2008-08-07 00:00:00

ENTRİKACILAR VE DÜZENLERİ
 Nihayet kapatma davası neticelendi ve gerilim bitti. Kapatma davasının sonucu, son yıllarda dozu gittikçe arttırılmaya çalışılan hukuksuzluk fırtınasında bir kesinti oluşturdu.367 kararı ve en son başörtüsü kararı vermiş olan anayasa mahkemesinden beklenen aynı tavrı devam ettirmesi ve kapatma kararı alması idi.27 Nisan muhtırası olmadı, 367 kararı olmadı, abuk subuk iddialarla dolu bir iddianame ile kapatma kararı alınması hedefleniyordu. Cumhuriyetin elden gideceği korkusu ile her türlü manipulasyona açık ve mantık dışı hareketi yapmaya hazır hale gelmiş bir kesim oluşmuştu.Kuvva’yı milliye dernekleri her yerde pıtrak gibi kuruluyor ve Vatan’ın satıldığını iddia edenler yeni bir kurtuluş savaşı vermeye hazırlanıyordu.Postallı darbe girişimleri tutmayınca yargı darbeleri ile sonuç almaya çalışan bir anlayış ile karşı karşıyaydık.21. yüzyıl Türkiye’sinde yine 1930’lu yıllar taktikleri kullanılmaya çalışılıyordu.1930 , 40 yıllarında can sıkıntısı verip kapatılan Serbest Fırka’lar ve Açık oy gizli tasnif ile yapılan seçim dönemleri artık geçti.Artık cumhuriyeti kurtarıyoruz diyerek demokratik olmayan, tutmayacak bir dayatmacılığı devam ettirmenin imkanı kalmadı.Kapatma davasının kararı, dibe vurmuş olan hukuksuzluk silsilesinin artık bir yerde durmasını anladığı noktayı işaretlemektedir.Hukuki bir karar olmadığı her şeyiyle belli olan, anlamayanlar için Haşim Kılıç’ın ağzından dökülen cümleler ile ifade edilmeye çalışılan bir karar oldu bu siyasi karar.Mahkemenin başörtüsü kararı ile çelişki teşkil etmesiyle kararın siyasi bir karar olduğu iyice belli olmaktadır.Mecburen alınan bu karar çılgınlığın da bir sınırı olabileceğini bize gösterdi.Hakimlerin kararı Ülkenin içine düşeceği ekonomik, sosyal ve siyasal kaosun vebalini üstlenemeyeceğini daha doğrusu getirebileceği 22 Temmuz’vari bir refleksi göze alamayacaklarını gösterdi.

Aslında bu geri tepen çabanın bir başka versiyonunu Ergenekon davasında da görüyoruz. Türkiye siyasetini çocuk oyuncağı gibi gördüğü belli olan ve halkı kolay kandırılabilir saflar sürüsü olarak telakki eden bir çete ve üyeleri var karşımızda. Acımasız cinayetler işleyen ve esrarengiz bilgi kaynaklarına sahip olan bir çetenin yaptıkları her geçen gün halkın önüne saçılıyor ve herkesi dehşet içinde bırakıyor.Ve sonunda artık yıllardır bahsedilen derin devlet karşımızdadır artık.Tam aydınlatılacakken bir anda kararıveren yönleri ile gizemi ortaya çıkarılamamış birçok olayın nedeni dudakları uçuklatan halleri ile ortaya çıkmaya başladı.İşçi Partisinin Karargah evleri ile ilgili çalışmasının niteliği hakkında Genelkurmay ve MİT arasındaki yazışmanın İşçi Partisinin kasasından nasıl çıktığını anlamaya çalışırken kanınız donuyor. İddianamenin derinliği ve gerçekliğinden cesaret alarak ve vicdanının sesini dinleyerek ortaya çıkan gizli tanıklar ile Uğur Mumcu cinayeti hakkındaki gerçekleri Hablemitoğlu cinayetinin tetikçisinin cinayet anını saniye saniye anlatışı ile donup kalıyorsunuz. Bu vb. cinayetler işlenirken medyanın hemen nasıl “katili ve nedenini buldum” çığırtkanlığı içinde bulunduğunu anlıyorsunuz. PKK’ya mı Talabaniye mi satıldığı tartışmalı 100 bin silahın peşine düşen Uğur Mumcu’nun sekreterini, öldürülmeden 1 gün önce ısrarla konu ile ilgili arayan albayın niye aradığını sorgulamayan bir yargı sistemi ile karşılaşıyorsunuz. Oysa bu cinayet ve ardından Kışlalı, Hablemitoğlu Danıştay vb. cinayetlerde meydanlara dini değerlere hakaret eden topluluklar dökülüyordu.Bu dolduruşa getirilmiş toplulukların maalesef en büyük ortak yanı okumuş, entellektüel kesim olmalarıydı.Onlara göre öldürülenin Atatürkçü yönü ağır basıyorsa mutlaka Atatürk’ü sevmeyenler arasında katiller aranmalıydı. Bu düz mantığın vahim sonucunu idrak edenlerin en azından incittikleri kesimlere bir özür borcu vardır.

