2012-05-02 00:00:00

Anti Kapitalist Müslüman  gençler  denen  bir  grup, Has Parti’nin de  destek  vermesi  ile  1 Mayıs’ı kutladı. Fatih camisinde  gıyabi cenaze namazı kılan topluluktan  bir kişi “Emekçi kardeşlerimizin yanında olduğumuzu göstermek, AVM ve şantiyelerde ölen kimsesiz işçilerin yanında olduğumuzu göstermek istedik. Onurlu bir mücadele içinde olduğumuzu göstermek istiyoruz. Bu ilk oluyor, devamı gelecek” demiş.

 

Türkiye’de  emek, iş sorunlarına  hep solcular sahip çıktı. İslami kimlikli kişiler ise  klişe sözlerle sömürünün islam’da olmadığını söylemekten öteye gidemediler. Sosyalizm  tüm dünyada  gücünü kaybedip, kapitalist  rüzgarlar  eski solcuları  bile  silip  süpürünce, daha çok zenginleşmeyi  ideal hedef haline  getirmekten başka çare olmadığına  herkes ikna oldu. Ama  sömürü  bitmedi. Siyasi  ve  sosyal sorunlara İslamcılar sorun bölgelerinde olsun olmasın hep  geç  kalarak  müdahil olmayı alışkanlık haline getirmişti. Filistin’de  Marksistler  yıllarca  Filistin halkının  sözcüsü olmuştu. Bunun mükafatını da bedelini de ödemişlerdi. Ancak daha sonra    68  rüzgarlarının gücünü de  kaybetmesi  ile  sahneyi İslamcı hareketlere  bırakmıştı. Türkiye’de de  İslamcıların müdahilliği farklı olmadı. Kürt sorunu konusundaki haksızlıkları gündeme getiren ilk sol hareketler oldu. Bundan 40 yıl önce  Kürt sorununu  İslamcılar “İslamda  kavim farklılığı yoktur, Müslümanlar kardeştir” sloganı ile karşılamaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Bu tabiî ki hiçbir fonksiyon icrasına yol açmıyordu. Ne zamanki aktif bir şekilde söz söyleyip konunun çözümü için sözlü ve fiili müdahalelere  başladılar  işte o zaman söz sahibi olmaya başladılar. Ermeni meselesinde de ittihatçıların  yaptığı suçları görmezden gelme anlayışına  yıllarca bürünen dindarlarımız son yıllarda başlarını kaldırıp  olayın iç yüzünü görmeye başladılar. Aslında adalet sizden olmayana yapılan haksızlığa,  en başta müdahil olabilmektir. Adalet iddiasında bulunan bir  dinin mensupları için  herkesden önce  bu  haksızlıklara müdahil olma zorunluluğu vardı. Şimdi de  bir başka önemli konuda  iş dünyasındaki  haksızlıklara karşı  İslami kesimden somut  bir müdahillik geliyor. Zamanında emperyalist 6. filonun  askerlerini korumaya çalışan  dindarlarımızın yerine şimdi çağdaş dindar  Müslümanlar  ezilen, hakkı gaspedilen işçiler  için 1 Mayıs’a katılıyor. Bu hakikaten önemsenmesi gereken tarihi bir çıkıştır. Dindarlar artık geç kalmış da olsalar   bir başka toplumsal meseleye  daha    müdahil    oluyorlar. 1 Mayıs’ta  “Kapitalizmle Mücadele Korteji” adlı bir kortej oluşturan grup, Kürtçe, Ermenice, Arapça ve Türkçe olmak üzere 4 farklı dilde ''Kölelere Özgürlük'' pankartları taşıyarak yürüyorlar. Bu  hakikaten dindarlar için yüz akı bir durumdur. İşçi haklarına “Peygamberimiz de işçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz derdi”  demekten ve bu  hadisi tekrarlamaktan  başka bir iş yapmayı düşünmeyenler için  yeni bir atılımdır. Bu girişim desteklenmeli, önü açılmalı ve geliştirilmelidir.

