2012-07-27 22:59:39

KATLİAMLARI ÖNLEMENİN YOLU KENDİNİZDEN GEÇİYOR
 
Arakan'da müslümanlar katlediliyor. Dünyanın öbür ucundaki bu katliamdan ancak haber ajansları sayesinde haberdar olabiliyoruz. Kamuoyunun tepkisi katliamdan sonra artıyor. Belki bundan sonraki katliamları durduracak işlev görebilir ama asıl yapmamız gereken katliamlardan önceden haberdar olmaktı. Görevimiz  haksızlıklara karşı çifte standartsız durarak tüm katliamları önlemek olmalıdır.
Bazen olmasını istediğiniz bir iş hakkında büyük efor sarf edersiniz ve büyük maddi, manevi zorluklarlarla karşılaşırsınız. Bu zorluklardan dolayı istediğinize nail olamazsınız. Ama çoğunlukla o kadar zorlukla ulaşmaya çalıştığınız hedefin çözümü, cevabı yanı başınızdadır. Yanlış ahlakınız ve tavırlarınız sonucunda çok uzaklarda aradığınızın yanı başınızda olduğunu göremezsiniz. Katliamları, ayrımcılıkları önlemenin yolu dostunuza veya düşmanınıza yapılsın tüm haksızlıklara karşı çıkabilmektir. Yanı başınızda olan Sivas katliamını hala gözlerden uzak tutmaya çalışıyorsanız,  Arakan hakkında bir şeyler söylemeye hakkınız yoktur. Sivas olayları sırasında otelde ölen kşişilerden hiç haz etmiyor olabilirsiniz. Ancak bu çok vahim bir toplu katliama dönüşen olaysa “ama” lı açıklamalara girişemezsiniz. Ölenlerin cesetleri üzerinde desenformasyon yaparak vahim bir katliamı gözlerden kaçıramazsınız. Katliam, katliamdır. Sivas da da olsa Başbağlar'da da olsa Arakan'da da olsa… Sivas'ta saatlerce otelin önünde toplananları vahim olay öncesi ilk dağıtması gerekenler islami hassasiyet sahibi kişiler olmalıdır. Yanan bir otelin önünde, içeride yanan sivillerin karşısında “Allahüekber” sloganları atmanın islamla, müslümanlıkla telif edilebilecek bir yanı yoktur. Dindarlara yön verdiklerini iddia eden gazeteler ve muhtelif çevreler hala rövanşist duygularla islami hassasiyet adına özür dilenmesi gereken bu vahim olayı aklamaya çalışıyor. Bu kafa yapısı mevcut olduğu sürece “senin katliamın, benim katliamım” tartışmaları bitmez. Bu çifte standartlardan en çok zulme uğrama ihtimali olanlar zarar görüyor, bu çoğunlukla gözden kaçıyor.
 
Hac veya umre aslnda bu yanlışlıkları önleme için çok uygun bir yer. Milyonlarca müslümanın başka hiçbir dünyevi işi olmadan bir arada olduğu bir yer. Her hacı veya umreci aslında “Arakan'daki zalimliklerden Kabe'de niye haberim olmadı” sorusunu sormalı. Birbirinizin derdi ile iştigal etme için çok müsait bir ortam orası. Güzellikler oluşturmak için bir araya gelmiş kişilerin erdemli bir davranış olarak diğerinin halini hatırını sormayı en çok istediği bir yer olduğu açıktır. Ancak o denli bir iletişim eksikliği var ki büyük çoğunluk birbiri ile yan yana ancak  birbirine “değmiyor”. Vücutların değmesi  değil, gönüllerin değmesinden bahsediyorum. Orada  ingilizce veya Arapça bilme eksikliğinden çok bu konudaki ihtiyaç duyma eksikliği hissediliyor. Aslında Mescid'i Harem,  ingilizce veya arapçayı bilmenin sadece bu olay için bile ne kadar önemli olduğunu hissetmeniz gereken bir yer. Eğer bu konudaki ideal  iletişim eksikliği  ortadan kaldırılırsa olağanüstü bir haberleşme kaynağı Kabe'i  muazzama'da muhteşem bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bunun önündeki önemli engellerden birinin ise Suudi Arabistan yönetimi olduğu da gözlemlediğimiz önemli bir gerçektir. Ancak  güçlü isteğin, arzunun  karşısında hiçbir güç yoktur. Müslümanlar istese önlerinde hiçbir zalim duramaz.
 
Gazetemizde geçen gün Erdal Şimşek kardeşimiz güzide kuruluşumuz MAZLUMDER hakkında kafalarda istifhamlar oluşturacak bir makale yazdı. Güngören'de 3 yıl önce sivil halka yönelik bir patlamanın yıldönümü sonrasında yazarın   duygularını ifade eden makalede   haksız ima ve  ithamlar mevcut. Sanırım dernek yetkilileri bu konuda açıklama yaparlar. Ancak şube başkanlığı ve Genel Başkanlığını yaptığım MAZLUMDER hakkındaki böyle bir yanılsama dolayısıyla ben de bir açıklama yapmak isterim. Bahsedilen Güngören patlaması ile ilgili MAZLUMDER İstanbul  şubesi gece meş'aleler eşliğinde toplanarak bir protesto gösterisi yapmış ve  MAZLUMDER Genel merkezi de   kurumsal olarak olayı lanetleyen açıklamalar yapılmıştı. Aslında “şu olay, bu olay” açıklama konularınının  izah edilmesinden önce şunu bilmekte fayda var. İnsan hakları sorunları son derecede hassas konulardır. Bu sorunlarda belki de en çok mağdur olanlar adil bir duruş sergilemeye çalışan insan hakları dernekleridir. Zira taraf olduğunuz zaman çoğunlukla hakem pozisyonunda olan bir tavır sizi tatmin etmez. Ayrılıklar şiddet olaylarına gelmeden önce sorunun tanımı ve çözüm önerileri noktasında başlar. Sorunun nedenleri üzerinde yoğunlaşmadan herkesi taraf olmaya iterseniz sonuç bir kaostur. Türkiye'de    bu konuda  keskin bir kamplaşma mevcut. Tüm kesimler birbirine karşı gözlerini, kulaklarını kapatma aşırılığındadır. İnsan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği başkanlığı yaptığım yıllarda birçok konuda adil açıklamalar yapmaya çalıştık. Hiç hak etmediğimiz çok üzücü ithamlarla karşılaştık. Fakat bunlar bizleri aldatmadı, yıldırmadı. Şimdi dönüp arkaya baktığım zaman o açıklamaların ne kadar doğru olduğunu görüyorum,  bunun hakkını  her farklı kesim de teslim ediyor. Birbirimizi sahiplenici olduğumuz müddetçe,  adil duruşları anlamaya çalıştığımız müddetçe kazanacağız. Roboski de Güngören de bir katliamdır. Bir mazlumun hakkı için yapılması gereken  Roboski veya Güngören fark etmez, aynıdır. 

Yorumlar