2013-09-18 17:49:00

Fanatizm, savaş ve İslam

İslam denince batı ülkelerinde son zamanlarda fanatizm, savaş, terör vb. kelimeler akla geliyor. Bu konunun yeterince tartışılmamasından dolayı İslam ülkelerindeki modernist aydınların da yaklaşımı farklı olmuyor.
Sömürünün çoğunlukla müslümanların yaşadığı ülkelere yapılmasından dolayı oluşan reaksiyon son 15 yıldır intihar bombacılığı, korkutma amaçlı vahşi öldürme biçimi ve gösterileri şeklinde olmaya başladı.  Adalet düzleminde çözülmeyen sorunlar öfkeli dindarların öne çıkmasıyla etki tepki prensibiyle, şiddet yöntemiyle halledilmeye çalışıldı.
Filistin'de, Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de herhangi bir fanatizmi, vahşeti, katliamı eleştirdiğiniz zaman eleştirdiğiniz grup eksen alınarak  size yaklaşılır. Yanlışı eleştirdiğinizi değil falanca grubu eleştirdiğiniz düşüncesiyle hareket edilir. Bu taraftar bakış açısı tabii ki  hayra hizmet etmez. Kamplaşan kafalar için sonuç önemlidir. Artık amaca götüren her yol mübahtır.
Fanatizm ve şiddetin İslamdan kaynaklandığı görüşü üzerinde düşünmek gerekiyor. Son Peygamber savaşların yoğun bir şekilde yaşandığı bir ortamda doğmuştu. Yerleşik anlayışları elçisi olduğu din vasıtasıyla bir devrim yaparak yıkma görevi üstlenen Hz. Muhammet hayatı boyunca barışçıl yöntemlerle tebliğini yapmaya çalıştı. Ancak yaşadığı zaman ve sonrası Arabistan onun yaklaşımını yakinen anlayacak bir sosyo kültürel yapıda değildi. Şehirli( Medeni, Medine'li) topluluklar  ve  çöl adamı olan medeni değerlerden daha uzak bedeviler de vardı. Medeniyet düzeyleri farklı da olsa yaşamları diğerini ezmeye yönelikti.  
İlk olarak mesajını yaydığı şehirliler arasında bile menfaatleri sarstığı için büyük tepki alan peygamber ve arkadaşları sınırı aşan tepkiler vermemeye çalışıyordu. Peygamber savaşta öldürdüğü kişiyi kelime-i Şehadet getirdiği halde öldüren Halid bin Velid'i sorgulamıştı. Halid'in  “O, korktuğu için bu sözü söyledi, bu yüzden öldürdüm” demesine “kalbini yarıp baktın mı,  sözüne itibar edecektin” diyerek şiddetli bir şekilde azarlamıştı. Peygamber en sonunda Mekke'yi savaş yoluyla değil önleyemedikleri İslami yönelişe  boyun eğenleri yenerek kan dökmeden  fethetmişti. Yıllarca kendisine ve ashabına işkence eden Mekkelileri, hatta çok sevdiği amcasını suikast ile öldürüp kalbini ve ciğerini çıkarıp ısırmış olanları bile affetmişti. Adaleti esas alarak davranmış bunu savaş koşullarında bile çiğnememişti.
 Müslümanların veya değerlendirme yapmayı düşünen müslümanlık dışındaki kişilerin örnek alması gereken bu dinin kitabı ve elçisidir. 
Sosyolojik ortamdaki gelenekleri, örfleri, davranışları yıkıcı, kırıcı bir şekilde değil derece derece değiştirmeyle düzeltme ön plandaydı. Fakat bu peygamberin ölümünden sonra aksamış, iktidar kavgaları düzeltilmeye çalışılan kötü anlayış ve pratikleri ön plana çıkarmıştı. İslam adına davrandığını söyleyen sultanlar katliamlarını meşrulaştırmaya çalışmış zorbalığın karşısına dikilen alimler ise çoğunlukla şiddet yöntemiyle etkisizleştirilmişti.
Bugün maalesef sonradan kötüye dönen bir geleneği islah etmeye çalışıyoruz. Dinde zorlama, özgürlük, müslüman olmayanın hakları vb. konuları ilmi ortamlarda derinlemesine tahlil etmemizdeki büyük eksikliğin varlığına rağmen savaşları, iç çatışmaları kalbinde yaşayan islam ülkeleri artan öfke, nefret, iç savaş girdabında boğuluyor. İslam adına dışarıya yansıyan örnekler maalesef savaşı  ahlaki  değerleri ayaklar altına almayı umursamadan yapan topluluklarla ortaya çıkıyor.