 

“Nasıl olsa  İslam her türlü haksızlığın karşısındadır” diyerek  Kürt sorunu tabirini bile yabancılayıp sistem sorunu diyen dindarlarımız bu konuda da itiraz geliştirip “islam sosyal adaleti de sağlar ek bir vurguya ne gerek var?” diyor. Aslında eksik bırakılan, ihmal edilen bir hususa radikal bir vurgu yapmadan dikkatlerin o noktaya çoğunlukla çekilemediğini biliyoruz. Bu konuda da yıllardır ihmal edilen  bu girişime,  değişen dünyanın kavramlarını yorumlayarak açıklama getirmek dindar aydınların vazgeçemeyeceği bir tutum olmalıdır. Hayat sürekli değişmekte,  yeni sorunlara islami perspektifi güncelleştirerek yeni çözümler  bulmak gerekmektedir.

 

Ezilenlerin derdini yüreğinin derinliklerinde hissetmiş bir aydın da Ali Şeriati idi. Ali Şeriati  tüm yazılarında, konuşmalarında islamı  kabukta yaşayan,  öze indiremeyen dindarı eleştirmiştir. Şekli ibadetleri yerine getiren ve fakat işçisinin hakkını yiyen “hacı”yı şiddetle eleştirmiştir. İslamın özünü anlamayan,   böylesi bir dini anlayışın, geleneğin  artmasının  gerçek dini anlama  ve anlatmaya büyük zarar verdiğini söylemiştir. Din’i gerçek insan üreten bir fabrika gibi gören Şeraiti ,  insanın özgürleşmesinin doğa, toplum, tarih ve nefsindeki şeytani engellerden sıyrılmayla olacağını söylemiştir. Ebu Zer’in  samimiyeti, zühdü, takvayı  resulden görüp hayatı boyunca bir idealist gibi uygulamaya çalıştığını görmüş ve  Şeraiti onu idolleştirmiştir. Ali Şeraiti hakikaten kendisi de Ebu Zer gibi yaşamış, hayatı boyunca haksız fiilleri eleştirmiştir. Mısır’da harika gibi gösterilen piramitlerin aslında  kölelerin  kanları ile inşa edildiğini görünce  mazlum işçilerin  mezarları  başında tarih boyunca   zulme  uğramışları kardeşi bilip, tüm kölelere serenatlar  söylemiştir.

 

 

Ali Şeriati’nin  söylemini tekrar diriltme zamanıdır şimdiki zaman. İslam’ın mazlumun müstezafın yanında durması  gerektiğini  artık sadece  kitaplarda okumakla yetinmeyip bu gibi somut fiillerle icraata geçirmeliyiz.

 

İş dünyası  da   tabiî ki ütopik sloganlar  gibi görüp eleştirdiği    bu  çalışmaları girişimleri

 hemen dışlamamalıdır. Üretim kolay iş değildir   zulmetmeden, işçinin hakkını yemeden de helalinden para kazanma yolu vardır ve somut örneklerle bunu tüm iş adamları bilir. Aslında iş dünyası da  kendi aralarında  birbirine zulmedebilen bir dünyadır. İşçisine yaptığı zulmü,  iş yaptığı diğer esnafdan görebilen işveren  zamanla bu söylem ve eylemlerin ne kadar önemli olduğunu anlayacaktır.

 

Artık bu  toplumda İslami  hassasiyet sahibi kişilerin ayağı suya   eriyor   ve  kendilerinden başkalarının meselelerinin de çok önemli olduğunu görüp, söz söylüyorlar. “Kol kırılır yen içinde kalır” demeden  Kürt sorununda , Ermeni sorununda, işçi sorunlarında  kendi camialarının da yanlışlarını  eleştiriyorlar. Bu tarihi bir kavşak noktasıdır. Dar  çerçevelerden kurtulup hayata müdahil olma  girişimidir bu  ve  çok hayırlıdır. Kendisine ve tüm insanlığa yönelik çok önemli bir çabanın çok önemli ilk adımları çok   önemli bir ülkede atılmaktadır artık.

Yorumlar