2008-10-15 00:00:00

Türkiye son derece gergin günler yaşıyor. Ülkede  insan hakları ihlallerinden kaynaklanan bir çok sorun var. Her geçen gün bu ihlalleri doğrulayan olaylar tekrar ediyor.

Geçtiğimiz günlerde yasal bir sol dergi'yi sattığı içingözaltına alınan, Metris cezavi'ne konan ve işkenceye uğradıklarını avukatları aracılığıyla iddia eden sanıklardan biri olan Engin Ceber rahatsızlanarak kaldırıldığı hastane'de öldü. Engin Ceber'in ölümü uzun süredir kısıtlanması teklif edilen insan hakları kavramını tekrar değerlendirmek gerektiğini göstermektedir.

Legal Yürüyüş dergisini satmasından dolayı gözaltına alınan ve Metris  cezaevi’nden sağlığı bozularak yoğun bakıma kaldırılan Engin Ceber’in daha sonra ölmesi uzun  süredir işaret ettiğimiz gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Engin Ceber ve beraber  gözaltına alındığı arkadaşlarının gözaltına alındığı İstinye karakolu’nda ve Metris cezaevinde sırasıyla polis, jandarma ve gardiyan şiddetine  maruz kaldığı  iddia  edilmektedir. Halen sorumlular konuyu aydınlatıcı bir açıklama yapmamıştır. Engin Ceber'le beraber gözaltına alınan Özgür Karakaya ve Cihan Gün ise halen Metris  cezaevindedir. Devlet güvencesi altında olması gereken kişiler hakkında sağlıklı bilgi alınamamaktadır.

AB sürecinde insan hakları alanında iyileştirmeler yapıldığı iddia edilirken gerçekleşen bu olaylar son derece  düşündürücüdür. Legal bir dergi satmaktan gözaltına alınma,  hukuksuzluklarla devam eden ve ölümle biten bir süreç… Bu, 2008 yılı Türkiye  insan hakları manzaralarından sadece  biridir. Haziran 2007’de PVSK’da polisin yetkilerinin arttırılması ile belirgin bir şekilde artan  polisin sorumlu tutulduğu vakalar yaşanmıştır. Gözaltına alırken keyfi muameleler, toplantı ve gösteri yürüyüşlerindeki orantısız güç kullanımları ve yargısız infaz olarak nitelenebilecek  yaralama ve öldürme olayları dikkat çekici bir şekilde yasa değişikliğinden sonra artmıştır.Tüm İnsan hakları derneklerinin raporlarına yansıyan ve PVSK'dan  kaynaklanan bir çok olayla ilgili mahkemelerde davalar devam etmektedir.

Başbakan'ının “İşkenceye sıfır tolerans” dediği bir ülkede işkence vakaları ancak medya'ya bir şekilde yansıdıktan sonra gündem olabiliyor. Ama uzun süren hukuki süreç sonunda Yargı, büyük hayal kırıklığı oluşturacak kararlara imza tabiliyor.Yargı kararları  ile aklanmış ama kamu vicdanınca aklanmamış kamu  görevlilerinin halen  görevlerini  sürdürdüğünü  üzüntü ile gözlemliyoruz. Çeşitli asayiş olaylarından sonra insan haklarını ve özgürlüklerini rafa  kaldıracak tedbirler alınması teklif ediliyordu. Bu  teklif sahipleri sonuçta nasıl hukuk dışı bir devlet özlemi içinde olduklarının farkındalar mı acaba?. İnsan haklarına herkesin ihtiyaç hissedebileceğini,hesap sorulamaz konumdakilerin de bilmesi gerekir.

Aktütün karakolu baskını ile tartışılan iddialar maalesef gerçeklik kazanmıştır. Taraf gazetesinde  yayınlanan bir habere göre olay saldırıdan 3,5 saat öncesinde TSK  tarafınca  izlenmekteydi. Hatta günler öncesinden büyük bir saldırı yapılabileceğinedair  gözetlemeler yapılıyor ve kayda alınıyordu. Ve saldırı gerçekleşti. Kronikleşmiş bir insan hakları sorunu olan Kürt sorununun çözülmemesinden dolayı ortaya çıkan şiddetin ve çatışmalardan kaynaklanan can kayıpları olayı daha da vahimleştirdi. Çözüm daha da zorlaştı. Çözüm için askeri tedbirler daha çok konuşulmaya  başlandı. Bu saldırı sonrası ülkemizdeki insan hakları kazanımlarının tümünü iptal edecek teklifler yapıldı. OHAL teklifleri ve hiçbir sorun halletmeyecek ama birçok kişinin kendini dışlanmış hissedeceği hak ihlaller içeren yasa teklifleri gündeme getirildi. Ateşin üstüne su döküp azaltmak yerine benzin dökme girişimleriydi bunlar. Ülkedeki sorunlar insan hakları ihlallerinden ortaya çıkmış olmasına rağmen çözüm olarak daha çok ihlal teklifi  ne derece mantıklıdır? Aktütün karakolu  büyük bir gafletten dolayı basılsın, Engin Ceber resmen devlet güvencesi altındaki cezaevinde öldürülsün, siz yetkilileri sorgulamak yerine mağdurların hakkını kısıtlamayı teklif  edin. Olacak bir şey mi bu sizce?

Türkiye'de vahim hak ihlalleri olmakta ve sorumlular halen yerlerinde oturabilmektedir. Aktütün karakolu baskını Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un hesap vermesi  gereken bir olaydır. Engin Ceber olayı ise içişleri Bakanı ve Adalet Bakanının acilen hesap vermesi ereken bir olaydır. Ama bunun olmayacağını da biliyoruz. Hiç öyle  3-5 kişinin ölümü ile sorumluların hesap vermesi istenir mi? (!) Onlar sadece daha çok hak ihlali oluşturacak yasa teklifleri sunmak veya bunları yasalaştırmakla meşgullerdir. Genelkurmay başkanı ve Bakanlar ağlayan, yürekleri parçalanan ana  babalar ve gerilen tüm toplum karşısında bir hukuk devletinde yapılması gereken  ne  ise onu yapmalıd

Yorumlar