Yakın gelecekte artan  İslamofobiyi yıkmak ve doğru ve güzel örnekleri İslam adına sunma şansı maalesef  fazla yok. Zira dindarlar arasında  her geçen gün artan siyasi değerlendirmeler İslamın gerçek bakış açısı üzerinde kara gölgeler oluşturmuş durumdadır. Hz. Ali ve Muaviye arasındaki meselede çoğunluğunu bedevilerin oluşturduğu hariciler dini yüzeysel anlamanın tarihi örneklerini vermişlerdi. Her gittiği yerde insanlara “Ali mi Muaviye mi haklı” diye soran bir harici topluluk istediği cevabı alamayınca  hamile olan eşiyle beraber bir adamı öldürüp bahçedeki üzümleri yemişti. Sonrasında üzümlerin bedelinin olduğunu, haram yememek gerektiğini  düşünüp dallara para asıp varisçilerine ulaşmasını arzu etmişlerdi(!) Şimdi vahşi video görüntüleriyle izlediğimiz gerillaların  farklı bir yüzeysellikte olmadığını anlayabiliyoruz. bu yüzeysellik dinden değil gerikalmış sosyokültürel yapının İslam'ı anlama eksikliğidir.
Eleştilen yüzeysel anlayıştaki bu gruplar dışında entellektüel müslümanların durumunun ne olduğunu yakından anlamaya çalışalım. Basına yansıyan Milli Eğitim bakanlığının önerdiği Cahit Zarifoğlu'na ait bir kitapta çocuklara savaş övgüsü yapıldığı eleştirisi gündemdedir. Cahit Zarifoğlu islamcılığın büyük heyecan yaşadığı yılların yetenekli bir şairi, edebiyatçısıydı. Genç yaşta kanserden vefat etti.  İslamcılarımız, Afganistan'da ülkeleri işgal edilmiş müslümanların, aşiretçilikten, kabilecilikten uzak bir İslami anlayışlarının olmadığını, bedevi meşrep olduğunu  ancak heyecanları dindiği zaman anladılar. Bu duygusallıkla sakındırılması gereken çocukları bile savaşmaya özendiren cümleler sarf etmişlerdir. Ruslara karşı savaşmak ve başarı kazanmak İslamcılar için yeterli bir at gözlüğü takma nedeniydi. Savaşı sürdürmek için “caiz” ilan edilebilen uyuşturucu cinayetini, kabile milliyetçiliğini, diğerinin emrine girmemek için onu suikastla öldürmeyi velhasılı her çeşit bedeviliği sırf siyasal İslamcılığın  cezbeden sloganları ve yükselen dalgasından dolayı göremediler. Bu görememe Afganistan'da büyük bir hüsran,  Taliban ve El Kaide ile  görüntüde belirginleşti en sonunda. Sonrasını biliyorsunuz 11 Eylüller, işgaller, canlı bombalar, milyonların ölümü…
Aslında hakimiyet konusunu düşünmeli müslümanlar. Vazgeçilmez sandıkları hakimiyetleri uğruna ölen çocuklara, kadınlara, yaşlılara,ezilmişlere bakıp, “değermiydi” diye sorgulamaları gerekir. Bunu sadece sokağı eleştirmek için değil bilim adamlarını harekete geçirmek için söylüyorum. 
Ancak geçmişte ve şimdiki  heyecanlı islamcılığın hatası ile islamın anlayışının karıştırılmaması gerekir. Tabii ki insanlar yurtlarını işgal edenlere veya farklı haksızlıklara karşı savaşacaklar. Önemli olan islami açıdan   kriterin zafer değil ahlakilik olması gerektiğidir. Peygamber cihattan dönen arkadaşlarına “küçük cihattan büyük cihada yani nefsinizin, benliğinizin  büyüklenmesiyle olan  mücadeleye geldiniz” demişti. Bırakınız müslümanları,  tüm insanlığın birbirine yaklaşması için önyargısız derin tahliller yapmaları gerekiyor.

Yorumlar