2012-03-23 00:00:00

Eğri oturup  doğru konuşmak

 

 

Bazı üst düzey görevliler hakkında dava açılmasının Başbakan iznine bağlı olması hakkındaki yasa tasarısı muhtemelen onaylanacak. Ama bu onaylama hiç şık olmayacak. Özel yetkili savcıyı bir çırpıda görevinden almak kim ne derse desin soyadlar benzer olmasa bile Sarıkaya olayını hatırlatıyor. Ferhat Sarıkaya da hukuken yapması gerekeni yapmıştı. O zaman da hakim olan güç (hükümet değil) böyle bir tasarrufda bulunmuştu ve hükümet de gücü yetmediği için boyun eğmişti. Şimdiki Sarıkaya da kendsine verilen yetkiyi kullanıyor. Ferhat Sarıkaya hakkında yıllarca yazıp çizenlerin şimdi “ama bu başka Sarıkaya ” deme hakları yoktur. Eğri oturup doğru konuşmayı niye başaramıyoruz?

MİT başkanının ifadeye çağrılması, hakkında yakalama kararı çıkması ardından çok karmaşık bir sürecin tahlili yapılıyor. MİT yetki aşımı yapıp suç mu işledi?, Emniyet ve yargı Kürt sorununun çözümünün görüşmeler yolu ile olmasını istemiyor mu?, MİT KCK yapılanması içinde suç oluşturan işler mi yapıyor? vb. yollu birçok soru gündeme geliyor. Bizce bütün bu içiçe geçmiş ve her kafadan bir sesin çıktığı tartışmalarda genel doğruların yanında durmak lazım. Kürt sorunu gibi derin bir yaranın savaş boyutuna tırmanması ve içinden çıkılması çok zor bir sürece girmesi ardından istihbarat örgütleri ve dış devletler arası bir kart olarak olarak kullanılması bu sonucu hazırlıyor. Bu karışık ve bol bol desenformasyonun kullanıldığı ilişkilerde çok doğru bir sonuca ulaşma dedektifliği herkes için çok zevkli bir uğraş olabilir ama psikiyatride laf salatası olarak nitelenen bir karmaşaya da yol açabilir. Bunun için genel doğruları tespit etmede fayda var. Bu genel doğrular şunlardır. Kim nasıl manipule ediyorsa etsin Kürt sorununun çözümü gereklidir ve hukukun üstünlüğü olmazsa olmaz bir şarttır.

Kim ne derse desin İstiklal mahkemelerini manipule eden dönemin siyasi erkinin icraatlarının aynısını yapmaya çalışanı herkes eleştirmelidir. Atatürk'ün “Hakimler inkılaba hizmet etmelidir” sözünün bir başka versiyonunun “Savcılar, hakimler iktidarımızın icraatlarına aykırı bir şey yapamaz” sözüyle günümüzde devam etmesini eleştirmek eğri bir oturuşu gösterse de doğru bir tutumdur. Bir takım kılıflar bularak “derin devlet çökene kadar böyle savcı kafa koparmalarını sorgulamayalım, hoş görelim” diyorsanız diyecek bir şey yoktur. Zira savcılar bilindiği üzere abartılı iddianameler yazabilir ama hakimlerin kararı değişik çıkabilir. Savcılara Başbakan da ifade verebilmelidir. Bundan niye kaçınılıyor? Kuvvetler ayrılığı ilkesinin arkasında durursak bu ifade vermelerden bir zarar çıkmayacaktır. Savcılara Genelkurmay başkanları ve diğer üst düzey kişiler hakkında iddianame düzenletip tutuklama kararları çıkartıyorsanız “ucu Başbakan'a değecek” diye özel yetkili savcıyı görevden alamazsınız. Yapmanız gereken savcılara özel yetki vermemek ve yargıya müdahaleyi canınızı acıtsa bile hiç bir zaman yapmamaktır.

Aslında şu an hoşa gitse de bu tür uygulamalar çok derinlere kök salmış bir devlet yapılanmasını sorgulama ciddiyetinize ve güvenilirliğinize gölge düşürecektir. Başbakan Kürt sorununu çözme yolunda yol kazaları yaşıyor olabilir. Ama bu hukukun yamalı bohçaya dönmesinin meşruluğunu sağlamamalı. Çeşitli yargılamaları birilerinin iznine bağlıyorsanız bunun adı hukukun üstünlüğü değil birilerinin izni ile olabilen hukukun üstünlüğüdür.

Söylediklerimize yazdıklarımıza tarih şahitlik edecek. Ergenekon davasında şahin kesilip MİT olayında savcının görevden alınmasına ses çıkarmamak yarın öbür gün sizleri mahcup edebilir. MİT hakkında gizli, işler yaptığı için suçlama yapacaksanız o halde istihbarat örgütüne ne gerek vardı? MİT tabiî ki gizli görüşmeler vb. yapabilir, sorunun çözümü yolunda toplum zaten bu görüşmelere olumsuz bir reaksiyon göstermemişti. Artık toplumun sağduyusu bu sorunun bir şekilde çözümünü istiyor. Bu da birilerine koz olacak gizli görüşmelerle olabilir. Bu görüşmeleri kim manipule ederse etsin genel doğruları korumanın önemi göz ardı edilmemelidir.

 

Yorumlar