2015-04-22 00:00:00

Kanal 24 televizyonunda, 'Başbakan Özel' programında konuşan Davutoğlu'nun Diaspora ile sürdürdüğü temaslar hakkında bilgi vermesi önemlidir. Hem yapılan temaslar hakkında bilgi veriyor, hem de son devlet tavrının nedenini çözmemize yardımcı oluyor.
 
T.C. Başbakanlığı'nın son yıllardaki açıklamalarının yer yer eleştirilse de sorunun çözümü konusunda adalet talep edenler tarafından olumlu karşılandığı bir gerçektir. 
 
Davutoğlu “Biz Türkiye’de tarihimizle ciddi bir yüzleşme ve söylem değişikliğine gittik.  Daha rahat konuşur olduk. Adil hafıza gerekir. Tüm acıları paylaşma üzerinden birbirimizi anlamamız lazım.” diyor. Ancak Türkiye'nin son bir iki yıldır attığı nispeten olumlu adımların göstermelik değil devam eden ve samimiyeti hissedilen adımlar olması gerektiğini unutuyor. Yüzleşmeye gidildiğini söylüyor ama yüzleşmenin ağız tadı kaçırıcı yönü olduğunu görmeyi ve kabullenmeyi istemiyor. Davutoğlu  bu konunun mekanik adımlarla değil sürekli devam eden bir iyiniyet atağı ile çözülebileceğini unutuyor. Hiç şüphesiz Diaspora'da da uzlaşı düzleminden, makuliyetten hazzetmeyenler vardır. Atılacak sıcak, insani adımlar ancak buz dağlarını yavaş yavaş eritir. 100 yıldır inkar edilen bir  soykırımın çözümünün öyle bir iki yıllık mesele olamayacağını bilelim. 
 
Geçen seneki adım atan T.C.için sonrasında özür ve vatandaşlık hakkının gelmesi çok mu zordu? Davutoğlu güç dengelerine bakıyor ve “eski politikaları devam ettirirsek kaybedeceğimiz birşey yok, AP ve diğer kuruluşların aldığı kararlar bizi fazla etkilemez” diye düşünüyor. Karşı tarafın çıkmaz sokakçılığını bahane ederek olumlu karşılanan adımları atmayı kesmenin insani olarak kazandırabileceği şey nedir? Bu meselenin hala soğuk, politik taktik ve manevralarla çözüleceğini mi sanıyor? Bu geçici sanı, kalıcı hasarları görmeyi engeller.
 
 
 
Suriye'deki katliamları, Mısır'daki darbe sonrası olanları gündeme getirerek “günümüzdeki katliamlar karşılıksız kalıyor” diyor. Davutoğlu “niye biz kendi sorunumuzu çözmekle uğraşalım, dünya zaten adaletsizliklerle dolu, bir biz mi sorun için uğraşacağız” diye düşünüyor ve yanlış yapıyor. Derin acılarla dolu ve yine acılarla devam edebilecek bir sorunu çözme cesareti yerine statükoya sığınıyor. Gerçeğin birgün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğunu unutuyor.
 
Davutoğlu Türkiye halkından soykırım konusunda adım atma girişiminden destek alamayacağını düşünüyor. Karşılıklı katliamların varlığı bir gerçektir ancak 1915'de güçlü olan, çoğunluk olan devlet olan Türklerdi. Son noktayı koyan da Talat Paşa ve arkadaşları oldu doğal olarak. Ancak bu aceleci, şımarık, kibirli ve toy  politikacılar ne denli büyük bir yanlış yaptıklarını hesap edemiyordu. Konulan nokta da bir büyük yaranın açılması ve 100 yıldır kronikleşmesiyle sonuçlandı. Kürt sorununda çözüm için “Baldıran zehirini” politikacısına yedirmeyen toplumun Ermeni soykırımının çözümü konusunda da çok reaktif davranmayacağını bilelim. Artık yeni dünyada tüm insanlar kronik yaraların bir şekilde çözümünü genel olarak istiyor.
 
 
Diaspora, Avrupa meclislerince sonuç alınacağını sanmakla hata ediyor, onlar bir baskı unsuru olabilir ama hakikaten karşılıklı konuşma ve çözüm kanalları üzerinde durmanın yeri ayrıdır. Hrant Dink de sorunun Avrupa meclislerince çözümüne karşıydı. “Soykırımı kabul et kararı alan Avrupa meclisine gidip soykırım yoktur, soykırım yoktur diyen TBMM'ye gidip soykırım vardır demek istiyorum” diyerek konunun araçsallaştırılmasının yanlışlığına dikkat çekiyordu. 
 
Karşılıklı katliamların yaşanması devlet eliyle yapılan bir büyük yanlışın bugün Türkler tarafından anlaşılmasını zorlaştırabilir. Ancak, ortak acılar olsa da devlet eliyle işlenmiş bir kıyım ve soykırımın varlığı inkar edilemez. Türkiye halkındaki bu bilinçaltı ve sorunun çözümü konusundaki tereddütün üzerine bir de çifte standartçılığıyla tanınan Batı meclislerinde alınan kararları getirdiğinizde bir toplumsal defans halinin yaşandığını gözlemliyoruz. Bu durum, çözüme giden yolu açmaz. Türklerin ve Ermenilerin Hrant ruhunu kuşanıp birbirine dokunması gerekir. Hrant'ı katledenler ne denli bir çözüm kanalını kapatmaya çalıştıklarını iyi biliyorlardı. T.C. devleti bu çözüm yolunda topluma örneklik ve önderlik göstermeyip topu taca atan girişimler içinde olursa hiçbir ilerleme olmayacaktır. “Millet-i sadıkaydı, Ermeniler komşumuzdu, Türk-Ermeni ilişkisi kanlı bir tarih ilişkisi değildir” vb. demekle 100 yılın inkarı çözülmüyor sayın Davutoğlu.

Yorumlar