Ergenekon iddianamesi yakın dönem siyasi tarihimize çok önemli bir ışık tutuyor. Ölüm üçgeninde öldürülen Kürt işadamları, Susurluk gerçekleri, siyasi cinayetler ve darbe planları …Aslında bir önemli gerçeğe pek değinilmedi.Özal hakkındaki iddiaları da aydınlatacak sonuçların çıkma ihtimali yüksektir.Cezaevinden kaçırılan Kartal Demirağ’ın öldürmeye çalıştığı Özal, daha sonra esrarengiz bir ölümle aramızdan ayrılıyordu.By pass operasyonunu yapan ünlü kalp cerrahı De Bakey Özal’ın ölümüne inanamıyor ve “daha 1 ay öncesi kalp kontrolünü yapmıştım ve hiçbir problemi yoktu” diyordu.De Bakey’e ani ölüm sebebi sorulduğunda zehirlenmenin ihtimal dairesinde olduğunu ifade ediyordu.Nokta dergisinde yayınlanan bir iddiaya göre Semra Özal’ın eşinin ölüm sonrası saç örneğinin ABD’de inceleme sonuçları zehirlenme söylentilerini devam ettiriyordu.Bir devletin Cumhurbaşkanı aniden vefat ediyor , ne hikmetse otopsi yapılmıyor, sonrasında yine Özal ailesi, “Bu araştırılsın, hatta Meclis Soruşturma Komisyonu kurulsun” diyor. Ama hiçbir cepheden ses çıkmıyordu. Süreçleri iyi izlemek gerekiyor. Kendisi ile yapılan bir söyleşide Oramiral Güven Erkaya 28 Şubat’ın hazırlıklarına 1992’de başlamıştık diyordu.28 Şubat’ta nasıl bir darbe yapıldığını hatırlıyoruz sonra. Ergenekon’un sivil hayata geçiş belgesi olan Ergenekon-Lobi yeniden yapılanma belgesinin ise 1999 yılında yazıldığı ortaya çıkıyor. Ergenekon iddianamesine göre aslı Veli Küçük’te kopyası Doğu Perinçek’te çıkan belgenin içeriği ise çok acımasız bir örgüt kuruluş bildirgesini gösteriyor bizlere.1999’da yeniden yapılananlar acaba hangi yılı hedefliyorlardı?

Türkiye cerahatini boşaltmaya çalışıyor. Nasıl ki bir vücutta bünyeye aykırı oluşumlar ona zarar verir ve cerahat oluşursa Türkiye’de de artık üstü örtülemeyen bir cerahat birikintisi patlamıştır.Vücutta boşalan cerahati tamamen boşaltmanız ve gereken ek tadaviyi vermeniz gerekir.Yoksa o tam boşaltılamayan cerahat vücudun bir başka yerinden tekrar baş verir.Türkiye de Ergenekon çete cerahatini en son noktasına kadar dışına atmalıdır.En karanlık noktalar dahi aydınlatılmalıdır.Aydınlatılmazsa Susurluk’ta sorgulanamayan Veli Küçük’ler, Meclis insan hakları komisyonuna ifade vermemesiyle davayı çıkmaz sokağa sürükleyen Teoman Koman vb. kişiler hala temize çıkma ihtimali olan kişiler olabilirler.

Yorumlar