2013-05-01 22:50:32

 
Zor soru? Bunları karşı karşıya getirirseniz kafanız karışır, doğru olmayan şıklara yönelebilirsiniz.
 
Bu ülkede uzun yıllardır ikisi de yoktu. Barış dediğiniz zaman vebalıymışsınız  gibi sizden kaçılırdı.Barış kelimesinin egemen kesim tarafınca “boyun eğme, örgütün kökünü kazıyamama acizliği, ülkenin bölünmesi” gibi anlamları vardı. Demokrasi zaten uzun süre tek parti rejimi tarafından katledilmiş, darbelerle sık sık budanan, eksikliğinin ülkedeki sorunların, savaşın nedeni olduğu bir kavramdı. 
 
Kavgaları bitirmek çok zor değil. Uzun süre kavga etmiş kişiler “yok mu bizi ayıracak birileri” diyen bir duruma gelebiliyor. Herkes bilir ki bu bazen başlangıcı kısa olan kavgalarda da olur. Savaşın ölüm gibi yol açtığı geri dönüşümsüz hasarlar barışın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
 
Ama işte önemli soru geliyor. Ya barış masasında demokrasiyi kaybedersek? Bu kaygıdan dolayı yıllardır yolunu gözlediğimiz barıştan vazgeçme eğilimine girebiliyoruz. 4-5 ay öncesinde  barış umutlarının üstüne tamamen kara bulutlar çökmüş, karşılıklı didişmenin sonsuza kadar devam edeceği endişesi iyice belirginleşmişti. Özal'ın ölümü arefesinde gelebilecek barış karşılıklı kaprislerle 20 yıl uzatmaları oynamıştı. Barış  Ergenekon'cu askerlerin hükümet karşısındaki taktik amaçları ve PKK'nın  karşısındakinin edindiği güce göre bu oyunu oynamak isteme açmazına düşmüştü. Sorunun tarafları aradaki bu engelleri, kaygıları kaldırıp bir iki tökezlemeden sonra sorunu çözmeyi az çok başarma noktasına geldi. 
 
Kavgaları bazen sun'i olarak bitirebilirsiniz. Ama kalıcı barışın şartı olan demokrasiyi getiremediğiniz için kavga daha  büyüyerek başlar. Sorunu temelinden almadığınız sadece “artık yeter” dediğiniz ve daha ileri adımları atmadığınız zaman savaş tekrar başlar ve bu  sefer barışa karşı büyük bir kötülük yapmış olursunuz. Zira barış umutları iyice berhava olmuştur artık. 
 
Barış olurken demokrasinin kalıcı olarak rafa kaldırılacağı endişesi yersiz değil. Ama sorunlar yumağı olmuş bir ülkede meleklerin etrafında halelendiği, ihtişamlı bir gösteri ile  gökten  inecek demokrasi rüyalarına devam etmek de doğru değil. Demokrasi bir süreçtir. Zaten baskılara karşı direnme sonucu ortak aklın sonucu büyük bedeller ödenerek az çok uygulamaya konulabilmiştir. Demokrasiyi getirmek için barışın olması kolaylaştırıcı bir rol işlevini görür. Barışı sağladıktan sonra demokrasi mücadelesi biraz daha kolaylaşır. Ama eksik bir demokrasinin başımıza daha büyük savaşlar açacağını hiç unutmadan barışı kucaklamalıyız.
 
Barışı sağlayanların kafalarında küçük hesaplar olabilir. Bu hesapları kabul etmeyeceğimizi ancak birilerinin hesapları için ölümleri önleyebilme şansımızdan ve kalıcı demokrasi arzumuzdan geri adım atmayacağımızı net olarak göstermeliyiz. 4-5 ay önce imkansız gibi görünen barış konsensusu karşısında hemen aşırı sevince kapılma, at gözlüğü takma hevesine karşı dikkatli olmak gerekir. Barış büyük bir şanstır,  bir sel gibi savaş arzusunu ezip geçecektir ama karşımıza bir yüz yıl daha bize zaman kaybettirecek demokrasi eksikliği çıkaracaksa uyanık olmak gerekir.
 
Aslında bu iki güzel anlayışın karşı karşıya gelmesi dünya tarihinde çok yaşanmıştır ve ilginç  örnekler yaşanmıştır. İslam tarihine baktığımızda zalimliğin egemen olduğu, güç ilişkilerinin tek belirleyici olduğu bir ortama peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammet'in bu ihtimaller karşısında  seçimler yaptığını görürüz. O kalbi merhamet dolu insan hep savaşsızlık halinden yana olmuştur. Maruz kaldığı baskılar için  fiili karşı haksızlıktan hep kaçınmıştır. Savaşmışsa bile barıştığı zaman hep affedici olmuştur.  Savaş yerine barışı tercih ettiği Hudeybiye'de görünürde düşmanın şartlarını sırf karşılıklı kan dökülmesini önleme ve kötülerin ilerde   iyileşme ihtimali için tercih etmiştir. Ama hiçbir zaman o gayriinsani Mekke düzenine tatlı su barışçılığı adına boyun eğmemiştir. Hem barışı önceleyen hem de adaletten taviz vermeyen bir çizgi izlemiştir.. Çok merhametli bir kalbin sahibi olmasına rağmen ona gönderilen “Fitne katlden beterdir” ayetini uygulamayı esas almıştır. Yani adaletsizliğin, zorbalığın, zalimlerin egemen olduğu bir ortamda “illa barış” dememiş, gerekirse  “hele barış dursun” diyebilip, savaşı deneyebileceğini unutmamıştır.  Esas olan adaletsizliğin ortadan kalkmasıdır. Ama bunun yolu da barış ihtimaline  tutkulu bir aşk  ile hep bağlı kalmaktır.
 
Sonuçta “barışla demokrasiye bir şans verelim” derim. İnsanımızın ortak aklı en doğru olana yönelecek ve istemeyenleri de yöneltecektir. Biz savaşla yıkılan duvarın tuğlalarını itirazlara, gürültüye çok kulak asmayıp bir yükseltelim hele, sonrasında  demokrasi evini de  de inşa etmek çok zor değil.

Yorumlar