2008-11-02 00:00:00

Türkiye’de bazı sorunlar hala “bana  göre o konu sorun değil veya münferit olayları fazla büyütmeyelim” söylemleri ile görmezden gelinmeye çalışılıyor. Devekuşu misali başını  kuma sokanlar ülkenin sorunlarının daha da büyüdüğünü ne zaman görecekler?

Hrant Dink’in katlinden sonra ortaya çıkan istihbaratçı polis ile polis adına çalışan Erhan  Tuncel diyalogları basına yansıdı. Hakim ideolojinin cinayet  sonrası bir güvenlik görevlisi  aracılığı ile somutlaşan vakıaya bakışı vahim bir manzara arz etmektedir. Ortada bir sorun  yok denilebilir mi artık?. Devletin vatandaşına pire gibi baktığı bir yerde göz göre göre gelen  bir cinayetin peşine düşülmesinin bir anlamı kalmış mıdır artık? Devletin katil kişileri ve  grupları tetikçi gibi kullandığı ve bir müddet sonra paçavra gibi bir kenara attığı yerde sorun  yok mudur sizce?. Hala devlet birey ilişkilerindeki bu utanç verici aşağılamayı görmemek için kafamızı kuma sokmaya devam mı edeceğiz?. Hala soruşturmalar vb’nin sonuçlarını saf  saf bekleyecek miyiz. Hala hukuk devletinde olmaması gereken “iti ite kırdırma taktikleri  veya “vatanperver kiralık katillerle” mi devlet yöneteceğiz.

Bir başka Devekuşuna özenme hali ise maalesef başörtüsü konusunda yaşanıyor.

Yıllardır halkının büyük çoğunluğu Müslüman bir ülkede İslam’ın kadınlara net emrinin sosyal  hayatta yasaklandığını biliyoruz.

“Başörtüne  karışan mı var? ama Üniversitenin, çalışma hayatının kuralları var” demek ise yine bir görmezlikten gelme hadisesidir. Bilinir ki insan bu Dünya’nın en üstün varlığıdır. Dünya’ya şekil vermek onun eline bırakılmıştır ve o bu kabiliyeti taşır. İnsan, sosyal hayatın her alanında varlık göstermesi gereken ve doğası gereği  bunun dışına çıkamayacak bir varlıktır. İslam’ın gereklerine inanmış bir kadına “sen başörtünle üniversiteye giremezsin, çalışma hayatında olamazsın” demek “sen insan değilsin” demektir. Zira bir varlığın en temel özelliklerini iptal etmeye çalışıyorsunuzdur. Bırakınız dini bir tartışmayı insani hasletlerin gasp edilmesi noktasında büyük bir insan hakları ihlali oluşmaktadır. Bu ihlal yıllardır büyük tartışmalarla yurdumuzda dayatılmaya çalışılıyor. Yurdumuzda dememizin sebebi ise Dünyanın hiçbir yerinde Üniversiteye girişte bir yasak olmadığından dolayıdır. Bu denli açık olan bir ihlal karşısında ise hala “nerden çıktı bu mesele, eskiden  yoktu bu mesele, kim çıkartıyor bu sorunu, az bir kesimin sorunudur, niye ülkenin gündeminin zirvesine oturtuyorsunuz” şeklinde itirazlar gelmektedir. Konu reddedildikçe büyümekte, yara derinleşmektedir.

Birbirinden farklı gibi görünen iki farklı konu aslında acı Türkiye gerçeklerini ortaya koymaktadır. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenler sayesinde ise bol miktarda yılanlar üremektedir. Yaptığı yanlış sollama karşısında karşısına çıkan kamyona “ben seni görmüyorum, sen de bir sorun musun” diyen taksi şoföründen ne farkı var bu temel ihlalleri  reddedenlerin?

Ülkemizde insan hakları ihlalleri maalesef en çok hukukun uygulanımını elinde bulunduran Devletten gelmektedir. Bunu görmeyip sorunları tarafları birbirine tokuşturarak sorunları çözmeye çalışmak ne derece sağlıklıdır? Kendisi Devekuşu olanların devekuşunun yaptığını halka öğütlemesi krizi daha da arttırmaktadır.

Türkiye’deki sorunlar ne İnsan hakları ihlallerine maruz kalanların sayısal oranı ile hafifletilebilir ne de görmemeyi, duymamayı, anlamamayı, empati yapmamayı başarabilmekle azalabilir. Empati yapmak diyorum zira bu telefon deşifrelerinden sonra kendinizi Hrant Dink’in eşinin durumuna koyup değerlendirme yapmıyorsanız, boşuna çenenizi yoruyorsunuz demektir. Size çok ters bir ideoloji sahibi olan bir başörtülü  kızın üniversite kapı önünde başını açıp açmamama ikilemini yaşamamış ve gözyaşlarına boğulmamışsanız, boşuna ahkam kesiyorsunuz demektir. Örnekler sadece bunlar değildir. Türkiye’de farklı kesimler birbirini anlamamaya çalıştıkça başını kuma gömmüş Devekuşu cennetine dönmemiz kaçınılmazdır!..

Yorumlar