2008-10-23 00:00:00

 

Baskıcılığa zulme karşı birlikjte durabilmek önemli bir husus. Köln’de cami yapımına karşı çıkan aşırı sağ grupların  provokatf  eylemine solcular, müslümanları seven halktan kişiler de katılarak cami yapımına karşı çıkanlar bloke edildi. Yapılması düşünülen gösterinin yerine insanlığın ortak aklını temsil eden bir gösteri daha baskın çıktı. Bu önemlidir. Avrupa’da son yıllarda “benden olmayanı dışlamayalım” adında bir hastalık ortaya çıktı.Bu anlayış eski bir insani hastalığın günümüze yansıması. Kötülükleri başkasından bilen, kendisini üstün gören başkasını kötüleyerek kendisinin üstün olacağına inanma gibi özelikleri olan bir hastalık. İnsanlık tarihi boyunca vardır. Peygamberler ve büyük kahramanlar bu hastalıkla çok mücadele etmişlerdir. Galibiyetleri çok fazla olmasa da insanlığın ortak geçmiş mirası hep bu hastalıklı tiplere karşı reaksiyonlarla doludur.

Bu hastalık ülkemizde de var. Ülkemizdeki adı ise ulusalcılık. İçe kapanmayı marifet bilen kendinden  başkasını hep düşman bilen, yüzü ileriye değil geçmişe dönük bir anlayış bu. Gittikçe öfkelenen öfkelendikçe küçülen küçüldükçe kara delik gibi ne yapacağı belli olmayan bir yapı bu. Son yılarda yapılan seçimlerde sürekli irtifa kaybeden bu akım legal yolarla fikriyatını hakim kılamayacağını anlayınca yeraltına indi. Adı Ergenekon oldu. Ergenekon’cu şahıslara bakıldığı zaman farklı kimlikleri taşımalarına rağmen bu genel ruh halini gözlemliyoruz. Bu kişilerin değişmeyeceğini biliyoruz. Ancak önemli iddiaları bulunan çevrelerinin bu yapılanma karşısında net tavır alamamalarını anlayamıyoruz. Artık durdurulamayan bir gelişmenin olduğu çağımızda bu geriye gidiş hasreti de nedir öyle? Teknolojinin, bilimin  dev adımlarla ilerlediği medeniyetlerin birbiriyle fikir alışverişi yaparak ancak  ilerleyebileceğinin ortaya çıktığı bu devirde hala 3. dünyacı refleksler ne demeye çalışıyor? Kayseri’de bir film  çekimi dolayısıyla kayseri kalesine Bizans bayrağı asılınca çevreden toplanan vatandaşlar protesto gösterisi yapmış.”Kalemize Bizans bayrağı nasıl  asılır” diye. İşte bu da hastalığın bir başka yüzü. Kayseri tarihini yansıtacak bir belgesel filmin çekimini dahi sabote etmek çok vahim bir durumdur.Ulusalcılık refleksleri böyle  işte.Bazen insanı komik duruma düşürebiliyor bazen de haline ağlatıyor insanı. Bugün farklı kimlikleri ile temayüz eden şahsiyetler birbirliği ile işbirliği yapmaktan çekinmiyor. Bolivya’nın sosyalist Eva Morales’i, Venezuela’nın Hugo Chavez’i İran cumhurbaşkanı Ahmedinejat ile sıkı işbirliği yapabiliyor. Kimliğini koruyarak antiemperyalist olmak demek budur. Yoksa ucuz 3. dünyacı söylemler ile içe kapanıp çete kurup halka rağmen işler yapmak antiemperyalistlik değildir. Ergenekoncuların yaptığı gibi hiç tahmin edilemeyecek illegal yapıları emelleri için yönlendirmek kirli bir yoldur.Kirli yoldan temiz bir alana çıkmak ise mümkün değildir. 

Ergenekoncular patır patır dökülüyorlar. Her geçen gün daha esrarengiz yönlerine ulaşılıyor. Son operasyonla gözaltına alınan şok isimler arasındaki Tuncay Özkan “İki tane faşist, gerici, yobaz gazeteci isimlerimizi televizyonda veriyor diye ne korkar ne susarız. Biz buradayız. Hukuk bize bir şey soracaksa gelir sorar. Biz de hesabımızı veririz.” sözleriyle seslenmişti. Bakalım nasıl bir hesap verecek. Biz kaç kişiyizciler  daha ne kadar yanında yer alacaklar? Ajitasyon, öfke tehdit… Bu ve benzeri yolar onların çaresiz başvurdukları yol. Gücünü haktan değil eski hastalıkların yeni versiyononundan alınca böyle oluyor işte.

Ama hepten karamsar olmak gerekmiyor.Nasılki Almanya’da aklı başında  kişiler ortak akılda buluşabiliyorsa  Türkiye’de de bu olabiliyor. Boğaziçi  üniversitesinin yeni Kemalist rektörünün başörtüsü  yasağı  uygulamasını, solcu öğrenciler başörtülülere destek vererek kırıyorlar artık. Bu çok önemlidir. Soldan şahsiyetlerin  Ergenekon’da yakalanmasına karşın başını kuma gömen solculara göre demokrat  olmayı başaran solcular da var. İşte bu kişiler farklı kimliklerle adalet ve hak düzleminde barış dolu bir dünyaya koşabilirler. Özlenen dünya bu olmalı. Farklı kimliklerin birbirinin hakkını çiğnemediği ve “benim adamım” diyerek hata yapan yandaşını kollamayan bir dünyayı özlemeliyiz hepimiz. Deniz Feneri olayında olduğu gibi yanlışlık, suistimal varsa “kol kırılır yen içinde kalır” dememeliyiz. Hata kimden olursa olsun reddedilmelidir. Şu iddianameye karşı olayım şunun yanında olayım demek  kimseye yakışmaz. Adaletin  tecellisi tertemiz niyetlerle yapılan yardımları azaltmaz, arttırır. Basın boykotu gibi öfke ile söylenmiş yanlış ifadelere en başta  Başbakan’ı sevenler karşı  çıkmalıdır. Basın özgürlüğünü savunmak  herkesin boynunun borcu olmalıdır. Artık yüzyılımız sağcı solcu gibi klişelerden ziyade demokrasi ve adalet eksenine doğru  gidiyor. Faşizan kamplaşmaları önlemek için insanlığın her kesimi bunu anlamak zorunda. Demokrat solcuların da gerçek tercihlerini yapma zamanı geldi artık. Kafalarını kaldırıp gerçekler karşısında  net tercihlerini yapmaları gerekiyor.

Yorumlar