel  başkanı

 

 

Yorumlar